26 Nisan 2015 Pazar

JEOPOLİTİK TÜRKİYE

JEOPOLİTİK  TÜRKİYE                     

                                              Abdullah Çağrı ELGÜN


         Türkiye, jeopolitik konumu itibariyle dünyanın merkezi ve bu küçük gezegenin kalbini  oluşturmaktadır. Kalbi hasta olan bir insanın  yürümesi, koşması  hatta sağlıklı bir hayat sürdürmesi mümkün değilse, Jeopolitik konumu itibariyle dünyanın kalbi  olan  Türkiye’nin de çeşitli kırizlerle huzur ve sıhhatten yoksun bırakılarak gelişmesini sağlamak da mümkün olmayacaktır. Dünya huzuru ve sukûnu bu yüce ve ulvi milletin eli ile bulacaktır


         Bütün bilim adamları, strateji ve jeoloji uzmanları, Türkiye Toprakları’nın dünyanın merkezinde bulunduğunu onaylamaktadırlar. Prof.Friedrich Ratzel : “Devlet, gelişme ve yayılmayı arzu eder. Devletin yayılmacı politikası, ilkel ve küçük devletlere dışarıdan istilâ yoluyla mümkün olur.”  “… Bu küçük gezegende sadece, bir büyük devlet için gerekli yer mevcuttur.” demektedir. Bu görüş taraftar bularak öncelikle, Almanya’da kabul görmüş ve ihtiras haline dönüşen bu görüş, çok kısa sürede bütün Avrupa’yı sararak dünyaya I. Cihan Harbi’ni yaşatmıştır. Bugün sanayi inkılâbını da gerçekeleştiren Avrupa, “Avrupa Birliği”,”Auro” vb. girişimlerle dünya hakimiyetine soyunduğunu göstermektedir.

Ratzel’in fikirleri, jeopolitik görüşlerin çeşitlenmesine neden olmuş; fakat  bu görüş, kendisinden sonra gelen ilim adamlarını da oldukça etkilemiştir. Bunların başında Alman, Karl Haushofer2 gelir. Houshofer: “ Zeitscrift Für Geopolitik 1924” adlı dergide  devletin konum alanını,  en önemli güç unsuru olarak  görür. Bu görüş II.Dünya Savaşı’nda Hitler’in politikasında kabul görmüş ve etkili olmuştur.

Bundan sonra Housofer’in Çağdaşı, İngiliz Halford Mackinder3: “Kara Hakimiyeti Teorisi”ni ortaya atarak, 1919 da “Demokratik İdealler ve Gerçekler” adlı dergide yayınlayarak Dünya savaşlarının çıkışına yolaçmış, bu durum ise on iki milyondan fazla insanın ölümüyle neticelenmiştir.  

Bu görüşe göre: “Dünyanın ‘kalp sahasını’ Doğu Avrupa ile Sibirya Bölgesi oluşturmaktadır. Kalbin çevresindeki Balkanlar’dan Çin’e kadar uzanan saha, “iç veya kenar hilâl” ya da “kalp” kuşağıdır. Bunun dışında kalan  Amerika, Afrika, Avusturalya, Japonya hattı ise “Dış veya Kenar  Hilâl” veya  “ Dünya Adasının Peykleri” olarak kabuledilir.”

Mackinder, dünyayı bu şekilde tasnif ettikten sonra  teori oluşturan  görüşünü şu şekilde geliştirmiştir. “Doğu Avrupa’ya hükmeden bir devlet, “Dünyanın Kalbi”ne de hakim olur. “Dünyanın Kalbi”ne sahip olan bir devlet öncelikle  “İç Kenar Hilâl”e veya  “Kalp Sahası” na hükmeder. Sonra da “Dış Kenar Hilâl”e yani bütün dünyaya hakim olur.”

         “Kara Hakimiyet Teorisi” olarak bilinen  bu görüşte, Müslüman Türk Dünyası’nın yeri “İç veya Kenar Hilâl”  kuşağı içerisindedir. Haushpofer ve Mackinder’in görüşleri, özellikle Hitler tarafından kabul görmüş ve İkinci Dünya Savaşı ile uygulama sahasına geçirilmiştir. Daha sonra, Sovyet Rusya bu görüşü gerçekleştirmek için yetmiş yıl boyunca, Avrasya’yı kan gölüne çevirmiştir.


         Bu görüşlere benzer görüşler geliştirilmiş ve bu konuda  Amerika özellikle; “Kenar Kuşak Teorisi”ni, “Deniz Hakimiyet Teorisi”ni ve “Hava Hakimiyet Teorisi” ni  ortaya atmıştır. ABD. Yale Üniversitesi’nde Uluslararası ilişkiler Professörü Nicholas J.Spykman(1893-1943), J.SMackinder’in görüşlerine karşı bir başka görüş geliştirmiş ve “Kenar Kuşak Teorisi” ni ortaya atmıştır. Bu görüşle, hakim güç,  “Kalp” değil “Dış Kenar Hilâl”  üzerindeki ülkelerdir. Bunların başında ABD gelir; ancak “Kalp Sahası”na ulaşmak için “İç Kenar Hilâl” in yani Müslüman Türk Dünyası’nın ele geçirilmesi şarttır.


J.Spykman, Amiral Alfred Mahan(1840-1914)4 Hausy Scitaklian’ca Deniz Hakimiyet Teorisi ve Hava Hakimiyet Teorileri ortaya atılmıştır. İnsan gücüne dayanan bu görüşler de Amerika ve İngiltere tarafınan  uygulama alanına sokulmuştur. İkinci Dünya Savaşı ve Üçüncü Dünya Savaşı  adı verilen “Bölgesel Savaşlar”da da bugün, bu görüşler uygulana gelmeketedir.

         Bu görüşlerin doğrultusunda dünyaya hakim olmanın şartlarından biri hiç şüphesiz Türk Dünyası’nı ele geçirmek olmalıdır. Sovyet ve Sovyet sonrası bölgeye yapılagelen saldırılar ve işgallerde bu görüşlerin etkisi görülür.

Merkezi Türk Hakimiyet Teorisi:
Bu görüşlerin doğru olmadığını savunan Prof Dr.Ramazan Özey, Sibirya’nın dünyanın kalbi olamayacağını; çünkü dünyanın kalbinin merkezde bir yerde ve bütün tehlikelerden uzaklaştırılmış olması  gerektiğini söylemektedir. Sibirya ise Kutuplarda olup iklim şartları itibariyle insanların yaşamasına müsade etmeyen bir bölgede bulunmaktadır. İnsansız bir kalenin hiç bir anlam ifade etmeyeceğini belirtmektedir.

Halbuki “Anadolu Yarımadası” bütün bu belirtilen görüşlere uygun düşmekte ve dünyanın kalbi durumundadır; çünkü bu yarımada Asya, Avrupa, Afrika ve Amerika kıtalarının da  bitişme noktasındadır. Bu yarımadanın üç tarafı da denizlerle çevrilidir. Yükselti bakımından kıtaların en yükseği olan  Asya’dan ise  “ortalama yükseklik 1010m.”den  daha yüksektir; çünkü Türkiye’nin ortalama yüksekliği 1132 m.dir. Bu Yarmada Asya ve Afrika’ya bitiştiği bölgelerde ise aşılması mümkün olmayan sıra dağlarla çevrilidir. Bütün bu özellikleriyle Türkiye,  tam bir kaleyi andırmaktadır. Bu  kalenin Asya’ya açılan burcu Malazgirt;  Avrupa’ya açılan burcu ise İstanbul’dur.

 “Merkezi Hakimiyet Teorisi” adı verilen bu görüşe göre  Anadolu Yarımadası  “Kalp” kalbi çevreleyen  Balkan Yarımadası, Kafkaslar, İran, Arabistan ve Kuzeydoğu Afrika; kısacası Balkanlar ve Ortadoğu, dünya kalesini çevreleyen iç çemberi veya dünya adasını oluşturmaktadır.
Bu görüşe göre Anadolu’yu elinde bulunduran  bir millet,  iç çembere hükmeder. İç çembere hükmeden bir millet ise,  dış çembere yani dünyaya hakim olur.

Dünyaya hakim olma isteği yeni değildir. Bundan 1700 yıl. Önce Oğuz Kağan: “Daha deniz daha ırmak, gök tuğ olsun güneş mızrak”; Alp Er Tunga, Bilge ve Kültiğin  Kağanlar: “Ben Tanrı gibi gökte doğmuş Türk Bilge Kağan” nasıl ki Tanrı tekse, Bilge Kağan da tek ve birdir ve yeryüzünün hakimidir. “Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe ey Türk senin ilini ve töreni kim bozabilir?!.”  Atilla,  Cengiz,  Timur hep aynı ideale koştular Timur: “Gökyüzü üstümüze çökse biz onu mavi atlastan bir  çadır gibi mızraklarımızın uçunda tutardık.” Yavuz gibi Türk  hükümdarları da: “Dünyanın bir Türk’e dar geldiğini”  ifade eden sözler söylemişlerdir.

Osmanlının bütün hakanları fermanlarında: "Yedi iklim ve diğer, bütün toprakların ve de kürre-i arzın mutlak sahibi" diyerek başlamaktadırlar. Bunun gereğini de yerine getirerek tarihte onyedi büyük devlet kurmuşlardır.
Şüphesiz bir teorinin doğruluğu, ispatlanabilmesiyle mümkündür. İşte bu ortaya atılan teori tarih boyunca, üç kez ispatlanmıştır. Batı’ya açılan burcu  İstanbul ile Anadolu: MÖ.2.yy.ın otalarında MS.395’e kadar Roma, 395-1453 arası Doğu Roma ve  800-1071-1453-1923’e kadar da Osmanlı İmparatorluğu’nun 1923’ten bugüne kadar da Türkiye sınırları içerisinde yer almaktadır.

Bu topraklarda yaşayan devletler çok uzun ömürlü olmuşlardır. Dünyanın kalesi durumunda olan bu bölgede bugün, Türkler yaşamaktadır. Kalenin çevresi ise yine Türkler tarafından kuşatılmıştır. Konum olarak Müslüman Türk dünyası Avrupa ülkeleri ve Rusya’ya karşı  koca bir hilâl şeklinde  çevrilmektedir. Bu koca hilâl, aynı zamanda diğer İslâm ülkelerinin kuzeyinde Batı Avrupa ve Rusya’dan gelebilecek  her türlü tehlikeye karşı bir kalkan görevi görmektedir. Bu bakımdan Türkiye’nin jeopolitik önemi çok büyüktür. 20.yy.da dünyamızda  çok fazla sayıda  bölgesel savaşların yaşanması, dünya kalesi ve iç çemberde bir birliğin sağlanamamasından kaynaklanmaktadır.

Türkiye içeride böyle bir barışı ve sukûnu ne zaman temin ederse,  dünya barışı  da o zaman sağlanmış olacaktır.

Osmanlının yok oluşuyla ortadan kalkan dünyadaki bu sukûneti yine, Osmanlının oğlu  Müslüman Türkiye, yeniden ve tam anlamıyla bir hakimiyet kurarak tesis edilecektir.

Bugün meçhul askerlere karşı savaş açan Amerika’nın niyetinde nelerin olduğunu kimse tam olarak kestirememektedir. Bundan önce İngilizler, sonra Ruslar Afganistan’da yenildiler. İkiz kuleleri ve Ladin’i bahane eden ABD başarılı olursa, Afganistan’dan  sonra Irak, Suriye, İran, Pakistan ve sonra da Türkiye’yi kan, barut,  açlık, hastalık, sakatlık,  sefalet ve  gözyaşıyla buluşturmak isteyecektir.

Öyle gözüküyor ki 2010-2015 yıllarında süper güç olma yolunda ilerleyen Çin’in önünü kesmek isteyen ABD bu bahaneyi iyi kullanmaktadır. Kurtuş Savaşı  yıllarında da İngilizler Ruslar’a karşı Türkiye’yi koruma bahanesiyle, Osmanlı’ya  oyun oynayarak Fas, Ceyazir, Tunus, Libya, Mısır, Suriye, Kıbrıs gibi eyaletleri tek kurşun sıkmadan tereyağından kıl çeker gibi elimizden almıştı. Bu oyuna gelmemek ve dünyanın sonu demek olan üçüncü dünya savaşına meydan vermemek için Türkiye konumunu iyi kullanmalı, caydırıcı, engelleyici  rol üstlenmeli. Ortadoğu ve Balkanların tüm tapuları arşivlerinde kayıtlı olan Türkiye, Müslüman devletleri vurmak için Nato’ya bu konuda asla ve asla asker vermemelidir.

Türkiye millî heyecanları diri ve canlı tutmak, uyanık olmak ve çağın gereklerini bağımsız olarak kendi topraklarında üretmek ve savaşa başlamak veya savaşa son vermek için hazır ve tetikte beklemelidir. Yirmi dokuz  devletin kurulup dağıtıldığı bu çetin coğrafyada Cumhuriyet sonrası, yüz yıla yakındır dimdik ayakta durmakta olan Türkiye’nin dost ve düşman karşısında yumruğu her zaman sıkılı olmalıdır. En güvenli en kararlı ve en sağlam ülke Türkiye’dir.

Herşey, bu çetin coğrafya ,Türkiye’de düğümleniyor. Türkiye. Türkiye… Türkiye!..
Türkiye, jeopolitik konumu itibariyle dünyanın merkezi ve bu küçük gezegenin kalbini  oluşturmaktadır. Kalbi hasta olan bir insanın  yürümesi, koşması  hatta sağlıklı bir hayat sürdürmesi mümkün değilse, Jeopolitik konumu itibariyle dünyanın kalbi  olan  Türkiye’nin de çeşitli kırizlerle huzur ve sıhhatten yoksun bırakılarak gelişmesini sağlamak da mümkün olmayacaktır. Dünya huzuru ve sukûnu bu yüce ve ulvi milletin eli ile bulacaktır

        






2 Münih Üniversitesi Siyâsî Coğrafya ve Askerî Tarih Dersleri Hocası , “Zeitscrift Für Geopolitik Dergisi” sahibi (1869-1946).
3 Londra Üniversitesi Corafya Professörü ve İngiliz Kraliyet Coğrafya Cemiyeti İkinci Başkanı.
4 Hava Hakimiyet Teorisiyle ortaya çıkmış  deniz subayı ve bilim adamlarından biri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate