28 Eylül 2020 Pazartesi

DİNÎ KAMUFLAJ (SİYASÎ İSLÂM ve ÜMMETÇİLİK); Abdullah Çağrı ELGÜN

DİNÎ KAMUFLAJ

(SİYASÎ İSLÂM ve ÜMMETÇİLİK)

Abdullah Çağrı ELGÜN

Millî ve yerli olduklarını söyleyerek tarımda: Tütün, pancar, ayçiçeği, çay, toz ve küp şeker ile iktisadi hayatı ve dış politikayı bitirmiş; sıfır düşmandan politikasından, sıfır dost politikasına gerilemiş; kamu mallarını “Özelleştirme” adı altında halaç pamuğu gibi yakın akraba, eş dost ve yandaşlara dağıtarak yağmalayan; dini kamuflaş ederek siyasî İslâm ve Ümmetçiliği alet edinip ülkeye dayatarak,” Türkiye Cumhuriyeti Anayasası”, “Üniter Devlet Yapısı”, “Cumhuriyet  İlkelerini”, harmandaki saman yığını gibi rüzgarda savurmuş bir iktidar, yönetim ve kadrosu ile karşı karşıyayız. Zaman zaman bunları iktidara biz mi taşıdık diye kendi kendimize sormadan edemiyoruz!..

Dini siyasette kamuflaj edip gizli ve sinsi emellerini yavaş yavaş sindire sindire kullanmıştır. Topraktan kopardığı köylü vatandaşlarımızı, “Kadrolu Seçmen” olarak şehirlerde TOKİ evlerine taşıyıp, çoğunu asgarî ücretli olarak, belediyeler ve yandaş şirketlere verilen işlerde istihdam etmiştir. Böylece tarımı çökertirken, iktidarda sürekli kalmanın “Seçimli Padişahlık”, “Seçimli Mutlakıyet” yolunu da açmış oluyordu… Bu usule ise yandaş partinin dışarıdan verdiği desteği ile “Türk Usulü Başkanlık” denilerek “Otoriter Bir Rejim” benimsetilmek, yutturulmak istenmektedir.

Yandaş medya ve siyasî gücüne dayanan iktidar, siyaseti dine alet edip, Siyasî İslâm ve Ümmetçilikle (Dini Kamuflaj) etmiş, kökeni İmam hatip, İslam Enstitüsü, İlahiyat olan ne kadar siyaset gönüllüsü varsa kadrosunda istihdam ederek devletin önemli yerlerine getirmiştir. Devlette dini öne çıkararak: Şeyh, Seyyit, Şıh, Cemaat, Tarikatlarla besleyip kolladığı ve ileri çıkardığı bunlara ait sosyal hayatı, gerçek hayat gibi halka sunup, İslâmiyet’i Arap gibi giyinip, Arap gibi yaşamak olarak görme bataklığına düşmüştür.

 Atatürk’ün Kılık Kıyafet İnkılabını fara kaldırarak, “Din ve Devlet İşlerini” birbirine karıştırmış, “Laikliği”: eline geçirdiği % 95’lik medyanın halka yaptığı propagandaları vasıtasıyla “Dinsizlik” olarak pazarlamış; Atatürk’ü de sarhoş, dinsiz, hatta “Cami ve Medrese Yıkan” din düşmanı olarak ilan ve teşhir etmekten çekinmemiştir. 

Arapçılığı, Arap Kavmiyetçiliğini (Ümmetçiliği) Müslümanlık zannederek Türk, Türkçülük ve Türkiye sözlerinden nefret ile “Atatürk posterlerini bayrakların yanında tersten astırarak”, Millî Bayramların kutlanmasını askıya alarak, gitmeyerek, değersisleştirmeye ve hiçleştirmeye kalkan, Kurtuluş Savaşı’nı yok sayan bir zihniyete ve 100 yıllık Cumhuriyete “Film Arası” diyenleri alkışlayan ve onlara kalkan olan bir yönetimle karşı karşıya kalınmıştır…

Atatürk ve arkadaşları ile Türkiye Cumhuriyeti halkının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geleceğine ele koyulmuştur. Önderlerin, yol göstericilerin, yazarların, akademisyenlerin ve duayenlerin ne yaparlarsa yapsınlar ne yazarlarsa yazsınlar, bu “Siyasî İslâmcı İktidar”a yol göstermek çabası kadar aptalca bir uğraşı olamaz!..   

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sitemi’ne geçildikten sonra Sitem, “Saray”a bağlanmıştır. Saray’ın tek başına: Kendi bürokrasisi, askerî, sivil danışmanları, çeşitli konularda uzmanlarıyla, özel ve tüzel kendi muhafızları oluşturmuştur. Kısaca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası rafa kaldırılmış ve AKP’nin yandaş ve Saray Anayasası uygulamaya girmiştir… Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sitemi’nde (CBHS) artık saray tek başına muktedir ve tek başına karar merciidir.

Kurduğu sistemler ve ülke içerişinde sahip olduğu medyanın, % 95’lik gücü ile ülkeyi tek başına yönetmekte ve tek başına karar merkezi olmaya devam etmek istek ve kararındadır…

Arada bir SAADET PARTİSİ, İYİ PARTİ, CHP ve diğer cılız sesleri de sahibi olduğu medyanın gücünü kullanarak ötekileştirmekte, düşman ilan ederek halkın gözünde hasım ve düşman (illet, zillet, şer, terörist sevici) ilan etmekten çekinmeyip hain damgası vurdurabilmektedir.

En çok da hedefinde muhalefetin en büyüğü CHP olmalı ki bunu aralıklarla karşısına alıp, bir boksörün kum torbasını döver gibi dövmedikçe, performansını yükseltemez, seçmenlerinin ötekileştirilmiş, dışlanmış diğer halka karşı nefretini çoğaltmak, bilenmiş dişini, kindar bıkışını, sinsi ve düşmanca tavrını, sıkılı yumruğunu ve nabzını diri ve canlı tutabilmenin en güzel yolu budur… “Bak bizim lidere!” dedirtebilsin… Ötekileştirilmiş halkı birbirine bileyen kadronun, bu yağlı ballı iktidarı gönül rızası ile bırakmaya da hiç mi hiç niyeti yoktur!..

Bunun için iç savaşı dahi göze alabilecek cüret ve cesareti göstermektedir. Eğer ileride çok çok zor şartlar olur ise iktidarı devretmek gibi bir isteği olsa olsa yargılanamamak garantisi karşılığında, bir yandaşa devredilebilir, düşüncesi olabilir… O bile şüphelidir.                                                   

Siyasî İslâm ve Ümmetçili  ği dinle kamufle eden iktidar, İstanbul Fatih’te Türk bırakmamış… Halep’in köylüsünden Lübnan’ın Dürzîsi’ne Iraklısından, Libyalısına, Tunuslusuna, Ürdünlüsüne, kadar Arap’ın her çeşidine (envâisi) çeşidine kadar yurt ve mesken sunmuş iktidar; bugüne kadarki “Demokratik Yönetim Sistemlerinde” dünyanın hiçbir yerinde olmayan: YASAMA, YARGI ve YÜRÜTME’nin tek adam elinde olduğunu görmek istememektedir. “Kurtuluş Savaşı” vererek tekrar aldığımız memleket ve şehirlerini, farkında olarak ve bilerek başkalarına vermişler… Türkiyemiz’in demogratif ve etnik yapısı geri dönülmez bir şekilde bu iktidar tarafından değiştirilmiş…

                                                 

İktidar, oturduğu koltuğun sağlamlığından emindir. Yandaşların da taltif, takdir ve sıvazlamaları ile daima haklı, daima doğru, daima en iyi bilen, daima en iyi düşünen ve daima en iyisini yapan olarak kendini bildiğinden, başka fikirlere, başka tekliflere, önerilere de itibar ve tenezzülü yoktur!.. Bu sebeple her şeyi “AKP Kadroları” dediği kendi kadrolarıyla istişare ederek yapacaktır. Bu sebeple muhalefete de ihtiyacı yoktur!..

Gelecek seçimlerde Mevcut Siyasi partilerden:

“SAADET PARTİSİ” bu işi götürebilir mi? 

Hayır!

“İYİ PARTİ” bu işi götürebilir mi?

Geçtiğimiz ilk seçimde başarısız oldu!.. Gizli hesaplar sebebiyle (CBHS) aday olmadı, adaylığa ikna edildi. Popülaritesini, itibarını, seçmen çoğunluğunu ve mevcut Millet Vekillerinden bir kısmını da küstürüp ayrılmalarına vesile olarak kaybetti…

CHP bu işi götürebilir mi?

Mümkün!

Durum öyle gözüküyor ki Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi oylanırken Meral AKŞENER’e, CHP tarafından teklif edilen ve SP’since de desteklenen: “Sizi destekleyelim. Tek başına aday ol, kazanalım.” Sözünü dikkate almayıp, herkesin kendi partisinden aday olmasının doğru olacağını öne süren veya aday çıkarmasının daha iyi olacağını belirtenler hem halkın güvenini hem mevcut millet vekillerini hem de kendi seçmenini kaybettiler… Seçim sonrasında da iktidara hükmen mağlup oldular… “Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar. Hiç ibret alınsaydı tarih, tekerrür mü ederdi?..”


Şimdi eğer bu partiler yine, gelecek seçimde de ayrı ayrı aday çıkarır ve birlik olmazlar geçmiş hatayı tekrar ederler ise bu defa Saray kazandığında, bu partilerin hepsini birden sıfırlayacağından emin olabilirsiniz. Bundan sonraki seçim kaybedilirse Türk, Türklük Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktır!.. Göçmen olarak gelen ve bütün yurdu resmen işgal ve istilâ etmiş olanlar şimdiden ticareti ele geçirmiş, esnaflarımızı sollamış, ikinci ve üçüncü kuşak sonrası Türk Milleti olarak var olabilme garantimiz ortadan kalkmıştır!..  Yok olmamak için birleşemeyenler yarın rakip olmak şöyle dursun, grup kuracak vekil bile alamayacaklardır…

İlk seçimlerde CHP başarabilir. Mansur YAVAŞ, deneyimli tecrübeli ve oturaklı insandır. Başkente olması ve iktidara çok yakın ve herkesin her hareketini takip ediyor olmasına rağmen çok çok başarılıdır. Yaptıkları, yapacaklarının delilidir… Ekrem İMAMOĞLU da başarılıdır; fakat Başkentin başkanının bu işe daha çok yakışacağı ve başarılı olacağı aşikardır. Tek yol, birliği bozmamak ve TEK ADAY’da birleşebilmek ve bütün partilerin aday çıkarmadan CHP’den çıkacak ORTAK ADAY: “Mansur YAVAŞ” ı desteklemeleridir…

Bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni Saray’a bağlayanlar, Kamuda özelleştirecek yer bırakmamışlardır. Yabancılara toprak satarak gelecek milyar dolarların peşine takılmışlardır. Ankara Büyükşehir Belediye Eski Başkanı Melih GÖKÇEK için Bülent ARINÇ’ın söylediği gibi Saray da aynı yöntemi kullanıp, memleketi parsel parsel bölüp başta Almanya (1.430.545.metrekare), Mısır (1 Milyon 721 Bin 409 Metrekare), İngiltere (1  Milyon 196 Bin 186 Metrekare), Katar (1 Milyon 139 bin 139 bin 875 Metrekare) İsrail, Suidi Arabistan, Libya, Suriyelilere olmak üzere, en çok tercih edilerek satılan topraklar ve iller arasında: Uşak (8 Milyom196 bin 580 metrekare); Yozgat (7 milyon 645 bin 433 metrekare), Denizli, Bursa, Konya, Antalya; İstanbul, olmak üzere satılmaya devam etmektedirler..

Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dediği, ABD’nin BOP Eş Başkanlığında Büyük Ortadoğu Projesi ve hükümetin de: “Şam’da namaz kılmak” istek ve arzusunun ötesinde ihtirasından, güneyimizde Sünnî bir devlet oluşturmak ve Osmanlının eski Topraklarına dönme arzusu mu yatmaktadır?..

Çok isteriz!..

Keşke olsa; fakat bugün içeride alev alev yanan bir memleket ve bu memleket halkı, ufak bir kıvılcımda patlayacak duruma getirilmiş. İktidarın söylem ve tavırlarıyla ötekileştirdiği, özellikle de bu “Pandemi Döneminde” yarın ne yiyeceğini, borçlarını nasıl ve ne ile ödeyeceğini düşünmekten; halkın muhakeme, sorgulama ve akıl etme (düşünme) melâikesi ve kabiliyeti yok olmuştur!.. Millet ve evlatları geleceğini ve midesini düşünür olmuştur!.. Saygının sevginin ve muhabbetin bittiği; akrabaların birbirinden uzaklaştığı, gidip gelmediği; gidip gelemediği bir zamanda, kardeşin kardeşe bile hasım olarak bakar hale geldiği, hoşgörü, sabır ve sevgiden yoksun ve ötekilerin aç ve açıkta kaldığı ve bırakıldığı Türkiye!...


İçte bütünleşememiş, binlerce kutuplara ayrılmak istendiği halde nispeten yine sağlam kalabilmiş Türkiye ve baştakilerin yanlış iç ve dış politikaları ile bu ideal, ülkü gerçekleşemez!..

Önce Türk’üm diyeceksin!..

Türk değilsen de Türk milletindenim diyeceksin!

Türk gibi yaşayacaksın!

Türk’ü, Türklüğü ve onların değer verdiği millî kahramanlara düşmanlık etmeyeceksin!..

Atatürk’ü baş tacı edeceksin!

Millî kahramanlarımıza saygı duyacak ve Millî Bayramlarımızda hastalanmayacak günü geldiğinde gereğince kutlayacaksın!

Arap milliyetçiliği ve şovenizmini bırakacaksın!

Bu halkın yanına böyle çıkarsız menfaatsiz zenginleşmeden halktan biri gibi geleceksin!

Türk gibi giyinecek, Türk gibi yaşayacaksın. Halkın sevdiği liderleri sevecek, değer verdiği kahramanları sen de baş tacı edecek, millî bayramlarını yok saymağa çalışmayacaksın!..

Yeni ve farklı bir lider çıktığını fark eder, kabul eder.

Halk o zaman seni baş tacı eder…

Halkı sevmediklerine zorlayarak, “And”ını yasaklayarak, “Bayrağını” değiştirmeye kalkarak, “İstiklâl Marşı”nı kaldırarak, “Bestesini Değiştirerek”, “Türk, Türklük, ve “Türkiye” adına kin duyarak, “Millî Kahramanlarının ve Millî Liderlerinin Fotoğraflarını Kaldırarak”, duvarlardan, okullardan dağlardan sökerek, afişleri yırtarak, heykellerini kaldırarak adını okul ve kurum bina ismi olarak kaldırttırarak değil!.. Bu milletle barışarak gerçekleştirebilirsin… Tabii o zamana kalırsan!..

27 yıldır Sovyetlerden ayrılarak bağımsızlığını kazanmış “KAN, CAN, DİL, DİN, IRKI, KÜLTÜRÜ BİR” Türk kardeşlerimizle birleşememişken, Kurtuluş Savaşı’nda bizden ayrılıp düşmanlarla birlik olan, din kardeşlerimiz dediğimiz Araplar mı bizimle birlik olacak?.. O gün zor zamanda yanımızda olmayanlar bugün yanımızda hiç olabilirler mi?.. 


“Yüz yıl süren filme ara verildi!” diye tutturulan nağmeler söylemekle, Osmanlının eski topraklarına yeniden dönmek olmaz!.. Hilâfeti yeniden diriltmek ile de olmaz!..

Osmanlı Padişahları Halifeliği ilan etmiş olsalar da Halifelik Peygambere dahi verilmemişti. Yeryüzünün tek Halifesi vardır. O da İNSAN’dır… Halifeliği diriltmek ve halife olmak gibi bir mantıksızlık olamaz; çünkü Kuran’da da böyle bir makam ve mevki yoktur. Halifelik sonradan icat edilmiş bir müessesedir. Akla, mantığa, bilme de uygun bir şey değildir!..

İnsanları “Birliğe, Beraberliğe, Bütünlüğe” davet etmemiş yöneticiler, yönettikleri toplumları kamplara, gruplara, partilere, sınıflara ayırarak dünyaya hizmet edemezler… Barışa, gelişmeye, çağdaş bilime ve dünya barışına dayanan yakınlaşmalarla; insanın ve insanlığın huzurunu sağlayarak kurulacak sistemlerle; Müslüman Türkler, Kardeş İslâm Ülkeleri hatta gayri Müslümler, dünyada yan yana gelebilirler. BİR ve BÜTÜN olabilirler. İnsan huzurunu, mutluluğunu, kısaca insanı hedef almayan, hedefi insan olmayan, hiçbir plan, proje, sistem başarılı olamaz! Olamayacaktır!...

KAYNAKLAR:

1.        https://www.birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-360-nisan-2019-360-nisan-2019/9451/2019-yerel-secimleri-nde-akp-notlar-ve-degerlendirmeler/9461

2.        https://www.haberler.com/en-cok-toprak-kimin-doneminde-satildi-haberi/

3.        https://odatv4.com/akp-80-yilin-100-kati-kadar-satti-1801131200.html

4.        http://www.krttv.com.tr/gundem/yabancilara-115-milyon-metrekare-toprak-satildi-ilk-sirada-suudiler-h32032.html

5.       http://www.platform24.org/yazarlar/3140/secim-bulutlari-dagiliyor--hangi-parti--hangi-aday--ne-diyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate