TÜRK İSLÂM AKRABA DEVLETLERİ (TÜRKİSLADEV) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRK İSLÂM AKRABA DEVLETLERİ (TÜRKİSLADEV) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Nisan 2015 Pazar

UFUKLARIN EFENDİSİ; Abdullah Çağrı ELGÜN

UFUKLARIN EFENDİSİ                               

                               Abdullah Çağrı ELGÜN

14.yy. başlarında Anadolu’da dağ eteklerindeki küçük bir beylikti bu. Adriyatik’ten  Karadeniz’e kadar uzanan  Balkan Yarımadası, Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan ve Tuna  Nehri’nin kuzeyindeki  Eflâk ve Boğdan’ın  sözde pirenslikleri de dahil olmak üzere Bizans’tan arta kalanları fethetmeye  karar vererek ilerlediler. Adına  Osmanlı diyorlardı. 
1453 İstanbul’un fethi ile birlikte Kırım Tatarları’nın onlara boyun eğmesi, Karadeniz’in kontrol altına alınmasıyla tamamlandı.
1517’de İslâm’ın kalbi olan Suriye’yi Arabistan’ı, Mısır’ı, Mekke ve Medine’yi ele geçirdiler. Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’yı Ortadoğu’ya bağlayan yolları denetlediği için  Tuna Nehri’nden Nil Nehri’ne kadar ilerledi, Balçık Denizi ve Çariçin(Volgagrat)’a, Afrika ve Ekvator’u geçerek genişledi.
İmparatorluk, o günlerde İslâmî, askerî, uygar ve hoşgörülüydü. Onun sınırları dışında yaşayanlar için İmparatorluk, rahatsız edici ve korku vericiydi. Kendi tabiyetinde olanlar içinse inalılmaz derecede enerjik, şevk dolu, istekli ve düzenliydi. Türk Hakanları: “Ülkemize girilmedikçe, teb’ama cefa edilmedikçe bizden kimseye zarar gelmez.” diyor;  ve ilâhî yardım gördüklerine inanıyorlardı.
17.yy. başlarına gelindiğinde Osmanlı sendeledi, sarsıldı. Akdeniz insanları ikinci mevkiye  geriledi. Batı ülkeleri kavgalı ve dağınıktılar; ama çekişmeleri canlı ve ilerletici oldu. Osmanlı  İmparatorluğunda İslâm dünyasındaki savaşlar çoktan kazanılmış, tartışmalar çoktan bastırılmış, yasalar, yazılmıştı ve Osmanlılar eskiye takılıp kalmışlardı.
İmparatorluk sonraki üçyüzyılda, yaklaşmakta olan çöküntünün  belirtilerine karşı direndi. Hizipçi ve derme çatma politikaları, yolsuzluklarla delik deşik olmuş, kızılelmaları unutulmuş, askeri bir tembellik hastalığı  sarmıştı. Sir Thomas Roe: “1621’de (Osmanlı İmparatorluğu) gençlik ve kuvvet kaynağı kaybolduktan sonra , geriye kalan ve birçok suistimallerle harap olmuş yaşlı bir vucuda benziyordu.”  diye yazıyor.
Harap olmuş yaşlı vucut, en büyük düşmanları Rus Çarı ve Habsburg İmparatorluğundan  da daha uzun, neredeyse, üçyüzyıl daha yaşadı.
Osmanlılar, 1878’e kadar Balkan devletlerini kucağında tutmağa devam etti. Bosna Türk ve Müslüman olarak yaşadı. Padişah’ın Mısır üzerindeki hakimiyeti en azından  ünvan olarak,  1882’ye kadar  sona erdirilemedi. Adiyatik sahilindeki Arnavutluk, Osmanlıların  15.yy. da  boyun eğmesini sağladıkları  en zorlu eyaleti; ama Arnavutlar 1909’da hâlâ İstanbul’daki Meclis’e, mebus gönderiyorlardı.
Tebasının birçoğu Müslüman olmamakla beraber, bu İslâmî bir İmparatorluktu. Doğu ile Batı adasındaki yolları denetimi altında tutuyor; ama ticaretle pek ilgilenmiyordu. Herkesin fikir birliği ettiği gibi bir Türk İmparatorluğu idi; ama yüksek rütbeli yöneticilerinin, subaylarının ve askerlerinin çoğu  Balkan Sılavlarındandı.
Genelde dinî açıdan  bağnaz değillerdi. Sunnî Müslümanlar olarak, Kuran’ın yorumunda  ılımlı olan Hanefî Meshebini izlerlerdi. Asıl tebanın Türk olduğu Osmanlıda her ırktan insanlar başarılarına bağlı olarak görev yapıyordu. Türk tam anlamıyla  ufukların efendisiydi. 
Türk efendi ne zamandan beridir sinsice izlenmekte, zenginlikleri Batının gözünü kamaştırmaktaydı. Fransız ihtilâli ile doğan yeni fikirler. Teb’ada milliyetçilik fikirlerini biledi, keskinleştirdi. 1905 li yıllarda bir çok adla Selanik’te çıkan dergilerden özellikle Ali Canip Yötem, Ömer Seyfettin, Ziya Gökâlp tarafından çıkarılan “Genç Kalemler”  bu ayırımı belirginleştirmişti.
İmparatorluk bünyesinde 700 yılı aşkın beraber yaşamış Arap, Fars, Latin, Slav, Ermeni, Yahudi…vb soyundan insanlar ayrılık  çığlıkları atar olmuşlardı. Bu karışık dönemde memleketi kurtama adıyla Osmanlıcılık, İslâm Birliği, Türk Birliği gibi yeni düşünceler ileri sürülmüşse de ilk ikisi tutmamıştı. Bunlardan  Türk birliği, Türkçülük ve milliyetçilik olarak gelişme götererek yeni bir cevheri doğuracaktı.
     1912 Balkan savaşları 1914-1915 savaşları 1918 Çanakkale, Mudanya, Dumlupınar, Sakarya, Tınaztepe, Kocatepe, derken yeni bir görünüşle yüzyıla yakın bir zaman uykuya yatacak sonra yine ufukların efendisi olacak yeni Türkiye doğuyordu. İşte bu cevher, yüz yıla yakındır toprağın altında kabuğunda olgunlaşıp bekledi. Sabır ve bilgiyle yoğuruldu. Onu yüzyıldan fazla hiçbir güç orada tutamazdı. Bu onun yaratılışına  aykırıydı. Nihayet çekirdeği patlattı.
         1945-1950 li dönemler Türk ekonomisinin atılımlar dönemidir. 1950-1960 ve 1960-1971 yıllarda da bu hamlelerin sık sık tekrarlandığı  ve atılımların peş peşe yapıldığı  dönemler.
     1980- 1990 lı dönem, ufkun açıldığı, paranın, yatırımın, kredilerin, işçi ve memurun altın çağını yaşadığı bir dönem oldu. Bu yeni Türklük ilimde, teknolojide, sanatta, yeniden filizlenip ÇINAR olmanın özlemiyle yanıp tutuşurken  müthiş bir ivme kazandı.  Türkiye yol, su, elektrik telefon, elektronik çağını keşfetti. Derken 2000’de dünyanın hemen bütün devletleri adından söz eder oldu. Yeni ufuklar önünde hızla açıldı.
    2005’ten 2015’e gelindiğinde şimdi Türk kabuğunu yırtarak yeniden doğruluyor. Liderini arayan Türk,  yeni hakanını doğurmak üzeredir.   Ey Türk oğlu, deden koynunda yattıkça senin olan ufuklara, açılma zanıdır. Güneşin doğduğu yer, güneşin battığı yer, agartalar, kara delikler, saman yoları, göğün yıldızlarla süslü katları… Bir günde, bizim yılımızla, 50 bin yıl yol alan, uzay gemileriyle, arşı âlem senin doğum sancılarını muştulamaktadır.
    Selam sana Türk oğlu!..
    Selam sana ufukların yeni efendisi!.
KAYNAKLAR
1)Türkiye."Stop." Muammer ERKUL 17 Aralık 1999. Cuma.
2)Türkiye."Evvel Zaman" Muammer ERKUL 17 Aralık 1999. Cuma.
3)Tuhvet'ül Kibar..."Cihad-ı Ekber-ı Hayreddin Paşa".Katip Çelebi
4)Ömer Faik COŞKUN Yaş: 64. KAYSERİ/Kocasinan
5)Türkiye."Stop." Evvel Zaman .Muammer ERKUL 17 Aralık 1999. Cuma.
6)Türkiye."Stop." Evvel Zaman Muammer ERKUL 17 Aralık 1999. Cuma.
7)Türkiye."Stop." Evvel Zaman Muammer ERKUL 17 Aralık 1999. Cuma.
8)İbni Sinâ Dr.Cemal ARABACIOĞLU.Çukurova Ünv.Yay.No: 8.s.43
9)İbni Sinâ Dr.Cemal ARABACIOĞLU.Çukurova Ünv.Yay.No: 8.s.43
10)İbni Sinâ Dr.Cemal ARABACIOĞLU.Çukurova Ünv.Yay.No: 8.s.43
11) Nutuk Söylev ve Demeçler."Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi.
12) Uluğ Beg Akadimiyası. A.A.Abdurahmanov.Özbekistan/Taşkent.s.10
13) Uluğ Beg Akadimiyası. A.A.Abdurahmanov.Özbekistan/Taşkent.s.114

21 Mart 2015 Cumartesi

BİRLEŞİK AVRASYA, TÜRK İSLÂM AKRABA DEVLETLERİ (TÜRKİSLADEV), Abdullah Çağrı ELGÜN

BİRLEŞİK AVRASYA, TÜRK İSLÂM  DEVLETLERİ (TÜRKİSLADEV)
Abdullah Çağrı ELGÜN
    Türkiye Osmanlının mirasçısı, onun genç ve yetişmiş oğlu olarak, babası Osmanlının misyonunu üstlenecektir. Osmanlının dik duruşu büyük devlet olan görünüşünü, genç Türkiye devralmıştır, hakkını da verecektir. Bunu kabul etse de etmese de tarih ve yaşanılan geçmiş ve üzerinde hayat sürülen bu çetin coğrafya, Türkiye’yi buna zorlamakta ve hatta bu görevi Türkiye’nin üstlenmesini emretmektedir.
    Türkiye, yakın gelecekteki liderlerini bu oluşuma göre seçecektir. Gelecek yıllardaki hükümetlerinin başına, partilerinin başına getireceği kişilerde dahi bu misyonun ağırlığını omuzlarında taşıyabilecek, kapasiteli, hacimli, deneyimli liderlere yol verecektir. Türkiye önünde bekleyen bu hedefe kilitlenecek, içeride ve dışarıdaki (Avrupa ve Asya) Türk ve Müslümanların ve kendisine hayranlık besleyen diğer grupların hazır potansiyelini, zamanın sürat ve asrına göre organize edecektir. Bu potansiyeli her türlü şartlar için kullanabilecek adaylar hazırlamakta geç kalmayacaktır. Bunları birkaç partinin başında; ama aynı davula vuran, nağmeleri ayrı ayrı olsa da aynı müziği çalan liderler olarak belirleyecektir. Ecdadımızın bıraktığı itibar, 1000 yıl sonra dahi, biz Türkler’e, Türkiye’ye itibar sağlıyor. 
   Necip milletimiz, ırkî ve dinî akrabaları, şu konuların çerçevesi içerisinde birleşmelidir.
    İslâm Dini
    Türk Dili
    Türk Parası
    Ordusu (Silahlı Güçleri, Müşterek Ordu)
    Bu devlet ve milletler, kendi dil ve kültürlerini yaşamak yaşatmak konusunda tamamen serbest olacak; ancak resmî yazışma dili Türkçe olacaktır. Cezayir devlet başkanının açıklamasının arkasından, Fas Devlet Başkanı, daha sonra da Kazakistan Cumhurbaşkanı Nur Sultan Nazarbay bir açıklama yaptı. Dini bir, dili bir, tarihi bir devletlerin bir araya gelmesinin bir ihtiyaç değil; bundan böyle bir mecburiyet olduğunu Türk Cumhuriyetleri devlet başkanlarının  bulunduğu bir toplantıda heyecanla terennüm etti.
    Yunanistan ile koordine kuruldu, Sıra Ermenistan’da… Suriye ilhak etmek istiyor. Fas, Tunus, Cezayir, Mısır ve Filistin hazır. Kuzey ve Güney Afrika devletlerinin İstanbul toplantısı bu sebeplerden dolayı unutulmamalı… “Hun Hakanı Mete’nin oğlu şöyle seslenirdi: “Güç yürekten gelir kollara gider; yüreği güçlü olanın kolları zayıf olsa bile yine güçlüdür.”  Tek yürek, tek yumruk, tek ses olma zamanıdır. Bu gerçeği bütün Türk Akraba ve İslâm Devlet Başkanlarının iyi algılaması ve hafızalarına kazıması, yazması yerinde olacaktır.
    Devletlerde inanç önemli bir etmendir. DİN, inanç birleştirici, kaynaştırıcı en önemli unsurlardan  biridir. Milletler inançsız yaşayamazlar. Yaşasalar da bu uzun ömürlü olamaz. Bunun tarihte örnekleri çoktur. İnanç milletlerin bağlayıcı, birleştirici en önemli köprüleridir. Bu köprüler, kuşakları kuşaklara bağlayarak, devlette devamlılığı sağlar. İnancı olmayan milletlerin, birbirine bağlanması, topluluklar arasında birlik ve beraberliğin olması, sımsıkı kenetlenip, kaynaşıp birleşmek, mümkün olmaz. Din en önemli kardeşlik ve akrabalık bağını oluşturmaktadır. Başkaca, hiç bir bağ olmasa bile, insan toplulukları dinin birleştiriciliğinde yan yana olabilmekte bir ve beraber yaşayabilmektedirler.  Dinî birliktelik kadar bağlacı bir unsur da Dil birliğidir.
    DİL birliği de bağlayıcı unsurların ikincisi olarak karşımıza çıkmaktadır. En büyük akrabalık unsurlarının başında yer almaktadır. Dil sosyal akrabalık bağlarının en belirgin unsurudur. Dili diri canlı etkin tutan topluluklar diğer konularda da anlaşırlar. Dilde birliktelik olmadan topluluklar arasında da birlikteliğin olması mümkün olmaz. Aynı dili konuşan topluluklar giderek bir akrabalık bağı ile birbirlerine bağlanırlar. Dil insan topluluklarını zincirin halkaları gibi kopmaz bağlarla birbirlerine bağlar.  
    Diğer birliktelik de parada birlikteliktir. Parada birliktelik milletleri bir çimento gibi birbirine kenetler. Para alım gücünün başında yer aldığı için alışverişlerde, ticarette, sanayide hep onun gücü ve rolü olacaktır. Bu para da Türk parası olmalıdır. Bunun adı ortak dilde Türk Lirası olacaktır.
Devletleri çabuk ve de kolaylıkla birbirlerine ısındıran birbirlerine kenetleyen ve bağlayan unsurların içerisinde para da büyük yer tutmaktadır. Bunun için parada birliktelik, sanayide, ekonomide, endüstride, hemen her şeyde birliktelik sayılmaktadır. 
    Diğer birleştirici unsur da güçtür. Bu da güçlü ve müşterek bir ordu ile sağlanacaktır. Çeşitli eyaletlerden derlenecek askerlerle teşekkül ettirilecek daimi bir ordu kurulacaktır. Zamana, duruma ve olaylara göre oluşturulacak hazır güçlerle, ne bir asayişsizlik ne de dışarıdan gelecek bir korkudan söz edilmeyecektir. Keza Polisiye tedbirlerle kolluk güçleri de eyaletlerden çeşitli kimselerden oluşacak kuvvetler, coğrafi bölgelerin özelliklerine göre belirlenecektir.
    Bu devletler arasında vize ve serbest dolaşım kanunlarında problemler aşılmış olacaktır; çünkü tek kimlik kartı uyruk ve tek bilgi yer alacaktır.  
    Suçlular, suçu işlediği mahaldeki mahkemelerde yargılanacak ve cezalarını yine aynı yerde çekmeleri gibi teferruatlar da anlaşılacaktır. 
    Bu devletler birer eyalet gibi düşünülerek, mevcut devlet başkanları eyaletin valileri olacak veya beylerbeyi durumunda olacaktır.
    Başkent Neresi Olmalı? 
      Elbette İstanbul olacaktır. Dünyanın merkezi pozisyonunda bulunan yer, hiç şüphesiz  İstanbul’dur. Meclis, bu eyaletlerin valilerinden kurulacak olan Son Meclis ve bir de halkın seçtiği kişilerden kurulacak olan Ön Meclis olacaktır.. Ön Meclis halkın seçtiği kişilerden olacağı için halkın gözü, kulağı, dili de bu meclis vekilleri olacaktır. Bu meclis halkın sesi olacak, arzu ve dileğini, ihtiyaçlarını tespit edip meclise getirecek! Onların bir bakıma kendisi olacaktır. İcrayı ise Son Meclis bu Ön Meclisin önerisi, dilek ve temennileri doğrultusunda ele alarak karar verecek. Bu son kararlar da yine bu meclisin onayından sonra yürürlüğe girecektir.  
     Böyle birliktelikte saatte bin km giden hızlı tirenler ve demir yolları birer örümcek ağı gibi hiçbir engele takılmadan birbirlerine bağlanacak. Uçaklar  hava limanlarında bir uçtan diğer uca büyük bir serbestiyet içerisine  kuşlar kadar hür olarak uçacaklardır. Ekonomik göstergeler değişecek, ticarette, ekonomide, sanayide yörenin özelliklerine göre büyük gelişmeler olacaktır.  Sınırlar tamamen kalkacak, insanların serbest dolaşım hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ve düşünce hürriyetini  sağlamış mutlu ve müreffeh Bir ve Tek dünyanın birlikteliğine doğru giden bir yolculuk olacaktır.
     Çıkarılan madenler, altın, demir, bakır, uranyum, toryum, gaz, petrol gibi ürünler bütün bu eyaletlerin insanlarının huzuru, mutluluğu ve refahı yararına ve diğer dünyalıların barış ve selameti için kullanılacaktır.
    Bu ülkenin insanları sağlık, iş ve işsizlik, eğitim öğretim, hukuk güvencesi gibi güvenceler konusunda garanti altında bulunacaktır. Bu sistemde hiç bir insan veya canlının gelecek kaygısı bulunmayacaktır!..
     Türkiye’nin başındaki sağduyu sahibi devlet ve millet adına iş yapan, insanlık adına iş yapan sorumlular, bu millete, insanlığa borcumuz var. Türkiye, her ne olursa olsun yılmadan, yorulmadan ve dinlenmeden az zamanda ve daha çabuk hareket ederek kısa dönemlik kurslar ve eğitimler düzenleyerek müşterek noktaları çok iyi kullanabilecek DİL ADAMI, DİN ADAMI, PARA ADAMI, ORDU ADAMLARINI bu misyon dahilinde eğitecektir. Müşterek bir TÜRK DİLİ, bunlara dilin savunucuları, dinin savunucuları, paranın savunucuları, ordunun savunucuları, öğreticileri gibi, Abdalânî Türk, Abdalânî Din, Abdalânî Türk Lirası, Abdalânî Nefer veya daha değişik isimlerle her kesimce çabucak bilinecek ve kullanılacaktır.  Devletler ORTAK isimler alacak her türdeki bilgi ile donatacaktır.
     Herkes her şeyi söyleyebilir; ama ben bu milleti tanıyorum. Temayüllerini biliyorum ve geleceğini görüyorum. Umut bizde, göz bizde, kürsü bizde, söz bizde. Bundan böyle ufuklarda güneş durmalı, zamana bir kilit vurmalı, çağın bunalımlarına set, insanlığın dertlerine ilaç olarak bir gönül seferberliğine çıkılacaktır. Gayemiz bu son seferde gönülleri fethetmek olacaktır. Bunun için kaybedecek zaman yoktur. “Daha dur! Az daha dur!” Denilirse inanmayacağız; çünkü kaybedecek zaman yok. Zaman hızlıdır ki göz açıp kapayıncaya kadar geçmektedir.
    Şimdi dünya avucumuzda, nefes alsak duyanın olduğunu en uzak mesafenin elimizdeki cep telefonunun tuşları kadar yakın olduğunu unutmadan hazır olunacaktır. Uyumanın, yan gelip yatmanın zamanı artık geçmiştir. Uzay gemilerini fezada yürütmenin, hudutları ve hedefleri global, evrensel dünyada büyütmenin zamanıdır. Her damla yaşı bir dua., her duayı bin bir füze olarak düşünerek artık beklenen hesaplaşmanın ve yüz yüze gelmenin zamanı olduğunu anlamalıyız. Bu millet hiç bu kadar atıl kalmadı…
      Türkiye, yarın diye bir şeyin olmadığını, hayatın bir gün, onun da bugün olduğunu düşünecek bu son anı değerlendirmesini bilecektir. Zafere inanıyor olmak ve hem inanmak ve hem inandırmak gerekecektir; çünkü bu millet çağlara mühür vuran bir nesilden gelmektedir. İstanbul’da sur söyler; Çanakkale’de deniz. Madalya beklemeden, unvan, hesap peşinde olmadan ter dökülecek, mesai harcanacak.. Verilecek bir hesabın sırf Allah’a olacağını bilerek sırtımıza dünya konsa şikayetsiz devam edecek ve  başaracağız.
    Tarihimize göz atınca bunu anlamak zor olmayacaktır. Güttüğün davan kadar büyük, hedefin kadar yücesin. Borcun var bu vatana, hem kan hem de ter borcu. Toprak ana belki yarın bu borcu isteyecektir. Bedenin her bir azası için şükretmek ve artık Allah rızasını kazanmak için doğrulmanın zamanıdır. Karanlıkları yırtarak, yönümüzü sabaha dönmenin, bir kement atıp güneşi, çabucak yakalayıp getirmenin zamanıdır. Fatih’te görülen ata bineceğiz. Füzelerle, lazer tabancalarla, ışınlanma teknikleriyle buna göre hazırlamalı bölünmüş, parçalanmış her kafadan ayrı seslerin ve her zurnadan ayrı makamların çıkmadığı Türk ve İslam Devletleri Birliğinin kurulması zamanını kucaklamalıyız.  Bunu ancak ve ancak Türkiye ve Türkiye’nin başında yer alacak liderler gerçekleştirebilir. Tarihte böyle olmuştur, bugün de böyle olacaktır. "Ey Türk, yüksel senin için yükselmenin hududu yoktur!.."
      Bugün Türk ve İslâm devletlerinin hali, dalgalı bir denizde, yüzmeğe çalışan adama benzemektedir. Ortadoğu, Balkanlar, Doğu ülkelerindeki yanlışlıklar adalet ve insanlık dışı uygulamalar, Allah’ın yeryüzünde halifesi olarak ilan ettiği insanlığa yaraşır hayat tarzının dışına çıkmıştır. Bunu yeniden tezahür ettirmek, ülkeleri ve insanlığı adalet ve  mutluluk içerisinde hak ettiği müreffeh hayatla, yeniden buluşturmak milletimizin ve onun inandığı dinin emridir. Türk milleti bu zor işe taliptir, bunu başaracak güçtedir ve bunu Allah’a olan bir  borcu, Allah’ın insanlığa bir lütfu ve ulvî yaratılışının gereği kabul etmektedir. Hz. Muhammed Miraç'a çıkp inişi sırasında gökyüzünde dolaşan beyaz atlılar görür ve Cebrail'e sorar, bunlar kimdir: ,“El etrakül cindullah” Allah’ın süvarileri Türkler’dir. der. (KUTAY, Cemal, Tarih Sohbetleri c.IV) bunun için söylenmiştir  
     Allah’ın Resûlünün bu milleti övüp örnek göstermesinin elbet bir sebebi vardı. Buna yeniden mahzar olmak zamanı gelmiştir. “İmkansız” Türk’ün lügatında yoktur! İmkansızlıkları imkan dahiline bu millet getirmiştir. Tarihte böyle oldu, dün böyle oldu, bugün de böyle olacaktır.
     Türkiye Osmanlının mirasçısı, onun genç ve yetişmiş oğlu olarak babası Osmanlının misyonunu üstlenecektir. Osmanlının dik duruşu büyük devlet olan duruşunu, genç Türkiye devralmıştır, hakkını da verecektir. Bunu kabul etse de etmese de tarih ve yaşanılan geçmiş ve üzerinde hayat sürülen bu çetin coğrafya, Türkiye’yi buna zorlamakta ve hatta bunu Türkiye’nin yapmasını emretmektedir.
KAYNAKLAR:
1) KUTAY Cemal , Tarih Sohbetleri c.IV )
2) ERGİN Muharrem, Orhun Abideleri, Kültür Bakanlığı Yay. 1999, Ankara
3) ERGİN, Muharrem, Dedekorkut Hikâyeleri, Kültür Bakanlığı Yay. 1990, Ankara
4) GADRON, Geza, Galibolu (Çanakkale)
5) ERAVŞAR Hamza, Avrupa Türklerinin Mukadderatı, Yumak Yayınları,s.127-140, Ankara 1999
6) Elgün, Abdullah Çağrı  (2000). Edebî Söz Sanatları, Lâçin Ltd. Şti.: Kayseri.
7) Durbilmez, Bayram (1984). Vatanımın Bağrında- Şiir Tomurcukları, İleri Matbaası: Yozgat.

Translate