SİZİ BUGÜNLERE BEN GETİRDİM!..
Abdullah Çağrı ELGÜN
PARELEL YAPI
Olay MİT Müşteşarı
Hakan FİDAN’ın ifade vermek üzere Cumhuriyet Savcılığına çağırılması ile
başladı. Buradaki
durum, şimdiye kadar pek netlik kazanmadı. Halbuki Hakan FİDAN’ın çağırılma
sebebi: MİT terörist örgütler içerisinde yer alan ve terörist örgütlerin dörtte
birini meydana getiren emniyetteki istihbarat mensupları, MİT tarafından
bilinerek veya bilinmeyerek öldürülmekte idi. Emniyet mensupları teröristlerin
içine yerleşmişti. Hakan FİDAN’dan bu durum sorulacaktı? Ne oluyor? Bunlar
niçin yapılıyor denilecekti?..
Hükümet: “Hayır!..
Sen benim tayin ettiğim kamu görevlisini ifadeye çağıramazsın!..” dedi. Düğmeye
bastı.
Bu PKK, PYD, KCK, DAEŞ, İŞİD’in
işine geldi. O dönemde KCK’nın dörtte biri MİT’in elemanıysa, nasıl böyle operasyonlar
yapılabiliyordu?..
Bunun üzerine hareket başladı ve
Paralel bir yapı ortaya atıldı. Yeni bir yasa çıkarıldı; ve MİT Müsteşarı
güvenceye alındı. MİT Müsteşarı Başbakandan başkasına hesap veremeyecekti.
İktidarın her türlü gizli bilgilerini MİT biliyor, hatta dinliyor; fakat
iktidarın yönlendirmesiyle hareket ediyordu.
Çok ciddi operasyonlar engelleniyor, bir türlü yapılamıyordu. Çok başlılık da söz
konusu olunca (Jandarma, Polis, MİT…) Bu uygulanan yanlışlardan biri olarak, operasyon
yapacaksa Emniyet Jandarmaya haber veriyor. Emniyet ayrı, Jandarma ayrı,
operasyonlar yapıyor ve bu çok başlılık karmaşa meydana getiriyor..
Operasyonlar
başladı, nerede iktidarca paralel yapı olduğu sanılan ve bilinen paralel,
paralelci, okul müdürleri, öğretmenler, yönetici, bürokrat, vali, emniyet
müdürü, polis, asker, savcı, hakim, dershane, okul, ticarethane, fabrika, basın
yayın televizyon …vb. ne varsa üzerine gidildi.
Paralelci
olsun olmasın, aynı dönemde mezun oldukları için emniyet müdürleri mecburi
emekliliğe sevk ediliyor. Hakim ve savcılar görevlerinden uzaklaştırılıyor.
Polis okulları, Polis Akademileri kapatılıyor. Oradaki hocalar, ona bağlı
aileler ve onların öğrencileri yakınları mağdur ediliyordu.
17-25 Aralık sonrası
Devlette uzman, işinde tecrübeli bir yığın istihbaratçının görevlerinden
alınmasıyla birlikte büyük bir boşluk doğmuş; hatta teröristler, kapkaççılar ve
art niyetli çarpıcıların korkulu rüyası için elli (50) ilde kurulmuş olan ve
aktif olarak çalışan “Yüz Tanıma Sistemi”
(YPS) uzmanları görevden alınmış olduklarından, bu cihazlar kullanılamaz
hale gelerek iptal edilerek devre dışı kalıyordu.
Teröristler herkesin gözlerinin
içine baka baka silahlandılar, ülkenin bütün illerini silah deposu ve patlayıcı
deposu haline getirdiler.
Tabii dünyanın jandarmaları da
Türkiye’yi yalnız bırakmıyor; bizim bu kaos ve çekişmelerimizden haddinden
fazla yararlanıyorlar.
İŞİD hareketi, Amerika’nın
Ortadoğu’ya geri dönmesinden ibaret bir senaryo olarak aktifleşiyor… Ortadoğu’da
şiddet ABD işine gelir. Bunun en belirgin örneği daha dün ABD, Suriye’de en
güçlü ittifakına 50 ton silah ve cephane boşaltıyor… Sonrası malum.
Ey, Halkım! İtiraf Ediyorum:
Sizi Bugünlere Ben
Getirdim!..
İTİRAF EDİYORUM!..
Irak’ta
askerlerimizin kafasına Çuval Geçirilirken ben seyrettim.
Ülkemin
Genel Kurmay Başkanını “Teröristtir” suçlaması ile hapse ben tıktım…
Süleyman Şah Türbesi’ni
bulunduğu yerden Teröristlerin de yardımı ile Eşme’ye ben kaçırdım.
17-25 Aralık
Yolsuzluk Olayları’ndan sonra elli (50) ilde kurduğumuz ve
aktif olarak çalışan PYS (Yüz Tanıma
Sistemi)ni ben devre dışı bıraktım.
“Türk’üm!..” diye başlayan And’ınızı
okullardan ben kaldırdım.
“Türklüğü”,
“Milliyetçiliği” ayaklarımın altına ben aldım.
Resmi yazışmalarda geçen "Türkiye Cumhuriyeti" yazısını ben kaldırmak istedim. Bu sebeple "Türkiye Cumhuriyetine" sahiplenen (TC)cileri ben ürettim..
Türk Bayrağı’nın
yetmiş beş (75)kez gönderden indirilmesi ben seyrettim.
Askerin
moralini düzeltmek için yazılan:”Ne Mutlu Türk’üm Diyene!..”, “Vatan Size Minnettardır!..”,
“Türk’üm Ne Mutlu Bana!..”sözlerini bulundukları zirvelerden ben
kazıttım.
“Olso”, “İmralı”, “Kandil”,
“Dolmabahçe Sarayı’nda” Teröristlere ben söz verdim. Sonra
sözümden dönüp: “Dolmabahçe
Mutabakatını Tanımıyorum!” diye ben haykırdım!..
Üç
yıl hiç operasyon yapmayıp, “Çözüm Süreci” masalı anlatılırken, “Müdahale
etmeme kararı alarak” ülkenin
silah deposu haline getirilmesini ben seyrettim.
Doğudakilerin
“Özerklik”
ilan etmesine kadar geçen sürede olanları seyrettim, ben ses çıkarmadım.
“Çözüm Süreci”ni
bu ülkenin başına ben belâ ettim.
Kürt
kardeşlerimizin, PKK ve HDP arasında sıkışıp, kan kusmasına ben izin verdim.
On
üç (13) yıl sürdürdüğüm iktidarımda “kuruluş ilkesinden” ayrılıp koltuk ihtirasına
ben kapıldım…
“400 Vekili verin bu
iş huzur içinde çözülsün.” Sözünün söyleyeni benim.
Meclisi
çalıştırmayarak “Meclisi,
yeniden seçime” ben zorladım.
Kandil,
Hakurk, Avaşin, Metina, Basyan ve Zap Kamplarında daha önceden PKK olduğunu
bildiğim halde teröristlere operasyon
yapmayıp, opersyon yapmak için yedi yüz (700) kişinin şehit edilmesini ben bekledim…
Yanlış politikalar yüzünden hortlattığım terörörü,
şimdi ben susturmaya çalışıyorum.
“O
dağlar teröristlerden temizlenecek!..” Çok doğru! Cenazeler gelinceye kadar bekledim. Aklıma şimdi geldi…
“Akil İnsanlar” adı ile bilinen “Opera Turnuvasını” ben devreye soktum.
2009 Habur’dan içeriye yüzlerce üniformalı teröristi ben
buyur ettim; ve fakat, sonra “Seyyar
Çadır Mahkemesi kurup
“Habur Sınır
Kapısı”nda üniformalı çeteleri bayraklarla karşılayıp, affedip hepsini ben
serbest bıraktım…
Devleti temsi eden MİT Müsteşarı Hakan FİDAN’a
toplantıda Apo’ya “Sayın Öcalan” diye ben söylettirdim.
Ey, Halkım! İtiraf Ediyorum:
Sizi Bugünlere Ben
Getirdim!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder