4 Ağustos 2016 Perşembe

İŞGAL SONRASI DURUM Abdullah Çağrı ELGÜN

İŞGAL SONRASI DURUM
                              Abdullah Çağrı ELGÜN

 “ORDU MİLLET EL ELE!”
Çöp kamyonlarının askerî kışlaların önünde utanç verici bir şekilde durması: “Ordu Millet El Ele!” veciz sözümüzün anlamını sıfırlamamalıdır. Bu durum, silahlı kuvvetlerimiz için söylenmiş, güzel bir sözdür. İçi boşaltılmasın. Bu durum devam ederse, ordumuzun millet ile olan bağlarını koparır, onları değersizleştirir, itibarsızlaştırır, ordu ile millet arasında husumeti güçlendirir. Ülkemizin ezici ve vurucu gücü medarı iftiharımız, öğünç ve kıvanç kaynağımız ordumuz, halkımızın gözünde ötelenmiş, itelenmiş, aşağılanmış, değer kaybetmiş, işe yaramaz, morali bozulmuş, içinden çıktığı halkımızla karşı karşıya getirilmiş, araları açılmış vaziyette; sadece melun düşmanı sevindiririz... 
Bu görüntülerle Ordumuz hırpalanmakta, ezilmekte, rencide edilmekte, linç edilmekte, itibarsızlaştırılmaktadır. Bu uygunsuz görüntüler, (Gözlerimle gördüm ki Milli Savunma Bakanlığında görevli subaylarımız görev yerlerinden, asker kışlasından sivil kıyafet giyerek çıkmaktadır?!..) ordu, milletinden korkar, millet orduya kin ve nefretle bakarsa, askerimizdeki, asırların gelenek, bilgi görgü ve deneyimleri çürür, inancı bozulur, siyasete bulaşır ve ordu biter. Niteliksiz komutanlarla ülke, isyancılarla birleşerek memleket yeni bir kaosa sürüklenip bitirilebilirler. Panik halkta başlar, ordu ve polise geçer... Bunu uzak hedef olarak göremezsek, ülkemizin geleceğini, bekasını tehlikelere atabiliriz. Bu durumun, ne kadar tehlikeli olduğunu görmek, düşünmek mecburiyetindeyiz.
Operasyonlar ve yakalamalar yapılırken ordunun içinde hiçbir eylem ve işgale kalkışmamış, sadece emir komutanın verdiği emir ile hareket eden, o hain genarali vuran astsubay gibi “işin vehametinden habersiz, verilen emre kayıtsız şartsız ve mutlak itaat edenler” bir bölümünün tırpanlanmaması, sindire sindire, her tecrübeden yararlanarak acele; fakat geri dönüşü mümkün olmayan yanlışlıklara meydan vermeden, günahsızların da içine kin ve nefret ekmeden, kırmadan, incitmeden, küstürmeden yapılmalıdır. Bu köklü değişiklikler, operasyonlarla sürekli iltihaplanan ur, iltihaplı bölgeden keskin bir neşter ile alınarak, boşaltılması farz olmuştur… 15 Temmuz 2016’da bu darbeye şiddetle karşı olmamız ve sokakları meydanları doldurmamız boşuna değildir… Bundan sonra da Büyük Türkiye’yi kurma idealimiz, her geçen gün yeniden güçlenecek, Türkiye’nin kuruluşunun 100. Yılı, 2023’lü yıllarda, Türk milliyetçilerinin ideali gerçekleşecektir.
İŞGALCİ FETO ve AVANELERİ
İşgali durdurduk. Türkiye, FETO gibi sinsi, kendi halkına bomba ve kurşun yağdıran düşman ile karşı kalmıştır. Bu konuda iktidarın, MİT’in İSTİHBARATIN, çok büyük gafı ve ihmali olduğu su götürmez bir gerçektir; fakat bugün, bunun yeri olmamakla birlikte, geçmişte yapılan hatalardan da ders almadan, olmuşları görmemezlikten gelerek de yol alamayız… Zaman zaman gerilere gidip, geçmişe bakmak ve bizim, bu hale gelmemize sebep olan, yanlışlarımızı da gözden geçirmek zorundayız… Bu sebeple, hem bu konuları enine boyuna gözden geçirmek hem de bugün bu işgale karşı “Yüce Türk Milleti!..” ve onun iktidarda olan hümetinin, sonuna kadar yanında olduğumuzu belirtmek isteriz. Allah korusun, ülke ve insanlarımız, bu görünenlerin belki de bin katı geçmişlerde yaşadığımız, büyük bir kıyım, hapisler, zindanlar, Yassı Adalar, idamlar ve büyük infiallerle, karşı karşıya kalacak, ülke bilmem kaç yıl geriye gidecek, kalkınma sekteye uğrayacak belki de ülkemiz bölünebilecekti… İşin şakaya gelir bir tarafı olmadığını da görmek gereklidir.
Ülkemiz, çok büyük yaralar almış olmasına rağmen, bu ülke ve bu ülkenin mensupları da büyük bir millet olmanın verdiği öğünç ve gururla, fedakâr evlatlarının ellerinde, bundan sonra da geleceğin yüksek ufkundan, bir güneş gibi doğmayı başaracaktır.
İnanıyoruz ki: Büyük Türk milletin bekasına gönülden bağlı olan milletin evlatları, yerli ve millî duruşumuz, ayrılıkları kucaklayacak, farklılıkları harmanlayarak, Yüce Türk Milletin unsurları olarak, geleceğe daha emin adımlarla başı dik, alnı açık olarak yürümeye devam edecektir. 
 “BALYOZ”, “ERGENEKON” gibi uydurma kumpas ve operasyonları ile askerimiz büyük yara almış, İŞGAL ile de tam anlamıyla tırpanlanmıştır…
Türkiye, adı konmamış, ne olduğu tam belli olmayan, bir savaşla karşı karşıyadır. Millî güvenliğimiz tehlike içerisinde olup ve bu konu, cevabı aranan sorulardandır. ABD bu konuda çok sert cevaplar vermiş olup işgale kınamamış, karşı çıkmamıştır. Papa’nın Kardinaller ve FETO bağlantılarının yeni olmadığı FETO’nun Kırklareli Vaizi olduğu sıralardan bu yana, belgelidir. Bugüne kadar bunu bilenler, İstiklâl Marşı ile gırgır geçenler, Atatürk’ün Gençliğe Hitabı ile maval okuyan kendini bilmezler, bugün hiç şüphe yoktur ki kendilerine gelmiş ve bu milletin değerlerine yeniden sarılmanın ve sahiplenmenin gereğini hissetmişlerdir.
FETO’yu kim güçlendirdi? Kim onları bürokrasiye kafile kafile, gurup grup, cemaat cemaat, vagon vagon taşımıştır? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını, ülke kaynaklarını, özel proje kapsamındaki orman ve vakıf arazilerini, millî ve yerli kaynaklarını, devlet bütçesini sonuna kadar açarak, onların kirli amaçlarının gerçekleştirmesine hazinedarlık  yapmış, milletin alın teri, göz nuru, emeğini, vergileri ile kıymetlendirilmiş her taşınmazı onlara sunan bakan, vekil, müsteşar, diğer bürokrat ve iş adamları kimlerdir, onlara bu imtiyazları kimler sağlamış, bir bir açığa çıkarılmalı, gereği yapılmadır?..
Ülkemiz üzerinde, karabulutların dolaştığı şu günlerde: “Türkiye’ye, dış güçler tarafından müdahale edilmesi için çağrıda bulunan, aklını kaçırmış bu Mezcup, Hoca kılıklı şaşkın!..”, Türk insanının cevherini de umutmuş görünmektedir.  Ülkemizde bütün bu olay ve durumlar olurken, gelinen bu noktada, kendi iç; ve öz cevherimize, öz kaynaklarımıza özümüze, tarihimize, millî benliğimize, bizi biz yapan büyük önderlerimizin görüş, düşünüş, tarihî deney ve tecrübelerin ışığında, bıraktıkları mirasa, ufuk açan söz ve demeçlerine, hitabetlerine, yeniden sarılacağız… İçerimizde kangren olmuş, kokuşmuş, “İşgal”i üreten ortamı ortadan kaldırmadan, yeni yeni işgalleri ve yeni yeni terörü de ortadan kaldıramayız.”
 2007-2013’e kadar gelen “Balyoz, Ergenekon” gibi ‘Kumpas’ davalarında ne kadar general varsa tasfiye edilmiştir. Bugün de durum farklı değildir. Tasfiye yapılırken çok dikkatli olunmalı, asker siyasetin oyuncağı yapılmamalıdır… Askerin Türk milletine, onun anayasasına ve ordusuna, sadakatle bağlı olduğunu bilmeyen yoktur. “Bu Operasyonlar Türk Silahlı Kuvvetlerini Bir Çökertme Hareketi Olabilir mi?” Yoksa uzak diyarlarda yazılmış başka başka senaryoların, taşeronlar eşliğinde uygulamaya konulması mıdır?..
FETO, bunu kendi başına mı yapmıştır? Yoksa bunu ABD mi organize etmiştir? Genel Kurmay Başkanı’nın, FETO ile görüştürülmek istenmesi de çok ilginçtir. ABD tarafından, FETO‘nun iadesinin derhal yapılmayıp, “İpe un serilmesi” de onun hâlâ geçerli bir akçe olarak kullanılabilir olduğunu göstermektedir. ABD'nin henüz FETO’dan beklentileri olup ondan vazgeçmemektedir?. Eğer, FETO’nun işi bitmiş olsa idi ABD, hiç şüphesiz, bekletmeden FETO’yu, derhal teslim ederdi… ABD, FETO’yu teslim etmiyorsa, Türkiye yapılan işgalin içinde ve arkasında, ABD'nin ve hatta Almanya ve veya başka devletlerin de olduğunu anlamak için, müneccim olmaya gerek yoktur... 
KENDİ CEVHERİMİZ, EHLİYET, 
LİYAKAT, SADAKAT
Bu millet, çok çekmiş çok yorulmuştur. Kendisini idare edecek kişileri seçerken, kendi cevherinden, kendi kanından olmasına mutlaka dikkat etmek gerektiği, bir defa daha tarih önünde ispatlanmıştır… Geçmiş tarih, bunun belgeleri ile doludur. İhaneti, her defasında bağrımıza bir hançer gibi saplayanlardan, kalleş ve sinsi düşmanlardan kurtulmamız gerekmektedir. Şimdilerde, en çok dikkat edilecek kıstas, hiç şüphe ve tereddüt yoktur ki: KENDİ KANIMIZ, KENDİ CEVHERİMİZ, EHLİYET, LİYAKAT, SADAKAT olacaktır.
ÇELİŞKİLERİMİZİ UNUTACAĞIZ

“14 Ekim 2009 Türkiye-Ermenistan Millî Maçı”nda Azerbaycan Bayrakları Stadyuma sokulmuyor, sokulanlar da tek tek ellerden alınıp stad dışına çıkarılıyordu…Yöneticilerimiz, Bursa’da Azerbaycan bayraklarını yasaklıyordu… (m.haber.com.spor,futbol. Azarbeycan bayrakları ne zaman yasaklandı?) Yaptığımız bu yanlışlarla, Ermeniler tahrik olmasın diye, hem Türkiye’de yaşayan kandaşlarımızı hem de kardeş ülke Azarbeycan’ı küstürüyorduk
(Hürriyet, 14 Ekim 209,Yazarlar Yılmaz ÖZDİL, “Bu Macı Vericez Başka Yolu Yok!.”)
Bu yetmiyor, 2002’ de sıfırlanan terörizm, on yıl sonra 2012’de şaha kalktı. PKK tahrik olmasın diye Atatürk resimleri ve Türk bayrakları yine bu yöneticiler tarafından indiriliyordu?..  5 Eylül 2012, (Ortadoğu Gazetesi, Yıldıray ÇİÇEK: “Türk askerini bayrak İndirirken Öven Sen Değil miydin?”), (4 Eylül 2012, Aydınlık Gazetesi: İsmet ÖZÇELİK: “AKP Açılımı, Bayrak İndirtiyor.”, “Ben de herkes gibi bunlara yardımcı oldum.”, Rıza ZELYUT”, Perşembe, 4 Ağustos 2016, Ülke TV konuşması”) 
Darbeyi üreten ortamı ortadan kaldırmadan, terörü ortadan kaldıramayız.” Kısaca her zaman tekrar ettiğimiz gibi düşmanı, dışarıda aramak yerine, içeriye bakmak, içeriyi hallettikten sonraki her vakitte, dıştakilerin hakkından geliriz!..
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, kimi istiklâl Marşı’na karşı çıkıyor, kimileri de Marşımız söylenirken ayağa kalkmayarak oturmaya devam ediyor, kimi de Rabia selamı veriyordu…
Bizim yöneticilerimiz ya tarih bilmiyor veya tarihten ders almayı reddediyorlar; çünkü kapatılan kurumlar ve askeri okullarla sistemin düzeltilebileceği yanılgısı devam ediyor… Tarih’te Nizam-ı Cedit, Yeniçeriler, Askerî Alayların, sonrasında da nelerin olduğunu unutmuş onlardan sonra da çıkmış ve bastırılamamış isyan ve işgalleri görememişlerdir... 
“Tarihi tekerrürdür diyorlar; hiç ibret alınsaydı, o tekerrür mü ederdi?” sözünden de ibret almak ve ince eleyip sık dokumak; fakat meseleyi kökünden halletmek gerekmektedir…
Asker, siyasetin oyuncağı haline gelirse, cephede şevkle savaşacak kişi bulamamak endişelerimizi artırmaktadır. Askerin bu durumunu, hukuksal olarak da güvenceye almak, hukukî açıdan da düzenlemeye ihtiyacı vardır.
Bunca zaman yapılmış yanlışları ve çekişmelerimizi unutacağız. Gün, bir beraber olma, kenetlenme ve Türkiye’nin yanında olma günüdür. Bağrımıza ateş düşmüştür.
“SÖZLEŞMELİ PERSONEL ve TAŞERONLUK !..”
Son günlerin en gözde ve iktidarın iştiyakla uyguladığı program “Sözleme” dir. Kanaatimce “Sözleşme”: İnsanımıza vurulmuş en alçaltıcı kelepçe, milletin çocuklarını hiç sayan, değersizleştiren, güven eksilten, ezik ve ötelenmiş hissettiren en aşağılayıcı bir uygulamadır. “Ben size güvenmiyorum!” Ne demek?.. Size kim güvenecek?..
Millete giydirilen bu ateşten deli gömleği sözleşmeli öğretmen, sözleşmeli asker, sözleşmeli doktor, sözleşmeli hemşire, insanlarımızın geleceğe güvenle bakmasını engelleyen “Sana güvenmiyorum!”, “Sana güvenemiyorum!”, diye sırıtan, aşağılayıcı uygulamalar, derhal ve tez zamanda kaldırılmalıdır. Bu mesleklerin hemen hepsi sadece para ile değil, gönül zenginliği ile yapılacak mesleklerdir. Güvensizlik, güvenememek ne demektir? Nasıl bir tepeden bakış, aşağılayıcı telaffuzdur?!..  Bu mesleklerin değeri para ile asla ölçülemez. En yanlış uygulamalardan biri hiç şüphesiz “Sözleşmedir!…”
Sözleşme aynı zamanda adaletsiz bir uygulamadır. ÜÇRET, artı SÖZLEŞME, eşit MAAŞ toplamı kimi kurumlarda, otuz milyona yaklaşırken, hemen hemen aynı işi yapan Taşeronlar 1300TL’ya mahkum edilmektedirler. Eşit işe eşit ücret de değil sadece YANDAŞLARI KAYIRMA milletin öz evladını köleleştirmedir... Milletimizin çocuklarını kendine güvene güvene, göğsünü gere gere, ezilmeden, büzülmeden, anlı açık, başı dik olarak durdurmak gerekir.
İnsanlarımız, ülkesi için canı verecek kadar tanklara, savaş uçaklarının, makinalı tüfeklerin önüne kendini atabilecek kadar bu ülkeyi sevebiliyorlarsa onları “Sözleşme” ile küçültmek ve rencide etmek, değil; devletinin vatandaşına verdiği yüksek değer, sağladığı öz güven, vatanının ve milletinin sarsılmaz sinesinde olmanın, yüksek gururu, kıvanç ve sevinci içerisinde “Kadrolu” olarak bulunması ile mümkün olacaktır…
İNSANLARIMIZI, MİLLETİMİZİN ÇOCUKLARINI, GENÇLERİMİZİ, EN ALÇALTICI, KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ ve GÜVENSİZ, DEĞERSİZ HİSSTTİREN BU UYGULAMALAR: “SÖZLEŞME ve TAŞERONLUKTUR…”
İKTİDAR, “SÖZLEŞMELİ, TAŞERON” GİBİ HAKSIZ VE USÜLSÜZ TAŞERONLAŞMAYA, DÜŞÜK ÜCRET, İŞ GÜVENCESİNDEN YOKSUNLUK DEMEK OLAN BU UYGULAMALARA, GEÇİCİ GÖREVLENDİRMELER, VEKALET SİSTEMLERİNE DERHAL SON VERMELİDİR. Bu adalet değil: İkiliktir, ayırımdır, haksız usulsüz ve keyfi uygulamalardır.
“Devletin aslî ve sürekli hizmetlerini, tarafsızlık ilkesi içinde yürütmek olan kurum yöneticileri, mesailerinin büyük çoğunluğunu personeli yıldırmak, liyakatsiz atamalara kılıf uydurmak, istemedikleri personeli geçici görevlendirme yoluyla uzaklaştırmakla geçirmektedir.” (Sedat YILMAZ: “Kamu Hizmetleri Nereye?”, KAMUTÜRK, KAMU-SEN Dergisi.Yıl 4, sayı:15.Şubat 2016, s. 7.Prg.7)
Dikkat! Dikkat!.. 83 milyona yaklaşan Türkiye’de, memur sayısı gelişmiş ülkelerde istihtam edilen memur sayısının, yarısından daha azdır… Bu konuyu iktidar sahipleri masaya yatırıp düşünmelidir…
Bugün, Demokrasi uğrunda şehit olmuşlara: 3.303TL. maaş ve yeterli oranda tazminat ödenirken, kıskanmıyoruz, hatta bunlara beş bin Türk lirası ödensin. Şahsen bundan pek memnun olur, onur duyarız; çünkü gelecek tehditlere karşı da hiç kuşkusuz, bu vatan evlatları devletinin arkasında ve devletini koruyacağının bir göstergesi olup teşvik edilir, inandırılırsa, Allah korusun, böyle ani başka bir tehlike anında, daha büyük müdafaalar ve başarılar yapmak mümkün olur…
Bunlar olurken hali hazırda çalışan ve master yapmış 36 yıllık akademik bir personele kamuda ödenen maaşa bakınca “Düz maaş: 2.150TL” bunu garipsememek hakkaniyetten bahsetmek mümkün değildir!.. Siz, yıllardır başarılarla koşmuş ve büyük emek ve sadakatle çalışan memuruna, bu aşağılatıcı muameleyi reva görürseniz, bunu hangi adalet ile bağdaştırabilirsiniz?  Kaldı ki gelişmiş ülkelere nazaran, nüfusu çok yüksek ve memur sayısı çok düşük olan Türkiye’de, bu rencide edici uygulamayı bir müddet belki sürdürebilirsiniz; fakat “Özelleştirme, Teşeronluk ve Sözleşme” uygulamasıyla, milletinin çocuklarına: “Sana güvenmiyorum!” diye onu aşağılayan, rencide eden devletin, millete rağmen, bu uygulamayı kabul ettirerek, uzun süre devam ettirebilmesi  mümkün değil hatta imkansızdır!..
“Türkiye’de, memurların iş güvencesi garanti ve sınırsız değildir. Bu hak ve ödevler, 657 DMK.ile sınırlandırılmıştır. Buna karşılık Dünyanın gelişmiş ülkelerinde Memurların hayat boyu iş güvenceleri bulunmaktadır. (Almanya, İtalya, Avusturya, İspanya, Kore…vb.) “TÜRKİYE KAMU-SEN, AR-GE MERKEZİ, “657’yi bileler Konuşsun,” Ankara, Ocak, 2016, s.10”
Yukarıdaki şema da göstermektedir ki nüfus yoğunluğuna göre, Türkiye’deki Memur İstihdamı gelişmiş ülkelerdeki memur istihdamından, daha düşüktür. Devlet bu istatistiki bilgileri dikkate alarak İlkokul mezunlarından başlayıp yaş sınırına bakılmaksızın, yeni memurlar almalı, işsiz vatandaşlarımıza da kapı açmalıdır...
Ülkeler Nüfus Yüzdesi    Milyon   Yılı       
Danimarka         34.9         5.605       (2013)
Norveç              34.6         5.214       (2016)
Çek Cuh.           34.0         10.512     (2013)
Letonya             31.2         2.013       (2013)
İsveç                  28..1        9.588       (2013)
Slovekya           27.2         5.424       (2016)
Macaristan        26.8         10.198     (2015)
Polonya             25.2         38.533     (2012)
Ukrayna             21.7         45.480     (2013)
Kanada              20.4         35.141     (2013)
Belçika               21.5         11.156     (2013)
Fransa                19.8         65.107      (2013)
Avusturalya      18.4           8.464     (2013)
İsviçre                18.0           8.058     (2013)
İtalya                  17.3         58.704     (2015)
İspanya             17.1         47.059     (2013)
Portekiz              16.4         10.562     (2011)
Türkiye             12.9         83.000     (2016)

“TÜRKİYE KAMU-SEN, AR-GE MERKEZİ, 657’i bileler Konuşsun, Ankara, Ocak, 2016, s.11”
ASIL FETOCULAR AKP’NİN İÇİNDEDİR

FETOCULAR, AKP’nin içinde elini kolunu sallaya sallaya gezmektedirler. Bakan, Belediye başkanı, Müsteşar, Genel Müdür, Kurum Başkanı, Daire Başkanı ve bunlarla iş bağlantıları ve ticarî alış veriş birliği içinde, büyük para transferlerini sağlayan, bankalarla olan irtibatları, finans kuruluşlarını ellerinde tutarak onları iş adamları ile ortak kullanan Bürokrat, İşadamı bağlantılı, FETOCULAR da  hâlâ işlerine devam ediyor, ellerindekilerini başkalarının üzerine, yakın eş ve dosta, elden ele bankadan bankaya transfer edip, naklediyor, değiştiriyorlar… Şimdi, bunlar ve uzantıları ya bürokrat-tüccar olarak devam ediyor; veya yeniden yeniden bu makamlara getiriliyorlar, bilinsin…
Hahambaşı veya FETO’yu arattırarak makam ve mevkie gelenler, belediye başkanlığında bir dönem daha kalmak için kılıktan kılığa giren bukelemunlar…Hâlâ yerlerindeler... Yarın bunlar ellerindeki güçle, başka işgallere kalkıştığında, meydanlarda Demokrasi Nöbeti Tutan Vatandaşları kim kurtaracak?
Bir zamanlar, İstiklâl Marşı söylemeyen ve söylettirmeyenler, Marşımız söylenirken ayağa kalkmayanlar, Marşımız’ın beste ve sözlerini değiştirmek, Marşı kaldırmak isteyenler... Türk’üm demeye utananlar, kimliğini inkar edenler, Türklüğü ayaklar altında çiğneyenler, içinde “Türk” geçen her kelimeden nefret eden, "Türk'e" düşman olanlar, bilsinler ki onları da: “Yüce Türk Milleti!” kurtarıyor. Bundan sonra da hâlâ kimliksiz, kişiliksiz. dolaşanlar varsa, akıllarına şaşmamak elde değildir….
Ülkeyi tam anlamı ile felç ettiniz. Doğudaki halkı, PKK, PYD, İŞİD, KCK…vb. teröristlerin kucağına ittiniz. Şimdi bunları toplamağa çalışıyorsunuz. FETÖCÜLERDEN için: “Ne istediler de vermedik?” diyerek, devletin bütün imkanlarını bunlara seferber eden de sizdiniz?
“Çözüm Süreci”, “Mutabakat”, “Demokratikleşme”, “Akil İnsanlar” masallarını anlata anlata bitiremeyen ve Karakolları kaldıran, PKK’ gocunur diye Türk bayraklarını toplatan da bu zihniyet değil miydi? Bugün bayraklarımız elde meydanlardayız!..  
Paralel Yapı’nın dershanelerinden geçmeyen okullarında okumayan kaç kişi kaldı?.. Meclisteki vekillerin çocukları dahi, hâlâ eğitimlerini oradan alıyorlar. Bundan sonra artık, asıl provokatörleri, devlet içinde çöreklenmiş, Bakan, Vekil, Belediye Başkanı, Bürokratlar ile İş Adamı ilişkilerine bakmak gereklidir. Bunların devletin banka, bütçe ve kaynaklarını nasıl kullandıklarını tespit ediniz. Para transferlerini gözden geçiriniz. Bunlar, Demokrasi Meydanlarında nutuk atmaya, hiçbir şey yapmamışlar gibi utanmadan, sıkılmadan, ellerini kollarını sallaya sallaya kürsüden nutuk atmalarına aldanacak mısınız ey iktidar?
Bu ÖRGÜT ve ELEMANLARI,  kendi menfaatleri uğruna memleketi satmış, memleketin menfatini  ayaklar altına almış, ülkeyi soyup soğana çevirmişlerdir. Tek tek tespit edilip temizlenmesi elzemdir.    
SONUÇ OLARAK:

Bu milletin Türk milleti olduğu,
Bayrağının ay yıldızlı bayarak,
Millî Marşı’nın İstiklâl Marşı,
Halkının Türk Halkı olduğudur.
Her türdeki demokrasimize vurulacak darbe ve işgallere geçit mermeyeceğimizi ve her durumda, kalkışanları ezip geçeceğimiz bilinmelidir.
Bunu yapan, yaptıran, bunlara çanak tutan, her kim varsa, bünyeden temizlenecektir.
Ülkeyi yönetmeye talip olacakların, bu milletin öz kanından öz cevherinden seçilmiş kişilerden olması gerektiği, bir kere daha belgelenmiştir…
Türkiye’yi sevmek, onu kurtarmak için: Kanı bozukların, vatan satıcıların, işbirlikçilerin, taşeron, çanak tutucu firma ve tüccarların, bu ülkeyi yeniden satmalarına fırsat ve yetki vererek, tam teçhisat, makam, mevki, para ve güç ile donatılmışlığından, arındırılarak ince elek, tel süzgeçten geçirilmesi, her türdeki mal varlıkları ve yetkilerinin ellerinden alınması, vatanını seven herkes için bir mecburiyet olmuştur… 
ŞİMDİ ZAMAN TEK OLMAK, BİR OLMAK ve BİRLİK OLMAK ZAMANIDIR. İŞGALCİLERE SONUNA KADAR: "DUR!" DİYECEĞİZ! BAŞKA TÜRKİYE YOKTUR!.. Salı, 2 Ağustos 2016, Ankara
KAYNAKLAR:
1.“14 Ekim 2009 Türkiye-Ermenistan Millî Maçı”
2.https://www.google.com.tr/webhp?sourceid=chrome-instant&ion=1&espv=2&ie=UTF-8#q(m.haber.com.spor,futbol.+Azerbaycan+bayraklar%C4%B1+ne+zaman+yasakland%C4%B1?)
3.http://bianet.org/bianet/siyaset/117637-bursa-medyasi-turkiye-ermenistan-macini-nasil-gordu
4.http://www.ensonhaber.com/ermenistanda-turkiye-ve-azerbaycan-bayraklarini-yaktilar-2016-04-24.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate