"CAMİLERİN AHIR YAPILDIĞI" YALANI
Abdullah Çağrı ELGÜN
Camilerin ahır yapıldığı konusu, tarihî ve siyasî tartışmaların ilk defa Cumhuriyetin ilk dönemlerine bağlı olarak dile getirilen bir propagandadır. Atatürk'ün Tekke ve Zaviyeleri kapatmasından sonra Cumhuriyet düşmanı bu kindar ve aynı zamanda dindar görünümülü güruhun sıkılmadan, utanmadan ve mesnetsiz dayanaksız yalanlarından ve intikam alma arzusu ve kininden ileri gelmektedir!.. Cumhuriyet düşmanı bu Siyasî İslâmcılar Tekke ve Z aviyelerin kapatılmasından sonra Cumhuriyetçileri büyük kin beslediler. Başta Adnan Menderes olmak üzere Celâl Bayar, Fuat Köprülü, Refik Koraltan tarafından 7 OOcak 1946'da kurulması ve Celal Bayar'ın parti başkanı olmasıyla başlayan bu ayrıştırma ve yalanlar cahil halk tarafından rağbet bulunca bu yalan 80 yıl boyunca sürdürülegelmiştir. Atatürk'ün kapattığı; fakat onların sonradan yeniden organize olup kurdukları, Tarikat, Cemaat, Şeyh, Şıh, Gavs, Ağa sıfatındaki liderlerin etrafında kümeleşen bu insanlar, bir çok kitap, dergi, broşür basarak ve konferanslar ve seminerlerde halkın zihnini bulandırmışlar, ve kafasının karıştırmışlardır. Bu propagandanın sürdürülebir olması ve dini bütün Müslüman Türk halkının hassasiyetleri de dikkate alınınca, bir konu çok geçerli bir propaganda aleti olmuştur.
"Camiilerin
ahır yapıldığı" konusu,
genelde tarihi ve siyasi tartışmalar bağlamında ele alınır. Bu ifade, özellikle
Cumhuriyet'in ilk yıllarına atıfla dile getirilen ve dönemin reformlarını
eleştiren bir söylemdir. Ancak, bu tür iddialar tarihçilerin, arşivlerin ve
belgelerin ışığında incelenmesi gereken ciddi konulardır.
Bu konuda
bilgi paylaşmamı ya da tarihi olayları tarafsız bir şekilde ele almamı ister
misin? Yoksa daha spesifik bir tartışmaya mı yönelmek istiyorsun?
"Camiilerin
ahır yapıldığı" konusu,
genelde tarihi ve siyasi tartışmalar bağlamında ele alınır. Bu ifade, özellikle
Cumhuriyet'in ilk yıllarına atıfla dile getirilen ve dönemin reformlarını
eleştiren bir söylemdir. Ancak, bu tür iddialar tarihçilerin, arşivlerin ve
belgelerin ışığında incelenmesi gereken ciddi konulardır.
Bu konuda bilgi paylaşımlarında ve tarihi olayları tarafsız bir şekilde ele almak gerekir.
"Camiilerin
ahır yapıldığı" konusu,
genelde tarihi ve siyasi tartışmalar bağlamında ele alınır. Bu ifade, özellikle
Cumhuriyet'in ilk yıllarına atıfla dile getirilen ve dönemin reformlarını
eleştiren bir söylemdir. Ancak, bu tür iddialar tarihçilerin, arşivlerin ve
belgelerin ışığında incelenmesi gereken ciddi konulardır.
Evet, tarihi olayları seyrine göre ele alırsak bu tür haber ve söylemlerin yalan olduğunu söyleyebiliriz.
Camiilerin
ahır yapıldığı" iddiasını
tarihsel bir bağlamda ele almak için, dönemin koşullarına, reform hareketlerine
ve bu iddiaların kaynaklarına bakmamız gerekiyor. Bu tür söylemler genelde tek
bir açıdan bakıldığında yanıltıcı olabilir. Şimdi durumu adım adım inceleyelim:
Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Osmanlıdan kalan
çok sayıda Camii ve mescit vardı. Bu yapılar içinde uzun süredir kullanılmayan,
harap durumda olanlar bulunuyordu. Yeni yönetim, imar ve şehirleşme
politikaları gereği kullanılmayan ibadethaneleri farklı işlevlere tahsis
edebiliyordu. Ancak "Ahır Yapıldığı" iddiası genellikle
çarpıtılmış ya da abartılmış durumları ifade eder.
