Yahya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yahya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Aralık 2024 Cuma

SURİYE'Yİ NELER BEKLİYOR? Abdullah Çağrı ELGÜN

SURİYE'Yİ NELER BEKLİYOR?

                                         Abdullah Çağrı ELGÜN

Suriye'de Emevi Cami:
Hz. İsa'nın akrabası olan, Hz.Yahya(Yahane), Yahya'nın annesi Hz.Meryem'in teyzesidir. Yahya (Vaftizci ve en büyük Peygamber olarak bilinir.), Hz. İsa, Hz. Zekeriya ve Hz. Meryem  aynı dönemde yaşayan İslâm önderleridir. Hz.Yahya, Hz. Zekeriya, Hz. İsa Kendi Kavmi tarafından ihanete uğrayan  Peygamberlerdir. İnsanlığı, Allah'ın birliğine çağırmışlar ve iyiliğin, bütün dünyaya eğemen olması yolunda, mücadele vermişlerdir.

Bugün Suriye, Şam'da yer alan Emevî Cami, 635 yılına kadar Vaftizci Yahya Kilisesi iken 635'te Emeviler tarafından Cami'ye çevrildi. Camiye çevrilmeden önce yetmiş (70) yıl boyunca hem Cami hem de Kilise olrak iki büyük dinin ibadetgâhı oldu. Burada: Pazar günleri Kilise Ayinleri yapılırken; Cuma günleri de burada Cuma Namazları eda edildi. Daha sonraki yıllarda da bütünüyle Cami'ye çevrilmiş olduğunu görüyoruz. Emevî Camii'nin tamamının Cami yapılışından bugünlere kadar ki geçen zamanda, Emevî Camii'nin, Hıristiyanlığa karşı kazanılmış zaferin bir sembolü olarak  görülüyor.

Bu Cami, aynı zamanda Sunnîler tarafından adının Emevi olması sebebiyle (Emeviler), Ali Taraftarları (Alevîler) Haşimilere karşı kazanılmış zaferin, işareti olarak görülüp, seviliyor.

10 Ekim 1680'de  İkinci (2.) Emevi Halifesi Birinci (1.) Muaviye'nin oğlu Birinci (1.)Yezit'in (680-683) Peygamber Hz. Muhammed'in torunu, Peygamberimizin kızı Hz. Fatma'nın ve amcasının oğlu Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin bin Ali'nin Güney Irak, Kerbela denen yerde, Küfe'ye çok az bir yol kalmışken, yetmiş (70) kişilik kafileyle Kerbelâ yakınlarına kamp kurduğu sırada, Muaviye'nin Valisi (Emevi) Ubeydullah Bin Ziyat dört bin kişilik (4.000) kıstırılıp Muaviye'nin otoritesine boyun eğmediği sürece ona geçit vermeyeceğini belirtti. Hüseyin'in bunu kabu etmemesi üzerine 10 Ekim 680'de meydana gelen savaşta  Hüseyin, akraba ve yoldaşlarının çoğu kılıçtan geçirildi. Sağ kalabilen aile üyeleri ise esir alınarak Küfe üzerinden Şam'a götürüldü. Şiilerce her sene, bugüne istanaden "Aşüre Günü" ile anılmaktadır.

Siyasî İslâmcı, Selefî gruplar, Emevî Camisini hem Hıristiyanlığa karşı  hem de Şiiliğe karşı kazanılan zaferin tacı olarak görüyorlar...

Halife Muaviye'nin oğlu Yezit, Hz. Hüseyin'in kellesini  Şam halkına gösterdi ve kafasını bu Camide sakladı... Bu Emevîlerin bir zaferiydi. Bu bakımdan bu Cami aynı zamanda Sunnîler tarafından Emevî Dönemine duyulan sevgi ve hayranlığın da ifade ediyor...

İşe bu sebeple, Emevî-Haşimî Mücadelesi, tarihte bir başka ifadeyle Sunnî-Alevî Mücadelesi olarak adlandırıldı. İşte o günden bugüne gizliden ve açıktan Sunnî-Alevî  (Haşimiler) Mücadelesi devam etmektedir!.. İşte Türkiye'deki bugünkü iktidar için Şam'da Emevî Camii'de Namaz kılmak, diğer Camilerde Namaz kılmaktan daha başka anlamlar ifade ediyor. Muaviye ve oğlu Yezit'in Sahabileri, Peygamber torunlarını, eşlerini, CabelHarre ve Kerbela'da, kutsal bildiğimiz mezarlarının üzerinde, kellelerini keserek katlettikleri için mi Emeviler bukadar istenip, seviliyor bilinmez...

Suriye'de Genel Görünüm:

Önceleri, "Arap Baharı" olarak adlandırılan günlerden Esad kardeşliği ile sarmaş dolaş Antalya de denize girilirken, gelinen noktada Esat, milletinin tonlarca altınını da alarak, ülkesini ve bütün mal varlığı ve Saraylarını da bırakarak Türkiye'ye değil; ama ailesiyle birlikte güvenebileceği, Rusya'ya sığındı. 

Ülkede bıraktığı monarşik döneme ait izler: Adaletsiz uygulamalar, haksızlık, zulüm, hürriyetten yoksun bırakılma ve işkenceler...Televizyonlarına yansıyınca, bütün diktatörlerin sonunun böyle olduğunu görmek, tecrübeyle sabit oldu!... Tek fark Esat'ın şimdilik kaçmış olması.

Ziya Paşa'dan Seçmeler:
"Dehrin ne sefa var; acaba sim üzerinde?

İnsan bırakır hepsini hin i seferinde..."

(Dünyanın altınında ve gümüşünde ne mutluluk var ki? İnsan ölüp de ahiret yolculuğuna çıkarken hepsini gerilerde bırakır!..)

"Seyret i hava üzre denir, taht ı Süleyman,

Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde"

(Peygamber Hz. Süleyman'ın kurda kuşa, Cin ve Perilere karşı büyük bir gücü vardı. Onlarla konuşurdu onları emri altında çalıştırırdı. Hatta gökyüzünde uçan altından bir tahtı da vardı ki: Gör, bak, seyret ki şimdi bunun yerinde yeller esiyor. Dünya ona bile kalmadı. Kaldı ki sana kalsın...)

"Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim,

Gaflet ile görmez, kuyuyu reh-güzerinde."

(Birçok acemi müneccim "Fal bakıcı, Bilici, gökten haberler veren, yol gösterici", gökte yıldız ararken, gaflete dalarak yolarındaki kuyuyu görmezler!..)

"Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!

Şahsın görünür, rütbe i aklı eserinde..."

(Kişinin aynası işidir, lafına bakılmaz! O kişinin rütbesi, aklının işleyişi, zekası yapmış olduğu işlerde görünür...)

"Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizamat,
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde!"

(Onlar ki dünyaya laf ile nizam verirler; fakat onların evlerine var, bak ki hanelerinde bin türlü ihmâl ve düzensizlik vardır!)

"Bed asla necâmet  mi verir hiç üniforma?

Zer-dûz palan vursan, eşek yine eşektir!"

(Aslı kötü olana üniforma giydirmek, nişan ve paye vermek hiç soyluluk mu verir? Eşeğe altın işlemeli semer vursan da yine eşektir!..)

"Sadıkları tahkir ile red kaide oldu.

Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı!"

(Allah'a ve vaktana sadık olanları aşağılamak ve onları reddetmek kural haline geldi. Hırsızlara yardım edip, ikramda bulunmak yeni çıktı.)

"Hak söyleyen evvvel dahi menhfur idi gerçi,

Hainlere amma ki riayet, yeni çıktı!.."

(Gerçi eskiden de doğruyu söyleyenlerden nefret edilirdi; ama hainlere saygı göstermek, onları koruyup gözetmek, sırtlarını sıvazlamak, onların emirlerine uymak yeni çıktı.)

Zalim, yine bir zulme giriftâr olur ahir,

Elbette ev yıkanın, hanesi viran olur.

(Gün gelir insanlara zulmeden bir zalim de zulme uğrar... Ev yıkan birinin elbette kendi evi de bir gün viran olur!..” "Zalim, bir zulümle ortaya çıkıp çekilmez olursa, elbette onun da evi, hanesi viran olur!" ) 

"Eyvah, bu baziçede bizler yine yandık!

Zirâ ziyan ortada, bilmem ne kazandık?.."

(Eyvah bu oyunda bizler yine yandık; çünkü zarar ortada bilmem ki ne kazandık?..)

Türkiye-Suriye Cephesi: 
Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Hatta İŞİD, YPG, PYD, Çihatçı HTŞ (Şam Kurtuluş Heyeti, Şamı Kurtarma Ordusu) dahi bir dönem Türkiye tarafından desteklendi. Asıl destek de ÖSO idi... Diyarbakı Hastanelerimizde tedavi edildikleri, Uçaklarla getirildikleri, Şimdi gelinen noktada Türkiye Suriye Haritası yeniden çizilirken bizden yana mı tavır koyacaklar ABD ve İsrail istekleri tarafında mı?..

İran'ın Akdeniz'e açılma hayalleri son bulmuş ve Rusya dahi Ukrayna'ya sarfettiği efor sebebi ile saf dışı kalmışken, Türkiye, ABD ve İsrail karşısınra eldeki kazanımlar konusunda ısrar edecek ve bu yerlerin geçmişte Osmanlı Toprakları olduğunu tapularının Türk'e ait olduğunu dillendirebilecek mi?

Türkiye gibi Cumhuriyetçi, özgür, demokratik, lâyık bir Suriye peşinde olduğunu ispatlayabilecek mi? Yoksa Halifeliğin olduğu, Şeriat konunları ile yönetilecek El Kaide Modeli Afganistan gibi mi yönlendirilecek?

ABD, İngiliz, İsrail Bloku Türkiye BOP Başkanı'nın isteklerine: "Evet!" mi diyecek "Red" mi diyecek?.. Sınırlarına komşularının saygı gösterdiği Toprak bütünlüğü olan tek bir Suriye ve halklarının çatışmasız barış içinde birleştiği; kendi kaderini kendilerinin tayin ettiği bağımsız bir Suriye isteyebilecekler mi?.. İlerleyen zamanda bunları da göreeceğimiz şüphesiz. Öyle görülüyor ki ne İsrail ne ABD, kazanımlarından vaz geçmemek için birbirinin arkasında durarak, cephelerini  genişletmeğe, Suriye'nin güneyinde: Dürzistan Özerk Emirliği, Barzani Kürdistan'ını organize edip HAMAS ve HTŞ'ye de temkinli yaklaşarak. Davut Koridorunu adım adım açmaktadır... İsrail, bu bağlamda Suriye'nin cephane, silah. gemi, tersane, Milliî Kültür ve Tarihî Varlıkları ...vb. ne varsa, imha etmeğe devam ediyorlar...

Arap Baharı başlangıcında yirmi üç (23) milyon olan Suriye nüfusunun yüzde onundan daha az olan Kürtler bugün, Suriye'nin doğusunu kontrol eder duruma gelmiştir. Geçmişte hiç olmayan İsrail'in Devlet olması gibi gerçek bir durum var ortada... İngiliz, Alman, Fransız, ABD ve İsrail'in çok rahat kullandığı ve arka çıkmağa devam ettiği, bu teröris gruplar, devlet olmak üzeredir. Türkiye için hayati önem taşıyacak bu duruma seyirci kalmak, Türkye için intihar etmek olur. 

Türkiye Ne Yapmalı?

Türkiye İsrail'in, bu kadim şehirleri yağmalamasına: müzelerini, tarihi eserlerini, maddî servetleri ile ilim adamlarını tek tek avlayarak, öldürmesini durdurmalıdır.  Netenyahu'nun bu "Kadim Kültürü" oluşturan unsurları yağmalayıp, talan etmesine ve bir daha asla kendine gelememezcesine talan etmesine müsade etmemelidir. Netenyahu'nun oyunu, Türkiye tarafından bozulmalı ve HTŞ'nin Suriye'de El Kaide bağlantılı bir "İslâm Devleti" kurmasına asla rıza göstermemelidir.

Kürtlerin yayılmacı politikasını kabuk etmek, bugüne kadar yanlış yapılmış politikmalara devam etmek olur. "Teröristle pazarlığa Devlet oturmaz!" demiyorum. Onların önünde sel olunmaz! Diyorum... Tavizler her daim tavizleri doğurur. Bunun önü asla alınamaz. Dış güçlerin oyunu da bu yöndedir zaten. Devlet BAHÇELİ'nin açılımı da bu konuda tamamen yanlıştır. Abdullah ÖCALAN'ı bugün kimse dikkate almaz, almayacaktır.  

İngiltere, ABD, İsrail, giderek Almanya, Fransa Ortadoğuda 21.yy. Bilgi ve Bilgisayarların Yapay Zekâ ve Siber Güvenlik Sisteminin kullanıldığı Çağdaş Dünyada, hâlâ Orta Çağın dinci, mezhepçi, ırkçı. kimliklerini kullanarak kaşıyor. Böylece birlik ve beraberliğini yitirmiş Suriye halkının birikimlerine uluslararası şirketler vasıtasıyla çökecek... Suriye halkı Irak, Afganistan'da yapıldığı gibi perişan vaziyette, Din, Meshep, Kürt, Türk, Arap mücadelesiyle, boğuşturulacaktır. Bu ise Türkiye için büyük bir kuşatmadır. 

Ne PKK ne PYD, YPG, SMO ne de El Kaide Bağlantılı Cihatçı, HTŞ (Şam Kurtuluş Heyeti)  Patronlarına: Küresel Ekonomiye Entegre Olma, Serbest Piyasa Ekonomisini izleme sözü verirken, güney sınırımıza dayanmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Suriye'nin Tarımı, Suriye'nin Doğalgazı, Suriye'nin Fosfatı, Suriye'nin Petrolü,  küresel güçlerin elinde sebil mi olacak?.. Bunları defetmenin yolu ABD ve İsrail'in istediği Dicle ve Fırat Havzası, Kenan Diyarı, Sion Dağı, Ararat ve Arz ı Mevdûdu gerçekleştirmektir. Bugün Türkiye bu tavizi verirse, İsrâil için hiçbir şekilde vazgeçilmesi mümkün olmayan bu arzu ve hayalin gerçekleşmesine ramak kalacak; Türkiye ölmeden toprağa girecektir.

Türkiye 2020 yılında beri kontrol ettiği İdlip, Afrin, Cinderes, Cerablus, El-Bab, Rajo, Azez,  Rasulayn, Tel Abyad...vb. şehirlerden daha ilerilerde oluşturacağı güvenli bir bölgede; bir, iki hatta üç adet Kolordu bulundurmalıdır. PYD, YPG ve HTŞ güçleri ile irtibatta olunmalı ve Türkiye nezaretinde Demokratik, Çağdaş ve Türkiye ekseninde, Tek ve bir Suriye Devleti için taraflar ikna edilmelidir.  Bu gerçekleşinceye kadar, Türk Ordusu Suriye'den çıkmamalıdır. 

Türkiye içte, ekonomideki ısrafı önleyerek, halkın sosyal ve ekonomik durumunu makul seviyele çekmelidir. İçte memnuniyet ve güven olmadan dışarıda zafer hayal etmek beyhudedir. 

Halkı ayrışmak ve kamplara bölmek yerine birleştirici, bütünleştirici mesajlar verilmelidir.

Paralı askerliği kaldırıp, yeniden daimi on iki (12) ay mecburî askerliğe geri dönülmelidir. 

Suriye sınırları bir bütündür. Dünya Kamuoyunun da bildiği sınırlar taviz verilmeden korunmalıdır. Süriye'nin parçalara bölünmesi Türkiye'nin yararına asla olmayacaktır; çünkü buradaki parçalanmış halkları kimse dikkate almaz!.. ABD, İngiltere, İsrail'in gözü Su, Gaz, Petrol ve Madenlerdedir. Suriye'nin sınır bütünlüğü kaybolursa Türkiye'nin bütün kazanımları gideceği gibi gelecek kuşaklarımız, yanıbaşımızda teşekkül etmiş ABD, İngiliz ve İsrail Kucağındaki kuklalar ile ebedîyyen mücadele etmek durumunda kalacaklardır. Bu sebeple sınırları bütün bir Suriye, bizim en büyük dostumuz ve kaçınılmaz menfaatimizdir... Türkiye: Mustakil bir Suriye'de bulunduracağı askeri Karargâhları ile iç düzen sağlayıp, Suriye Halkı rahat ve huzura kavuşuncaya kadar ve daha sonrasında da "Askerî Güç" olarak kalmaya  devam etmelidir. Türk askeri Birlikleri herkes için iyi bir garantör ve en emin güvencedir!..

Türkiye, Suriye'nin güvenliğini, iki üç paçavra cihatçı devletçiğe veye terörist örgütlere bırakamayacak kadar akıllı ve stratejik zekâya sahip olarak, hareket etmek durumundadır. Gerekirse, bu adamlar satın alınır veya imha edilir. Güç budur. Güçün karşısında eğilmeyen baş her zaman ezilmeğe mahkûmdur.


26 Nisan 2015 Pazar

VATAN AŞKI, Abdullah Çağrı ELGÜN

VATAN AŞKI
                                                         Abdullah Çağrı ELGÜN
Değerli Vatan Evlatları!
Bir gün gelir, vatan toprağı tehlike içerisinde kalırsa, onu korumak uğrunda canım feda olsun. Vatan Aşkım beni kendime getirecektir. 

Ogün, rengini kanımdan alan Albayrağın altında toplanacağız. Tanrım beni Türk yarattığı ve içimize Müslümanlık denen Hak dinini attığı ve ruhumuzu İbrahim’in, İsmail’in, ishak’ın, Zekeriya, Yahya, Davut, Harun, Musa, Yusuf, Yakup, İsa(Mesih) ve Muhammed’in dininden bir nur, kendi nefsinden bir Ruh kattığı için Allah’a şükürler olsun.
Muhammed, Huneyn’de, Uhut’ta, Hendek’te ne yaptı ise vatanımın bütün fertleri, aynı aşkla Malazgirt, Mohaç, Çaldıran, Kosova, Niğbolu, Kocatepe, Tınaztepe, Dumlupınar, Sakarya ve Çanakkale’de aynı iman aynı ruh ve aynı vatan aşkı ile savaştı.

Bir gün, vatanın bana ihtiyacı olursa, bu can vatanıma feda olsun. Hiç çekinmeden ve asla korku duymadan, tereddüt göstermeden, vatan, millet, bayrak, Kur’an, ve Tanrı önünde and içerim ki vücudumun bütün azaları ve bütün vücudum vatana kurbandır. 

Türk milleti; ordu millet, bu bayrağın altında toplanın. Ne mutlu ki mensubu olmaktan şeref ve gurur duyduğumuz bir edebiyatımız, tarihimiz, coğrafyamız ve övünülecek bir geçmişimizle, yiğitlerin harman olduğu bir memleketteyiz. Ne mutlu ki serdengeçti kahramanlarımız ve bunların altın başaklar gibi boy verdiği bir ülke toprağımız var. İftihar ederiz... 
Yurttaşlarım!
Bu asil ve necip milletin bir geleneğidir ki evlenecek kızlar, kocalarına; askere giden delikanlılar, vatana; kesilecek koçlar Allah’a kurban olsun diye, kınalanır, süslenirler. İşte bu kınalanıp, süslenen yavrular, hiçbir tereddüt ve korku duymadan canını feda etmeye ahdederler. Ben de aynı toprağın hamuru, aynı nehrin suyu, aynı yağmur ve karın taneleri ve aynı geleneğin sahibi bu ülkenin evladıyım. Bu ülkenin ebedî geleceği için kurban olmaya hazırım. Ne mutlu bu ülkü ile yaşayan vatan sevdalılarına. 
Atam Bumin ve İstemi Kağanlar, milleti ve devleti akılları ve bilgeliklerinden süzülüp gelen hikmetle yönetmişler. Bilge Kağan ve Kültiğin Kağanlar ve Vezirleri Tonyukuk da aynı akıl ve bilgelikleriyle ülkeyi bir ve bütün hale getirmişler. Getirerek ülke topraklarında aç milleti tok, bakımsız milleti bakımlı, çıplak milleti giyimli hale sokmuşlar. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüşler. 
“ Ölecek milleti dirilttim. Giyimsiz milleti giyimli, yoksul milleti zengin kıldım. Az milleti çok ettim. Başka kağanlı başka ülkeliden üstün kıldım. 
Türk Oğuz Beyleri, Milleti İşitin!..
Üstte gök batmasa, altta yer delinmese, ey Türk senin ilini ve töreni kim bozabilir?!.İleri gün doğusuna, güneyde gün ortasına doğru; Batı’da gün batısına; Kuzey’de gece ortasına doğru, içindeki milletler hep bana tabidir. Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım… Ölesiye bitesiye çalıştım. 
Türk Milleti, bu sözümde yalan var mı?!.
Bu zamana oturan Türk Beyleri, milleti olarak mı yanılacaksınız? ” diyen Bilge Kağan;
“…Demir mızraklar bir orman, 
Avlakta yürüsün kulan,
Daha deniz daha ırmak
Güneş tuğ olsun, gökyüzü çadır 
Düşmanlarımı ağlattım,
Dostlarımı güldürdüm,
Tanrı’ya borcumu ödedim.” diyen Oğuz Kağan; 
Bir milyonu geçkin mısradan oluşan destanın kahramanı: 
“Ben Bahadır Manas! 
Karlı dağlarda yatıp mal buldum. 
Kanıkey mesut yaşasın diye.
Fakirlerim mesut yaşasın diye.
Kayalardan sürü aldım, 
Kırk corum(asker) da mesut olsun diye.” söyleyen Manas;
“Biz ki Turan mülkünün ve Türkistan’ın emiriyiz!.. Biz ki Türkoğlu Türk’üz! Biz ki milletlerin en eskisi ve en büyüğü olan Türk’ün başbuğuyuz. Gökyüzü üzerimize çökse, biz onu kılıçlarımızın ucunda, mavi bir atlastan çadır gibi tutarız.” diyen Timur Han;
Peygamberimiz Miraç`tan dönüşte yanındaki meleğe: Aşağıdaki beyaz atlı süvariler kim?" diye soruyor. Melek de:"El etrak`ül cindullah" yani Alah`ın süvarileri olan Türklerdir" diyor. “Türk dilini öğreniniz; çünkü onlar için, uzun sürecek egemenlik vardır.” 
“Türkler size dokunmadıkça siz de onlara dokunmayınız.” diyen âlemlerin Perygamberi Hz. Muhammet(sav);
“Osmanlıya iki kıta üzerinde hükmetmek yetmez. Zira ilâhi kelimetullah iki kıtaya sığmayacak kadar büyük bir davadır. Selçukluların varisi olduğumuz gibi Roma’nın da varisiyiz.” diyen Orhan Gazi;
“Oğul, insanlar vardır şafak vakti doğar, akşam ezanında ölürler!.. Dünya senin gözlerinin gördüğü kadar büyük değildir… Bütün fethedilmiş gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler; ancak senin fazilet ve erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma. Gördün söyleme, bildin bilme… Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.” diyen Şeyh Edebâli;
“Dünya bir Türk’e dar.” diyen Yavuz;
“Cihanda Türk edebiyatının bayrağını dalgalandırmak suretiyle, Türkleri tek bir millet haline soktum. Hiç ordum olmadığı halde, Çin sınırına ve Tebriz’e kadar bütün Türk illerini, sadece Divan’ımı göndermek suretiyle fethettim.” diyen Ali Şir Nevâî;
“Gördüm ki Yüce Tanrı, devlet güneşini Türkler’in burçlarından doğdurmuş. Onlara Türk adını kendisi vermiş. Onları yeryüzünün hakanı kılmış ve cihan halkının dizginlerini onların ellerine bırakmış.” diyen Kaşgarlı Mahmut; 
“Tas kırılır, Tunç erir, ama Türklük ebedîdir.
“Gafil hangi üç asır hangi on asır;
Tuna, ezelden beri Türk diyarıdır,
Asya’nın ortasında OĞUZ OĞULLARI,
Avrupa’nın Alplerinde OĞUZ OĞULLARI,
Doğudan çıkan biz, Batı’da yine biz,
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz…”
“… Ben her şeyden önce Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. 
Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım tamdır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum. Onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliği ile açacaktır. Dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk’ün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek…” diyen Mustafa Kemal ATATÜRK gibi ufkumuz hep Batıdır.
Değişik zamanlarda ceddimin topraklarının yüzölçümü 44 milyon kilometre kare idi. Dünyanın bilinen topraklarının 3/3’ünün 2.80 nine; nüfusunun 2.90 hükmediyorlardı.
Atalarımızın bütün asırlar boyunca sarsılmayan azmi, bitmeyen sevdası, ülküsü ve inancı, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi; İlahî kelimetullahı yeryüzünde hakim kılmak; ebedî hükümranlık, ölümsüz devletin sahibi olduğuna inanmasıdır. 
Yeryüzünün halifesi, büyük ve ölümsüz devlet sahibi, karaların Sultanı, Denizlerin Hakanı, Yedi iklim ve küre-i arzın ve diğer toprakların da sahibi olan Müslüman Türk… Bu rüya hep görülüp durur. Bununla yatılır bununla kalkılır, zihinler bununla dolup, gönüller bununla heyecanlanır. Müslüman Türk’ün heyecanı diri ve canlı kalır… 
Allah’ın yeryüzündeki halifesi Müslüman Türk olarak kabul görmek; yeryüzünde Allah’ın emrettiği ilâhî adaleti tesis etmek, bizim Allah inancımız ve Allah’a olan borcumuzdur.. 
Elliden fazla devletin varisi olduğumuz gibi; beş kıtada kurduğumuz ve büyük saadet ve şereflerle yönettiğimiz yerküresinde, sadece Osmanlı Hanlığı 23 milyon kilometre kare, Cengiz Hanlığı(Timuçin) 44 milyon kilometre kare olan, dört Atabeylik, otuz iki Beylik, on yedi Hanlık, elli üç Devlet, on altı İmparatorluğun ve on üç Cumhuriyet kuran ceddimizin de varisiyiz.
“Büyük Türk milleti! 
On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde, muaffakiyetler vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki bu sözlerimin hiç birinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
Bugün aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. 10.Yıl Nutku M.K.Atatürk”
Bizde cepheye, her yaştaki kadın ve erkek dönmeye değil ölmeye gider. Bu sebeple yiğitlerin harman olduğu bu mukaddes toprağın bir metre karesinde, yirmi dört, yirmi beş kişi can verip kanlarını sebil etmiş, kefensiz şehit olarak yatmaktadır. Bunun içindir ki: 
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır;”
Bunun içindir ki: 
“Toprak, eğer uğrunda ölen varsa, vatandır.” Diyen şairin sözü gibi bu coğrafya bizlere vatan; veya, ancak mezar olur. 
Bizim inancımıza göre savaşlarda ölenler Şehit kalanlar Gazi olur. Hiç bir Türk görülmez ki cepheye gitmek için heyecan duymasın ve içinde orada şehit olmak arzusu taşımasın.
Milletimizin her bir ferdi kadın erkek topyekün bir ordudur. Şarapnelden yılmaz, gülleden korkmaz. Korkanlar karılarının yanlarına ihtiyarların yanlarına dönmek aşağılanmasının ezikliğinde yaşayamazlar. Hiçbir delikanlı analarının dizlerinin dibinde oturma onursuzluğuna katlanamaz. İhtiyarların yanına dönmek bedbahtlığında yaşamaz. Böyle gururu incinmiş olarak yaşamaktansa, şerefle ölmeyi yeğler.
Yiğitlerim!
Kahraman Tomris, Savle, Yirik Fatma, Kara Fatma, Nezahat Onbaşı, Adile Onbaşı, Halime Çavuş, Şerife Bacı, Nene Hatun, Hafız Selman, Makbule Hanım, Tayyar Rahmiye, Kılavuz Hatice, Emir Ayşe Çanakkale’nin Keskin Nişancı Genç kızları, Kastamonu, Kayseri Lisesinin son sınıflarını bırakarak Çanakkale`ye koşarak şehit olan korkusuz evlatlar... Vatan için uğraşa var mısınız?
Göğsümüz parça parça olmadıkça vatanın bir karış toprağına ayak bastırmayacağız. Göğsümüzün kafesi şarapnallerle kalbur gibi delik deşik olmadıkça düşman bir adım ileri geçemeyecek. 
Ölümlerden korkmayan Müslüman Türk!. 
Sıcağa, soğuğa, kara, ayaza, hastalığa, açlığa, susuzluğa direnmeğe var mısınız?
Korkmamaya, yılmamaya, atılmaya vatan için ölmeye var mısınız?
Karaya, denize, havaya, göğe Allah’a and olsun ki dönmeyeceğiz. Var mısınız? 
Öyleyse beni takip ediniz...
Büyük Türk Milletin Arslanları!
Şehit olup kefensiz yatmağa, bu vatan toprağını yastık yapmağa var mısınız? Geriye dönüp bakmamaya, düşenlere ağlamamaya, vurulup Şehit olmaya, yaralanıp Gazi olmaya hazır mısınız?
Öyleyse arkamdan gelin… 
Bizler vatanı savunmaya gidiyoruz. Allah da bizi koruyup savunacaktır. Allah inananlar ve kendine güvenenlerle beraberdir. Nereye gideceğimizi biliyoruz. Unutmayın şehitlik, en yüksek rütbedir. Size vaad edilen Cennet’in kucağında ve Tuğba’nın gülleri arasında olacaksınız... “Onlara ölü demeyiniz; çünkü onlar diridirler” âyeti gereğince sizler diri kalacaksınız.
Milletimizin cesur kahramanları! 
Annemizin kucağına gideceğiz. Annemiz bizim en kutsal varlığımızdır. Vatanımız da öyle değil mi?.. İşte Anne vatanın savunması için, ölmeye hazır mıyız?.. Sizler, bu anne vatanı savunmasız bırakırsanız vatan yaşayamaz, vatan yaşayamazsa vatanda hiçbir insan yaşamaz.
Sizler, yürekleri korku nedir bilmeyen yiğitler! 
Vatana and olsun, Allah’a ve Kur’an’a yemin olsun ki toprağımızın bir karışına düşman ayağı bastırmayacağız. Vatan aşkı için ölmeye hazır mısınız? Arkamdan ayrılmamaya Vatan, Bayrak, Kur’an ve Allah adına yemin eder misiniz?`` 
YEMİN OLSUN!.. 
YEMİN OLSUN!.. 
YEMİN OLSUN!.

KAYNAKLAR:
1) “Mhakemet’ül Lügateyn”, Şimdiki dile çeviren(İshak Rafet IŞITMAN), Ankara 1941
2) “Dede Korkut Kitabı”,Muharrem Ergin Devlet Yayınları,MEB İstanbul 1971
3) “Salur Kazan Destanı”, N. Yıldırım GENÇOSMANOĞLU,Ötüken Yayınları, İstanbul 1976
4) "Türk Dili”, Abdullah Çağrı ELGÜN, (Kayseri 2001, (Genişletilmiş İkinci Baskı) Laçin Yayın Dağıtım); 
5)“Mehmet Âkif”, Abdullah Çağrı ELGÜN, (İstanbul 1992, Kültür Basın Yayın Birliği); 
6)"Türk Dili”, Abdullah Çağrı ELGÜN, (Kayseri 1999, Geçit Yayınları
7)Nutuk M.Kemal Atatürk cilt 1,11. Ankara

VATAN AŞKIM

Bu canım toprağa fedadır benim
Kanımla, toprağı kar; vatan aşkım
Bir huzur içinde, yüce gönlümü
Diyardan diyara, sür, vatan aşkım

Toprak et bedenim, savur dağlara
Karışsın toprağa, can; vatan aşkım
Küllerimden, sınır yapın dağlara
Serhadlerde gözcü, kal; vatan aşkım

Vatan toprağına serilsin beden
Toprakla belensin, ten; vatan aşkım
Tanklar arkasına gerilsin beden
Vatan sevdasına, doy; vatan aşkım

Zincir kelepçede sürünsün beden
Akan kanlarımla dol; vatan aşkım
Başım toprağında, çarmıkta beden
Taştan yastıklara, doy; vatan aşkım

Tüm vatan sathında duyulsun ünün 
Gönüllere bir aşk, sal; vatan aşkım
Bir efsane olsun yaşanan günün 
Geleceğe destan, kal; vatan aşkım

Kanım, damla damla akıp, uğrunda
Yüreklerde bir iz, kal; vatan aşkım
Bilesin ki Çağrı senin uğrunda
Ölmeyip sürünse, az; vatan aşkım
                     Abdullah Çağrı ELGÜN

Translate