TEKRAR KANDIRILMAYACAĞIZ !..
Abdullah Çağrı ELGÜN
MUHALİFLERE
SÖZ HAKKI VERMEMEK
15 Temmuz’da % 49 ile
iktidara taşınmış olmanın, iktidarda kalabilmek için geçerli bir oy olmadığını
ortaya koydu. 15 Temmuz aynı zamanda % de % 100’lük bir güvene ihtiyaç olduğunu
da gösterdi. 15 Temmuz Türkiye’de yaşayan halkın adının Türk olduğunu da
ispatladı…. Sn. Binali YILDIRIM’ın
ifadesi bunu bizzat ispat etti. Belgelendirdi ve bu halkın mozaik bir yapıdan
değil, Türk Milletinden olduğunu tasdik eden mührünü vurdu. Bundan sonra “Bu büyük Türk Milleti’nin” yüzde
yüzünün desteğine ihtiyaç vardır.Olmaya da devam edecektir. Kurtuluş Savaşı böyle kazanılmıştır…
İngiltere,
geçmişte olduğu gibi, ABD, İsrail ve Rusya gizliden ve açıktan Kürtler için
Federe Devlet istemektedir. Rusya Irak’ı İncirlik Üssünden
parçalayıp böldüğü gibi Türkiye’yi de parçalamak ve bölmek peşindedir. Bunun
için de BOP Başkanını Türkiye’nin
Başkanı olarak görmek için elinden geleni yapmaktadır. Şuan Türkiye’nin
geleceği tehlikededir.
Liderlere körü körüne
sadakât ve bağlılık halkı içinden çıkılamayacak bir felakete doğru
sürüklemektedir. BOP Başkanı
Erdoğan’ı taparcasına seven, onun fedailiğini üstlenmiş kemikleşmiş bir grup 15 Temmuz’da meydanlarda kilitlendi.
Erdoğan’ın isteği üzerine bir aydan fazla meydanlardan ayrılmadı… Bunların
ekseriyeti Ümmetçi ve Şeriatçı kesim olmakla birlikte Atatürkçü, Milliyetçi
gruplarca da destek buldu. Millet Vekilleri, Şehirlerin ileri gelenleri, Meydan kürsülerinde, hükümetin ne kadar iyi
icraat içinde olduklarını bu FETO harekatının yanlışlığını haftalarca
sıktıkları nutuklarla halka anlattılar. Bu diğer gruplarca da kabullenildi ve
sahip çıkıldı…
Şimdi
15 Temmuzda birbirlerine kenetlenmiş, muhalefeti yok saymak; veya ezip yok
etmeğe çalışmak bir iç savaşın başlangıcı olabilir.
Bu nasıl bir zihniyet ki FARKLI DÜŞÜNÜYOR diye karşısındakini HİÇE SAYIYOR, YOK
SAYMAĞA ve YOK ETMEĞE, ÇALIŞIYOR?.. Hangi İSLÂMÎ ANLAYIŞTA, hangi İNANÇTA bu
var?.. Çatışmaları körüklemek, gerginlikleri artırmak!... Muhalifleri
konuşturmamak?..İktidara oy “EVET!” kazandırmaz. Bilâkis kaybettirir. Bu durumun devamından çıkar çevreleri ve
düşmanlara yarar gelir.Sade onlar sevinir. Bu sıkıntılar, “Gezi Olayları”nın ilk gününde görülmüştür. Otel Salonları, Kongre
Salonları, Stadyumları bırakınız… Muhalifler konuşsun… Türk Halkına durumu
anlatsın…Halka kim güvenmiyor? Halktan kim korkuyor ki Muhaliflere böyle
kıskaçlar, “Ali Cengiz Oyunları” ve tilkilikler yapılabiliyor?!.. Türk halkı bu
tür provakasyonlara, kışkırtmalara ve gerginliklere, bölünmelere ve kamplara
ayrılmalara “HAYIR!” diyecektir.. Şimdiden bu zıtlaşmalardan, kamplaşmalardan
ve muhalafeti yok saymalardan vazgeçmek, ülke ve millet yararı için akıllıca
olacaktır…
DİKKAT,
BAŞKANLIK REFERANDUMU!..
Muhalefetin yok
sayılması, haftalarca önceden toplantı için izin alınan oteller, salonlar, stadyumlar
kapatılır, elektrikleri kesilir, otel sahipleri sıkıştırılşırsa ülkede
kırgınlıklar, dargınlıklar ve kindarlıklar artar. Menderes Dönemine, 1980
Öncesine yeniden döneriz. Tarihi yeniden tekerrür ettirmeyelim… Ülkemiz için
bir felâkatin başlangıcı olabileceğini düşündüğümüz bu risk asla ve asla göze
alınamaz… Alınmamalıdır.
İŞİD
denen
bela Suriye Şam Devleti kurma peşinde koşup dururken, PKK ve onun içerideki
efendileri ve dışarıdaki destekçileri büyük güçler Federe Kürdistan talep
ederken iktidara sahip olanların içeride ve dışarıda gizli oyunların oynandığı
şu günde gerilimi artırmaları ve veya bunlardan medet ummaları akıl
tutulmasıdır… Bu bir siyaset bilmezlik ve stratejiden yoksunluktan başka bir
şey değildir Daha dün Rusya’nın uçağımızı düşürmesi ve askerlerimizi şehit
etmesi başka nelerin bizleri beklediğinin de delilidir…
İŞİD
Suriye Şam Devleti adına büyük bir, bölgeyi istila ederek Müslüman halkı ve diğerlerini sindirmiş,
korkutmuş ve öldürmüştür. Kafir olarak gördüğü İstanbul’u Türkler’in elinden
alarak feth edeceğini ayan beyan haykırmaktadır. Türk Askerleri Suriye sınırlarında PKK her tür eylem için pusuda ve çevremiz
dış, ülkemiz iç düşmanlar tarafından kuşatılmış vaziyette iken muhaliflerle
yaşanacak gerilim ile barış kaybolur, insanlarımız birbirlerine hasım olur ise
sahip olduğumuz güç ortadan kalkar, Kıbrıs elden gider, Kürdistan denilen
Devlet ortaya çıkar. Dışarıda bize umut bağlayanların gözleri yaşlı kalır ve
Türkiye zarar görür. Halkı barıştırmak
ve yan yana yeniden getirmek mümkün olmaz…Bunu istemeyiz… DİKKAT!.. REFERANDUM, gerginliğin, kargaşanın
ve halkımız arasında kamplaşma ve bölünmenin başlangıcı olabilir….
GERGİNLİKLERDEN
MEDET UMMA!
Ordu, istihbarat,
emniyet, dış işleri, ekonomi, iç huzur, büyük bir imtihan geçirirken ülkede
yapılma kararı alınan referandum halk arasında gerginlik yaratacaktır.
On dört yıl boyunca
iktidar Türk, Türklük; millet, milliyetçilik; din, meshep, kavramları ile
oynamış, adeta dalga geçmiştir. Kimini rafa kaldırmış, kimini ayaklar altında çiğnemiştir….
Kimi zaman memurlara kılık kıyafet serbestiyeti, kimi zaman saç, sakal ve bıyık
serbestiyetiyle, ortalıkta memurun kim, amirin kim olduğu bilinmez olmuştur. İktidarın
bu konulardaki tavır, davranış ve yaptıkları icraatla, kavramlar üzerinde
oynayarak bugüne kadar ki bu kavramlar üzerindeki icraatları gelecekte daha
nelerin değişebileceğinin ve yapılabileceğinin delilidir.
Halkın bir kesimi için:
“Bunlar Fatiha’yı bilmezler!”
diyerek aşağılamış, dini sadece kendine indirilmiş ve sahiplenmesi gereken bir
hazine sandığı sanmıştır. Bu söylem sadece halkın bir kesimine değil bütün
Müslümanlar’a hakarettir.
Referandum İngiltere,
ABD, İsrail ve Rusya’nın desteğinde Federal Kürt Devleti kurulmasına öncülük
etmekten başka bir şey değildir. Bu aynı zamanda ülkeyi makam ve mevki elde
etmek için bölüp parçalamaktan başka işe yaramayacaktır.
Referandum taraftarları
Büyük bir Cihan savaşı vererek Gazilik unvanı alan ve milletin kendisine ATA dediği ATATÜRK’ün 1924’te Türkiye Cumhuriyeti’ne “Vesayetçi!” damgası yakıştırabilecek kadar kendilerinden
geçmişlerdir.
Referandum sonrası
keyfî ve diktacı bir yönetim milletimizi beklemektedir. Böyle bir anayasa ile
toplum huzuru, istikrar ve siyasî huzur mümkün olmayacaktır.
Bu ise göz göre göre, bile bile bir gerginlik,
iç savaş ve çatışmadır.
Anayasa’nın 7. Maddesi: Yasama yetkisini Türk
Milleti adına TBMM’sinindi. “Bu yetki devredilemez.” Maddesi ihlâl
edilmiş ve Cumhurbaşkanına (BAŞKAN)’a
devredilmiştir. Cumhurbaşkanı ile
Meclis’in anlaşamaması durumunda: Olağan üsttü haller kanunları ile Meclis’in
alabileceği kararlar geçersiz kılınabilmekte ve Başkanın istekleri kanunlaşabilmektedir.
Bunu Başkan her fırsatta kullanabilecektir. Olağanüstü haller, hiç kimseye
karşı sorumlu olmayan Başkan’ın bir sözü ile gerçekleşebilecek ve aldığı kararlar
Meclise sunulmadan da yürürlüğe girecek ve yürürlükten kalkabilecektir. Bu
durumda Meclis tamamen yetkisizdir. Böylelikle
Başkan özerk bölgeler kurabilecek, birkaç şehri ilçeyi ve ya kasabayı
birleştirebilme veya bir birleşik bölgeyi dağıtabilme yetkisine de sahip olacaktır.
“Ne mutlu Türk’üm diyordu!..”, “Beni bir Türk anası doğurdu!..”, “Beni Türk
hekimlerine emanet ediniz!.”, “En büyük öğüncüm Türk doğmamdır.”,
Hitaplarının hemen hepsinin başında “Türk Milleti!”, “Büyük Türk
Milleti!”, “Ey Türk Gençliği!” gibi bu milletin adını telaffuz eden ve milletinin
öz be öz evladı olduğunun kanıtı olan sözlerle miletine hitap ediyordu… Biz
bunların hiç birinin ağzından iktidara taşındıkları on dört yıl boyunca bu
milletin adını duymadık. Üstelik bu addan bir veba mikrobundan uzaklaştıkları
gibi uzaklaştıklarını bu milletin adından ürktüklerine, korktuklarına şahit
olduk… “Andımız”ı kaldırdıklarında,
bu milletin adını “Türklüğü,
milliyetçiliği” çiğnediklerini televizyonlarda ağızlarından bizatihi duyunca
anladık ki “Türk Milleti!”ni, kendi “nesebini” inkara, millet
adını yok saymağa kalkıştıklarına şahit
olduk… TÜRK ismi taşıyan sendikalara altarnatif başında TÜRK sözü geçmeyen sendikalar kuruldu. Sendika başkanlarına saldırıldı. Onlarca "ATATÜRK" adı ile başlayan okullar kaldırıldı. Stadyumlar bir bahane ile yıkılarak "ATATÜRK" isminden "TÜRK" isminden nefret ettirilmeye, kurtulmaya çalışıldı...
Halbuki Osmanlının yıkılmakta olduğu son döneminde Osmanlı Tebası: Latin, Slav, Rum, Ermeni, Yahudi, İngiliz, Fransız hele hele Müslüman Arap din kardeşlerimizin milliyetçilik damarları kabarınca, bizi nasıl sattıklarını, bizi nasıl arkadan vurduklarını, Suriye’de, Irak’ta, kötü bir tecrübeyle yaşadık… O dönem toplumunun bu bunalımın içinden çıkmak için: “Türkçülük Milliyetçilik, İslâmcılık, Turancılık” fikirlerinin tartışıldığı; fakat bunlardan sadece Atatürk ve Arkadaşlarınca da kabul edilen “Türkçülük ve Milliyetçilik” fikirlerinin gerçekleştirilebileceği verilen Kurtuluş Savaşı ile görülmüştür. Şimdi bu kadar ayrılık gayrılık, kamplaşmanın sebebi nedir? Sendikalar, derneklerin başında bulunan “Türk” sözünden, ürkmek, korkmak için ne sebep var?
KaATATÜRK STADYUMU |
Halbuki Osmanlının yıkılmakta olduğu son döneminde Osmanlı Tebası: Latin, Slav, Rum, Ermeni, Yahudi, İngiliz, Fransız hele hele Müslüman Arap din kardeşlerimizin milliyetçilik damarları kabarınca, bizi nasıl sattıklarını, bizi nasıl arkadan vurduklarını, Suriye’de, Irak’ta, kötü bir tecrübeyle yaşadık… O dönem toplumunun bu bunalımın içinden çıkmak için: “Türkçülük Milliyetçilik, İslâmcılık, Turancılık” fikirlerinin tartışıldığı; fakat bunlardan sadece Atatürk ve Arkadaşlarınca da kabul edilen “Türkçülük ve Milliyetçilik” fikirlerinin gerçekleştirilebileceği verilen Kurtuluş Savaşı ile görülmüştür. Şimdi bu kadar ayrılık gayrılık, kamplaşmanın sebebi nedir? Sendikalar, derneklerin başında bulunan “Türk” sözünden, ürkmek, korkmak için ne sebep var?
Balkanlar’daki
acılarımız henüz unutulmamışken yeteri kadar güçlenmeden başkalarına gereğinden
fazla güvenmek yanılgısına tekrar mı düşeceğiz?..
RİZE ATATÜRK STADYUMU |
İşte Atatürk’e niçin Ata ve Türk, “ATATÜRK”
denildiği, bu kadar zorlu ve çetin mücadeleyi verdiği ve zorlukları yendiği
için verilmiştir. Bunca badirelerden sonra içerideki, ve dışarıdaki yedi düvel
düşmana karşı, Atatürk ve silah Arkadaşlarının Koca bir Kurtuluş Savaşı vererek
aldıkları Mareşal Gazi unvanına layık olarak Dumlupınar, Sakarya, Kocatepe, Tınaztepe, Anafartalar, İzmir, Eğe
Adaları, İstanbul, Gelibolu, Çanakkale’de verdikleri çoluk çocuk; yaşlı;
kadın kız top yekün bir milletin amansız mücadelesi sonrasında elimizde
kalabilmiş bu ülkenin adının Türkiye,
Mustafa Kemal’e de Ata ve Türk’ün atası manasına gelen Atatürk
denilmesinin sebebi budur…
FEDERE
DEVLETİ BASINDAN ÖĞRENECEĞİZ…
2013’te Anayasa’da: “Değiştirilemez!” denilen ilk dört
maddenin, değiştirilebilmesi için, TBMM’sine teklif sunan da bu zihniyet
olduğunu üzülerek ve esef duyarak gördük… Bütün bu yapılanlar, iktidarı elinde
tutanların, gelecekte daha başka neler yapabilecekleri de ortaya koymaktadır…
PKK
Lideri Abdullah ÖCALAN ile İmralı da
Anayasa maddelerini görüşen, onların direktifleri ve önerileri doğrultusunda
Anayasayı hazırlayanlar da yine bunlardı.
Sayın Erdoğan Eyalet
sistemini savunmakta ve eyalet sistemini düşünmektedir. Bunlarla ilgili
verdikleri röportajlar, video kayıtları ve medyadaki konuşmaları bunu açıkça
teyit etmektedir… PKK ile Olsa
görüşmelerinde on vilayeti, daha sonra
da yirmi altı vilayeti içine alan Orta Anadolu Kürtlüğü Federe Devleti için SÖZ
verilmişti… Referandum öncesi böyle bir Federe Bölgenin TBMM’den çıkarılması, bütün milletin
Meclise yürümesi demekti…
Şimdi bir sabah
uyandığımızda Başkanlık sistemine
geçişle ve Başkanın emri ile bu Federe
Devleti gazetelerden ve Televizyonlardan öğreneceğiz…
123.
Madde Cumhurbaşkanına (Başkan) “Federe Devlet Kurma”
yetkisi vermektedir. ”Çözüm
Süreci” ni üretenler: “İmralı, Olso,
Kandil, Dolmabahçe Sarayında” PKK’nın siyasî yandaşları ile yan yana
oturup el sıkışıp mutabakat ve anlaşma yaptıklarını millete unutturmak istenmektedirler…
Bütün bunlar için Kürtler’e söz verilerek Öcalan ile İmralı’da Anayasa
Hazırlanarak: “Yerel Yönetimler kurdurulduktan,
yerel Polis teşkilatına izin verildikten, Yerel Yargı Kurularak Türkiye
Cumhuriyeti Hakimleri dahi buralarda yargılandıktan, Halktan yerel yönetimler
adına Vergiler toplandıktan, Yollar Yerel Yönetimlerin güvenlik güçleri
tarafından kontrol edilir hale getirilebilir olmasına müsaade edildikten üç yıl
sonra”, Kürt vatandaşların evelerini başlarına geçirerek, okulların, Camilerin içindekiler ile birlikte
yakılmalarına seyirci olduktan sonra, şehirleri boşalttıran da bunlardı… Sonra:
“YANILDIK!.. KANDIRILDIK!...
ALDATILDIK!..” diye halkın karşısında ağlayanlara halkımız nasıl
güvenecek?..
Yeni
Eyalet Valilikleri, Eyalet Savcıları, Yerel Yönetimler ortaya çıkmayacağına bizi
kim ikna edecek? Şimdi kürsülerdeki aynı tatlı hamaset ve heyecanla yapılan
konuşmalara nasıl inanacağız?..
15 Temmuz’da
demokrasiye inananlar: “Sandıkla gelen
sandıkla gider!” diyerek meydanlara indi. Bu halk, yanlışı hiçbir şekilde
desteklemedi. “Hakimiyet kayıtsız
şartsız milletindir!”.. denildi. O dönemde “Bu büyük Milletin adı Türk Milleti’dir!”. diyenler, “15 Temmuz Demokrasi Meydanı”nda demokrasi
nutukları atanlar, bugün “Türkiye
Cumhuriyetini” yıkma hayallerine kapılmışlardır…. Şimdi halka rağmen “Başkanlık” diretmesi mümkün olacak
mıdır? Halk bu oyunu görecektir….
Görülen odur ki “Başkanlık” sonrası getirilecek
sistemde :
Büyük bir kurtuluş
savaşı vererek kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Rejimine son verilecektir.
“Andımız”
kaldırıldığı gibi Türk, Türkiye,
Türklük, Türkçülük gibi kendi nesebin “YOK!”
sayılacaktır.
İstiklâl
Marşı’n kalkacak,
Bayrağın
değiştirilecek
İnkılaplar
rafa kaldırılacak,
Belki Alfaben de değişip Arap harflerine yeniden dönülecek,
Türk,
Atatürk ve Atatürk ile ilgili ne varsa yok edilecektir. (Zaten
şimdiden kılık kıyafet yönetmenliği rafa kaldırılmıştır!..)
Türkiye'nin adı şimdiden telaffuz edildiği gibi YENİ TÜRKİYE'ye dönüşecek..
Türkiye'nin adı şimdiden telaffuz edildiği gibi YENİ TÜRKİYE'ye dönüşecek..
Yeni
Türkiye, Federe ve Otonom Devletçiklere kucak açacaktır…
İŞİD
(EVET!)
HÜDAPAR
(EVET!)
ÖCALAN
(EVET!)
PKK
(EVET!)
HDP
(EVET!)
MHP
(EVET!)
AKP
(EVET!)
dediğine göre:
TEKRAR
KANDIRILMAYACAĞIZ !..
Ey Türk Halkı!
SEN EN İYİSİNİ BİLİRSİN
ve YAPARSIN !…
Sana ne demek düştüğünü
senin büyük aklın, zekan ve izanına bırakıyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder