CHP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
CHP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2020 Pazartesi

DİNÎ KAMUFLAJ (SİYASÎ İSLÂM ve ÜMMETÇİLİK); Abdullah Çağrı ELGÜN

DİNÎ KAMUFLAJ

(SİYASÎ İSLÂM ve ÜMMETÇİLİK)

Abdullah Çağrı ELGÜN

Millî ve yerli olduklarını söyleyerek tarımda: Tütün, pancar, ayçiçeği, çay, toz ve küp şeker ile iktisadi hayatı ve dış politikayı bitirmiş; sıfır düşmandan politikasından, sıfır dost politikasına gerilemiş; kamu mallarını “Özelleştirme” adı altında halaç pamuğu gibi yakın akraba, eş dost ve yandaşlara dağıtarak yağmalayan; dini kamuflaş ederek siyasî İslâm ve Ümmetçiliği alet edinip ülkeye dayatarak,” Türkiye Cumhuriyeti Anayasası”, “Üniter Devlet Yapısı”, “Cumhuriyet  İlkelerini”, harmandaki saman yığını gibi rüzgarda savurmuş bir iktidar, yönetim ve kadrosu ile karşı karşıyayız. Zaman zaman bunları iktidara biz mi taşıdık diye kendi kendimize sormadan edemiyoruz!..

Dini siyasette kamuflaj edip gizli ve sinsi emellerini yavaş yavaş sindire sindire kullanmıştır. Topraktan kopardığı köylü vatandaşlarımızı, “Kadrolu Seçmen” olarak şehirlerde TOKİ evlerine taşıyıp, çoğunu asgarî ücretli olarak, belediyeler ve yandaş şirketlere verilen işlerde istihdam etmiştir. Böylece tarımı çökertirken, iktidarda sürekli kalmanın “Seçimli Padişahlık”, “Seçimli Mutlakıyet” yolunu da açmış oluyordu… Bu usule ise yandaş partinin dışarıdan verdiği desteği ile “Türk Usulü Başkanlık” denilerek “Otoriter Bir Rejim” benimsetilmek, yutturulmak istenmektedir.

Yandaş medya ve siyasî gücüne dayanan iktidar, siyaseti dine alet edip, Siyasî İslâm ve Ümmetçilikle (Dini Kamuflaj) etmiş, kökeni İmam hatip, İslam Enstitüsü, İlahiyat olan ne kadar siyaset gönüllüsü varsa kadrosunda istihdam ederek devletin önemli yerlerine getirmiştir. Devlette dini öne çıkararak: Şeyh, Seyyit, Şıh, Cemaat, Tarikatlarla besleyip kolladığı ve ileri çıkardığı bunlara ait sosyal hayatı, gerçek hayat gibi halka sunup, İslâmiyet’i Arap gibi giyinip, Arap gibi yaşamak olarak görme bataklığına düşmüştür.

 Atatürk’ün Kılık Kıyafet İnkılabını fara kaldırarak, “Din ve Devlet İşlerini” birbirine karıştırmış, “Laikliği”: eline geçirdiği % 95’lik medyanın halka yaptığı propagandaları vasıtasıyla “Dinsizlik” olarak pazarlamış; Atatürk’ü de sarhoş, dinsiz, hatta “Cami ve Medrese Yıkan” din düşmanı olarak ilan ve teşhir etmekten çekinmemiştir. 

Arapçılığı, Arap Kavmiyetçiliğini (Ümmetçiliği) Müslümanlık zannederek Türk, Türkçülük ve Türkiye sözlerinden nefret ile “Atatürk posterlerini bayrakların yanında tersten astırarak”, Millî Bayramların kutlanmasını askıya alarak, gitmeyerek, değersisleştirmeye ve hiçleştirmeye kalkan, Kurtuluş Savaşı’nı yok sayan bir zihniyete ve 100 yıllık Cumhuriyete “Film Arası” diyenleri alkışlayan ve onlara kalkan olan bir yönetimle karşı karşıya kalınmıştır…

Atatürk ve arkadaşları ile Türkiye Cumhuriyeti halkının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geleceğine ele koyulmuştur. Önderlerin, yol göstericilerin, yazarların, akademisyenlerin ve duayenlerin ne yaparlarsa yapsınlar ne yazarlarsa yazsınlar, bu “Siyasî İslâmcı İktidar”a yol göstermek çabası kadar aptalca bir uğraşı olamaz!..   

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sitemi’ne geçildikten sonra Sitem, “Saray”a bağlanmıştır. Saray’ın tek başına: Kendi bürokrasisi, askerî, sivil danışmanları, çeşitli konularda uzmanlarıyla, özel ve tüzel kendi muhafızları oluşturmuştur. Kısaca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası rafa kaldırılmış ve AKP’nin yandaş ve Saray Anayasası uygulamaya girmiştir… Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sitemi’nde (CBHS) artık saray tek başına muktedir ve tek başına karar merciidir.

Kurduğu sistemler ve ülke içerişinde sahip olduğu medyanın, % 95’lik gücü ile ülkeyi tek başına yönetmekte ve tek başına karar merkezi olmaya devam etmek istek ve kararındadır…

Arada bir SAADET PARTİSİ, İYİ PARTİ, CHP ve diğer cılız sesleri de sahibi olduğu medyanın gücünü kullanarak ötekileştirmekte, düşman ilan ederek halkın gözünde hasım ve düşman (illet, zillet, şer, terörist sevici) ilan etmekten çekinmeyip hain damgası vurdurabilmektedir.

En çok da hedefinde muhalefetin en büyüğü CHP olmalı ki bunu aralıklarla karşısına alıp, bir boksörün kum torbasını döver gibi dövmedikçe, performansını yükseltemez, seçmenlerinin ötekileştirilmiş, dışlanmış diğer halka karşı nefretini çoğaltmak, bilenmiş dişini, kindar bıkışını, sinsi ve düşmanca tavrını, sıkılı yumruğunu ve nabzını diri ve canlı tutabilmenin en güzel yolu budur… “Bak bizim lidere!” dedirtebilsin… Ötekileştirilmiş halkı birbirine bileyen kadronun, bu yağlı ballı iktidarı gönül rızası ile bırakmaya da hiç mi hiç niyeti yoktur!..

Bunun için iç savaşı dahi göze alabilecek cüret ve cesareti göstermektedir. Eğer ileride çok çok zor şartlar olur ise iktidarı devretmek gibi bir isteği olsa olsa yargılanamamak garantisi karşılığında, bir yandaşa devredilebilir, düşüncesi olabilir… O bile şüphelidir.                                                   

Siyasî İslâm ve Ümmetçili  ği dinle kamufle eden iktidar, İstanbul Fatih’te Türk bırakmamış… Halep’in köylüsünden Lübnan’ın Dürzîsi’ne Iraklısından, Libyalısına, Tunuslusuna, Ürdünlüsüne, kadar Arap’ın her çeşidine (envâisi) çeşidine kadar yurt ve mesken sunmuş iktidar; bugüne kadarki “Demokratik Yönetim Sistemlerinde” dünyanın hiçbir yerinde olmayan: YASAMA, YARGI ve YÜRÜTME’nin tek adam elinde olduğunu görmek istememektedir. “Kurtuluş Savaşı” vererek tekrar aldığımız memleket ve şehirlerini, farkında olarak ve bilerek başkalarına vermişler… Türkiyemiz’in demogratif ve etnik yapısı geri dönülmez bir şekilde bu iktidar tarafından değiştirilmiş…

                                                 

İktidar, oturduğu koltuğun sağlamlığından emindir. Yandaşların da taltif, takdir ve sıvazlamaları ile daima haklı, daima doğru, daima en iyi bilen, daima en iyi düşünen ve daima en iyisini yapan olarak kendini bildiğinden, başka fikirlere, başka tekliflere, önerilere de itibar ve tenezzülü yoktur!.. Bu sebeple her şeyi “AKP Kadroları” dediği kendi kadrolarıyla istişare ederek yapacaktır. Bu sebeple muhalefete de ihtiyacı yoktur!..

Gelecek seçimlerde Mevcut Siyasi partilerden:

“SAADET PARTİSİ” bu işi götürebilir mi? 

Hayır!

“İYİ PARTİ” bu işi götürebilir mi?

Geçtiğimiz ilk seçimde başarısız oldu!.. Gizli hesaplar sebebiyle (CBHS) aday olmadı, adaylığa ikna edildi. Popülaritesini, itibarını, seçmen çoğunluğunu ve mevcut Millet Vekillerinden bir kısmını da küstürüp ayrılmalarına vesile olarak kaybetti…

CHP bu işi götürebilir mi?

Mümkün!

Durum öyle gözüküyor ki Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi oylanırken Meral AKŞENER’e, CHP tarafından teklif edilen ve SP’since de desteklenen: “Sizi destekleyelim. Tek başına aday ol, kazanalım.” Sözünü dikkate almayıp, herkesin kendi partisinden aday olmasının doğru olacağını öne süren veya aday çıkarmasının daha iyi olacağını belirtenler hem halkın güvenini hem mevcut millet vekillerini hem de kendi seçmenini kaybettiler… Seçim sonrasında da iktidara hükmen mağlup oldular… “Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar. Hiç ibret alınsaydı tarih, tekerrür mü ederdi?..”


Şimdi eğer bu partiler yine, gelecek seçimde de ayrı ayrı aday çıkarır ve birlik olmazlar geçmiş hatayı tekrar ederler ise bu defa Saray kazandığında, bu partilerin hepsini birden sıfırlayacağından emin olabilirsiniz. Bundan sonraki seçim kaybedilirse Türk, Türklük Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktır!.. Göçmen olarak gelen ve bütün yurdu resmen işgal ve istilâ etmiş olanlar şimdiden ticareti ele geçirmiş, esnaflarımızı sollamış, ikinci ve üçüncü kuşak sonrası Türk Milleti olarak var olabilme garantimiz ortadan kalkmıştır!..  Yok olmamak için birleşemeyenler yarın rakip olmak şöyle dursun, grup kuracak vekil bile alamayacaklardır…

İlk seçimlerde CHP başarabilir. Mansur YAVAŞ, deneyimli tecrübeli ve oturaklı insandır. Başkente olması ve iktidara çok yakın ve herkesin her hareketini takip ediyor olmasına rağmen çok çok başarılıdır. Yaptıkları, yapacaklarının delilidir… Ekrem İMAMOĞLU da başarılıdır; fakat Başkentin başkanının bu işe daha çok yakışacağı ve başarılı olacağı aşikardır. Tek yol, birliği bozmamak ve TEK ADAY’da birleşebilmek ve bütün partilerin aday çıkarmadan CHP’den çıkacak ORTAK ADAY: “Mansur YAVAŞ” ı desteklemeleridir…

Bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni Saray’a bağlayanlar, Kamuda özelleştirecek yer bırakmamışlardır. Yabancılara toprak satarak gelecek milyar dolarların peşine takılmışlardır. Ankara Büyükşehir Belediye Eski Başkanı Melih GÖKÇEK için Bülent ARINÇ’ın söylediği gibi Saray da aynı yöntemi kullanıp, memleketi parsel parsel bölüp başta Almanya (1.430.545.metrekare), Mısır (1 Milyon 721 Bin 409 Metrekare), İngiltere (1  Milyon 196 Bin 186 Metrekare), Katar (1 Milyon 139 bin 139 bin 875 Metrekare) İsrail, Suidi Arabistan, Libya, Suriyelilere olmak üzere, en çok tercih edilerek satılan topraklar ve iller arasında: Uşak (8 Milyom196 bin 580 metrekare); Yozgat (7 milyon 645 bin 433 metrekare), Denizli, Bursa, Konya, Antalya; İstanbul, olmak üzere satılmaya devam etmektedirler..

Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dediği, ABD’nin BOP Eş Başkanlığında Büyük Ortadoğu Projesi ve hükümetin de: “Şam’da namaz kılmak” istek ve arzusunun ötesinde ihtirasından, güneyimizde Sünnî bir devlet oluşturmak ve Osmanlının eski Topraklarına dönme arzusu mu yatmaktadır?..

Çok isteriz!..

Keşke olsa; fakat bugün içeride alev alev yanan bir memleket ve bu memleket halkı, ufak bir kıvılcımda patlayacak duruma getirilmiş. İktidarın söylem ve tavırlarıyla ötekileştirdiği, özellikle de bu “Pandemi Döneminde” yarın ne yiyeceğini, borçlarını nasıl ve ne ile ödeyeceğini düşünmekten; halkın muhakeme, sorgulama ve akıl etme (düşünme) melâikesi ve kabiliyeti yok olmuştur!.. Millet ve evlatları geleceğini ve midesini düşünür olmuştur!.. Saygının sevginin ve muhabbetin bittiği; akrabaların birbirinden uzaklaştığı, gidip gelmediği; gidip gelemediği bir zamanda, kardeşin kardeşe bile hasım olarak bakar hale geldiği, hoşgörü, sabır ve sevgiden yoksun ve ötekilerin aç ve açıkta kaldığı ve bırakıldığı Türkiye!...


İçte bütünleşememiş, binlerce kutuplara ayrılmak istendiği halde nispeten yine sağlam kalabilmiş Türkiye ve baştakilerin yanlış iç ve dış politikaları ile bu ideal, ülkü gerçekleşemez!..

Önce Türk’üm diyeceksin!..

Türk değilsen de Türk milletindenim diyeceksin!

Türk gibi yaşayacaksın!

Türk’ü, Türklüğü ve onların değer verdiği millî kahramanlara düşmanlık etmeyeceksin!..

Atatürk’ü baş tacı edeceksin!

Millî kahramanlarımıza saygı duyacak ve Millî Bayramlarımızda hastalanmayacak günü geldiğinde gereğince kutlayacaksın!

Arap milliyetçiliği ve şovenizmini bırakacaksın!

Bu halkın yanına böyle çıkarsız menfaatsiz zenginleşmeden halktan biri gibi geleceksin!

Türk gibi giyinecek, Türk gibi yaşayacaksın. Halkın sevdiği liderleri sevecek, değer verdiği kahramanları sen de baş tacı edecek, millî bayramlarını yok saymağa çalışmayacaksın!..

Yeni ve farklı bir lider çıktığını fark eder, kabul eder.

Halk o zaman seni baş tacı eder…

Halkı sevmediklerine zorlayarak, “And”ını yasaklayarak, “Bayrağını” değiştirmeye kalkarak, “İstiklâl Marşı”nı kaldırarak, “Bestesini Değiştirerek”, “Türk, Türklük, ve “Türkiye” adına kin duyarak, “Millî Kahramanlarının ve Millî Liderlerinin Fotoğraflarını Kaldırarak”, duvarlardan, okullardan dağlardan sökerek, afişleri yırtarak, heykellerini kaldırarak adını okul ve kurum bina ismi olarak kaldırttırarak değil!.. Bu milletle barışarak gerçekleştirebilirsin… Tabii o zamana kalırsan!..

27 yıldır Sovyetlerden ayrılarak bağımsızlığını kazanmış “KAN, CAN, DİL, DİN, IRKI, KÜLTÜRÜ BİR” Türk kardeşlerimizle birleşememişken, Kurtuluş Savaşı’nda bizden ayrılıp düşmanlarla birlik olan, din kardeşlerimiz dediğimiz Araplar mı bizimle birlik olacak?.. O gün zor zamanda yanımızda olmayanlar bugün yanımızda hiç olabilirler mi?.. 


“Yüz yıl süren filme ara verildi!” diye tutturulan nağmeler söylemekle, Osmanlının eski topraklarına yeniden dönmek olmaz!.. Hilâfeti yeniden diriltmek ile de olmaz!..

Osmanlı Padişahları Halifeliği ilan etmiş olsalar da Halifelik Peygambere dahi verilmemişti. Yeryüzünün tek Halifesi vardır. O da İNSAN’dır… Halifeliği diriltmek ve halife olmak gibi bir mantıksızlık olamaz; çünkü Kuran’da da böyle bir makam ve mevki yoktur. Halifelik sonradan icat edilmiş bir müessesedir. Akla, mantığa, bilme de uygun bir şey değildir!..

İnsanları “Birliğe, Beraberliğe, Bütünlüğe” davet etmemiş yöneticiler, yönettikleri toplumları kamplara, gruplara, partilere, sınıflara ayırarak dünyaya hizmet edemezler… Barışa, gelişmeye, çağdaş bilime ve dünya barışına dayanan yakınlaşmalarla; insanın ve insanlığın huzurunu sağlayarak kurulacak sistemlerle; Müslüman Türkler, Kardeş İslâm Ülkeleri hatta gayri Müslümler, dünyada yan yana gelebilirler. BİR ve BÜTÜN olabilirler. İnsan huzurunu, mutluluğunu, kısaca insanı hedef almayan, hedefi insan olmayan, hiçbir plan, proje, sistem başarılı olamaz! Olamayacaktır!...

KAYNAKLAR:

1.        https://www.birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-360-nisan-2019-360-nisan-2019/9451/2019-yerel-secimleri-nde-akp-notlar-ve-degerlendirmeler/9461

2.        https://www.haberler.com/en-cok-toprak-kimin-doneminde-satildi-haberi/

3.        https://odatv4.com/akp-80-yilin-100-kati-kadar-satti-1801131200.html

4.        http://www.krttv.com.tr/gundem/yabancilara-115-milyon-metrekare-toprak-satildi-ilk-sirada-suudiler-h32032.html

5.       http://www.platform24.org/yazarlar/3140/secim-bulutlari-dagiliyor--hangi-parti--hangi-aday--ne-diyor

11 Eylül 2019 Çarşamba

ERDOĞAN DERHAL ÇEKİLMELİDİR! Abdullah Çağrı ELGÜN


ERDOĞAN DERHAL ÇEKİLMELİDİR!
Abdullah Çağrı ELGÜN
Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Başkanlığı Hükümet Sisteminden ve başında bulunduğu AKP’den derhal istifa etmelidir. Yerine yeni bir seçim ve AKP’nin içinde olmadığı CHP, MHP, İYİ PARTİ, HDP, SAADET PARTİSİ ve diğer büyük Partilerin de olabileceği, (Millet Vekili Bulunan) bir “Millî Mutabakat Hükümeti” kurulmalıdır. Kurulacak bu hükumet, derhal eski sisteme geçerek, Meclisin içinden ve dışarısından gösterebileceği birkaç aday ile seçime giderek yeni bir Cumhurbaşkanı seçmelidir.
Bugüne kadar mevcut hükümetin bozduğu komşularımız ile olan münasebetler, derhal düzeltilmeli; Suriye Politikası ve Lozan öncesi ve Lozan sonrasındaki haklarımız, Akdeniz’in bütünü, Kıbrıs, Suriye, Irak, İran Müslüman Ülkeler, Türk Cumhuriyetleri ile kopmaz gönül bağlarımız ve sınırlarımız yeniden gözden geçirilmelidir…
ABD’nin (BOP) Büyük Ortadoğu Projesi adı vererek, Ortadoğuyu parça parça ederek şehir devletlerine dönüştürme görevini, Recep Tayyip ERDOĞAN’a yüklediği ve halen yürürlükte olan bu proje ve BOP Başkanlığının, Büyük Kürdistan ayıbı, derhal kaldırılmalıdır…
Ortadoğu ülkelerini şehir şehir bölerek, Diyarbakır’dan Tebriz’e kadar uzanacak olan ve Bulgaristan ile Japonya arasında kalması düşünülen koridorda, Batıya sadakatle, en çok bağlı olacağı düşünülen ve ona göre haritaları çizilen Büyük Kürdistan ütopyasına, derhal son verilmelidir.
Osmanlının eski eyaletleri ile olan bağlar, yeniden kurularak kardeşlerimiz ile bağlarımızın güçlendirilmesi çalışmalarına derhal başlanmalıdır…
Müttefikimiz zannettiğimiz ve bizi sürekli hançerleyip arkamızdan vuran ABD ve onun arkasındaki İngiltere, İsrail ve de Rusya ile olan bağ ve bağlantılar, yeniden gözden geçirilmeli ve yeni politikalarla, ülke çıkarları ön plana alınmalıdır.
Ülkede yabancı şirketler ve yabancı şirket ortaklıkları, satılan kamuya ait arsa, fabrika, şirket, taşınır taşınmaz menkul ve gayri menkuller, tespit edilerek, yeni bir kanunla, ülkemiz lehine bir karara bağlanmalıdır…
Önerimiz, içinde bulunduğumuz bugünkü durumdan kurtulunması için: Ülkemizin Kurtuluş Savaşı sırasında yaşadığı işgal, yıkım, talan etme, yağmalama, katliam düş ve düşüncelerinin, yeniden ve tekrar yaşanmaması ve ihtimal daha kötü durumunun yaşanabileceği hesap edilerek, ülkenin, bu kötü gidişattan kurtarılması açından, elzem ve hiç şüphesiz gereklidir…
Bugün, Ruslar Akdeniz’e (Yıllardır hayalini ettiği ve özlediği “Sıcak Denizlere”) inmiş, geçmişteki eyaletlerimiz, Irak, (Halep, Şam, Yemen, Musul, Erbil, Kerkük) Suriye, Mısır, Lübnan, Afganistan, …vb. komşularımız işgal edilmiş Türkler’in son kalesi de işgal edilmek için Türkiye’ye, ölmek üzere olan “HASTA ÜLKE” muamelesi yapılmaktadır…
Ülkemizde, gizliden ve açıktan başlatılmış olan savaş, Türkler’in Avrasya içine bir kısrak başı gibi girmiş olan son kalesini de işgal etmek için büyük devletlerin içimizde yönetime getirdikleri maşaları ve onların işbirlikçileri terör örgütleriyle birlikte, sürdürülmektedir.
Geçmişi Hatırlatacak Olursak: Osmanlı Türkiyesi’nin
Kuruluştan Yıkılışa Kadar Olan Toprakları
1.Türkiye  2.Bulgaristan (545 yıl) 3.Yunanistan (400 yıl) 4.Sirbistan (539 yıl) 5.Karadag (539 yıl) 6.Bosna-Hersek (539 yıl) 7.Hirvatistan (539 yıl)  8.Makedonya (539 yıl) 9.Slovenya (250 yıl)  10.Romanya (490 yıl) 11.Slovakya (20 yıl) Osmanlı adı: Uyvar  12.Macaristan (160 yıl) 13.Moldova (490 yıl) 14.Ukrayna (308 yıl)  15.Azerbaycan (25 yıl) 16.Gurcistan (400 yıl)  17.Ermenistan (20 yıl) 18.Guney Kıbrıs (293 yıl) 19.Kuzey Kıbrıs (293 yıl) 20.Rusya'nın güney toprakları (291 yıl) 21.Polonya (25 yıl)-himaye- Osmanlı adı: Lehistan  22.İtalya'nın güneydoğu kıyıları (20 yıl) 23.Arnavutluk (435 yıl)  24.Belarus (25 yıl) -himaye- 25.Litvanya (25 yıl)-himaye- 26.Letonya (25 yıl) -himaye- 27.Kosova (539 yıl)  28.Voyvodina (166 yıl) Osmanlı adı: Banat Asya Asya : 29.Irak (402 yıl)  30.Suriye (402 yıl) 31.Israil (402 yıl) 32.Filistin (402 yıl) 33.Urdun (402 yıl) 34.Suudi Arabistan (399 yıl)  35.Yemen (401 yıl)  36.Umman (400 yıl) 37.Birleşik Arap Emirlikleri (400 yıl) 38.Katar (400 yıl) 39.Bahreyn (400 yıl) 40.Kuveyt (381 yıl) 41.İran’ın batı toprakları (30 yıl)  42.Lubnan (402 yıl) Afrika: 43.Mısır (397 yıl) 44.Libya (394 yıl) Osmanlı adı: Trablusgarp 45.Tunus (308 yıl) 46.Cezayir (313 yıl) 47.Sudan (397 yıl) Osmanlı adı: Nubye  48.Eritre (350 yıl) Osmanlı adı: Habeş 49.Cibuti (350 yıl) 50.Somali (350 yıl) Osmanlı adı: Zeyla 51.Kenya sahilleri (350 yıl)  52.Tanzanya sahilleri (250 yıl) 53.Çad'ın kuzey bölgeleri (313 yıl) Osmanlı adı: Resade  54.Nijer'in bir kısmı (300 yıl) Osmanlı adı: Kavar 55.Mozambik' in kuzey toprakları (150 yıl)  56.Fas (50 yıl) -himaye- 57.Batı Sahra (50 yıl) -himaye- 58.Moritanya (50 yıl) -himaye-  59.Mali (300 yıl) Osmanlı adı: Gat kazası 60.Senegal (300 yıl) 61.Gambiya (300 yıl)  62.Gine Bissau (300 yıl) 63.Gine (300 yıl) 64.Etiyopya'nın bir kısmı (350 yıl) Osmanlı adı: Habeş Halifeye Bağlı Olan Ülkeler 65.Hindistan Müslümanları -Pakistan 66.Doğu Hindistan Müslümanları -Bangladeş 67.Singapur 68.Malezya 69.Endonezya 70.Türkistan Hanlıkları 71.Nijerya 72.Kamerun. Osmanlı Donanması'nın Değişik Sürelerde Bulunduğu Ülkeler :73.Fransa 74.İspanya 75.İngiltere 76.Monako 77.Hollanda 78.Norveç 79.İzlanda 80.İrlanda 81.Cebelitarık 82.Danimarka 83.İskoçya 84.Myanmar 85.Japonya Osmanlı Ordusunun Değişik Sürelerde Bulunduğu Ülkeler 86.Almanya 87.Liechtenstein 88.San Marino…vb. gibi bunca Şehir Devletlerimiz Bağımsızlık isteyerek Osmanlı Türkiye’sinden ayrılıp yalnız kaldılar ve güçlü devletlerin bir sömürgesi haline geldiler…

Bugün Osmanlı Türkiyesi’nden ayrılarak bağımsız kalmış devletlerin çoğunda ne çağdaş bir hayat ne barış ve mutluluk ve ne de huzur diye bir şey kalmamıştır!.. Yerine kardeşin kardeşi boğazladı iç ve dış savaşlar, sefalet, yıkılmış binalar, viran olmuş haneler, sakat ve yetim kalmış çocuklar, açlıktan nefesi kokan halk ve gözyaşı vardır…
Bugün aynı duruma düşmemek için mevcut hükümetin istifa etmesi, yönetimi derhal bırakması gerekmektedir. “Ben gidersem devlet biter! Ben gidersem dünya batar!” diyenler çoğunun mezarda, kemikleri kemikleri çürüdü; fakat ne Türkiye Cumhuriyeti bitti ne de dünya battı!..  Hatta eskisinden daha iyi durumdalar…
İktidar ülke içindeki sorunları çözemediği gibi: “Ben artık bu işi yapamıyorum ve bırakıyorum!” diyebilecek bir büyüklüğü gösterememektedir.
Daha fazla iktidarda kalabilmek için ülke içindeki insanları kamplaştırmakta, bölmekte ve parçalanmakta, sadece iktidarda kalabilmek istek, arzu, hırs ve giderek dinmek ve doymak bilmez ihtirasıyla kendinden geçmiş, iktidarın nimetlerini, ailesi, yakınları, yandaşları ile paylaşmak ve özelleştirme yoluyla dış güçlerin şirketlerine peşkeş çekmek suretiyle, içerideki bütünlüğü ve huzuru sağlamakta yetersiz kalmıştır.
Dışarıda ise olan bitenden gafildir veya elini kolunu bağlayan, olay ve durumlara müdahale etmesine engel olan, başka birliktelikler bulunduğu, şüphe götürmez bir gerçektir…
Bu şekliyle, ülke içinde ve dışında çözüm bekleyen meselelere teşhis konulamamakta, savaş içinde bulunan komşu ve kardeş devletlerden kaçarak, Türkiye’ye sığınan göçmen sayısı her geçen gün artmakta, Türkiye ekonomisi felç olmuş, rant kapıları sonuna kadar açılmış, yapılan işlerden yüzdelik komisyon(rüşvet) alma; iltimas, adam kayırma, makam ve mevkilere liyakatsız eş, dost akrabaları yerleştirme; tayin ve atamalarda gerçekleşecek ufacık atamaların bile DOLAR ve EURO karşılığı yapıldığı, hapiste yatan FETO Terör Örgütü Mensuplarının Yüklü Paralar Karşılığında Bakanlar tarafından serbest kaldığı söylentileri basında yer almıştır…
Mevcut iktidarın, özelleştirme adı altında millet mallarını yağmalama, talan etme peşinde olması sebebiyle iç ve dış ticaret durma noktasına gelmiş; “Sözleşmeli Personel” adı altında “4A, 4B, 4C” kadrolar ihdas edip çalışanları kamplaştıran ve gelir dağılımında eşitsizlik yaratarak, milletimizin dertlerine çare olamamaktadır…
Devleti, Halidî Tarikatı’nın eline teslim eden: “Türkiye’yi, (Dar’ül Harp) yağmalanacak bir “Kafir Ülkesi” gören, millet malını belediyeler veya AKP’li bakanlar eliyle talan edip, yağmalayan, Cumhuriyetin kurucu değerlerine ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, ahlâksızca saldıran ve iftiralar atan kişiler, hep bu Tarikat Halidî Tekkelerinde imal edilmiştir…” (Tarikat Kuşatmasındaki Türkiye “Halidî Cehennemi”, Kaynak Yayınları-(Diyanet’in Tarikatlar Rapor)
Bugün, bizi bizle barıştıracak, bizi bizle kucaklaştıracak, bizi komşularla barıştıracak, kucaklaştıracak yeni bir lider ve hükümete, çok acil olarak ihtiyaç bulunmaktadır…
Batılı bütün ülkeler birleşerek, geçmişteki Osmanlı Türkiyesi’nin bir eyaleti Ürdün’de, büyük tatbikatlar yapmaktadırlar.
Ülkemiz içerisinde Suriyeliler ve diğer göçmenlerin durumu, işsizlik, gelir dağılımdaki adaletsiz uygulamalar, çalışanlardaki ücretlerin enflasyon karşısındaki düşük ve uçukluğu, ülkemiz insanlarını, patlamaya hazır pimi çekilmiş bir bomba haline getirmiştir…
Dünyanın bütün donanmaları Açık Denizlere (Akdeniz) inmiş, FETÖ, PKK, PYD, KCK, … ve daha nice teröristleri besleyip teşkilatlandıran güçler, durumlarını daha da güçlendirmişlerdir. Bu duruma gelinceye kadar on sekiz yıldır (18) iktidarı elinde bulunduran yetkililer, bu durumu önleyici tedbir almamış veya başka gizli bağlantılar sebebiyle alamamış, dış güçlerin oyun ve tuzaklarını görmemiş, görememiş ve tuzaklarını bozamamıştır:
Ordumuzun başına çuval geçirmesi, 17-25 Aralık 2013’te Bakanlar ve Çocuklarına Yönelik Üstü Kapatılmış Yolsuzluk Olayları, Orduya yapılan Balyoz, Sarıkız, Ergenekon Kumpas ve Operasyonları, FETÖ Terör Örgütü’nün İş Başındaki Hükümetle Olan Kucak Kucağa irtibatı, FETÖ Terör Örgütü’nün Siyasî Ayağının halen hükümetin en ileri makamlarında ve dokunulamaz olmaları;  PYD, YPK, KCK, PKK, ÖSO, …vb. örgütlerinin dış güçlerle birliktelikleri ve onlara maşalık yapmaları ve Kırmızı Pasaportlu Türk Vatandaşı Barzani’nin gözümüzün içine baka baka Bağımsız Kürdistan’ı ilan etmesi, müttefik diye iktidarların bağrına bastığı ABD ve yandaşlarının, ellerine silah verilen bu çapulcu Terör Örgütlerinin palazlandırılıp ordu kurmalarına müsaade edilişi, bardağı taşıran son damla olmuş, irili ufaklı elliye yakın adalarımızın durumu, karadaki topraklarımızda olduğu gibi deniz sahalarımızı da korumada endişeye sevk eder duruma getirmiştir…
KKTC açıklarında büyük devlerin güçleri hazır beklemektedir. FETÖ, PKK, PYD, YPG, KCK, eliyle ve dış devletlerin ve içerideki işbirlikçilerin desteğinde ülkemize siyasî, sosyal, ekonomik operasyonlar yapılmaktadır. Mevcut İktidar coğrafî bölgedeki olayları daha önceden görememiş ve bazıları ile ittifak yapmış (ABD’nin beslediği ve palazlandırdığı FETO Terör Örgütü, YPG, PYD, PKK ve yandaşlarına, Üç Yıl Süreyle Operasyon Yaptırmayarak, Terörist Başı Abdullah Öcalan ve Ekibiyle, Çözüm Süreci Üretmiş, Akil İnsanlar Heyeti, Oslo, Dolmabahçe, Kandil’de bunlarla resmî ve gizli olarak yaptıkları “Mutabakatları” bizzat iktidarın başının ağzından basına yansıtılmıştır.) ve daha dün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimlerinde, kırmızı bülten ile aranan Osman ÖCALAN’ın TRT kanallarında konuşturulması, İmralı Cezaevinde tutuklu bulunan teröristlerin başı, çocuk katili Abdullah ÖCALAN’ın ziyaret edilerek, teröristlerden siyasî medet umulması akılla, mantıkla ve vicdanla bağdaşacak bir durum değildir…
Mevcut İktidarın Sahipleri, doğruları görme, anlama, teşhis etme ve duymada özürlüdür… Meseleleri çözmekte, ülke insanlarımız için yeni politikalar geliştirmekte akıl, sağduyu ve izanını kaybetmiştir…
Bu İktidarın Gitmesiyle Kurulacak “Millî Mutabakat” Hükümetiyle:
Suriye ile barışacağız. Akdeniz açıklarında gezinen dünyanın askerlerinin toplanmaya başladığı bölgelerde, tedbirlerimizi artıracak gerekirse haklarımızı koruma savaşı başlatacağız. Fırat’ın doğusuna çok acil operasyon yaparak düşmanların oyununu sona erdireceğiz…
ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün Ürdün’de toplanarak Suriye’yi bölme ve Kürt Türk Savaşı Başlatma, oyununun perdesini kaldırıp atacağız…
İngiltere’nin, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Türkiyesi’ne İsyan Etme karşılığında, kendilerine (Büyük Arap İmparatorluğu Kurma) vaadi vererek Peygamberimiz’in soyundan gelen Şerif Hüseyin ve Oğulları İngilizler tarafından kandırılmıştı. Bugün de kardeşlerimiz ile aramızı bozup, Osmanlı Türkiye’sini parça parça ettikleri gibi 100 yıl sonra kardeşlerimize, aynı hataları tekrar ettirerek, Türk Kürt Savaşı başlatmak isteyen tiyatro oyuncularının binalarını, başlarına yıkacağız…

Mekke ve Medine’yi barındıran Arabistan Yarımadası’nın büyük kısmı Püriten (Hıristiyanlık) inancı bir ideolojiye sahip İbn Suud’a verilerek Suudi Arabistan’ı kuranların Türkiye’ye düşmanlık etmesine son vereceğiz…  
Haşimiler’den yani Hz. Peygamber’in neslinden gelen Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’a verilen ve adını bile İngilizler’in koyduğu Gerthrude Bell tarafından belirlenen Irak’ın sınırları yeniden düzenleyeceğiz.
Fransızlar tarafından çizilen Suriye ve Lübnan sınırları ile Faysal’ın kardeşi Abdullah’a verilen ve işgal edilerek Filistinlilerin sürüldüğü Ürdün ile yeni irtibatlar kuracağız.  
İngilizler tarafından petrol kaynaklarına göre teşekkül ettirilen Osmanlı Türkiyesi’nin şehirleri Petrol Zengini Körfez Ülkeleri ile durumumuzu yeniden gözden geçireceğiz.   
İngilizler’in teşvik ve desteğiyle Filistin toprakları üzerinde, Müslümanların Mekke ve Medine’den sonra üçüncü kutsal şehri, Kudüs’ün yer aldığı şehirde kurulan İsrail’in işgal ettiği topraklarda Osmanlı Türkiyesi’nin tapulu malı ve dünyanın korunması gereken kutsal ve harika diyarlardan biri olduğunu hatırlatacağız… Gerekirse bütün insanlığın huzur ve sükûnunu sağlamak ve barış getirmek için asker sevketmekten çekinmeyeceğiz. 
1967 ve 1973 Savaşları, ardından 1978 Camp David Anlaşmasıyla, Mısır-İsrail Barışı ve 1994 Vadi Arabe Anlaşması'yla İsrail-Ürdün Barışı ile sınırları çizilen bölgelerde de hakkımız olduğunu dünyaya duyuracağız…
Arap bölgelerinde etnik ve Mezhep farklılıklarına göre, yeni haritalar çizilmeye ve kolonici devletler tarafından kolay yönetilebilecek daha küçük "Mikro Şehir Devletleri" kurmaya çalışanların oyunlarını bozarak, bu Mikro Şehir Devletlerinin bölgeye huzur getirmesi beklemenin, bir hayal olacağını ispat edeceğiz.

Translate