Belgeler ve tarihçiler, bazı harap ibadethanelerin geçici olarak depo, askeri amaçlı bina veya başka işlevlerde kullanıldığını gösteriyor. Ancak bu, sistematik bir "Camiileri Aşağılama" ya da "Dine Saygısızlık" politikası olarak görülmekten çok, dönem koşullarının getirdiği zorunluluklarla açıklanır.
Tarihi Kayıtlara
Göre:
1. Gerçek
Durum: Bazı Camiiler, özellikle
Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında, cepheye malzeme taşınması veya geçici
barınma amaçlarıyla farklı şekillerde kullanıldı. Bu, savaş ve yokluk
dönemlerinin bir sonucuydu, dini değerleri aşağılama amacı güdülmedi.
2. Yanıltıcı Söylemler: Cumhuriyet dönemi reformlarına karşı çıkan bazı
çevreler, bu olayları abartarak ya da bağlamından kopararak "din karşıtlığı" propagandası yaptı. Bu iddiaların büyük kısmı, modernleşme karşıtı grupların ürettiği söylemlerdir.
3. Dönemin Politikası: Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet yönetimi, laiklik ilkesi gereği devlet ve dini kurumları ayırmaya çalıştı. Ancak bu, dine düşmanlık değil; aksine, dini özgürlükleri koruma ve düzenleme çabasıydı.
İNÖNÜ CAMİİLERİ KAPATTI
İNÖNÜ CAMİİLERİ
KAPATTI İDDİASI İSE
TAMAMEN ASILSIZDIR!..
İNÖNÜ CAMİİLERİN
ÖNÜNE JANDARMA DİKTİ...
İNÖNÜ HALKIN CAMİİLERE
GİRİŞİNİ YASAKLADI...
NİĞDE ve
ULUKIŞLA'da oldu bunlar...
Ama neden
yaptı?..
Niçin oldu?..
Sebep neydi?..
Bu işin
arkasındaki gizem neydi?..
Sorusunu kimse sormadı…
Meydanı boş
bulan Atatürk ve Cumhuriyet
düşmanları 80 yıldır bu propagandayı yaptı. Maalesef gerçeği
bilemeyen ve doğru bilgiye ulaşma imkân olmayan halkımızın büyük bir bölümü bu
yalanlara inandı.
Böylesi yalanın,
siyasi rant sağladığını gören iktidar mensupları, işin dozunu her geçen gün
artırarak yalanlarına devam ediyor. Daha birkaç
gün önce diyanetçi bir öğretim görevlisi TV ekranlarından "ATATURK
DÖNEMİNDE, GENELEV YAPILAN CAMİİLER VARDI…" diyebildi.
Onların
yalanlarını günde 40 kere tekrarlayabilecekleri onlarca kanalı var. Bizim
sosyal medyadan başka gerçeği anlatacağımız hiçbir kanalımız yok. Evet, İNÖNÜ
bazı tarihi Camiileri kapatmış, başına da jandarmalar dikmişti.
Bu Camiilere kimseyi yaklaştırmıyordu. Hükümet hakkında aleyhte propaganda alıp yürüyor. Buna rağmen kimseye de bir açıklama yapılmıyordu.
Peki neydi bu olayın ardındaki sır?..
Atatürk ölmüş... İkinci dünya savaşı başlamıştı.
İnönü Cumhurbaşkanı seçilmişti. Hitler'in Orduları Avrupa ülkelerini birer birer ezip geçiyordu.
Alman tankları Fransızların asla geçilemez
dedikleri Maginot Hattını bile geçmişti...
Daha 1941
yılında 13 ülke teslim bayrağını çekmiş. Alman Orduları Türkiye sınırına
dayanmıştı. Türkiye de boş
durmuyordu?.. Bütün yedekleri askere çağırdı…
Alman tanklarına
karşı Trakya'nin altına binlerce KORUGAN yapılmıştı. Bununla yetinmemiş,
Alman Ordularının İstanbul'a girişini önlemek için Çatalca, Büyükçekmece
hattına Maginot hattının bir benzeri ÇAKMAK HATTI inşa edilmisti. Alman
tanklarına karşı önlem alınmıştı.
Peki ya Alman uçakları?..
Alman uçakları
İstanbul'u bombalarsa?..
Tarihimizin maddî manevî en değerli hazineleri,
kutsal emanetleri ne olacaktı?.. Bir Alman taarruzuna karşı kutsal emanetlerin
Alman uçaklarının menzili dışında bir yere taşınmasına karar verildi.
İnönü, her şeyin gizlilik içinde yapılmasını,
Almanların kutsal kutsal mekanlara dokunmayacağının da hesaba katılmasını
istedi.
Düşünüldü,
taşınıldı. İstanbul saray ve müzelerinde ki tüm değerli eşyaların
Anadolu'nun ortasında Niğde ve Ulukışla'da dini mabetlere saklanmasına karar verildi... Bunun için özel tiren hazırlandı.
İçi çinko,
özel bölmeli sandıklar yaptırıldı. Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı ve İstanbul
Arkeoloji Müzesi'ndeki kutsal emanetler:
Hazreti
Muhammed'in hırkası, mühürü, kılıcı, oku, yayı... Kabe'nin Anahtarı,
Hazreti Osman'ın kanlı Kur'an-ı Kerim'i, Padişahların tahtları, eşyaları, hazine, silah, tablo, porselenler, paha biçilmez el yazması eserler, büyük bir gizlilikle ve titizlikle sandıklara yerleştirildi.
1942 yılı,
Alman Ordularının Trakya sınırımıza dayandığı o günlerde, yarı karanlık bir
gecede, üç yüz doksan bir (391) sandık, kırk sekiz (48) vagona yerleştirildi...
Tiren paha biçilmez değerdeki yüküyle, büyük bir gizlilik içinde ve korumalar
altında Anadolu'nun ortalarına doğru hareket etti…
Kutsal Emanetler ve paha biçilmez değerdeki mücevher ve el yazması eserler, Niğde’ de Ak Medrese ve Sarı Han ile Ulukışla'da bir Camiiye yerleştirilir.
Her şey
gizlilik içinde yapılmak zorundadır. Yerel yöneticilere bile bilgi verilmez. Camiilerin etrafına özel askeri birlikler konuşlandırılır.
Bu ibadet yerlerine kimse yanaştırılmadı, yanaştırılamazdı!..
1943 yılında
İnönü, Churchill ile görüşmek
üzere Adana'ya giderken treni Ulukışla'da durdurur...
Kutsal emanetlerin saklandığı üç binayı teftiş eder. Kendisi bile içeri girmez. Birliğin komutanından bilgi alır... Ayrılırken de "Bize emanet, size emanet... Gözüm arkada kalmasın..." der.
Dört sene
geçer, savaş biter. Dünyaya sükûnet hâkim olur, Kutsal Emanetler 1947
yılında tekrar getirilir. Saray ve Müzelerdeki yerlerine konur...
Yıllar geçse
de ne İnönü, ne CHP bu konudan asla söz etmezler… Kendilerine bir paye
çıkarmazlar.
Bunu firsat
bilen Cumhuriyet düşmanları 80 yıldan beri:
"İnönü Camiileri
kapattı". yalanını
yayarlar.
Hatta daha da
azar, kapatılan Camiilerin çevresindeki koruma askerlerinin atlarını ve
beslenmelerini bahane edip:
"İnönü Camiileri
ahır yaptı.." yalanını
yayarlar ve bu konuyu sürekli işlerler de işlerler... halbuki gerçek işte budur..
Devrin vatan hainleri, ondan önceki dedeleri, babaları gibi Taalli İslâm Cemiyeti Başkanı İskilipli Atıf Hoca, Müderrisler Cemiyeti Başkanı Mustafa Sabri Efendi, Ali Kemal, İngilizlerin Ajanı Bağımsız Kürdistan Kurmak isteyen Kürt Sait Molla:
Milletin
asil evlatlarını devlete karşı kışkırtmak, bir kaos ortamı hazırlamak, halkın
zihnini bulandırıp, aklını karıştırmak, “halkı kışkırtmak”, “dini politikaya
alet etmek” ve “vatana ihanet etmek” suçlarından yargılandılar... Bugünün
yaygaracıları da aynı şeyi yapıyorlar…
Şimdi
soruyorum, bu akademisyen görüntülü bakan Lâyıklikle, Maarif Modeliyle ne
yapmak istiyor?
Yorumu siz izleyicilere bırakıyorum...
"Camiilerin ahır yapıldığı" iddiası, genelde belirli bir dönemle ilgili siyasi tartışmaların ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu konunun daha net anlaşılabilmesi için kaynaklara dayalı bir değerlendirme yapalım:
1. Kurtuluş Savaşı ve Sonrası: Kurtuluş Savaşı sırasında, özellikle savaşa yakın bölgelerde kullanılmayan ya da harap durumda olan bazı okul ve Camiiler geçici olarak depo, barınak veya hayvanlar için kullanılmak zorunda kalmıştır. Bunun sebebi dini değerleri aşağılama değil, savaşın getirdiği zor koşullardır. Örneğin:
Anadolu’da erzak ve silahların saklanması için kullanılabilecek başka yerlerin olmaması, en güvenilir yerler olarak okullar ve ibadethanelerin bu amaçlarla kullanılmasına yol açmıştır.
2. Cumhuriyet'in İlk Yılları: Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde Osmanlı’dan kalan çok sayıda Camii ve mescit vardı. Bazıları oldukça kötü durumdaydı. Bu yapılardan kullanılmayanlar, dönemin şehirleşme politikaları çerçevesinde farklı amaçlara tahsis edilmiştir. Ancak sistematik bir şekilde "Ahır Yapılması" gibi bir durum arşiv belgelerinde bulunmamaktadır.
3. Propaganda ve Söylemler: Bu tür iddialar genelde Cumhuriyet reformlarına karşı çıkan çevreler tarafından dile getirilmiştir. Örneğin, Cumhuriyet’in laikleşme politikalarına tepki gösteren bazı gruplar, bu iddiaları, modernleşme hareketini kötülemek için bir argüman olarak kullanmıştır. Ancak tarihçiler bu iddiaların çoğunu abartılı veya bağlamından koparılmış olarak değerlendiriyor.
4. Arşiv Belgeleri ve Araştırmalar: Türk Tarih Kurumu gibi kurumlar ve bağımsız tarihçiler, bu tür iddiaları incelediğinde, belgelerin büyük ölçüde savaş ve kriz dönemlerinin zorunluluklarına işaret ettiğini ortaya koymuşlardır. Bazı kullanılmayan Camiilerin farklı amaçlarla kullanıldığına dair belgeler bulunurken, "ahır yapıldı" iddiasının genelde abartı olduğu vurgulanır.
Önemli Bir
Kaynak:
İddiaların tarihsel dayanaklarını inceleyen tarihçi Doğan Kuban ve benzeri araştırmacılar, bu söylemlerin daha çok modernleşme karşıtı bir propagandanın ürünü olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Osmanlının son döneminde de bazı ibadethanelerin benzer amaçlarla kullanıldığına dair belgeler bulunmaktadır.
Tabii, bu
iddiaları daha detaylı ve kaynaklara dayalı bir şekilde ele alalım. Öncelikle, "Camiilerin
Ahır Yapılması" meselesi, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki reformları
eleştiren çevrelerin, ürettiği bir söylem gibi görünse de, altında farklı
nedenler ve bağlamlar yatmaktadır.
Tarihi Bağlam
ve Şartlar:
1. Osmanlı’dan
Kalan Miras:
Osmanlı
döneminin son yıllarında, özellikle taşrada çok sayıda Camii ve Mescit kullanılmaz
hale gelmişti. Bütçe yetersizliği ve savaşlar nedeniyle ibadethanelerin bakımı
ihmal edilmişti.
Bazı bölgelerde Camiiler harabe durumdaydı ve ibadete kapalıydı. Dolayısıyla bu yapılar, yerel halk tarafından zaman zaman farklı amaçlarla kullanılabiliyordu.
2. Kurtuluş
Savaşı Dönemi:
Anadolu'da,
savaş sırasında stratejik noktalardaki kullanılmayan binalar erzak, silah ve
asker barınağı olarak kullanıldı. Bu binalar arasında Camiiler de vardı. Amaç
dini değerleri aşağılamak değil, savaşın zorunluluklarını karşılamaktı. Örneğin:
Sakarya Meydan Muharebesi sırasında, cephenin hemen gerisinde yer alan köylerdeki bazı bazı Okullar, Camiiler, silah ve cephane, erzak deposu veya burada bulunan boş Okul bahçeleri ve Cami avluları da Askerî Birliklerin aynı amaçları için geçici olarak kullanılmış olabilir; ancak bu geçici bir durumdu.
3. Cumhuriyet’in
İlk Yılları:
Yeni Türkiye
Cumhuriyeti, Osmanlı’dan kalan yapıları yeniden düzenlemek için çeşitli
politikalar uyguladı. Harap ve kullanılmayan Camiiler ya restore edildi ya da
başka amaçlara tahsis edildi.
Bazı yerlerde Camiiler
okul, kütüphane veya depo olarak kullanıldı. Örneğin, dönemin koşulları göz
önüne alındığında, köylere eğitim götürmek için kullanılmayan mescitler okula
dönüştürüldü.
"Camiilerin Ahır Yapılması"
İddialarının Kaynağı:
1. Tarihsel
Gerçeklerden Çarpıtma:
Kullanılmayan
bazı Camiilerin geçici olarak depo veya barınak yapılması, laikleşme karşıtı
çevreler tarafından "ahır" gibi olumsuz bir söyleme dönüştürülmüştür.
İddiaların büyük kısmı, belgelerden değil, propaganda amaçlı sözlü anlatılardan türemiştir. Bu tür söylemler, Cumhuriyet reformlarını eleştiren gelenekselci çevreler tarafından yaygınlaştırılmıştır.
2. Arşiv
Belgeleri ve Çürütme:
Türk Tarih
Kurumu ve Osmanlı arşivlerinde yapılan çalışmalar, Camiilerin sistematik olarak
"Ahır Yapılması" gibi bir uygulamanın olmadığını göstermektedir.
Örneğin:
Kurtuluş
Savaşı’na dair belgelerde, ibadet yerlerinin korunmasına özen gösterildiği,
sadece harap durumda olanların kullanıldığı belirtilmiştir.
3. Osmanlı
Döneminde Benzer Durumlar:
Osmanlı’da da kullanılmayan veya terk edilmiş Camiiler başka amaçlarla kullanılmıştır. Örneğin, bazı vakıf Camiilerinin depo veya samanlık olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu durum, Cumhuriyet'e özgü bir uygulama değildir.
SONUÇ:
"Camiilerin ahır yapılması" iddiası, tarihsel bağlamdan koparılmış ve siyasi
bir eleştiri aracı haline getirilmiştir. Dönemin savaş ve yokluk koşulları, bu
tür kullanımları Camii ve Okulları askerî teçhizat, silah, cephane ve ilaç
deposu, hastahâne ve revir, maddî ve manevî kıymeti yüksek, kutsal değerlerimiz
ve Kutsal Emanetleri saklamak ve güven altında tutmak ve Askerî Birliklerimizin
her türdeki teçhizatıyla birlikte barındığı yerler gizli barınak yerleri olarak
kullanımı, zorunlu kılmış olabilir.
Bunların
sistematik bir aşağılama ya da dine karşı bir politika yürütüldüğüne dair hiç
kimsenin elinde ve Arşiv Belgelerimizde hiçbir kanıt ve kanıtlar
bulunmamaktadır. Aksine, Cumhuriyet döneminde birçok Camii restore edilmiş ve
yeniden ibadete açılmıştır. Kuran Türkçeleştirilerek, halkın ibadetine ve
faydalanmasına sunulmuştur!..
İddiaların
büyük kısmı, belgelerden değil, propaganda amaçlı sözlü anlatılardan
türemiştir. Bu tür söylemler, Cumhuriyet reformlarını eleştiren gelenekselci
çevreler tarafından yaygınlaştırılmıştır…
KONUYLA İLGİLİ KAYNAKLAR
1. Doğan Kuban
(Tarihçi ve Mimarlık Uzmanı):
Doğan Kuban,
Osmanlıdan Cumhuriyet’e miras kalan ibadethanelerin durumu üzerine yaptığı
çalışmalarda, bu tür iddiaların bağlamından koparıldığını vurgular. Özellikle
taşrada, savaştan dolayı harap olan Camiilerin geçici olarak farklı amaçlarla
kullanıldığını belirtir.
2. Türk Tarih
Kurumu Çalışmaları:
Türk Tarih
Kurumu’nun Arşiv Belgeleri, savaşın ve ekonomik yokluğun etkisiyle bu tür
geçici çözümlerin alındığını; ama bunun dini değerleri aşağılama amacı
taşımadığını ortaya koyar.
3. Prof. Dr.
İlber Ortaylı:
İlber Ortaylı
da bu tür iddiaların, Cumhuriyet karşıtı çevrelerin abartıları olduğunu söyler.
Ortaylı, harap durumdaki Camiilerin restorasyon sürecine alınmasının daha çok
göz ardı edildiğini vurgular.
4. Kemal
ARI ‘da bu konuyu incelemiş ve konu hakkında yazdığı bir makalede bu
iddialara gerçeklik kazandıracak hiçbir belgeye rastlanmamış olduğunu
belirtir!..
5. A. Afet İnan, Devletçilik İlkesi, (İlk baskı 1937)
Ankara, 1972, ek 7.
6. “AKP’den Satılık Cami”, Yeniçağ gazetesi, 08.11.2010.
7. Tufan Türenç, “Çirkin İftira ve Gerçek”, Hürriyet gazetesi, 11
Ocak 2011.
8. İsmail Yakıt, “Birikimli ve Bulunmaz Bir Dost Prof. Dr. Hüseyin Ayan
Hoca”,AÜ, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi,
S.39, Erzurum, 2009. s.1.
9. “Meğer Menderes Camileri Yıktırmış” Odatv.com, 30
Mart 2011.
10. Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk’ün Kur’an Kültürü, İstanbul,
2006, s.390.
11. “Sanat Alemi”nden naklen, “Satılan Cami ve Mescitler Ne Oldu?”, Haber
7.com, 19 Şubat, 2008.
12. Metin Engin, Cumhuriyet gazetesinden naklen Ceyhan, age,
s.37.
13. Sinan Meydan, Akl-ı Kemal “Atatürk’ün Akıllı Projeleri”2.cilt,
İstanbul, 2012, s.101,104.
14. Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye’de İslamcılık, Ankara,
1972, s.65,66.
15. Sinan Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, İstanbul,
2009, s. 655.
Jaeschke, age, s.64, 65.
16. Vakit gazetesi, 30 Kanunu
Evvel 1928.
17. Zeynep Şahiner, "Menderes Camileri Tekkeleri Neden Yıktırdı", HABERKÜLTÜR.NET.
5 Ocak 2010.
18. Ramazan Balkan, “İsmet Paşa’nın Yıktırdığı Camiler”, Kocatepe
gazetesi,
19. Turgut Özakman, Cumhuriyet, II. Kitap, Ankara, 2011, s.15
20. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nden nakleden Meydan, Atatürk İle Allah
Arasında, s.656.
21. Üzeyir Lokman Çaycı’nın Paris Camii ve Enstitüsü rektörü Abbas
Bencheikh El Hocine’le yaptığı röportajdan; Üzeyir Lokman Çaycı, “Paris
Camisinde Atatürk’ten Işıklar ve İzler Var”, Aktüel dergisi, 26
Eylül 2009.
22. Ali Metin Çavuş’tan nakleden Yurdakul Yurdakul, Atatürk’ten Hiç
Yayınlanmamış Anılar, İstanbul, 2005, s.156.
23. Menderes döneminde açtırılan kiliseler için bkz. Sinan Meydan, Cumhuriyet
Tarihi Yalanları, 2. Kitap, s. 612 vd. “Menderes’in Açtırdığı Kilise ve
Diyalogculuk"
24. Hakan Yılmaz, “Yamamada Torijori: Abdülhamit’ten Türkçe Öğrendi
Atatürk’e Japonca Öğretti”, Zaman gazetesi, 6 Mayıs 2006;
Torijori Yamada, “Toruko Gakan” (Türkiye'ye Resimli Bir Bakış) adlı
bir kitap yazmıştır.
25. Barış Ertem-Mustafa Cevdet Altunel, "İstanbul İmarındaki Tarihi
Eser Kaybının Tarih ve Turizm Açısından İncelenmesi:
26. Karaköy-Kabataş Bölgesi", Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, C.2, S.4, Aralık 2011,
s.69-72;
27. Behçet Ünsal, “İstanbul’un İmarı ve Eski Eser Kaybı”,
28. Türk Sanat Tarihi Araştırma ve İncelemeleri Dergisi,Cilt
2, s.46-49;
29. Müge Ceyhan, İstanbul'da Tarihi Çevre Koruma ve Basın, İTÜ
Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.41-42.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder