SEÇİM ve İKTİDARIN BARIŞ İÇİNDE DEVRİ Abdullah Çağrı ELGÜNMustafa Kemal Paşa, ATATÜRK
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye
halkına Türk Milleti denir. İşte bu memleket Cumhuriyeti kuran Türk
Halkınındır!.. “Adalet” devletleri ayakta tutan tek dayanaktır. Adalet
odur ki kim kanunsuzluk yapmışsa, hesabını vermek ile gerçekleşir; fakat bazı
durumlar vardır ki hesap zamana bırakılabilir; veya hiç verilmez!.. Şöyle ki:
Osmanlı İsyanlarını duymayanlarımız
yoktur! Bunlar içinde, yüz yıl sürenler (Celâli İsyanları) olduğu gibi kısa
sürede bastırılanlar da olmuştur!..
Osmanlı Politikalarında ayaklanan kimi beyler
affedilerek, Ayanlıklarda, Valiliklerde, Sancaklarda, daha üst veya daha alt
görevlerde görevlendirilmiş oldukları tarihen sabittir!.. Sonuçta ülke
duruluyor, isyan edenler sakinleşiyor, halk huzur ve sükûnet buluyor.
Burada hatırlanması gerekenlerden birisi
de hiç şüphesiz Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve Oğlu İbrahim Paşa’nın
Devlete isyan ederek İstanbul yakınlarına kadar gelip otağ kurup Saraya
isteklerini kabul ettirmek için baskı yaptığı ayaklanmadır.
Bu ayaklanmada Kavalalılar ile anlaşmaya
varılamadığı için Saray korkuya kapılır. Önce Fransızlar’dan yardım isteniyor. Cevap
gelmeyince İngilizler’den, onlar da cevap vermeyince: “Denize düşen
yılana sarılır!...” misâli Ruslar’dan yardım istenmiştir!..
Ruslar’ın Yeşilköy’e
kadar gelerek burada kamp kurması ve burada devvâsa bir anıt dikmesi, Fransız
ve İngilizler’i bir araya getirdi; çünkü M.Ali Paşa yayılmacı bir
politika ile Hindistan’a giden yolu kapatma eğilimindeydi…. (Bu arada
Ruslar ile “8 Kasım 1833” “Hünkar İskelesi Anlaşması” yapılmıştı.) Üç
(3) devlet, daha sonraki katılımlarla da beş (5) devlet, birleşerek Mehmet
Ali Paşa ile II. Mahmut’u anlaştırmak için girişimde bulundular; ama birçok
eyaletimize de özerklik verilmesi, bağımsız olması yolunda özellikle Rusya
bastırmaktadır!..III.Selim
III. Selim
Tahta çıktığında ülke büyük bozgun ve savaşlarla boğuşuyordu. III. Selim
kargaşayı kucağında bulmuşu… Ufku açık, yenilikçi bir Padişahtı. Softa görüşlü
geri düşünceli makam ve mevki düşkünleri ile Şeyhülislâmın da
desteklediği Bektaşî Tarikatı Mensubu Yeniçeriler ayaklandılar. III.
Selim’i bu, Kabakçı Mustafa’nın başını çektiği isyanda görevden alarak IV.
Mustafa Tahta çıkardılar; fakat Mustafa’nın tahttaki ömrü “on dört (14) ay”
uzun sürmedi.
III. Selim İktidarında
yapılan yeniliklerine direnen Yeniçeriler, sokaktaki halkı arkasına katıp
Şeyhülislâm’dan fetva da alarak: “Gavur Padişah!.. Moskof oluruz, Fes
giymeyiz! Nizam ı Cedîd olacağımıza Moskof oluruz daha iyi!..” diyerek sık
sık ayaklanıyorlardı. III. Selim’den sonraki yenilikçi Padişah II. Mahmut
Döneminde de aynı nakaratlar tekrarlanarak birçok kez yapılan yeniliklere
karşı çıktılar. Din ve İslâm ile hiçbir alâkası olamayan, sadece hurafeye
dayalı isyanlarını devam ettirdiler.
İsyancılar sokaklarda yakaladıkları genç
ve masum Nizam ı Cedîd, Er ve Subaylarını ya kılıçtan geçiriyor veya
boğazını keserek öldürüyorlardı… Yeniçeriler’in ellerinden kaçabilenler köşe
bucaktaki evlere saklanıyorlar veya Rusçuk Ayanı’na sığınıyorlardı!.. Rusçuk
Ayanı Alemdar Mustafa Paşa, yeniliklere açık ve Padişahı yürekten
destekleyen bir paşaydı. Kendisine sığınan Nizam ı Cedîd Askerleri, isyancıların
tahta geçirdiği IV. Mustafa’yı tahtan indirip, III. Selim’i tekraren
tahta çıkarmak için, Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa’yı ikna etmeyi
başarıyorlar…
Yeniçeriler, Nizam
i Cedîdcilerin ileride kendi yerlerini alacaklarını
bildikleri için yeni kurulan bu Askerî Birliği kıskanıyorlar ve istemediklerini
de Padişaha karşı ayaklanarak gösteriyorlardı!..
Rusçuk Ayanı Alemdar Paşa,
kendisine sığınan birkaç Nizam ı Cedidciler ve 15 bin kişilik ordusuyla yola
çıkıyor. Yolda Yeniçerilerle Ülemâ İttifakının Üyeleriyle isyancıların bir
kısmı ve isyancı başı Kabakçı Mustafa, öldürülüyor!.. Alemdar Paşa’nın bildiği
olayın asıl arkasında olanlar: Şeyhülislâm Topal
Âtaullah Efendi, Sadrazam Hafız İsmail Paşa, Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa; Kadı
ve Bektaşî Tarikatı Mensubu Yeniçeri Ağaları, İbrahim Hilmi Paşa, … ve
benzerlerine henüz dokunmuyor…II.Mahmut
Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa’nın Saray’a
hareket ettiğini duyan IV. Mustafa, tahtın tek varisi kalabilmek ve Alemdar’ı
çaresiz duruma düşürmek amacıyla, Alemdar Paşa henüz gelmeden, amcası III.
Selim ve kardeşi II. Mahmut’u öldürmeleri için cellatlarına emir
veriyor. Bu sırada Kafes Sistemi ile kapatıldığı Sarayda her şeyden
habersiz olan III. Selim, yanına gelenlerden şüphelenerek durumu kavradığından,
kılıcını çekerek karşı koymuş; fakat orada parça parça edilerek, cesedi Sarayın
avlusuna getirilip bırakılmıştır.
Alemdar Paşa, Arz
Odasının Kapısı Önünde III. Selim’in cesediyle karşılaşınca gelişini açık
etme hatasını anlayarak, hiddetle: “Başka kim varsa getirin?” deyince, Cevri
Kalfası tarafından cellatlara atılan hamam külleriyle, cellatları oyalayarak,
hamamın penceresinden zar zor kaçırılan Şehzade II. Mahmut, Alemdar Mustafa
Paşa’nın önüne getirilince, hemen orada Padişah olarak ilan edilmiştir… II.
Mahmut da buradaki ölümden kıl payı kurtularak tahtı kendisine sunan
Alemdar Mustafa Paşa’yı Sadrazam ilan etmiştir…
Alemdar Mustafa Paşa
iktidarda kaldığı üç aylık bu sürede Padişah’ın yeniliklerine karşı isyan
başlatanları bulup hepsini öldürdü. Şeyhülislâm Topal Âtaullah Efendi, Sadrazam
Hafız İsmail Paşa, Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa; Kadı ve Bektaşî Tarikatı
Mensubu Yeniçeri Ağaları, İbrahim Hilmi Paşa, … ve benzerlerini de tutukladı.
Padişaha: “Bunları idam edeyim!” diye izin istedi ise de Padişah bu
muamelenin “fazla sert” olduğu düşüncesiyle, Alemdar Paşa’ya izin
vermeyerek tutuklananlar serbest kaldı; fakat bunlar, Âlemdar Mustafa Paşa’ya
diş bilediler.
Bu arada Mısır Ayaklanması devam etmektedir.
II. Mahmut, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isteklerini kabul etmez!..
Hem ülkede yaptığı yenilikler hem de Kavalalılar ile çok uğraştı ise de bir
çözüme kavuşturamadı!..Alemdar Mustafa Paşa
Kavalalılar bu
sırada İstanbul yakınlarına kadar gelmiştir… Tam o sırada II. Mahmut
vefat eder. Yerine oğlu Abdülmecit geçer. O da yeniliklerden yana Batı
taraftarı bir Padişahtır. En çok da tutucuların İstanbul’da çıkardığı isyanlarla
ve henüz çözüme kavuşturulamamış Kavalalı Ayaklanmaları ile uğraşır…
Tanzimat Fermanı’nı ilan eder.
27 Temmuz 1839’da
beş büyük devletin temsilcileri, ortak bir nota ile Padişah Abdülmecit’ten
Osmanlıların “Kavalalılar Konusunda” kendilerinin haberi olmadan
herhangi bir fiiliyat yapmamalarını ve kendilerinin yapacakları girişimlerin
sonucunu beklemelerini isterler…
İşte bu tavır ve durum, Osmanlının Batı’ya
tam olarak teslim olduğu ve Osmanlının Avrupa karşısında itibarının kaybolduğu dönemdir!..
Osmanlı, İngiltere, Rusya, Avusturya ve
Prusya Temsilcileri tarafından “Londra Antlaşması”
imzalanır. (15 Temmuz 1840). Bundan sonra gelen Padişahlar ülkeyi
düzeltebilirler miydi? -Evet!
“Enderun Mektebi”
nin eski eğitim sistemi bitmiş ve devlete sadakatle bağlı olarak yetişen süper
beyinler azalmış ve olmasın gereken makam ve mevkilerde yoktur!.. Devleti, Şeyhülislâm Kadı ve Bektaşî
Tarikatı mensubu Yeniçeri Ağaları’nın tavsiye ettiği veya dayatarak makamlara getirdiği
cahil, çoğu eğitimsiz, siyasal İslâmcılar ele geçirmiştir… Halk Eğitimsiz!..
Körü körüne ve cahilce, bir din anlayışı hatta dinle, hiçbir alakası olmayan kara
bir taassubun peşinde koşmaktadır!..
İmam Gazali’nin:
“İslâm Dini: Akıl, mantık ve ilim dini değildir! İslâm Dini, itaat ve biat
dinidir. Soru sorulamaz! Düşünce belirtilemez! Yorum yapılamaz! Ona
sorgusuz sualsiz biat ve itaat gereklidir!..” düşünüşüydü. Bu anlayış ise
ilme, ilerlemeye sed çekiyordu!.. Şeyhülislâm, Kadı ve Ulema da itirazsız,
sorgusuz sualsiz, körü körüne itaatı kabul ederek icraat
gerçekleştiriyorlardı… Bu görüş, cahil; fakat dindar görünümlü sözde ülemâ
takımı ile Şeyh, Şıh, Seyyid, Cemaat, Tarikat, Tekke ve Zaviyedekilere ve
onların mensuplarına büyük imkân ve paye sağladığından, onları vazgeçilmez
kılıyordu…Kavalalı Mehmet Ali Paşa
2000li yılların FETOCULARI gibi.
“Ne isteseler veriliyor, Devletten istedikleri makama anında getiriliyorlardı!..”
buna rağmen Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen
“FETO Kalkışması” gibi ne isteklerin ne de ayaklanmaların sonu
gelmiyordu!.. Bunlar da bu imkânı sonuna kadar kullanarak, dışarıdaki provokatörlerin
de kışkırtmaları sonunda, meydana gelen ayaklanmalar, gün geçtik arttı. İmparatorluk
birliğini koruyamadı!.. Avrupa’nın her alanda çok çok gerilerinde kaldı!..
Ordu Teknolojiden yoksundu… her
yenilenmek istendiğinde Yeniçeriler ayaklanıyordu!.. Matbaa henüz
Osmanlı Türkiyesi’ne girmemiş, Gazete basılamıyor; okuma oranı
yüzde 2-3’tü!.. Yeniliklerin hemen hepsine “Gavur İcadı” gözüyle
bakıldığından cahil halk, yapılan her yeniliğe itiraz ile ayaklandırılarak,
Padişah’ın Sarayına yürünüyordu.
İmparatorluk Türkiyesi’nde
gerekli sanayi kurulamıyor, ordu donanımı ve halk için gerekli teknoloji
sağlanamıyor, Avrupa’ya yetişilemediği için hemen her savaş, Avrupalıların
üstün teknoloji, silah, cephane ve üstün bilgileri karşısında kaybediliyordu.
Birçok alanda yapılması gerekli ilerleme ve hamleler gerçekleştirilemiyordu!.. Ekonomi
çökmüş dış borçlar ülkeyi sıkıştırıyor, hatta boğuyordu. Buna rağmen tahta yeni
geçen her Padişah bir öncekinden daha kapsamlı birçok yenilik yapmışsa
da halkı, yeterli ölçüde eğitemediklerinden hamleler başarısız kalmıştır…Şeyhülislâm Ataullah Efendi
Islahat Fermanları, Duyun u Umumiye,
Tanzimat Fermanı, Kapitilasyonlar, Saray tarafından yapılan aşırı lüks
harcamalar; buna karşı asker ve bunların harcamaları için alınan iç ve dış borç
ödenemiyordu!.. Son dönemin 110 yıllık iktidarında bulunmuş
padişahlar, bu ağır yükten kurtulamadılar… Buna sebep: Çoğu genç ve dinamik,
yenilikçi; reformist Avrupa’ya yetişmek isteyen Padişahlara rağmen, “Devlet
Yönetimini” işgâl eden; fakat Devleti bir adım ilerletmemek için direnen,
ulema sınıfıdır. Bunlar, eğitim ve dinle zerre kadar ilgisi olmayan, batıl
inanç sahibi, cahil, tutucu ve isyankâr güruhtur!.. İlme ve gelişmeye ve
atılımlara sed olmuş devleti ilerleme ve gelişmeden alıkoymuşlardır. Sorgulama, itiraz etme! İtaat et, düşünüşüyle
yetişmiş, gruplar olup yaklaşık altı yüz
elli (650) yıllık İmparatorluk Türkiyesi’nin yıkımını hazırlamışlardır; çünkü:
Şair Fuzûlî’nin de söylediği gibi. Dokuz
Akçelik maaşını almak üzere evkafa gidince, bürokrasiyi, yozlaşmayı, rüşveti ve
devletteki çürümüşlüğü görür, durumu anlatan, eleştiren “Şikâyetneme” adlı
şiirini Padişaha arz edişinde söylediği gibi:
“Selâm
verdim rüşvet değildir, deyü almadılar,
Hüküm gösterdim, faydasızdır deyü itibar
etmediler.” (Padişah’ın bile hükmü “Ferman” geçmediği
devre şahit oluyoruz…) Başka bir kıssada ise şöyle deniliyor:
“Devlet i âli Osmaniyye’de terfi ve temayüz:
İlim ve irfan ile olmaz!
Ya olacak kuvvetli iltimas,
Ya olacak madeni has,
Ya da olacak ten ile temas.” Kıssa,
durumu izah etse de Türkiye, bundan farklı mıdır?..
Yenilikçi Padişahlar bu sebeple: Çarşafı
yasaklamış, Kılık Kıyafetti değiştirmiş, Sakalları kesmiş, Rakı Fabrikası kurmuş,
birçok Okullar (İlk, Orta, Lise, Yüksekokul) açmış, Kız ve Erkeğin aynı sırada
oturmasını sağlamış, İlköğretimi okumayı mecburi tutmuş, Orduyu yenilemiş, Hukuk,
Tıp, Maliye Baytarlık, Mühendis okulları açmış; fakat dış ve iç borçların altında
ezilmişler, vatandaşlarını bu ülemâ sınıfının dinî taassubundan kurtaramamışlardır…
İmparatorluk Türkiyesi, refah düzeyi, eğitim ve teknoloji bakımından, Avrupa
seviyesi veya onu aşan hamleleri gerçekleştirememiştir.
1808 - 1839 II.
Mahmud (İnkilâpçı , Gazi) 31 yıl tahtta kalmıştır.
1839 - 1861
Abdülmecid (Tanzimatçı, Gazi) 22 yıl tahtta kalmıştır.
1861 - 1876
Abdülaziz (Bahtsız, Şehit ) 15 yıl tahtta kalmıştır.
1876 - 1876 V.
Murad (Deli) 93 gün tahtta kalmıştır.
1876 - 1909 II.
Abdülhamid (Gazi) 33 yıl tahtta kalmıştır.
1909 - 1918 V.
Mehmed (Reşat) 9 yıl tahtta kalmıştır.
1918 - 1922 VI.
Mehmed (Vahideddin) 4 yıl tahtta kalmıştır.
1922- 1924 II. Abdülmecid (Son Osmanlı Halifesi) 2 yıl olarak taktta
kaldığı, tamı tamına. Yüz on (110) yılık saltanatlarında, Osmanlı
İmparatorluk Coğrafyası I. Dünya Savaşı ile yanında yer aldığımız Almanya’nın
(23 Mayıs 1915)’te savaşa girmiştir. Almanya’nın yenilmesiyle
birlikte Sevr Antlaşması'nı imzalamak üzere
Paris Barış Konferansı'na gönderilen Osmanlı Heyeti içinde:
Şura-yı Devlet Reisi Rıza Tevfik Bölükbaşı,
Maarif Nazırı Bağdatlı Mehmed Hâdî Paşa ve
Bern Sefiri Reşat Halis Bey yer
alıyorlardı. “Sevr Anlaşması”nın imzalanmasıyla ülkenin hemen bütün
toprakları işgâl edilmiştir…
Bu arada memleketi kurtarmak isteyen Osmanlı İmparatorluk Coğrafyası
mensuplarında şu üç fikre sarılanlar çıkıyor:
1.Osmanlı Birliği (Osmanlıcılık)
2.İslâm Birliği
(İslâmcılık)
3.Türk Birliği
(Türkçülük)
Bunlara sarılanlardan sadece Türkçüler: Anadolu’da başlattıkları Millî
Mücadele ile Kuvayı Milliye ruhu bir araya gelerek, Türk Birliği’ne
sıkı sıkıya sarıldılar. Padişahın adamları tarafından imzalanan ve kabul edilen
“Serv Antlaşması” nı Parçalayarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmayı
başarabildiler (29 Ekim 1923) …
Osmanlı Halifeliği Türkiye Cumhuriyeti Döneminde devam etmiş ve (1922- 1924) II. Abdülmecid (Son
Osmanlı Halife) 2 yıl tahtta kalmıştır. Halifelik hiçbir şekilde
kaldırılmamışsa da son Son Halife’nin yurt dışına sürgün edilmesi
ile o müessese de bugüne kadar yok hükmünde görülmüştür…
Kısaca bu Dinî Taassup (Siyasî İslâm) körü körüne itaat, tabiyet ve biat
usulü, hem Selçuklu Devletini hem de Osmanlı İmparatorluğunu
parça parça etmiştir… Son Padişah Vahdeddin de “Serv Antlaşması” ’nın
paylaştırdığı bu haritayı ve yenilgiyi kabul etmiştir!.. İngiliz Generaline,
İstanbul’un anahtarının gülerek teslim ettiği videoyu, üzülerek izlemeğe devam
ediyoruz!..
İşte bu teslimiyetle, biz her şeyimizi kaybettik!.. Çekildiğimiz
topraklarda, Hicaz, Yemen, Mısır, Suriye’de esir olan kardeşlerimiz
toplama kamplarına götürüldüler. Yunanistan, Makedonya, Sırbistan, Karadağ,
Arnavutluk…vb. gibi yerlerden binlerce vatandaşımız göç yollarında ve esir
kamplarında telef oldu!..
Aslında savaşta yenilmemiştik; fakat Almanlar’la birlikte yenilmiş
sayıldığımızdan bütün topraklarımız işgal edildi… Atatürk gibi bir öncü
ve onun arkadaşları kadar kahraman, yiğit Türk evlatları olmasaydı, teslim
olup arabasına binerek giden, Padişah gibi olur, bizi de toplama kamplarında
zincirlerle bağlar, en vahşi bir yaratıkmışız gibi ölüme mahkûm ederlerdi!..
Bugünün Türkiyesi’nde Anlaşmaya Varılacak!..
Fikirlerimiz ayrı olsa da hepimiz kardeşiz.
Farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görüp kucaklaşacağız. En erken zamanda
da seçime gideceğiz. Yaklaşık 75 yıldır, Siyasî İslâm Söylemleri ile
halktan oy alıp, şu anda iktidarda bulunanlar bizi yönetiyor… Hatta buna seksen
(80) yıl diyebiliriz. İşte rakamlar ve ispatı:
Menderes : 10 Yıl
Demirel
: 30 Yıl
Milliyetçi
Cepheler : 5 yıl
Özal : 15 Yıl
Erdoğan : 20 Yıl
Toplam :
80 Yıl’da ne dünya birincisi, ikinci veya üçüncü
sırada yer alamamışız…
Bugün ise bütün varlıklarını satmış, gelir
garantili Hastane, Hava Limanı, Tüp Geçit; Oto Yol, ve en ağır vergileriyle torunlarına kadar borç
batağına batmıştır. Türk Lirası’nın değeri düşmüş, Kamu Arazileri Yağmalanmış,
Fabrikaları Talan edilmiş, Sahilleri Yabancılara Peşkeş çekilmiş, Halkı 36
Etnik Gruba ayırmak için ne varsa yapılmıştır.
“İllet, zilet şer”;
…vb. ağza alınmayacak kelimelerle birbirlerine saldırıp hakaret etmeler,
siyasetçiye ve makamlara yakışmıyor… Siyaseten gruplara bölünmüş olan ülkenin,
yöneticilerinin ülkeyi 36 etnik gruba da bölmeden, iktidarı diğer
kardeşlerine devretme zamanı gelmiştir…
İktidarı devralanlar: Gelirlerdeki
dağıtım adil bir şekilde gerçekleştirilecek. Tahsil seviyesi yükseldikçe maaşı
artacaktır. Ön Lisans, Lisan, Yüksek
Lisans, Doktora; Doçent; Profesör seviyesindekiler de kariyer süresinin Yılı
Oranında ilave ücret alarak, bu sisteme tabi olacaklardır!.. Hizmet yılı,
başarı ibresi, liyakat, uzmanlık alanlarına göre değerlendirilecek ve maaş
alacaklar… Halk, işçi, memur, esnaf, tacir,…vb. üstüne yüklenen vergilerden
tamamen arındırılacak! Çok kazanandan çok, az kazanandan da az vergi esası
getirilecek!.. Özelde çalışanlarla, aynı zamanda iş verenlerin karşılıklı
olarak hakları korunacak!
En başta Üniversite Hocaları; Milli
Eğitimdeki Okulların Yönetimi: Okul Müdürü ve Yardımcıları, Rektör, Dekan,
Enstitü Müdürü ve Yardımcıları, seçimlerini okullar gerçekleştirecek… Bunların
Maaşları Milletvekili Maaşlarından daha fazla olacak; veya harcamalar için açık
çek sistemi getirilecek!...
Adalet, Eğitim, Maliye, Sağlık, Tarım, …vb.
politikalara yeni çözümler getirilecek!.. Okumuş tahsil yapmış kalifiye
elemanlar, sadece kendi branşlarında değerlendirilerek verimli hale
getirilecek. İşsiz hiçbir genç kalmayacak! Böylece gençlerimizin yurt dışına
çıkışı da önlenecek!
Adaletin olmadığı yerde hiçbir işin normal
yürüyemeceğinden hareket ile buna bağlı olarak da bütün sistem, yeniden gözden
geçirilecek. Denetleme, teftiş ve yaptırımlar konacak… Her kurumun, kendi
kendini denetlemesi, kendi yöneticisini belli kıstaslar dahilinde kendilerinin
seçmesi de hizmetteki verimi oldukça artıracaktır!..
On sekiz (18) yaşını geçmiş bütün
vatandaşlara sigorta sistemi getirilecek!
İnsanlarımız Devletin Garantisi altında
olarak kendilerine GÜVEN duyacaklar. Hastalandığında Sosyal Güvenlik Kurumundan
yararlanması için Özel ve Devlet Hastanelerinde yaralanmaları ücretsiz ve
engelsiz olacak!.. Randevu Alma Sistemi hastayı öldürmek için değilse herhalde “Felç
Etmek, hatta kötürüm duruma düşürmek için mi konmuş?..” Randevular iki, üç
ay sonrasına veriliyorsa hasta ölsün deniliyor demektir…Bacak kemiği kopma
noktasına gelmiş bir hastaya rontgen filmi çekimi için bir ay sonrasına gün
verilemez!.. Bu “Sitem” derhal değiştirilmeli. Anında muayene sistemine
geçilecek ve telefonla randevu alan kişi ve hastaneye önce gelmiş kişi sıralamasıyla
hasta muayeneleri, yapılmalıdır … ADALET kesin olarak ülkede
oturtulacak!..
Bugünkü Kazakistan’ın 30 yıllık kazanımı
sonrası gelinen noktada, gözlerimiz artık açılmalıdır: “Su uyur, düşman
uyumaz!” sözü adeta bizim için söylenmiş. Bu ibretlik, ders verici hadise
olmalıdır!.. Topraklarını Bağımsızlık Savaşı vererek, birçok kırımda, ölerek
kazanmış Kazaklar, Ruslar’ın yeniden mi kölesi olacak?..
Bunu biz ister miyiz?
Kurtuluş Savaşı vererek zor güç bela
kurtardığımız bu kutsal vatan topraklarının 36 etnik gruba bölünmüş, halkının
sürülmüş; kan, göz yaşı ve çaresiz çırpınış ve ağlama sesleri ister miyiz? O
zaman karşılıklı farklılıklarımızı bir tarafa bırakarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni
kuran ve gelecek seçimi kazanacak olan Türkiye halkına kim gelirse gelsin yönetimi,
tereddütsüz devredeceğiz!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder