RECEP TAYYİP ERDOĞAN DÖNEMİ:
3 KASIM 2002-... BUGÜN 18.YIL
3 KASIM 2002-... BUGÜN 18.YIL
Abdullah Çağrı ELGÜN
AKP Hükümetleri
Kadroları:
Bu dönem de mirasını
Menderes’ten ve onun mağduriyetinden devralmış gibidir. Tabi kat kat fazlası
ile bir Cemaatleşme: “İskender
Paşa Tekkesi, İsmail Ağa Tekkesi, Erenköy Tekkesi, Menzil Tekkesi,
Süleymancılar Tekkesi (Nakşiliğin
Halidiye Kolu, Gümüşhaneli Tekkesi, (Amerika ve Avrupa’da en yaygın ve
en gizli Cemaat’tir) … vb. çok görüntülü; ama tek bir Tarikat, Gülen Cemaati…vb.” takviyeli
Ticaretleşme, Devâsa Holdingler, Dev Şirket Ortaklıkları, Özel ve Zengin
Dershaneler, Okullar, Üniversiteler, Özel Uçaklar, (Yurt Dışı DOLAR ve EURO kazanımları!..
Kara Para Aklama, İnternet Üzerinden milyon ve milyar DOLAR’lar ve EURO’larla
ifade edilen para transferleri…
Devlet İhalelerinde yüzde
hesabıyla alınan Komisyonlar… Devletin en üst Makamlarında Askerî ve Kamu Kuruluşlarındaki
başarılı kimselerin tasfiyesi… Boşalan bu kadro ve makamlara “FETÖ Terör
Örgütü Mensupları”, “Açılım
Süreci” ile başlayan “Kürt Kökenli Yandaş Mensuplar” ile liyakatsiz kişiler ve “AKP Kadroları”, diye adlandırılan
vasıfsız şahıslara teslim edilmesi, … vb.) sonunda yalan talan, yağmalama, başarısızlık ve İhanetleşme ile sonuçlanmış beraberlikler…
İhanetin hâlâ devam
ettiğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi ifadesiyle: “Bu yapılanmalar; altı
ibadet, ortası ticaret, yukarısı ihanet olan, yapılar
oluşturuyor.” Diyor. Kemal KILIÇTAROĞLU ve Devlet BAHÇELİ’nin de sorduğu “FETÖ Terör Örgütü Mensupları”, denilen bu illegal
kuruluşun, “Siyasî Ayağı” hâlâ aranmaya devam ediliyor…
ABD’lerinin, daha önceden Menderes,
Demirel, Özal’a yaptıkları yardım gibi Recep Tayyip ERDOĞAN ile de
anlaşarak, “Büyük Ortadoğu’nun Eş Başkanlığı” BOP, görevini veriyor ve
bunun yanında icraatlarını gerçekleştirebilmesi için 800 Milyar Dolar
yardımda bulunuyor. Recep Tayyip ERDOĞAN, (BOP) Büyük Ortadoğu’nun Eş
Başkanlık Görevini Üstlendiğini, televizyon, basın yayın ve bütün
kuruluşlarda açık açık, ayan beyan ifadeler ile duyuruyordu…
ERDOĞAN, ABD ile birlikte Ortadoğu’yu dizayn edecek ve ABD ne derse onu harfiyen
yerine getirecekti… Öyle de oldu. Erdoğan büyük bir çoğunlukla iktidara geldi. İlk
dört yıl müthiş icraatlar ve halkın dertlerine derman olacak, sevilen ve takdir
edilen tek lider ve hükümet oldu. Girdiği
birçok seçimi büyük bir çoğunlukla ve üst üste kazandı.
İlk dönem geçip ikinci
dönem başlayınca, halkta, esnafta, sanayicide, memurda başlayan homurtular, bir
şekilde kesiliyor, muhalefet liderlerinden yükselen itirazcı, çatlak sesler,
liderlerinin satın alınması, AKP’ye dahil edilerek Bakanlık, Başbakan Yardımcılı
görevlerinden birinin verilmesi ile ağızları kapatılıyordu…
Recep Tayyip ERDOĞAN Hükümeti, on sekizinci (18) yılın içinde Hazinece
taşıt geçme garantili ve paralı duble yollar, köprüler, tüneller; hasta
garantili şehir hastaneleri ile stadyumlar; uçuş garantili dev hava
yollarını yaptırdı…
Şehirleri
modernleştirmek adına sökülen ağaçların yerine ıssız bucaksız, kuş uçmaz kervan
geçmez dedikleri dağ başlarına yapılan TOKİ Evlerinin yanında, devasa ve
ucube binalarla dolan şehirlerle, içi boş, fos insanı bunaltan, zengin görünüm ve gelişmişlik inşa etti… Halkının
büyük çoğunluğunun aç, açıkta, yüksek öğrenim görmüş, master, doktora yapan
gençlerinin dahi devlet kapısında iş bulamadığı; okumuş, donanımlı gençlerinin
istihdam edilemediği, bu sebeple 600.000’yakın yüksek okul mezunu genç beyinlerin, mecburî yurt dışına
göçtüğü (Beyin Göçü), bir ülke haline geldi!..
Türkiye’nin şehir ve
kasabaları sığınmacı Suriye vatandaşları ile tıka basa doldurulmuş; Kamuya ait işleyen ve Devlet
hazinesine adeta para akıtan (Türkiye
Elektrik Kurumu, Posta, telefon ve Telgraf Hizmetleri, Bankalar, Maden Yatakları,
Fabrikalar…vb.) bütün Kurumları, yabancılara satılarak çoğunun kapısına kilit
vurulmuş; fabrikaları; maden ve petrol yatakları yandaşlara ucuz fiyata peşkeş
çekilmiş; Kamu arazileri yakın akraba,
eş ve dostların üzerine geçirilmiş, Kurulan Dernek ve Vakıflara, Askeriyenin
elinden alınarak çeşitli satışlarla el değiştirttirilerek sattırılmış yerler
ile Devlet Arazileri, transfer ettirilmiş veya bağışlanmış… Bu Dernek ve Vakıflara, Büyükşehir Belediyeleri
Gelirlerinin Kasasından Trilyonlarla ifade edilen paralar aktarılmış, PKK Terör Örgütleri ve Liderleri ile Mutabakata
varılarak “Açılım Süreci” başlatılmış; Terör odaklarına taviz üstüne
tavizler verilerek, üç yıl boyunca: “Operasyon yapalım!..” diye resmi
yazı yazan, komutan ve amirlere operasyon yaptırmayarak, şımartılmış terör
örgütleri, koltuklarda oturan üst düzey yetkililerin himayesinde, yol ve asfaltlara mayınlar
döşemiş; şehirlere yerleşerek hücre evleri kurmuş; teröre yaklaşık 80 bin kişi
kurban verilmiş, sonrasında en üst makamlara getirilerek ödüllendirilen FETO
Terör Örgütü: “15 Temmuz Darbesi” ni gerçekleştirmiş, “Darbeye katıldılar, yandaş ve yataklık
ettiler!..”
gerekçesi ile yaklaşık 1.5 milyon vatandaşımız soruşturma, geçirmiş, haklarında
doğru ve de yalan yanlış şikayette bulunulmuş, nezarete alınmış veya hapis
yatmakta; sonunda elinde, vatandaşı birbirleri ile husumetleştirilen, bölen,
kamplaştıran, parça parça olmuş bir Türkiye ile kalakalıyordu…
Cemaatin darbe
girişiminde bulunması yetmemiş gibi FETÖ Terör Örgütü Suçlaması ile tutuklanarak, hapse atılan kişileri,
“FETO BORSASI” Kurarak, AKP Bakanlarının aldığı Milyon Dolar Rüşvetler
karşılığında, serbest bırakan, tarihten
ve henüz üzerinden birkaç yıl geçmiş olay ve durumlardan dersler almayan, başka
Cemaat ve Tarikatlara sarılarak, bunlardan medet uman, Cemaat ve Tarikatların,
Devleti ele geçirerek yönettiği, yön verdiği bir hükümet olmaktan öteye gidemiyordu…
ERDĞAN’ın Muhaliflerine İlginç Olduğu Kadar da Dikkat
Çeken Sözleri!..
2011’de Erdoğan: “MHP'nin
bir defa Hocaefendi'ye saldırısı
gerçekten bana göre ihanet derecesindedir. Çok çirkin bir şey. Hocaefendi, işi gücü bırakmış da Bahçeli ile
mi uğraşacak? Bir defa onun bulunduğu makam,
meşgalesi böyle bir şeye müsaade etmez!.. Çok çirkin, çok ayıp!.. Ben bunu ihanet derecesinde kınıyorum!.. Burada
Bahçeli'nin kendisini check etmesi, kendiyle uğraşması lazım. Ben inanıyorum ki
aklıselim sahibi Ülkücü kardeşlerim de bunun bu yaptıklarından ciddî mânâda
rahatsızlar. Böyle bir yaklaşım olmaz. İhanet derecesinde!.. 2014 Peşmergenin
Kobani'ye geçişini biz teklif ettik.[ 2015 Evladı olmayanların
böyle bir saygısızlığı yapmasından daha doğal bir şey olmaz; çünkü bunlar, aile nedir bilmez! Evlat nedir bilmez! (Devlet Bahçeli'ye yönelik sözleri)”
AKP’yi Kuran Güç ABD:
AKP bir Amerikan Projesidir. İngiltere ABD ve İsrail koordinatörlüğünde
kurulmuştur… MERKEZ Parti Genel Başkanı Abdurahman KARSLI bu
toplantıyı bir TV’de açıklıyor. AKP’nin kuruluş toplantısında ABD ile
İsrail’in katıldığını Ali BULAÇ, Abdurahman DİLİPAK’ın da
aralarında bulunduğunu açıkladı. (2004) Ali BULAÇ toplantıda ABD
ile konuşulanları şöyle açıklıyor:
1) Biz sizi iktidara taşıyalım.
2) Size iktidarınızda sorun
çıkaranları opere edelim. ( Sarıkız, Balyoz, Ergenekon
Operasyonları Bunun için
yapılmıştır!.. )
3) Size gerekli finansal
destekleri verelim…
AKP’den İsteneneler:
1)
İsrail’in güvenliğini artıracaksınız.
2)
Önündeki engelleri kaldıracaksınız.
3)
Sınırların değiştirilmesini destekleyeceksiniz.
4)
İslâm’ın yeniden yorumlanmasında, bize yardımcı olacaksınız... (Bunun için yeni
bir Kuran Meali
hazırlatılıyor.)
Rota Haber’de bu konuları konuşan Ünal TANIK, bu yazıları teyit
etmektedir…
Abdurahman DİLİPAK: “1998’den başlamak
üzere, ABD bizlerle (İslâmcı Gazete Yazarları) görüşmeye başladılar… Bir
gidiyor iki geliyorlardı!..” diyor. Ali BULAÇ, proje bazı
değişikliklerle AKP olarak ortaya çıktı. ABD, ikna edebilseydi,
daha önceden bu projeyi Necmettin ERBAKAN’a uygulatacaklardı. Erbakan
bunu kabul etmedi…
(https://www.youtube.com/watch?v=xEqbuwxXyRc); (https://tr.wikiquote.org/wiki/Recep_Tayyip_Erdo%C4%9Fan)
Amerika’yı arkasına
alan ERDOĞAN, onun desteği ve tek partili iktidarı sayesinde,
Ortadoğu’nun bütün bölgelerine, ABD ile birlikte hükmedeceğini
düşünüyor, gaz, petrol, benzin ve kıymetli madenlerini ve hazinelerini
işletebileceğini, tek başına Ortadoğu’ya sahipleneceğini büyük bir uzak
görüşlülükle görüyordu... Halbuki bundan önce benimsediği Adnan MENDERES
iktidarı bile “ABD’nin
gizli oyununu” son anda fark etmiş, Süleyman DEMİREL, hatta Turgut ÖZAL dahi
“ABD’nin” bir dost olmadığını anlamışlardı; fakat bunlar içerisinde
sadece Süleyman DEMİREL ABD Üssü’nü tamamen kapattırmış, diğerleri ise koltuktan
giderim korkusuyla, bu düşmanlığı anlamakla birlikte, seyretmekle kalmışlar,
hiçbir şey yapamamışlardı.
ABD, 800 Milyar Dolar yardımda bulunarak, çizdiği gizli proje gereği, Büyük
Ortadoğu’nun Eş Başkanlığı Görevini verdiği, Recep Tayyip ERDOĞAN ile
işe başladı.
Erdoğan’ın Beşşer Esat’ı Düşürme Planları:
ABD, Irak’a
girmişti. Şimdi Suriye’yi istiyordu. Dilinden “Allah, Bismillah”
sözleri düşmeyen Müslüman bir liderden başkası, BOP’un Eş
Başkanlığını yapamazdı. Eş Başkan Türkiye sayesinde, bütün Ortadoğu’ya
diz çöktürüp, koloni yapmayı küçük İsrailîn önünü açarak, Büyük İsrail’i
kurmayı amaçlamakta idi…
Erdoğan’ın ise hayalinde: Bir Cuma sabahı, Şam’a girmek ve Şam’daki Emevi
Camisi’nde Cuma Namazı kılmak vardı…
ABD ile birlikte Suriye
Karargâhı ateşe verildi. Suriye karıştı. Kaçanlar Türkiye sınırına dayandı,
kalanlar da denizden hücum etti… Yollarda ölenler, denizde boğulanlar, tırlar içerinde
boğulup ölenler…vs. kolay değildi... Erdoğan, daha önce milletinden af dilemiş:
“Rabbimden af diliyorum, milletimden özür diliyorum” demişti; fakat
haris ve ihtiraslı yapısı, onu durdurmuyordu!.. Yanlış üstüne yanlış adımlar
atarak, kafasında: Beşşer Esat’ı devirmek vardı!.. Bir Cuma sabahı, Şam’a
girmek ve Şam’daki Emevi Camisi’nde Cuma Namazı kılmak…
Halbuki geçmiş,
geleceğimizi aydınlatan yol fenerlerimizdi. Düşünülen ve hayal edilen bu
planlama: Yavuz’un Mısır Seferi gibi kabul edilebilir, iyi planlanmış,
gerçek bir sebep ve sadece kendi silahın, teknolojin ve donanmandan oluşan bir
ordu gerektiriyordu. ABD gücüne katkı sağlamak ile petrol denizine düşen acemi
ördekten farkın kalmazdı. Ortadoğu’nun petrolünü size akıtmazlar ve
yedirmezlerdi… Öyle de oldu!.. Yavuz,
Yıldırım ve Murat Giray Han olayı geçmişten dersler alınmalı ve ona göre
tedbir ve hazırlık yapılmalıydı…Erdoğan dışarıda ABD, İsrail, Rusya, Almanya, … kime yaslandı ise
ihanet gördü. ABD, YPG, PKK, DEAŞ, İŞİD… ve diğer terör örgütlerini
silahlarla donatıp, ordular kurarken, Rusya, Sıcak Denizlere indi…
“İslâm Birliği” fikri Osmanlı dağılırken iflas etmişti. Şimdi
gerçekleşebilir miydi?.. “İslâm Birliği” için yola çıkan hangi lider,
kim olursa olsun Müslümanlığın dinî yönden kutsal üç şehrini (Mekke, Medine,
Kudüs) elinde bulundurmadan “İslâm Birliğini” gerçekleştirmek mümkün
değildir… Sonra İslâm Devletlerinin büyük çoğunluğu İngiliz, ABD ve
Fransızlar’ın hâlâ birer kolonisiydi ve bunlara ne kadar güvenilebilirdi ki?..
İlk arkanı döndüğünde seni sırtından vurabilirlerdi… “Süleyman Şah Türbesi’nin
taşınması olayı, Suriye Harekatı, bunun en büyük göstergesiydi” Aksini
düşünmesi bile bir katliam, hezimet ve intihar olurdu…” Öyle de oldu! Suriye’ye
giriş, Beşer Esat yönetimini devirme, iktidarı ele geçirme fikri, hezimet ve
hüsran ile sonuçlandı…
Erdoğan ve Esat, yanlarında aileleri
olduğu halde, kardeş kardeşe İstanbul’un Kapalı Çarşı, Antalya’nın sahillerini
dolaştığı mutlu günlerin dostu Beşşar Esat, artık
bir rakipti. Erdoğan, onu tahtından indirmeliydi… Beşşar Esat,
Erdoğan’ın umduğundan daha dişli çıkmıştı; fakat Büyük Ortadoğu Projesi
(BOP) Başkanı olarak, bu iktidar mutlaka devrilmeli idi.
ABD’nin Biyük İsrail Projesi:
ABD’ne göre: BOP’un
hedefi İslâm Coğrafyası Sınırlarıdır… Bu Ülkelere Demokrasi getirme ise bir
kandırmacadır. BOP
Projesinin sınırları HİNDİSTAN ve CEBELİTARIK arasındaki bölgedir. Genişletilmiş Büyük
Ortadoğu Projesi, Kuzey
Afrika’dan İRAN Körfezi’ni de kapsayacak şekilde PAKİSTAN’a, FİLİSTİN’e,
TÜRKİSTAN (ORTA ASYA)’ya ve KAFKASLAR’a kadar uzanan bir bölgedir. Bu bölgede ARAP
ÜLKELERİ, İSRAİL, PAKİSTAN, BANGLADEŞ, AFGANİSTAN, İRAN, ERMENİSTAN,
AZERBAYCAN, GÜRCİSTAN ve TÜRKİYE yer almaktadır.
Büyük Ortadoğu
Bölgesi’nin yüzölçümü yaklaşık 12 milyon metrekare, nüfusu ise 800 milyona
yakındır. 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ABD’nin AFGANİTSAN ve
2003 yılında IRAK’a müdahalesi ve işgali bu stratejinin ilk adımı olmuştur.
Özal: “ABD ile birlikte
Irak’a girersek, bir verip beş alacağız!” demiş; fakat Başbakanı,
Meclisi ve Ordu Komutanını ikna edememişti… Erdoğan’ın böyle bir
sıkıntısı yoktu. Erdoğan’ın ekibi, onun sözünden çıkmıyordu. Meclisteki
sandalye sayısının yüksekliği, tek başına güçlü bir iktidar olması, planlarını
uygulamada elini rahatlatıyordu. Kurdurduğu, Özgür Suriye Ordusuna
verdiği gizli destekle, bu planı başarabilirdi… Muhalefet sesini yükseltse,
eleştirse bile yapabileceği bir şey yoktu!.. İstediği kararı anında çıkarıyordu,
istediği güce yardım elini uzatıyordu!..
ABD sayesinde, Esat’ı
devirecek, Suriye’ye girecekti; ancak ABD’nin gizli planlarını henüz çözememiş,
öğrenmemişti. Amerikalı Pompeo, Suriye’nin, ardından Irak, Mısır, Lübnan, Bahreyn,
Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan, … vb. gezerek Umman
ve Kuveyt’e, İran tehdidinden bahsetti… Bu sözler, bunlardan sonra sıranın İran’a
oradan da Türkiye’ye geleceği işaret ediyordu!.. ABD hem Barzani’yi hem de YPG,
KCK, PKK, İŞİD,…ve bilumum terör örgütlerini örgütlüyor, uçak dolusu silah
ve teçhizatlarını havadan ve karadan naklediyor. Kürdistan adı
altında Büyük İsrail’i gerçekleştirmek istiyordu…
İslâm ülkelerindeki baskılı yönetimin tahakkümü
ve istibdadı ile halkın zar zor yürüyen hayatı, patlamaya hazır bomba gibiydi…
Bu ülkelerin geri kalmış halkları, “Arap Baharı” adıyla bilinen ve daha
fazla özgürlük, daha fazla hak, adalet, eşitlik, çağdaş bir eğitim isteyen
isyan ve başkaldırmalar ile karmakarışık oldu!.. (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/oguz-celikkol/abd-ve-orta-dogu-41083080);
(http://www.konyaekspres.com/yazarlar/nazim-peker/zillet-guruh-ve-bahceli/961/)
Erdoğan, o günlerde Başbakandı…
Sonra Cumhurbaşkanı oldu. Bu ona yetmezdi. Türkiye de müttefiki Amerika
gibi Başkanlık Sitemine geçmeliydi… ABD’de böyle istiyordu… Tam
etkili ve yetkili olmalı ki bütün kurumları değiştirebilsin; fakat muhaliflerin
“Muhtar bile olamaz!” dedikleri adam Cumhurun başı olmuş, “Tek Adam”
olma yolunda koşar adım gidiyordu!..
Önce CHP, sonra MHP,
HDP, SAADET ve sonra İYİ Parti bundan Cumhurun başı olmaz
diyorlardı… Aradan yıl geçti… Referandum “Evet!”, “Hayır!” cephesi ve
oluşumlar… Ardından ne hikmet ve ne gibi bir mucize oldu ise Devlet BAHÇELİ’nin,
yıllardır hararet ve şiddetle karşı çıktığı: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet
Sistemi” ni, gündeme getirmesi ve halk oylamasına gidiş, derken %51’i bularak
AKP’nin hem genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin
Başı, Recep Tayyip ERDOĞAN oluverdi. Erdoğan amacına erişmişti.
MHP ve Ülkücüler Parçalanıyor:
MHP (Devlet BAHÇELİ) çark
etmiş ve ne oldu ise birdenbire saf değiştirmiş ve AKP saflarına
katılmıştı. Resmî olarak bir koalisyon yoktu; fakat AKP’nin, her konuda
tam ve sarsılmaz destekçisi oluverdi…
Bu dönemde, MHP’nin
bir gurup üyeleri, MHP’den ayrılarak: Ümit ÖZDAĞ, Özcan YENİÇERİ,
Yusuf HALAÇOĞLU, Koray AYDIN, …vb. Meral AKŞENER başkanlığında yarıdan
fazla delege ile Olağanüstü Kongre istediler. Kongre Ankara’da Havayolu
üzerindeki Anadolu Otel’de gerçekleşti; fakat yapılan bu kongre MHP
Genel Merkezince kabul görmedi. Genel Merkez taraftarları ve Bahçeli,
ne garip ve ilginçtir ki Sivas’ın Şarkışla İlçesi Mahkemesinden, Başkent
Ankara Mahkemesinin uygunluk verdiği “MHP Kongresinin Yapılması Uygundur!” kararını
iptal ettiren, yeni bir karar çıkarttırdı… Kongre yapan ve iştirak eden partililer, MHP’den
ihraç ile tasfiye edildi. Kongre “Korsan Kongre” ilan edildi. Kongre
yapanlar sonrasında İYİ Parti’yi kurdular.
Daha önceden de Ülkücüler:
Alpaslan TÜRKEŞ İslâmcı ve Hüseyin Nihal ATSIZ Türkçü grup olarak
ayrışmışlardı… Sonra Muhsin YAZICIOĞLU’nun MHP’den ayrılıp ANAP
içinden Millet Vekili seçilerek BBP kurması ile ayrılış yaşamıştı. Sonra
ANAVATAN Partisi, Sonra Doğruyol Partisi, VATAN Partisi, MERKEZ
Parti ve MSP, FAZİLET Partisi, SAADET Partisi, derken (Akkurtlar adı ile) AKP
saflarına katıldılar. Ülkücülerin çoğunun toplandığı MHP, BBP ve İYİ
PARTİ olmak üzere üç büyük grup oluştu. Son gelinen noktada Ülkücülerin
belirli bir partisinden ziyade, fikirlerinin iktidar olduğu ve bir kısım
ülkücülerin de iktidarın en üst sandalyelerinde, koltuğunda oturarak, fikir ve
idealleri gerçekleştirme fırsatı elde ettikleri, bir fikir borsası oluştu!.. Ülkücüler
her partide vardı. Her parti ülkücüleri daha da bölmek ve iyice parçalamak ve
kendi bünyelerine katabilmek için can atar oldu; fakat ülkü devlerinin çoğu tam
iktidarı göremeden ahirete gözleri açık gittiler!..
Rus Uçağı Kırizi:
İki kutuplu
dünyada dengelerin değişmesine Rusya izin veremezdi. Ruslar, Suriye’nin
yanında yer alınca, Sıcak Denizlere inme hayali gerçekleşti… Türkiye,
bunu anladığında çok geçti… Hatta biraz kahramanlık yapıp Rus uçağını
düşürdü; fakat bu Türkiye’ye çok pahalıya mâl oldu. Rusya’ya
olan ihracat, yatırımlar, ithal edilen mallar, giden tır ve uçaklar durduruldu.
Ruslar bunu “Sırtımızdan vurulduk!..” sözleriyle açıklayarak bu
olayın, çok ciddi yaptırımları olacağından bahsettiler…
NATO olağanüstü toplandı. Ruslar: “Türkiye’nin
İŞİD’i koruduğunu, DAEŞ’ten petrol aldığını, Barzani ile petrol ortaklığı
olduğunu…” söylediler. Rusya vize uygulamalarını karşılıksız kaldırdı,
Ticareti kesti...vb. Suriye ile bağlar tamamen koptu! Arap
ülkelerinden bir kısmı bize tepki gösterdi. Bu kargaşalı durumu değerlendiren
ve “Türk Vatandaşıdır!” diyerek Kırmızı Pasaport verip dünyayı
dolaştırdığımız, Barzani “Bağımsız Kürdistan Devleti” kurduğunu
ilan etti!..
“İŞİD ve DAEŞ terör
mensuplarının Türkiye’ye getirilerek Devlet hastanelerinde ameliyat ve
tedavilerinin yapıldığı” iddiaları, fotoğraf ve videoları medyada yayınlandı…
Ana muhalefet
partisi CHP, baştaki iktidara veryansın etti. Ardından MHP, İYİ
PARTİ, HDP, SAADET, hükümeti şiddetle eleştirdiler. Hükümetin kılı
kıpırdamadı. Meclisteki sandalye çoğunluğuna güvenen ve sıkıştığında Devlet BAHÇELİ’nin
hükümete olan desteği ve AKP’ye açılımlar yaptırarak önünü açan
çıkışları, AKP Genel Başkanı ve Partili Hükümet Sisteminin Cumhurbaşkanı
ERDOĞAN’ı kesintisiz on sekiz (18) yıldır, iktidarda tutmağa devam etmektedir…
Erdoğan ve Muhaliflerinin, Birbirleri
için Söylediği Tarihe Geçen Sözleri:
Bay Bahçeli’ye
geçmişe dönük Erdoğan için söylediği iki sözünü hatırlatacağım: Bahçeli
diyor ki, “Ülkücüler içinde Recep Tayyip
Erdoğan’ın bu sinsi oyun ve tuzaklarına kanacak bir tane aptal yoktur! Kanan
varsa da ülkücü olmamış demektir!”, “Vatana,
millete, Türklüğe ihanet eden AKP’ye, bu ihanetin hesabını, Yüce Divan’da
sormazsam namussuzum!..”
Bahçeli'nin,"Her gün bize sövüyor, her gün yalan söylüyor. Peki kimdir bu gafil?
Kendisine Cumhurbaşkanı diyen Erdoğan!.. Be hey, densiz! Be hey, kanun tanımaz! Ahlâk bilmez! Sen
Cumhurbaşkanısın, sen devletin başısın! Ne geziyorsun meydanlarda? Bizimle ne
uğraşıyorsun?..
Biz, zalim Esad'a çok şükür “Kardeşim!” demedik! Ailecek tatile
çıkmadık! Hele hele Kandil'in yolunu hiç bilmedik!.. Kandil'in tavizsiz havarisi!.. Ermeni hısımı! Türklüğün yaşayan düşmanısın!.." ifadeleri,
sosyal medyada paylaşım rekorları kırdı.
Erdoğan, Bahçeli’ye: "MHP'yi,
marjinal sol örgütlerin maymunu” haline getirdin!” sözleriyle
yüklendi. Ne CHP'de ne MHP'de ilke kalmadı, sınır kalmadı. Fikir
zaten hiç kalmadı. Devlet Bahçeli MHP'yi aldı, CHP'nin yedeği,
Pennsylvania’nın oyuncağı, marjinal sol örgütlerin affedersiniz, maymunu haline
getirdi!..”
“MHP’nin
kendi iradesi yok! Kendi içinden aday çıkarmaya cesareti yok mu? MHP’ye
gönül veren kardeşlerim, “Bu seçimde bizim irademize saygısızlık yaptın!”
diyecekler ve kendi iradelerini sandıkta gösterecekler. Aynı şey, CHP’li
kardeşlerimiz için de geçerli. 10 Ağustos'ta bir kez daha yenilmiş
olacaklar. Alınlarındaki lekeyle yenilmiş olacaklar…”
Bahçeli diyor ki: “Taksime 5 bin gençle gelecekmiş. Beni bin
Bozkurt’la Kasımpaşa’ya kadar kovalayacakmış. Allah Allah!.. Sayın Bahçeli
sen Bozkurtlarla mı dolaşıyorsun? Bozkurtların sana hayırlı olsun.
Ben, Bozkurtla dolaşmıyorum. Ben eşref i mahlûk olan insanlarla dolaşıyorum. Bizim
gençliğimizin bugüne kadar illegal hiçbir eylemi olmamıştır; ama senin
geçmişinde bunlar var!.. Kovalamaca oynayacak Bozkurtların varsa, sen o Bozkurtlarınla
o alanlarda yine koşturmaya devam et!.. Senden
olsa olsa ancak kafatası milliyetçisi olur…”
Erdoğan: “Türk
milliyetçiliğini de ayaklar altına alıyoruz. Bu milletin tümünü
kucaklamadınız. Irkçılık yaptınız, kavmiyetçilik
yaptınız. Kabilecilik yaptınız, şeytanî
olan anlayışa hizmet ettiniz. Ondan dolayı bu ülkede, sıkıntının hep kaynağı
oldunuz… Kimse bizim karşımıza, Türklükle de
çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir
iktidarız!..”
Erdoğan: “Bunlar
milliyetçi falan değil, bunlar ırkçı, bunlar ayrımcı. Bunlar kafatasçı!..
Bunların milliyetçiliği nasıl bir şey biliyor musunuz? Bunlar önünü kestikleri
adamın sağcı mı solcu mu olduğunu öğrenmek için ne derler biliyor musun? ‘Fatiha’yı
oku.’ Sonra da yanlarındaki arkadaşlarına dönüp: ‘Doğru okudu mu?..’ diye
sorarlar.” “Bunlar
Fatiha’yı bilmezler!..” (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erdogandan-ulkuculere-agir-hakaretler-221751h.htm;
Bahçeli’nin Elâzığ Konuşması: Erdoğan aklı ile arasını açmıştır. Klinik bir vaka haline gelmiştir.
Güya ben demişim ki: “HDP Meclise girmezse ülkede kaos olur!.. Erken
seçime gidin!..” Erdoğan’dan bunu ispatlamasını istemiştim. İspatlamayan namert, alçak ve şerefsiz olduğunu, hiç çekinmeden haykırmıştım; fakat Erdoğan bana mısın demiyor! Sanki duvara konuşuyorum…
Erdoğan:
16 Eylül 2012’de bir TV Programında: Biz statükoyu nerede kırdık? Adaya
danışmanlarımızı göndermek suretiyle kırdık!.. Oslo’ya göndermek suretiyle kırdık!.. Statükoyu devam ettirmek isteyenler, “yanlış
yapıyorsun” dediler, bana. Hayır!... Ben o riski alıyorum dedim!..
Devlet BAHÇELİ: Erdoğan bu sözlere, dublaj,
montaj, komplo diyebilecek
midir?.. Her şey meydandadır… Terörle
pazarlık edenlerin, çirkin yüzü meydandadır… Elâzığ’dan Erdoğan’a bazı sorularım olacaktır… Erdoğan, bu
sözlere cevap verebilecek midir?..
Öcalan Canisi ile mektuplaştın mı?..
Kandildeki PKK’lılara bilmem nesin diyerek, kıriptolu telefon gönderdin mi?..
Terör baronları ile telefon
görüşmesi yaptın mı?..
Bülent ARINÇ’a yönelik “Düzmece Suikast” iddiasından sonra, girilen Kozmik Odalarda gasp edilen Devlet Sırları, en mahrem bilgileri, kimlerin eline geçti? Şu anda Türkiye’nin Güvenlik Kartları hangi mihrakların
ellerindedir?..
KGG’nin
kuruluşunda katkın ve dahilin var mı?..
PKK ve HDP’ye Başkanlık karşılığında, Federasyon
ümidi verdin mi?..
Daha sorularımız vardır; fakat Erdoğan’a
şimdilik bunlar yetecektir. Erdoğan’ın çok yakında
maskesi düşecektir…
Günü geldiğinde kaçacak veya adalete
hesap verecektir…
(https://www.youtube.com/watch?v=ZWUysRFjU_k)
…Adalet ve Kalkınma Partisinden Yüce
Divanda hesap sormazsam namerdim!..
…Önce özerkliğe, arkasından Kuzey Kürdistan’a açık
kapı bırakandan Cumhurbaşkanı olmaz!..
Toplumu
kamplara ayırandan, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Teröristlere
kucak
açandan, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Kişisel
hak ve hürriyeti budayandan, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Villalara
balya balya dolar yığandan, Kamu arazini zimmetine geçirenden, Cumhurbaşkanı
olmaz!..
Türk
Silahlı Kuvvetlerine Kumpas Kurandan, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Türklüğü
reddeden,
TC’yi silen, Milliyetçiliği ayaklar altına alandan, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Recep
Tayyip Erdoğan’ın söylediklerinin tümü yalan ve aldatmacadır. Amaç
başka, hesap başkadır… ( https://www.youtube.com/watch?v=o3Xihe2RoNU)
Erdoğan: "Bu sabah yaptığı konuşmaya bakıyorsunuz Bahçeli’nin,
aman Yarabbi!.. Baştan aşağı, yine ifade ediyorum bu kürsüden ağzından salyalar akıyor!..
Türkiye
Cumhuriyeti’nin
başbakanına: “Köksüz!” diyecek kadar, kökten binasip olan kişi, bunun hesabını verecektir. “Despot!” diyen bir adam, bunun hesabını
verecektir!.." dedi. (https://www.cnnturk.com/haber/turkiye/basbakan-erdogandan-bahceliye-agir-sozler)
Biz öyle konuşmayacağız ve tamamıyla bir müfteri
edasıyla yaptığı konuşma. İftiralarla dolu bir konuşma. On altı, on
yedi (16–17) yıldır partinin başındasın… Geldiğin yer ortada. Ben MHP’li kardeşlerime hep sesleniyorum. MHP’yi
küçülten bu adamla, bir yere varamazsınız. Bu adam siyasette çırak bile
olamadı, olamayacak da… Bunun varlığı MHP teşkilatı için bir
tehlikedir. Bu denli bir tehlikedir. Bugün yine iftiralarla dolu,
yolsuzluklar şu, bu, filan falan…
Kalkıp: “Evladıma hazine arazilerinin tahsisinden”
bahsediyor… Bakın, bu kürsüden söylüyorum. “Terör örgütünün başıyla aynı
sofraya oturup oturmamaktan” bahsediyor… Ey, Bahçeli!.. Bunları
ispat edemezsen sen: alçaksın, adisin!..
İkide bir “Ayakkabı
kutularıyla” konuşup duranlara, sesleniyorum.
Ayakkabı kutularının içine milyarlarca Euro, Dolar sığmaz,
o paralar ancak sizin kasalarınıza sığar. Siz önce bunu ortaya koyun.
Neler yaptıklarınızın hepsi ortada, o yüzden kaçıp gittiniz. Ben
davalarımı yine açacağım; çünkü Türkiye
Cumhuriyeti’nin Başbakanına “Köksüz!”
diyecek kadar kökten binasip olan kişi, bunun hesabını verecektir. “Despot!”
diyen bir adam bunun hesabını verecektir…
Chp’ye Eleştiriler:
Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, 1993'te Ümraniye'de 39 kişinin hayatını kaybettiği çöplük
patlamasını hatırlatarak "Kim vardı o zaman? CHP vardı… CHP
pisliktir, çöplüktür, hava kirliliğidir, susuzluktur!.." ifadesini
kullandı.
Başbakan ERDOĞAN'ın gündeminde “Kaset Skandalı” da vardı. CHP
eski Genel Başkanı Deniz BAYKAL'ın ardından, MHP tabanının da “Kaset Skandalıyla”
çalkalanmasını eleştirdi
ve: “Edeple gelenler edebiyle gidemezler. “Kaset Skandalıyla” gelenler edebiyle gidemiyorlar. Sağındaki, solundakilere bakıyorsun,
“Kasetler” çıkıyor ortaya.
Ne haldeler görüyorsunuz. Biz onları kendi çukurlarında baş başa bırakıyoruz!..” dedi.
Önceki gün İstanbul’da, Türkiye için muhteşem bir proje açıkladık. “Kanal
İstanbul Projesi...” Proje açıklandığından itibaren, malum bir koro var...
Tanıyorsunuz değil mi bu koroyu?..” CHP, MHP ve yandaşları... Hep
bir ağızdan projeyi karalama gayreti içine girdiler. Ya niye kıskanıyorsunuz? Nazar etmeyin, çalışın, sizin de olur!..
Kedi erişemediği ciğere ne der?
Tilki uzanamadığı üzüme ne der? Koruk der, koruk!.. Ana muhalefet partisi Genel Başkanı
çıkmış: “Burada insan yok!”
diyor. Doğru diyor... Onun anladığı mânâda insan yok, bu projede!.. Bu projede, onun yol arkadaşı olan çeteler, mafya, karanlık
suç örgütleri olmayacak! Onun partisinden seçilip de İstanbul'u, Edirne'yi
yolsuzluk batağına saplayanlar olmayacak! Bu projede kendilerinden başkasını
insan olarak görmeyenler olmayacak! Bu proje su gibi temiz, deniz kadar berrak
bir proje olacak!.." (https://www.internethaber.com/erdogandan-kilicdarogluna-abdest-dersi-343876h.htm)
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN, Aile Bakanı Sema RAMAZANOĞLU için: “Birilerinin
önüne yatmış vaziyette!..” diyen CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’na
ağıza alınmayacak ağır ifadelerle tepki gösterdi. ERDOĞAN: “ ‘Dinime küfreden Müslüman olsa bari!’ Cinsi
sapık, şu an cezaevinde ve yaptıklarının hesabını adalete veriyor. Peki bu siyasî
sapıkları ne yapacağız?..” dedi. (https://www.detailhaber.com/erdogandan-kilicdarogluna-agiza-alinmayacak-sozler-8281h.htm)
Sen Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden zat, sen gayri millîsin!..
Sen işgalcisin, işgalci!.. 2019’da bu ülkenin kadınları, seni oradan
indirecekler.” dedi
OHAL’den sonra bakanlar
açıklama yaptı. Askeriyedeki FETO’cüleri temizledik. Millî
Eğitimdekileri temizledik” Diyorlar. Peki neden siyasî ayağı yok?..
Buradan ilk kez söylüyorum. FETÖ’nün bir numaralı “Siyasî Ayağı”, Cumhurbaşkanlığı Makamını işgal eden zattır… Bir numaralı
siyasî ayağı… Versin mahkemeye ispat edeceğim.”
KILIÇDAROĞLU, Boğaziçi Üniversitesindeki olayları hatırlatarak: “Sizi
üniversitede okutmayacağım!” Diyor. “Sen
kimsin ya?.. Sen kimsin de
okutmayacaksın?.. Üniversiteler babanın malı mı? Bu ülkenin malı. Devletin
tepesinden üniversiteler dizayn edilmez!” Şeklinde konuştu. (http://www.haber7.com/siyaset/haber/2585475-kilicdaroglundan-erdogana-skandal-sozler/?detay=1)
Cemaate Eleştiri:
40 yıl boyunca Cemaat maskesi altında sinsice
ihanet şebekesi gördük. Kendileri gibi olmayan herkesi, iğrenç
metotlarla, saf dışı bıraktılar. Dertlerinin hırs ve iktidar
olduğu ortaya çıktı. Bize farklı göründüler. Gizliden gizliye başka
işlerin içine girdiler. Bizim dönemimizde güçlendikleri iddiası asılsızdır…
12 Eylül Döneminde, 28 Şubat Döneminde, güçlendiklerini görürsünüz…
Nasıl hukuk cinayetleri işlediklerini
görebilirsiniz. Bizim de gerçeklerden haberdar olmamız, ustaca
engelleniyordu… “Böcek Soruşturması, için neden iki yıl beklediniz?” diye
soruyorlar. Biz iki yıl beklemedik. Maşaları vasıtasıyla, iki yıldır “Böcek
Soruşturması”nın üzerini örtüyorlardı. Bugün de aynısını yapmaya
çalışıyorlar… Biz bunun takipçisiyiz. Sırf: “Kendileri gibi düşünmüyor!”
diye masum insanları dahi nasıl zindana attıkları, tek tek ortaya
çıkıyor. “Darbeyle mücadele ediliyor!”, görüntüsü altında, masum
insanların, nasıl mahkûm edildiği tek tek ortaya çıkıyor.
2010 yılında, halkın oyuyla yaptığımız anayasa
değişikliği, bugün geç de olsa hatadan dönüşün vasıtası olmuştur.
"Yargı asla teslim olmayacak!.."
Yargı ne CHP’nin ne MHP’nin ne Pensilvanya'nın
egemenliğine, asla teslim olmayacak!.. Yargı birilerinin arka bahçesi değil,
milletin yargısı olacak. İnanın ortaya çok daha fazla bilgi belge çıkacak. Yargının,
Emniyet içinde, nasıl ahlâk dışı, vicdan dışı komplolara giriştikleri,
ortaya çıkacak. Ben milliyetperver olan yargı mensuplarına güveniyorum. Bu
süreci, onlar aslına dönüştürecekler.
Hem yargı hem Emniyet içinde vatanını milletini seven
bütün vatandaşlarımız o mücadeleyi, inanıyorum ki yüreklerini, gönüllerini
ortaya koyarak sürdürecekler. Daha önce de söyledim. Polis fezlekesine
şüpheli diye isim koyacaklar!.. Neye bakıyorlar? Şüphelinin çocuğu hangi
okulda okuyor? Malum gazetelere üye mi, değil mi?..
Buna bakıyor, şüpheli yapıyorlar. Yargı, bu “urun” temizlenmesi için cesur olmak
zorundadır…
Savcılarla ilgili öyle iddialar ortaya çıkıyor ki, hediyeler, tatiller vesaire… HSYK da
ortada bu kadar deliller, şüphe, varken maalesef, bunu izlemekle yetiniyor.
Bir ülkenin Başbakanının Ofisine, “Dinleme Cihazı” koyulması, sadece Başbakanın
şahsına değil, o ülkenin tamamına yapılmış bir ihanettir!..
"Biz, yargıya görevini
hatırlatıyoruz!"
Başbakanın ofisine, bu “böcekleri” koyanlar,
kim bilir millete neler yaptılar, yapıyorlar? Binlerce, on binlerce
sanatçısına varıncaya kadar, herkesi dinlemişler… Polis üniforması içinde
birileri çıkıp da başbakanın ofisine koyuyorsa, yarın gidip hâkimin,
savcının yatak odasına, kamera koymaktan da çekinmez!.. Koymadıkları ne
malum?..
Kitap yazma hazırlığını yaptı diye insanlar mahkûm
ediliyor; ama dinleme cihazı koyan zanlılar, Dışişleri Bakanlığı'ndaki
toplantıyı dinlenmesinden haberi olanlar, ellerini kollarını sallayarak
dolaşabiliyorlar… Biz, yargıya
müdahale etmiyoruz!.. Yargıya görevini hatırlatıyoruz. İşte 17-25 Aralık’ta,
biz dik durmasaydık, ortada yargı diye bir şey kalmayacaktı.
“Selam Örgütü” diye bir örgüt uydurdular. “Kendileri gibi
düşünmeyen herkesi” toplamış olacaklardı!.. Hazırladıkları
fezlekeyle, sizler burada, kendilerine
tabii olmayan kim varsa, alıp götüreceklerdi. Şimdi CHP, MHP, bu “Pensilvanya
Çetesi”nin arkasında duruyor.
Ne diyor Bahçeli biliyor musunuz? “Pınarhisar’da
yattığın günleri arayacaksın.” diyor. Ey, Bahçeli! O Pensilvanya'daki
(Pınarhisar yerine yanlışlıkla Pensilvanya dedi) yatışımın nedeni, benim
asilliğimin ifadesidir. Sen bir defa kendine bak! Pınarhisar günleri,
senin düşündüğün ya da düşlediğin günler, değil zaten. Eğer bizim için o tür
günler yine gelecekse, biz, öper, başımıza koyarız. Bundan herhangi bir
sıkıntımız yok! Yeri geldiği zaman: “Ziya Gökalp” dersin…
'Minareler süngü, Kubbeler miğfer, Camiler kışlamız,
Müminler asker!' cümlelerinden
rahatsız oluyorsan, bu millet seni gerekli olan yere zaten mahkûm edecek.
"MHP ve CHP Pensilvanya Çetesi’ni arkalarına aldı!.."
CHP ve MHP
Pensilvanya çetesini arkalarına aldı!.. O çete işleri bitince onları
arkalarından hançerleyecek…
Biz, sadece kendimiz için değil, CHP ve MHP
için ve siyasetin geleceği için dik durduk, duracağız. MHP ve CHP bu
çeteyle iş birliği yapsa da biz bu çetenin inlerine girdik, gireceğiz. Ülke
adına, millet adına, bir hukuk zeminin inşa edeceğiz! Gün tarafsız kalma günü
değildir. Ben mücadele edeceğim, arkadaşlarımız, teşkilatımız mücadele edecek;
ama birileri kenardan seyredecek…
Bu mesele Recep Tayyip Erdoğan meselesi değildir!.. Bunlar Türkiye
düşmanlarıdır ve Türkiye'yi de topyekûn esir almadıkça, asla durmayacaklar. Biz
esareti değil, insanca yaşamayı tercih ettik. Biz, dengelere inanıp, zilletle
yaşayan bir millet değiliz. Biz hakkın yanında olmaya devam edeceğiz. (https://www.cnnturk.com/haber/turkiye/basbakan-erdogandan-bahceliye-agir-sozler)
MHP'nin başındaki beyefendi çıkıyor, aile çoluk
çocuk nedir bilmez. Böyle bir derdi yok!.." ifadesini kullandı. ( https://www.haberler.com/basbakan-erdogan-sivas-ta-konusuyor-5701862-haberi/)
"MHP'li
kardeşlerim, MHP'nin başındaki zat, size
layık değil!.."
Geçen ay
Japonya'dayım. Bu MHP'nin başındaki zat, geçen gün diyor ki: “Bu Başbakan, hiç yerde gezmesini bilmez mi? Hep havada
dolaşıyor? Bir de orada edep dışı ifade
kullanıyor. Yok! Beni: “Kulağımdan
tutup, alıp getirecekmiş!..”
Ya bu nasıl bir
edeptir?.. Eyy,
benim MHP''li kardeşlerim! Bu zat, size layık değil! Siz de ona layık
değilsiniz. Bunlardan bir şey olmaz. Bunların devlet, millet böyle
dertleri yok! 3,5 sene başbakan yardımcılığı yaptın, niye 4 seneyi
doldurmadın; çünkü bunlardan bir şey olmaz!
"Uçak Özürlüdür!.."
MHP'nin başkanı
da uçak özürlüdür:
Hiç uçmuyor. Bana oradan takıyorsa onda da böyle durum var herhalde.
Bizim
gündemimizde savaş gemilerimiz, eğitim, uydularımız, FATİH projesi var!..
Etkileşimli tahtalar, tablet bilgisayarlar var! Gündemimizde: Marmaray, üçüncü
köprü, hızlı tren hatları var! Peki MHP,
CHP'nin gündeminde ne var? İYİ PARTİ, SP, CHP için de bunların hepsi HDP ile
beraberler… Bunlar: “Şer
İttifaki!..”
AKP İktidarı ile Gelişen Cemaat, Tarikat ve Tekkeler:
GÜLEN, “Cemaatin %10
sanılan potansiyelin gayretli ve “intikam dolu” çabaları,
AKP’ye “sıcağı sıcağına olan” hırsızlık-yolsuzluk
suçlamaları, ayakkabı kutularında gizlenen Dolarlar, Reza ZARRAP olayı, Bakanlar
ve çocuklarının karıştığı ortaya atılan yolsuzluk hadisesi, bile AKP
seçmenini etkilemedi. AKP “hırsızlıkla en çok suçlandığı” o
seçimde % 45 oy aldı.” (https://odatv.com/akp-nasil-tek-basina-iktidar-oldu-0211151200.html)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde, bugün de Halidî Tarikatı’nın
yapılandığı Türkiye Cumhuriyeti
Devletini ele geçirdiği, Devleti yönettiği basın, yayın kuruluşları ve medya tarafından
dillendirilmekte, haklarında kitaplar yazılıp yayınlanmaktadır… Devlet’in bunu
bilmemesi, habersiz olması mümkün olmadığına göre, bu gidişat yeni bir
ihanete uğrayacağımızın delili ve göstergesidir…
Tarikat ve Cemaat diye anılan dinî yapılar, büyüyüp güçlendikçe,
dünyevi karakterleri daha belirgin hale geliyor. Siyasetçisiyle, iktidarla
karşılıklı çıkara dayalı ilişkileri yoğunlaşıyor. Holdingler haline
geliyorlar. Fabrikaları, ticari ve sanayi işletmeleri, hastaneleri,
medyaları, üniversiteleri oluyor. Temsil ettikleri geleneksel Sûfî ve
Tasavvufi yapıların ahlâkî, manevî yapılarıyla bağdaşmayan, para ve imkân
tutkunu tüccarlar haline geliyorlar.” (https://www.turkocaklari.org.tr/yazar/nuri-gurgur/tarihin-isiginda-cemaatler-tarikatlar-ve-sorunlar-8931)
“15 Temmuz’daki menfur darbe
girişimi, yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, biat ve adanmışlık
duygularının (Badeci Şeyh Uğur Korkmaz, “Şehvetiye
Tarikatı” İsmail Saymaz’ın Kitabı) (https://odatv.com/badeci-seyhin-siyasetteki-adamlari-15061952.html); (https://onedio.com/haber/cehalette-son-perde-muritlerine-cinsel-organini-emdirerek-badeleyen-sahte-seyhin-beyin-yakan-savunmasi-837288); (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/badeleme-konusunda-bu-kadarini-yazabildim-41302099); (https://www.youtube.com/watch?v=AM2IA2XhsmM); Bu tür Tarikatların, ne kadar tehlikeli olduğunu, insanların iradelerini bir kişiye teslim edip robotlaşmalarının, nelere yol açabileceğini gösterdi.
Adnan Oktar Olayı ise sadece din anlayışının boşluklarından yararlanarak,
manevî duyguları sömürülmesi, insanların
şahsiyetlerinin eritilmesi meselesi değil,
yapılan açıklamalara göre bir çeteleşme, mafyalaşma olayıdır,
yani “kriminal bir vaka”dır.”
“İskender Paşa Tekkesi, İsmail Ağa Tekkesi,
Erenköy Tekkesi, Menzil Tekkesi, Süleymancılar Tekkesi (Nakşiliğin
Halidiye Kolu, Amerika ve Avrupa’da en yaygın ve en gizli Cemaat’tir)
… vb. çok görüntülü tek bir Tarikat var… Bu
Tekkeler ile Diyanet İşleri Başkanlığı içi içe girmiş. Cumhuriyet düşmanı, “Yeşil Kuşak”
Amerikancısı (Antikominist), devleti talan etmeye çalışan bir yıkıcı
örgütlenmedir bu. Erbakan’ın Gümüş Motoru’na adını veren, Gümüşaneli
Tekkesinden çıkma Mehmet Zahit KOTKU’nun Halidî Talebeleri
bugün ülkeyi yönetmektedir… (https://www.aydinlik.com.tr/mavi-takkeli-cok-tehlikeli-cemaat-suleymancilar-ozgurluk-meydani-agustos-2019-2)
Tek büyük Şeyh Cumhurbaşkanı ERDOĞAN, da bu Tekkedendir. Bütün Tekkelerin tek bir
koordinatörü var: Bilâl ERDOĞAN… Bu işi o babasının adına yürütüyor. Bu
yapılanma ve örgütlenme, MEB eliyle Türkiye gençlerine tuzak kuruyor,
yüzlerce Vakıf, TÜRGEV gibi yüzlerce dernek adı altında, AKP’nin
belediyeleri eliyle beslenip destekleniyor…
Bir masa
etrafında dört kişi var: Tayyip ERDOĞAN, Fethullah GÜLEN, Adnan OKTAR ve
Kıbrıslı Şeyh Nazım. Bugün medyada Tarikatlar ve Tekkeler (Cemaat)
veya Sivil Toplum Kuruluşları gibi gösterilerek, acı gerçeklerin üstü
örtülmektedir.
Türkiye’yi, bir (
“Dar’ül Harp” yağmalanacak bir kafir ülkesi) gören, millet malını belediyeler
veya AKP’li Bakanlar eliyle yağmalayan, Cumhuriyetin kurucu değerlerine ve
kurucusu, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e ahlâksızca saldıran ve iftiralar atan
kişiler, hep bu Tarikat Halidî Tekkelerinde imal edilmiştir…” (Tarikat Kuşatmasındaki Türkiye
“Halidî Cehennemi”, Kaynak Yayınları-(Diyanet’in Tarikatlar Rapor) (https://www.kaynakyayinlari.com/diyanet-in-gizli-tarikatlar-raporu-p364544.html)
Bugün çok gibi görünen; fakat tek çatı altında ve tek elden
kontrol edilen bu örgütlenme, Halidî Tarikatı’dır. Yukarıda
belirttiğimiz gibi Menderes Dönemi’ni detaylı inceleyenler göreceklerdir
ki: Bugünün olayları, geçmişin aynısı, hatta fazlasıyla tekerrüründen ibarettir…
AKP ve Yandaşları: “AKP
amplemiyle Hz. Muhamet’e Nüfus Cüzdanı çıkarıp, Peygamberimizin çocukları arasına “Tayyip”
adını yazdılar.. Çocuklarının adını “Recep Tayyip ERDOĞAN” olarak
verdiler. “Allahü teâla’nın bütün vasıflarını
üzerinde taşıyan lider.” Olarak gösterdiler. Tayyip ERDOĞAN’a
dokunmak bile ibadettir. Tayyip ERDOĞAN için her gün iki rekat Namaz
kılmamız gerekir. Dediler. “Yanılmışız, Rabbim affetsin!” Asıl milletimizi
kandıranlar utansın!.. Halife-i rûy i zemin (Yer yüzünün Halifesi). Zililûllâh
ı Rû i zemin (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi). Mücadelesi
(Uhut Savaşı), bağlılıkları gibi, Sahabe’nin Peygamberimiz’e bağlılıklarına,
benzettiler… Peygamberimiz için okunan Salavat’ı: (Recep Tayyip
Erdoğan Salli âlâ Muhammet) diyerek söylediler… “Eski
defterler açılırsa insan içine çıkamazlar.”
Dediler. “AKP mitinglerine katılmak: Farz-ı âyin… Her Müslüman’ın
AKP mitinglerine katılması Farz’dır. AKP’nin
seçimi kazanacağına dair: Hadis- i şerif” olduğunu söylediler… AKP’nin seçim kazanması: “Göklerden
inen bir karar”dır. İman, Tayyip ERDOĞAN’a oy vermeyi emreder.”
Dediler… Miting kürsülerine Kuran ile çıkma, Camilerde miting yapmalar. İmamla
birlikte seçim konuşmaları hazırlamadılar. Musalla taşında oy istediler.
Şehitlere kelle dediler. Kutsal toprakları ihale dağıtma merkezi haline
getirdiler. Kabe’de siyasî tezahürat yaptılar. Yandaş ve Rüşvetçi iş adamlarının özel
uçakları ile Umre yaptılar.
AKP’ye oy verenlerin rûy i mahşerde “Beraat Belgesi” almış
olacaklarını, söylediler… (https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/ibretle-izliyoruz-5343482/)
Babalar Gibi Satılan Kurumlar
Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip ERDOĞAN, üç gün önce TESK Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada "İsraf
ekonomisi değil, üretim ve verim ekonomisine geçiyoruz" dedi; ancak
Türkiye'nin elinde 'üretim' yapacak fabrika kalmadı. AKP’nin, on
sekiz (18) yıllık iktidarındaki özelleştirme ısrarı, Kamu Kurumlarının elden
çıkarılmasıyla sonuçlandı. CHP’li Haydar AKAR, Kamunun elinde, sadece
yetmiş bir (71) Kurum kaldığını söyleyerek: "Üretimden vazgeçtiler.
Ekonomik krizin ana sebebi bu!.." dedi.
“AKP'nin hızlı
özelleştirme politikaları sonucu, şu an Devlete ait ya da Devletin ortak olduğu
yalnız: yetmiş bir (71) kurum kaldı. 1995'te Türkiye'de Kamu İşletmelerinin
sayısı 278'di. Özelleştirmelerle birlikte 2000'li yılların başında bu
sayı 240'a, AKP döneminde ise devlete ait ya da Devletin ortak olduğu, yalnız
yetmiş bir (71) Kurum kaldı.” Dedi.
Hangi
Kuruluşlar Kimlere Satıldı?
Türk Telekom
Araplar’a - Çaykur Katarlılar'a
- Telsim İngilizler’e - Araç muayene işi Almanlar’a - Başak
Sigorta Fransızlar’a - Adabank Kuveytliler’e - Avea Lübnanlılar’a
- Petkim Azeriler’e - Tekel’in İçki Bölümü Amerikalılar’a -
Tekel’in Sigara Bölümü ABD ve İngilizler’e - Finansbank Yunanlılar’a
– Oyakbank Hollandalılar’a - Denizbank Belçikalılar’a - Türkiye
Finans Kuveytliler’e - TEB Fransızlar’a - Cbank İsrailliler’e
- MNG Bank Yunanlılar’a - Dışbank Hollandalılar’a - Şekerbank Kazaklar’a
- Yapı Kredi, İtalyanlar’a – Turkcell,
Finliler’e ve Ruslar’a – Beymen, ABD’lilere - Enerjisan Avusturyalılar’a
– Garanti, Amerikalılar’a - Eczacıbaşı İlaç, Çekler’e – İzocam, Fransızlar’a
- Demir Döküm, Almanlar’a – Döktaş, Finliler’e – POAŞ, Avusturyalılar’a
– Migros, İngiliz’e - TGRT (Fox), Amerikalı’ya, MNG Kargo,
Dubaililer'e satıldı.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin TANRIKULU, Başbakan Binali
YILDIRIM'a 15 yıllık AKP iktidarında yapılan özelleştirmeleri
sordu. Yıldırım’a yöneltilen soruyu Maliye Bakanı Naci
AĞBAL yanıt verdi. AĞBAL'ın verdiği bilgiye göre son 15
yılda, 10 liman, 81 santral, 40 işletme, 3 bin 483 taşınmaz, 3 gemi ve 36 maden
sahası satıldı. Bu satıştan da toplan 60 Milyar Dolar gelir elde
edildi; ancak Cumhuriyetin kuruluşuna
da tanıklık eden ve para basan birçok kurum ve tesis, artık Hazine'ye gelir
getirme vasfını kaybetti.
Recep Tayyip ERDOĞAN Hükümetlerinin ABD ile Olan İlişkileri:
ABD
Askerleri
22 Nisan 1947'de Truman Doktrini'nin, 4 Temmuz
1948'de Marshall Planı'nın kabulüyle Türkiye, tam
bağımsızlığını kaybederek ABD etkisine girdi,
giriş o giriş!
Türkiye, -kısa bir süre hariç- 1950'den
2019'a kadar yaklaşık yetmiş yıl (70) boyunca Amerikancı-İslâmcı
(Sağ) Hükümetlerce yönetildi. ABD Kafir, bunlar İslâm’dı…
1950'lerden itibaren “Amerikancı-İslâmcılık”, Komünizmle
Mücadele Dernekleri, Millî Türk Talebe Birliği (MTTB), Aydınlar Ocağı, İlim Yayma Cemiyeti,…vb.
gibi dernek ve birlikler eliyle yaygınlaştırıldı. ABD, 1980'lerdeki Yeşil
Kuşak Projesi ve 1990'lardaki Büyük Ortadoğu
Projesi (BOP) ve Ilımlı İslam Projesi için
Türkiye'de Amerikancı-İslâmcı ortaklar bulundu.
1970'lerde Komünizmle Mücadele Derneği'nin İzmir ve Erzurum Şubelerini
açan Fetullah GÜLEN Hoca Efendi, bu ortaklardan biriydi… Bu sürede
Türkiye'de “Siyasal İslamcılık” ile “Amerikancılık” özdeşleşti.
Atatürk, işgal yıllarında, “Ya istiklal
ya ölüm” parolasıyla Amerikan Mandasını ve
İngiliz Himayesini reddetmişti... “Biz, bağımsızlığımızı
sağlamak için, tüm milletçe bizi mahvetmek isteyen Emperyalizme karşı ve bizi
yutmak isteyen Kapitalizme karşı tüm milletçe mücadeleyi gerekli görüyoruz!” diyerek
Anti-Emperyalist bir Kurtuluş
Savaşı'yla Türkiye'nin, tam bağımsızlığını sağlamışlardı.
Tam bağımsız
Türkiye, Atatürk'ün 1938’de ölümünden kısa bir süre sonra,
Kominizim Tehlikesi bahanesine sarılan İnönü ve Menderes Hükümetleri sayesinde maalesef
yeniden Emperyalizmin (ABD) pençesine düştü. ABD, bize yetmiş (70) yıldır dost gibi görünüp,
ülkemiz topraklarında “Büyük İsrail Devleti Projesi” yürüten sinsi bir düşmandır… Türkiye’deki sağ
iktidarlar bunu anlayıp çark ettiklerinde ya iktidardan düşürülmüşler veya
darbelerle indirilmişlerdir… Tabii o zamanda iş işten geçmiştir. Amerika bu bertaraf
edip gönderdiği iktidarın yerine kendisine hizmet edecek yeni birini bulup
destekleyerek koltuğa oturtturduğu kişilere, her istediğini yaptırmıştır!..
Amerika Hayranlığı ve Misuri Zırhlısı:
II. Dünya Savaşı sonrasındaki Sovyet
tehdidi bahanesine sığınan sağ iktidarlar, Türkiye'nin
1946'da Amerika'ya yakınlaşmasına yol açtı. İkinci Dünya Savaşı sona ermiş,
Amerikan yönetimi kuklalarını hazırlamıştı!.. Türkiye'yi uydu haline getirmek için fırsat kolluyordu. Tam o sırada Washington Büyükelçimiz Münir ERTEGÜN, kalp krizi geçirerek vefat etti. Bu cenaze
olayı, çok güzel ve diplomatik bir fırsattı…
Japoya’yı kayıtsız, şartsız teslim alan ve Japon Kıralı’nın, üstünde anlaşma
imzaladığı, dünyanın en büyük en gözde ve en görkemli “Missouri Zırhlısı”
(Misuri) Türkiye’ye dostluk
mesajı vermek üzere ABD’lerince bir jest yapılarak, yanında bazı gemilerle
cenazeyi Türkiye’ye getiriyordu!.. Bu ne
büyük onurdu!..
Missouri Zırhlısı, ABD'nin en büyük savaş gemisiydi. 270 metre boyundaydı. 1600
mürettebatı vardı. Pasifik'te savaşmıştı. Japon imparatorluğunun ABD'ye
kayıtsız şartsız teslimiyet belgesi, Missouri'nin güvertesinde yapılan törende
imzalanmıştı.
Bu kadar önemli bir savaş gemisinin adeta Cenaze Arabası gibi gönderilmesi, ABD'nin Türkiye'ye verdiği değeri gösteriyordu!.. Hatta, Missouri Zırhlısı tek başına yeterli görülmemiş, yanına refakatçi olarak Providence Kruvazörü ile Power Destroyeri ilave edilmişti… Tabutu taşımak için “Filo” göndermişlerdi yani! Kelimenin tam manasıyla gövde gösterisiydi… (https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/sinan-meydan/misuri-zirhlisindan-altinci-filoya-turkiyede-amerikancilik-2050296/)
Bu kadar önemli bir savaş gemisinin adeta Cenaze Arabası gibi gönderilmesi, ABD'nin Türkiye'ye verdiği değeri gösteriyordu!.. Hatta, Missouri Zırhlısı tek başına yeterli görülmemiş, yanına refakatçi olarak Providence Kruvazörü ile Power Destroyeri ilave edilmişti… Tabutu taşımak için “Filo” göndermişlerdi yani! Kelimenin tam manasıyla gövde gösterisiydi… (https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/sinan-meydan/misuri-zirhlisindan-altinci-filoya-turkiyede-amerikancilik-2050296/)
Hükümet alarma geçti… Misuri
Mürettebatını en iyi şekilde “ağırlamak” için İstanbul
genelevleri beyaza boyanıp hayat kadınları muayene
edildi. (Misuri’nin gelmesi ve ülkede iktidarın müsaadesi ile yapılan bu
densizlik ve rezaletlikleri tarih asla ve asla affetmeyecektir!..)
Misuri'nin gelişinde,
İstanbul'da bir ilk yaşandı: Dolmabahçe Sarayı'nın
yanındaki Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii'nin minareleri
arasına “Welcome” Mahyası asıldı. Artık Sovyet
Rusya ve Almanya'dan uzaklaşan Türkiye, sessiz
sedasız ABD eksenine kayıyordu. Türkiye, Almanya'dan
uzaklaşırken Irkçı-Turancı olarak adlandırılanlar, 3 Mayıs 1944
Türkçülük Harekâtına katılan 12’ler tutuklanarak hapse tabutluklara tıkıldılar.
Türk Ocaklarının kapısına kilit vuruldu. Türkiye, Rusya'dan
tamamen uzaklaştırılırken, “Komünizm” ve “Sol
Görüş” de tamamen tasfiye ediliyordu…
Atatürk’ün ölümüyle, iktidarı ele geçirip Atatürk
çizgisinden sapan Cumhurbaşkanı
İsmet İNÖNÜ ve Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’a bağlı hükümetler ve Başbakanlarla “Yeşil Kuşak İktidarları”
bugün en son Recep Tayyip ERDOĞAN ile tavan yaptı…Türkiye Cumhuriyetinde yaşanmış
hadiseleri ile birlikte, hatasıyla ve sevabıyla görülecektir ki ABD Eksenindeki Türkiye Hükümetleri (Bağımsız Türkiye olmaktan çıkmıştır.) ülkeyi, kesintisiz yetmiş (70) yıl boyunca ABD’lerinin ekseninde ABD’nin bir kolonisi emir
eri gibi yönettiler…
Cumhurbaşkanı İsmet
İNÖNÜ “Cumhuriyet
Halk Partisi” (11 Kasım 1938 - 22 Mayıs 1950), Başbakanlar: Refik SAYDAM (25 Ocak 1939 - 9
Temmuz 1942) - Cumhuriyet Halk Partisi; Ahmet Fikri TÜZER (8
Temmuz 1942 - 9 Temmuz 1942) - Cumhuriyet Halk Partisi; Şükrü SARAÇOĞLU (9 Temmuz 1942- 7 Ağustos 1946) - Cumhuriyet
Halk Partisi; Recep PEKER (7 Ağustos 1946 - 9 Eylül 1947) - Cumhuriyet
Halk Partisi; Hasan SAKA (10 Eylül 1947 - 16 Ocak 1949) - Cumhuriyet
Halk Partisi; Şemsettin GÜNALTAY (16 Ocak 1949 - 22 Mayıs 1950) - Cumhuriyet
Halk Partisi;
Cumhurbaşkanı Celâl BAYAR “Demokrat Partisi” (22 Mayıs 1950 - 27 Mayıs 1960) ve
Başbakan Adnan MENDERES “Demokrat
Partisi” (22 Mayıs 1950 - 27 Mayıs 1960) - Demokrat Partisi’de dahil olmak
üzere bir
taraftan Turancılıkla ve Komünizmle mücadele edilirken,
diğer taraftan da ABD'nin bir dediğini iki etmeyen, “Amerikancı İslâmcılar” (Yeşil
Kuşaklı, Takkeli, Sarıklı, Cübbeli, Bastonlu, “Yeşil Kuşak” yetiştirilecekti ve becerdiler…
27 Mayıs 1960 İhtilâli
gerçekleşmeden az önce, Adnan MENDERES, ABD ile olan ilişkilerde durumu
anlamıştı!.. Tam da “Amerikalılaşma”, “Amerika Mandalığı” fikirden dönüp, Rusya’ya
kapılarını açmak istediği sırada “27 Mayıs Darbesi” gerçekleştirildi. Adnan MENDERES, Yüce Divanda
yargılanarak idam edildi!..
Adnan MENDERES’in tutukluluk
şartlarına itiraz etmesi üzerine, Mahkeme Reisi Salim BAŞAOL: “Sizi buraya tıkan kuvvet, böyle istiyor!..” diyordu…
Daha sonraki dönemde ABD’lerine
kafa tutabilen birkaç cesur lider çıksa bile: Kıbrıs Barış Harekatı’nın
Cumhurbaşkanı Fahri KORUTÜRK (Görev Süresi: 6 Nisan 1973 - 6 Nisan 1980; Başbakanı
Bülent ECEVİT, Türkiye’nin, Kıbrıs Barış Harekatına karar verip, ABD’lerine
rağmen Kıbrıs’a girdiler!..), Kıbrıs Barış Harekatı’nın Başbakan Yardımcısı
Necmettin ERBAKAN, Ecevit’i harfiyen destekledi… Alpaslan TÜRKEŞ kabine
dışında yer almasına rağmen Kıbrıs Barış Harekatı için tam destek
verdi.) Sonraki zamanda Başbakan Süleyman DEMİREL “ABD Üslerini tamamen kapattı”, …vb. gibiler de etkin ve tam iktidar olamadılar… (https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/sinan-meydan/misuri-zirhlisindan-altinci-filoya-turkiyede-amerikancilik-2050296/)
5 Nisan 1946 Cuma sabahı (Cumhurbaşkanı İnönü, Başbakan Şükrü SARAÇOĞLU “9 Temmuz 1942- 7 Ağustos 1946”, Parti
CHP), Missouri Zırhlısı Dolmabahçe önünde demirledi… Vatan’ın harim i namusuna el atılar diye
vatanı kurtararak kovduklarımız, güle oynaya bayraklarla, tezahüratlarla
karşılanıp, İstanbul’a indiler. Bu birkaç günde İstanbul Sokaklarında ne büyük
rezalet ne büyük kahpelikler, akıl almaz, vicdan kabul etmez tecavüzler, ahlâksızlıklar
yaptılar ve bu yenmez içilemez hareketler, ABD ile dostluk uğruna sineye çekildi…
Missouri Zırhlısı 9 Nisan 1946 günü İstanbul’dan ayrıldı; ancak bu gidiş daha
güçlü bir dönüşün ilk adımı oldu. ABD ve Türkiye Hükümetlerinin yapılan anlaşma
uyarınca daha fazla sayıda Amerikan askeri personeli Türkiye’ye gelecekti. Bu
sayı, Türkiye’nin NATO’ya üye olmasıyla birlikte 30 bin kişiyi aşacaktı. (https://www.haber3.com/kose-yazisi/abd-usakligi-missouri-zirhlisi-ile-baslamis/4531007)
Bu defa, 1968’de ABD
6. Filosu Türkiye’ye geldi. Geçmişte 1946 yılında Kalp Krizinden ölen
Washington Büyük Elçimiz Münir
ERTEGÜN getiren “Missouri
Zırhlısı” gibi karşılanacaklarını sanıyorlardı… ABD, 6. Filonun Bayrak
Gemisi Shangri-La uçak gemisiydi. Önce İzmir’de demirledi. “Orospu!”
diye damga vurduğumuz İzmir’in Genelevi Kadınları bile bunları içeriye almadılar ve Amerikalılar’a
yüklü paralar karşılığında kendilerini satmayarak, Genel Evinden dışarı
çıkarak, Amerikan askerlerini boykot ettiler…İzmir sokaklarında
yürüdüler…
Burada soğuk duş alan 6.
Filo, İstanbul’a doğru yola çıktı… İstanbul’u gezmek için karaya ayak basan
ABD Bahriyelileri, “Mustafa Kemal Yürüyüşü” yaparak “Tam
Bağımsız Türkiye” sloganı atan İstanbul’daki üniversite
öğrencileri tarafından yaka paça edilerek Dolmabahçe’de denize atıldılar…
Vatanı kurtarmak için İstanbul’daki bütün öğrencilerin giriştiği bu hareketi ABD’lerine karşı, siyaset gereği bir “Sol Örgüt” taşkınlığı göstererek, öğrencilerin üzerlerine yaylım ateşler
açıldı. Ölen ve yaralananlar oldu. Büyük facia yaşandı… İşte “Yeşil Kuşak” Ekibi’nin sağ ve sol
çatışması diyerek nitelendirdikleri siyasî olaylar, böyle
başlatılmış oldu!.. Aslında ne sağ vardı ne sol. Sadece vatanperver
gençler olaya “Dur!” demişlerdi; ama Camiler’den dışarıya fırlayarak Cami
Cemaatini de arkalarına alan “Yeşil Kuşak” ekibi yabancı ajanların da katılımıyla “Kafir” dedikleri
Amerikan 6. Filosu’nun amansız koruyucusu ve ABD’lerinin
sevdalısı oldular!..
Atatürk’ün ölümünden sonra, Cumhurbaşkanı
İsmet İNÖNÜ, göreve geldiği (11 Kasım 1938 ve görevi bıraktığı 22
Mayıs 1950) yılına kadar, birlikte çalıştığı çeşitli Başbakanlar ile
belki ülkeyi savaşa sokmamak ve Kominizm’in tehlikesinden uzak tutmak, Türkiye’yi
kurtarmak gibi haklı bir sebep olsa bile Türkiye’yi Kafir ABD’lerinin
güdümüne soktular… Türkiye’de sonraki yıllarda, yaklaşık yetmiş yıl (70) boyunca, sürekli iktidara gelen Sağ Hükümetlerin, ABD’lerine
yanaşmak için gösterdikleri büyük gayret,
dostluk gösterileri ile özelikle Cumhurbaşkanı
İsmet İNÖNÜ “CHP” , Cumhurbaşkanı Celâl BAYAR “DP” ( Görev Süresi:
27 Mayıs 1950 - 27 Mayıs 1960) ve Başbakan Adnan
MENDERES “DP” döneminde başlayıp Süleyman
DEMİREL “DYP”, Turgut ÖZAL “ANAP”, ve en son da Recep Tayyip ERDOĞAN “AKP” döneminde kapıları
tamamen ABD’lerine açarak tavan yapan bu
ilgi, BOP Başkanlığına kadar ilerlemişti… Yetmiş
yıl boyunca iktidarı ellerinde tutan bu sağ güya İslâmcı
Hükümetler, Kafir dedikleri Amerika’ya Türkiye’de
kırk (40) tane ABD
Üssü kurdurularak, Türkiye’yi ABD’nin
bir uydusu haline getirdiler…
Saaid-i Nursi'nin Atatürk Hakkındaki İftirası |
İkinci Dünya Savaşı sonrası, ABD’ne ÜS sözü veren
Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ ve Başbakan
Adnan MENDERES, NATO’ya da dahil olarak, ABD
ile MARŞAL ANLAŞMASI (PLANI) yaptı. Bu arada Amerika,
savaş kalıntısı külüstür silahlarını ülkesine yükleyip götürmek yerine, fakir
ülkelere dağıtmaktadır…
Kendi silahını kendi üreten Türkiye’ye: “Biz size silah veririz, siz bunlarla uğraşmayın!..” diyen Amerika’ya hoş görünmek ve iyi ilişkiler göstergesi
olarak MARŞAL ANLAŞMASI çerçevesinde, başka çeşitli anlaşmalar da yaparak Amerika’ya,
kayıtsız şartsız teslim oldu!..
Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ, Cumhurbaşkanı
Celâl BAYAR ve Başbakan Adnan MENDERES İktidarları: Amerika ile yapılan MARŞAL
PLANI gereğince ve üyesi olduğu NATO’nun arzu ve istekleri doğrultusunda, hareket etmeğe başladı… Uçak ve silahlar,
“Kafir” dedikleri ABD’den alındı…
Yaklaşık yetmiş yılımızı (70) çalan, Kafir Amerika’ya, bu sağ ve
İslâmcı hükümetler itirazsız tabi ve teslim oldular.
Türk Fabrikaları birer birer kapatılmış, Silah ve Uçak
Fabrikalarımız ABD ve NATO’nun da baskısı ile bizden uçak ve cephane alan komşu
devletler kalmayınca, iflas ettirildi. Çeşitli illerimizde faaliyet gösteren: HÜRKUŞ Uçak Fabrikalarımız, Mühimmat ve Cephane
Fabrikalarımız kapattırıldı. Vecihi HÜRKUŞ iflas edip fakir duruma düşerken, Şakir
ZÜMRE de Soba ve Kumbara üreten, durumuna düşürüldü… Bu İslamcı görünen “Yeşil Kuşak” iktidar ve liderlerin sayesinde
ülkenin geleceği, koltuk ve iktidar ihtirasına ve de “Kafir Amerikan
Mandalığına” kurban edildi!..
(https://onedio.com/haber/1923-ten-2018-e-gecmisten-gunumuze-turkiye-cumhuriyeti-basbakanlari-860720)
SONUÇ OLARAK:
Devletteki
her türdeki yanılgıları kaldıracağız.
Kendi
silah, cephane, uçak ve benzeri savaş teçhizatımızı yine kendimiz yapacağız.
Üretime
önem vererek, modern teknolojilerle ve en yüksek kalitede üretim
yapacağız.
26
Ağustos 1071, Malazgirt Savaşında, Romen Diyojen’e bağlı bulunan
ve Türk soyundan gelen: Uzlar, Peçenekler, Kıpçaklar: aynı soydan
gelenlerle savaştıklarını fark ederek, Selçuklu Hükümdarı Alpaslan tarafına
geçtiklerini her daim hatırlayacağız…
1402 Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt’ın Ordusu içerisinde
bulunan Kara Tatarlar ve Yıldırım Beyazıt Han tarafından toprakları
ellerinden alınarak ,Yıldırım’a kin besleyen Anadolu Beyliklerinden
bazılarının Timur tarafına geçtiklerini, unutmayacağız!
1413-1421’te
Çelebi Mehmet’in Osmanlı Ordusunu, her türdeki siyaset;
Tarikat, Tekke ve Cemaat; Şeyh, Şıh, Seyyitlik Müesseselerinden arındırması ve “Devşirme
Sistemi”ni kurmasının sebeplerini, unutmayacağız!
1683
Viyana Kuşatması sırasında Kırım Hanı Murat Giray’ın
Osmanlı Paşası Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya kırgınlığı sebebiyle Tuna
Nehri’ni geçen Leh Ordusu’na müdahale etmeyerek, Osmanlı
Ordusunun yenilmesine sebep oluşunu unutmayacağız!
Atatürk’ün
engin deney ve tecrübesi ile yaptığı Türkiye Cumhuriyeti Askeriye ve Kamu
Kurumlarındaki Düzenlemeleri, Din ve Devlet İşlerinin birbirinden ayrılmasını,
Kamu Kurum ve Kurumlarında çalışanların her türdeki siyaset; Tarikat, Tekke, Cemaat;
Şeyh, Şıh, Seyyitlik Müesseselerinden arındırması … vb. düzenlemelerinin, bizim
yolumuzu ve ufkumuzu aydınlatacaklarını unutmayacağız!
Yine
Çelebi Mehmet ve Atatürk’ün uyguladığı Devletin Memur ve İşçileri ile her
türdeki çalışanlarını; Devletin kendisine verdiği işin dışında dışarıda
çalışamayarak… İkinci, üçüncü bir iş edinemeyerek, kendilerine büro,
ticarethane, …vb. açamayarak, kurdurmayarak, Devletten başka patron edinemeyerek
başardığını unutmayacağız…
Aksi davranışları tespit edilenler görevinden
derhal el çektirilecek ve bugüne kadar Devletten aldığı maaş, yasal faizi ile
birlikte, kendisine derhal ödettirildiği gibi ağır hapis cezası ile
cezalandırılacaktır…
Din
ve Devletin İşleri ayrı ayrı yürütülecek. Dini Devletin işleyişine hiç kimse
alet edemeyecektir.
İnsanı, dikkate
almayan, hedefi ve projesi insan, insanlık olmayan, kim olursa olsun: hangi
ırk, dil, din, mezhep, renk, cins; siyaset, Tarikat, Tekke, Cemaat, Cemiyet,
Şeyhlik, Şıhlık, Seyyitlik Müessesesi ve Parti mensubu veya liderin taraftarı olursa
olsun, zamana ve yıllara karşı duramazlar. Ogün için oturduğu koltuktan güç
alarak, milletin aslî unsurunu kendileştirmek, arzu ve ihtirasları doğrultusuna
çekmek ve hatta, başkalaştırmak, asimile etmek isteseler de bunlar para, makam,
şan şöhret hevesi ve arzusuyla, geçici bir süre, taraftar bulabilseler bile
iktidarların ve oturulan koltuğun gücü bitince, yaptıklarıyla
birlikte kendileri de unutulup gitmeye, mahkumdurlar… Bunlar, belki bir
yirmi yıl, otuz yıl, belki de elli yıl zamana karşı direnseler bile sonrasında
bunların esamisi bile okunmayacaktır; fakat Bilge Kağan, Kiltiğin, Vezir
Tonyukuk, Yunus, Yesevî, Hacı Bektaş, Mevlânâ, Atatürk öyle mi?..
Tarihten bugüne
ilmek ilmek süzülüp gelen Bilge Kağan, Kültiğin; Vezir Tonyukuk gibi Hakanlar, Devlet adamları (12 yüz
yıldır), Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bektaşî Veli, Mevlânâ (8 ve 9
yüz yıldır), Atatürk gibi liderler (1 yüz yıldır), hayattadırlar…
Bunların isimleri,
yüz yılları aşa aşa, asırları erite erite, bugünlere gelmiş, o günkü kadar
canlı o günkü kadar diri o günkü kadar ihtişamlı ve yürekleri heyecanlandırarak
dipdiri ve ayakta durmaktadırlar… Bütün bu örnekler bizi bize yansıtan ve bizi
bize gösteren aynalar, yolumuzu ve ufkumuzu aydınlatan, bize ve bizden sonraki
gelecek kuşaklara yol gösteren örneklerdir. Bizler de öyle olmalıyız!..
Bizim
adam, bizim Parti, bizim Kadrolar, bizim Cemaat, bizim Tarikat değil; bütün bir
millete ve bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına, insanına, hatta bütün insanlığa,
hizmet edecek ve bunu en iyi şekilde yapmak için elinden gelen bütün gayreti
gösterecek, insanlar ve liderler olacağız!..
Tarihe düşmanlık etmek
yerine her türdeki tarihimizle barışık yaşayarak geleceğimizi kuracağız…
Devlet sistemini yeni baştan
dizayn edilecek. Devletin memurlarının ve Devlette çalışanların, Devletin dışındaki
her türdeki iş ve uğraş ile bağlarını keseceğiz…
Devlet Memurları ve bu Kurumun her türdeki
Mensupları büyük bir sadakatle sadece ve sadece Devlete bağlı olacak, Devleti
düşünecek, Devletine ve Milletine hizmet edecek, Devlet için yaşayacak… En
yakın anne, baba; akraba ve hısımlar, hele hele diğer Dernek; Tarikat,
Cemaat, Tekke; Zaviye; Şeyh, Şık, Seyyit …vb. dinî, siyasî, sosyal her
türdeki kuruluşlarla olan bağlantılarını kesecek, olursa, ikaza gerek
kalmaksızın işlerine derhal son verilerek, hakkında gerekli yasal işlem
başlatılarak en ağır ceza ile cezalandırılacaktır…
Bunları
yetiştirmek üzere ülkemizin her evi, her hanesi ve dört bir köşesinden birkaç
çocuğu olan evlerden gönüllülük esasına dayalı olarak, çocuk yaşlarda (5, 6, 7’li
yaşlar) “En iyi en zeki kız ve oğlan evlatları” ailelerinden alınarak Devlet
okullarında en modern usullerle en iyi ve en donanımlı, birkaç dile vakıf
olarak, çeşitli meslek dallarında yetiştirilecekler. Asker olacaklar. Bunlar
kırk beş (45) yaşına gelince emekliye ayrılacaklar. Devletten ayrıldıktan sonra evlenebilecek ve çoluk çocuğa
karışabileceklerdir. Ayrıca sivil okullardan, okullarını başarı ile bitirmiş,
bitirmek üzere olan okul birincileri, yetenekli ve özel gençler, vatanının
hizmetkârı olmak için bitmez tükenmez birer kaynak olacaktır… Böylece “Devşirme Sistemini”
yeniden getirerek daha da geliştirecek Asker,
Bilim Adamı veya Devletin her türdeki ihtiyaçları için Devletin Memuru ve
İşçisi olarak, her türde donanıma sahip, birkaç yabancı dili çok
mükemmel bir şekilde öğrenmiş olarak yetiştirileceklerdir…
Türkiye’nin
Suriye’ye haklı olarak yaptığı operasyonu, “Arap Birliği” Ümmet kınadı.
Macaristan,
Türkiye’nin Suriye’ye yaptığı haklı operasyonunu, Reddeden Avrupa Birliğinin
kararını VETO etti. Bu kararlar bize şunu göstermektedir ki: Din temelli
bir Dış Politika, yürütülemez… Kurtuluş Savaşı yıllarında
yaşanan “İslâm Birliği” fikrinin gerçekleşmemesi ve bugün Suriye’de
haklı savaşımızı, “işgalci” görenleri,
bize gösteren tarihin başka bir ikazdır!..
Ümmetin,
kendisini Ümmetin Lideri, İslâm’ın Halifesi ilan eden kişiyi, lider
olarak ve Halife olarak görmüyor ve kabul etmiyor ve karşı çıkıyorlar…
Osmanlı
çökerken “İslâm Birliği” fikrine sarılanların hezimete uğradıklarına
tarihen şahitlik ettik. Bugün de “Türkiye’nin Suriye Operasyonu” bize
gösterdi ki mücadeleler ve savaşlar “Dinler arası” değil, bu hadiselerin
“Milletler arası bir mücadele” olduğunu örneklerle ortaya koydu!.. Bu
sebeple Ümmetlere de Irkdaşlara da yaklaşım ve politikalarımızı ona göre
geliştireceğiz.
Türkiye’nin
çeşitli topraklarında kurulmuş ve hiçbir şekilde tasarruf hakkınızın olmadığı, hiç
bir durumda giremediğiniz, kırk
civarındaki ABD üstlerinin bulunduğu, silah ve mühimmat deposuyla,
birer köy oluşturulmuş bu yerler, sizin değildir… Asla giremediğiniz, içerisinde
ne olup bittiğini asla bilemediğiniz bu üsler, ülkenizde bulunduğu sürece, bu
ülkede, “Bağımsız Devlet olduğunuz iddiasında
bulunmak”: gaflet, dalâlet ve hatta vatana, bilerek ve isteyerek
ihanetten başka bir şey değildir… Böyle bir toprak, işgal edilmiş bir vatan
toprağıdır… ABD’nin Türkiye’de bulunan üstlerinin tamamı, derhal
kapatılacaktır.
KAYNAKLAR:
1)
Diyanet ve Tarikatların Yıkım Belgeleri,
Ziya ZELYUT. 15 Ağustos 2019
13)
https://www.mynet.com/merhum-turgut-ozal-ve-donemi-hakkinda-bilmeniz-gereken-10-bilgi-190101047004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder