UFUKLARIN EFENDİSİ
Abdullah Çağrı ELGÜN
14.yy. başlarında Anadolu’da dağ eteklerindeki küçük
bir beylikti bu. Adriyatik’ten Karadeniz’e kadar uzanan Balkan Yarımadası, Yunanistan, Sırbistan,
Bulgaristan ve Tuna Nehri’nin
kuzeyindeki Eflâk ve Boğdan’ın sözde pirenslikleri de dahil olmak üzere
Bizans’tan arta kalanları fethetmeye
karar vererek ilerlediler. Adına Osmanlı diyorlardı.
1453 İstanbul’un fethi
ile birlikte Kırım Tatarları’nın onlara boyun eğmesi, Karadeniz’in kontrol
altına alınmasıyla tamamlandı.
1517’de İslâm’ın kalbi
olan Suriye’yi Arabistan’ı, Mısır’ı,
Mekke ve Medine’yi ele geçirdiler. Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’yı Ortadoğu’ya
bağlayan yolları denetlediği için Tuna
Nehri’nden Nil Nehri’ne kadar ilerledi, Balçık Denizi ve Çariçin(Volgagrat)’a,
Afrika ve Ekvator’u geçerek genişledi.
İmparatorluk, o
günlerde İslâmî, askerî, uygar ve hoşgörülüydü. Onun sınırları dışında
yaşayanlar için İmparatorluk, rahatsız edici ve korku vericiydi. Kendi
tabiyetinde olanlar içinse inalılmaz derecede enerjik, şevk dolu, istekli ve
düzenliydi. Türk Hakanları: “Ülkemize girilmedikçe, teb’ama cefa edilmedikçe bizden
kimseye zarar gelmez.” diyor; ve ilâhî
yardım gördüklerine inanıyorlardı.
17.yy. başlarına gelindiğinde Osmanlı sendeledi,
sarsıldı. Akdeniz insanları ikinci mevkiye
geriledi. Batı ülkeleri kavgalı ve dağınıktılar; ama çekişmeleri canlı
ve ilerletici oldu. Osmanlı
İmparatorluğunda İslâm dünyasındaki savaşlar çoktan kazanılmış,
tartışmalar çoktan bastırılmış, yasalar, yazılmıştı ve Osmanlılar eskiye
takılıp kalmışlardı.
İmparatorluk sonraki üçyüzyılda, yaklaşmakta olan
çöküntünün belirtilerine karşı direndi.
Hizipçi ve derme çatma politikaları, yolsuzluklarla delik deşik olmuş,
kızılelmaları unutulmuş, askeri bir tembellik hastalığı sarmıştı. Sir Thomas Roe: “1621’de (Osmanlı İmparatorluğu) gençlik ve kuvvet
kaynağı kaybolduktan sonra , geriye kalan ve birçok suistimallerle harap olmuş
yaşlı bir vucuda benziyordu.” diye
yazıyor.
Harap olmuş yaşlı
vucut, en büyük düşmanları Rus Çarı ve
Habsburg İmparatorluğundan da daha uzun, neredeyse, üçyüzyıl daha
yaşadı.
Osmanlılar, 1878’e
kadar Balkan devletlerini kucağında tutmağa devam etti. Bosna Türk ve Müslüman olarak yaşadı. Padişah’ın Mısır üzerindeki hakimiyeti en azından
ünvan olarak, 1882’ye kadar sona erdirilemedi. Adiyatik sahilindeki Arnavutluk, Osmanlıların 15.yy. da
boyun eğmesini sağladıkları en
zorlu eyaleti; ama Arnavutlar 1909’da hâlâ İstanbul’daki Meclis’e, mebus
gönderiyorlardı.
Tebasının birçoğu
Müslüman olmamakla beraber, bu İslâmî bir İmparatorluktu. Doğu ile Batı
adasındaki yolları denetimi altında tutuyor; ama ticaretle pek ilgilenmiyordu.
Herkesin fikir birliği ettiği gibi bir Türk İmparatorluğu idi; ama yüksek rütbeli yöneticilerinin, subaylarının ve
askerlerinin çoğu Balkan
Sılavlarındandı.
Genelde dinî
açıdan bağnaz değillerdi. Sunnî
Müslümanlar olarak, Kuran’ın yorumunda
ılımlı olan Hanefî Meshebini izlerlerdi. Asıl tebanın Türk olduğu
Osmanlıda her ırktan insanlar başarılarına bağlı olarak görev yapıyordu. Türk tam anlamıyla
ufukların efendisiydi.
Türk efendi ne
zamandan beridir sinsice izlenmekte, zenginlikleri Batının gözünü
kamaştırmaktaydı. Fransız ihtilâli ile doğan yeni fikirler. Teb’ada
milliyetçilik fikirlerini biledi, keskinleştirdi. 1905 li yıllarda bir çok adla
Selanik’te çıkan dergilerden özellikle Ali Canip Yötem, Ömer Seyfettin, Ziya
Gökâlp tarafından çıkarılan “Genç
Kalemler” bu ayırımı belirginleştirmişti.
İmparatorluk
bünyesinde 700 yılı aşkın beraber yaşamış Arap, Fars, Latin, Slav, Ermeni,
Yahudi…vb soyundan insanlar ayrılık çığlıkları
atar olmuşlardı. Bu karışık dönemde memleketi kurtama adıyla Osmanlıcılık,
İslâm Birliği, Türk Birliği gibi yeni düşünceler ileri sürülmüşse de ilk ikisi
tutmamıştı. Bunlardan Türk birliği,
Türkçülük ve milliyetçilik olarak gelişme götererek yeni bir cevheri
doğuracaktı.
1912 Balkan savaşları 1914-1915
savaşları 1918 Çanakkale, Mudanya, Dumlupınar, Sakarya, Tınaztepe, Kocatepe,
derken yeni bir görünüşle yüzyıla yakın bir zaman uykuya yatacak sonra yine
ufukların efendisi olacak yeni Türkiye doğuyordu. İşte bu cevher, yüz yıla
yakındır toprağın altında kabuğunda olgunlaşıp bekledi. Sabır ve bilgiyle
yoğuruldu. Onu yüzyıldan fazla hiçbir güç orada tutamazdı. Bu onun
yaratılışına aykırıydı. Nihayet
çekirdeği patlattı.
1945-1950 li dönemler Türk
ekonomisinin atılımlar dönemidir. 1950-1960 ve 1960-1971 yıllarda da bu
hamlelerin sık sık tekrarlandığı ve
atılımların peş peşe yapıldığı dönemler.
1980- 1990 lı dönem, ufkun
açıldığı, paranın, yatırımın, kredilerin, işçi ve memurun altın çağını yaşadığı
bir dönem oldu. Bu yeni Türklük ilimde, teknolojide, sanatta, yeniden filizlenip ÇINAR
olmanın özlemiyle yanıp tutuşurken
müthiş bir ivme kazandı. Türkiye
yol, su, elektrik telefon, elektronik çağını keşfetti. Derken 2000’de dünyanın
hemen bütün devletleri adından söz eder oldu. Yeni ufuklar önünde hızla açıldı.
2005’ten 2015’e
gelindiğinde şimdi Türk kabuğunu yırtarak yeniden doğruluyor. Liderini arayan
Türk, yeni hakanını doğurmak
üzeredir. Ey Türk oğlu, deden koynunda
yattıkça senin olan ufuklara, açılma zanıdır. Güneşin doğduğu yer, güneşin
battığı yer, agartalar, kara delikler, saman yoları, göğün yıldızlarla süslü
katları… Bir günde, bizim yılımızla, 50 bin yıl yol alan, uzay gemileriyle,
arşı âlem senin doğum sancılarını muştulamaktadır.
Selam sana Türk
oğlu!..
Selam sana ufukların
yeni efendisi!.
KAYNAKLAR
KAYNAKLAR
1)Türkiye."Stop."
Muammer ERKUL 17 Aralık 1999. Cuma.
2)Türkiye."Evvel
Zaman" Muammer ERKUL 17 Aralık 1999. Cuma.
3)Tuhvet'ül
Kibar..."Cihad-ı Ekber-ı Hayreddin Paşa".Katip Çelebi
4)Ömer Faik
COŞKUN Yaş: 64. KAYSERİ/Kocasinan
5)Türkiye."Stop."
Evvel Zaman .Muammer ERKUL 17 Aralık 1999. Cuma.
6)Türkiye."Stop."
Evvel Zaman Muammer ERKUL 17 Aralık 1999. Cuma.
7)Türkiye."Stop."
Evvel Zaman Muammer ERKUL 17 Aralık 1999. Cuma.
8)İbni Sinâ
Dr.Cemal ARABACIOĞLU.Çukurova Ünv.Yay.No: 8.s.43
9)İbni Sinâ
Dr.Cemal ARABACIOĞLU.Çukurova Ünv.Yay.No: 8.s.43
10)İbni Sinâ
Dr.Cemal ARABACIOĞLU.Çukurova Ünv.Yay.No: 8.s.43
11) Nutuk
Söylev ve Demeçler."Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi.
12) Uluğ Beg
Akadimiyası. A.A.Abdurahmanov.Özbekistan/Taşkent.s.10
13) Uluğ Beg
Akadimiyası. A.A.Abdurahmanov.Özbekistan/Taşkent.s.114
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder