29 Mart 2021 Pazartesi

NELER OLDU, NELER OLUYOR? Abdullah Çağrı ELGÜN

NELER OLDU, NELER OLUYOR?

Abdullah Çağrı ELGÜN

Son günlerde Türkiye’nin gündeminde “Anayasa Değişikliği” var! Eski Anayasada eksik olan ne var? Getirilmek istenen “Yeni Anayasada” nelerin olması isteniyor? 

16 Ocak 1998 yılında Refah Partisinin (RP), Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasıyla “Millî Görüş”  2002 yılında “Adalet ve Kalkınma Partisi” AKP adı ile partileşerek, 22 Temmuz 2002 seçimleriyle 365 milletvekili çıkararak tek başına iktidara geldi.

AKP Hükümetinin iktidara gelir gelmez uğraştığı konuların başında “Anayasa” yatıyordu. AKP, İnsan Hakları Mahkemesi’nin de baskısıyla, “Devlet Güvenlik Mahkemelerini” kaldırarak işe başladı. Her iki üç ayda bir “Anayasa”da değişiklikler yaparak “1982 Anayasası” 2002 yılından 2021’e kadar geçen AKP iktidarı döneminde, yirmi (20) yılda, on üç (13) kez değişikliğe uğradı…  

Devleti soyulabilecek muz kabul eden taraf; ve kim tarafından idare edilirse edilsin, hiç de umurunda olmayan taraftarlar; ancak ve sadece, seçimden seçime sandık başına gidip oy verdiği “seçim”i demokrasi zannetti… Aldığı iaşe, market kartı, aş evlerinden gelen hazır yemek, kışlık yakacak odun ve kömür; köylerden tarımdan koparılarak şehre getirilmiş ve maaşa bağlanmış binlerce seçmen… Nasıl olursa olsun, nasıl yönetilirse yönetilsin asla umurunda olmayan, umursamayan neme lazımcı bir halka dönüştürülüverdi…

Eskiden komşusundan borç almaktan utanan, karakolun önünden geçerim diye ürken, arlanan, böyle bir durumu namusuna leke sürülmüş sayan bu halk, sadece mahkeme kapılarında değil hakim ve savcı huzurunda, birbirlerine saldırır birbirlerini döver oldu…

Evde kullandığı en temel eşyalarını denetime gelen belediye görevlileri, Fak Fuk Fon Memurlarından kaçırarak maaş bağlanması ve ihtiyaçlarının sağlanması için utanmadan ve sıkılmadan komşularının gözleri önünde anbara, kilere, bodruma, odunluğa kilitleyerek denetim memurlardan kaçıran, aç gözlü, çıkarcı, yağmacı, arsız ve iki yüzlü ve bayağı seviyesizliğine geriledi!..

Bu halk sayesinde, rant getiren ve devlete ait en gözde ve can alışı kurum, kuruluş, en gözde arsalar, en can alıcı bina ve tesisler, fabrika, deniz sahilleri ve bunlara ait bütün tesis ve yan kuruluşlar, birlikler; herkesin gözleri önünde parsel parsel “Doğrudan Temin” veya “İhale” edilerek yandaşlara satıldılar. Kimsenin gıkı çıkmadı, iyi mi?..

Sonunda satılan bu tesislerin yerlerinde bilmem kaç kez el değiştirilerek birbirlerine satılmış arsalarda kurulmuş mahalleler, villalar ve yükselen gökdelenler görüldü…

Üniversite mezunları işsiz, fabrika çalışanları ekmeksiz kaldı… İşsizlik sayısı kayıtlı on milyon, kayıtsız on beş milyona yaklaştı…

Dolar 1.40. Kuruş’tan 8.TL’ye, EURO 1.12.Kuruş’tan 10.TL’ye çıktı. Kimsede ses yok!.. Vatandaş ekmeğe muhtaç! Esnaf aç, işsizlik diz boyu; fakat halk çok memnun olmalı ki her defasında bu yönetim, tekrar tekrar iktidar oluyor… Şaşırmıyor musunuz?..

Devletin bütün ihalelerini, “Doğrudan Temin Yoluyla” yandaş beş şirkete veren; bu şirketin kodamanlarına, vatandaşın anasına avradına küfrettiren; vatandaşın geçmediği köprüye, tünele, otobana; gitmediği hastaneye, haberi olmadan para ödeyen; halkın her aldığı gıda maddesi ve ihtiyaçlarına, otomobil ve diğer araçlara: KDV, ÖTV. GELİR VERGİSİ, KATMA DEĞER…vb. adlarla vergi üstüne vergi bindiren; kendisini donuna kadar soyan; kişileri tekrar tekrar iktidar sahibi yapıyor!..  Bunda bir gariplik yok mu?..

Eskiden hiç olmazsa “üçüncü dördüncü el”, iyi kötü bir araba alabilecek olan orta halli halk halk ortadan kayboldu!.. Bugün ufak memur, esnaf, vatandaş araba almak şöyle dursun, yakınından geçemiyor!.. Otomobiller ev fiyatlarını çok çok gerilerde bırakmış… Bunun adı da. “İyi Yönetim (?!.)” oluyor!.. Düşünebiliyor musunuz?..

Kısa bir fıkra:

“Stalin, “Komünist Parti Polit Büro Kurmaylarıyla” soğuk bir gece toplantında “Siyasî Gündem ve Halk Yönetimi” konuşuyorlarmış. Aralıklarla da masada bulunan “Rus Votkası” içiliyormuş. Herkesin çakırkeyif olduğu bir sırada Stalin, kadehinden son yudumu aldıktan sonra, masaya vurarak herkesin dikkatini kendisinde toplayarak kurmaylarına:

“Halkın, yönetime kayıtsız şartsız itaati ve liderin her dediğini onaylanması nasıl sağlanır?..” demiş.

“Çakır keyif halindeki kurmayları bir bir atılmışlar ortaya:

-Disiplin ve sertlik!

-Adalet ve eşitlik!

-Sürgün ve haklardan tam mahrumiyet!

Kimisi de:

-Kurşuna dizme, toplu katliamdan bahsetmiş!..

Stalin, bu cevapların hiç birisinden memnun kalmamış…

-Tez, bana canlı bir tavuk bulup getirin. Demiş…

Hemen tavuk bulunup getirilmiş.

Kurmaylarının şaşkın bakışları arasında tavuğun tüylerini, bağırta bağırta yolmaya başlamış. Tavuk çırpınarak, cıyaklamaya ve Stalin’in elinden kurtulmaya çabalarken, çırıl çıplak kalıvermiş…

Tüyleri tamamen yolunup, çırılçıplak kalan tavuk, üşümüş tabi…

Stalin, tavuğu bu haliyle dışarı bırakıvermiş ve kurmaylarına dönerek:

-Şimdi dikkatle tavuğu izleyin. Bakalım nereye gidecek? Demiş.

 

Zavallı tavuk, bu azaptan kaçıp kurtulayım diye can havliyle bırakıldığı yerden koşarak uzaklaşmağa başlar; fakat dışarıdaki soğuk daha beterdir… Tir tir titremeye başlar. Masaların altında ısınacak yer arar, Koşar, duvar diplerine saklanmak ister; fakat nafile!..

Tüysüz, teleksiz vücudu, kanatları, yara bere içinde kalır...

 

Şömineye doğru gelir, yaklaşır tüysüz derisi kavrulur...

Tavuk çar naçar biraz önce tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına girip sığınır… Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp birer birer tavuğun önüne atar. Stalin’in elinden yemlenen tavuk, artık o, nereye yönelse, ardından gider...

Manzarayı hayretler içinde izleyen Kurmaylara dönen Stalin, gevrek gevrek güler ve şöyle der:

-Gördünüz mü?

Halk dediğiniz topluluk da bu “tavuk” gibidir… Tüylerini yolup al ve serbest bırak! O zaman, onları bir avuç yemle yönetmek, mümkün olur!”

Bir başka liderin de kendisini “çoban” halkı da “koyun”a benzettiğini günümüz basın ve yayın organlarında gürül gürül konuşurken dinlememiş miydik?..

 

Bu olay ne kadar doğru, bilmiyorum; ama bildiğim bir şey var ki; tarih boyunca bütün diktatörler, masum halk kitlelerini, hep tüyleri yolunacak tavuklar gibi görmüşlerdir. “Tüyleri yolunur. Kendilerinden başka sığınılacak bir merci bırakılmaz!..” Kendileri ve etrafı da, “Karun” kadar zenginleşirken, halka da ufak tefek ulufeler verilerek “itaati" sağlanır…

Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’nın İlk Dört Maddesi:

“Mad 1.Türkiye Devleti, bir Cumhuriyettir!..

Mad.2. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.

Mad.3.Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağının şekli, kanunda belirtilen, beyaz, ay yıldızlı, al bayraktır. “Millî Marşı”: İstiklâl Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.

Mad.4.Anayasanın 1.Maddesindeki, devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. Maddesindeki, Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. Maddesi hükümleri, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez!..” Olarak geçiyor. İktidar:

“And” mızı kaldırdı.

“T.C”.’yi sildi.

“Türk” ve “Türkçülük” e tavır aldı.

“Milliyetçilik”i ayaklar altına aldı. Şimdi sıra, gayeye giden yoldaki engelleri kaldırmada!.. Yani ilk dört madde ve “Anayasa” nın tamamı değiştirilmeli…

ABD’nin bütün isteklerini Amerika’dan aldığı icazet gereği uygulamaya koyan AKP iktidarı: Irak’a asker göndermek için “Teskere”yi gündeme getirdi. Halkın galeyana gelip meydanlara çıkmasına aldırmayan AKP, ABD’ne kapıları sonuna kadar açtı.

Türkiye’deki bütün üs, askerî ve sivil limanlar, hava alanlarını yabancı askerlerin emrine sunuldu.

Teskere ile yabancı askerlerin Türkiye’ye gelmesi ve Kuzey Irak’a da Türk askerlerinin çıkması kararının “Tezkere” meclisten geçmesini istedi. Milletvekillerine: “Tezkereyi Onaylayın!” çağrısı yaptı; fakat Erdoğan’a rağmen “Teskere” milletin sesine onay vererek, meclisten geçmedi…

Anayasa değiştirilerek (76. ve 77.Mad.) Meclise giren Erdoğan, Meclise gelir gelmez yenilediği kabinede “Tezkereye” açıkça karşı olanların, hepsini kabineden uzaklaştırdı…

 Bundan sonra, önü açılan Erdoğan’ı kimse tutamadı. Yolsuzluğun ve yoksulluğun arkasında, büyük bir kalkan oluşturarak, yoksullara: “Devlette bir iş veya başka yerlerde imkân verebilmek varken, yerine”:

“Aş Evleri”, “Yoksullara Yardım ve Bağış” adıyla kurulan dernekler vasıtasıyla “İaşe Sağlama, Karneye Bağlama”, köyünden tarlasından koparıp getirdiği yurttaşı da “Asgari Ücretli Seçmen” haline getirerek, tarımı da yok etmeye devam etti…

Bakanlar ve Başbakanları dahil olmak üzere, 300’ün üzerindeki yolsuzluk dosyasını rafa kaldırma konusunda, büyük maharet sergiledi…

Tarım Arazileri, Orman Arazileri, Deniz Sahilleri … gibi kamuya ait tapulu tapusuz ne varsa, parsel parsel AKPliler tarafından kurulan yandaş dernekler ve vakıfların ellerine teslim edilerek, bizzat yabancılara kiralandı, devredildi veya yok fiyatına satıldı…

Hayalî Şirketler, Hayalî İhracat, Naylon Fatura, Deniz Sahillerinin Yandaşlar Tarafından Kurulan Vakıflara Devri, Maden Yataklarının El Değiştirmesi, Orman Vasfını Kaybetmiş 4B Arazilerin, Hısım Akraba ve Partililerin Üzerine Geçirilmesi, Kamu Mallarını Üzerine Konma, Şehir, İlçe ve Kasabalarda Merkezde Rant Sağlayan Devlet Okulları, Stadyumlar, Devlete Ait Binaların yıkımı ve Yandaşlara Pazarlanması, Devlet İhalelerinin tek elden “Doğrudan Temin” yoluyla beş şirkete verilmesi…

İhalelerin Verildiği Beş Şirket:

1.Liman (Türkiye)                 49        Milyar Dolar

2.Cengiz (Türkiye)                43        Milyar Dolar

3.Kolin (Türkiye)                  42.1     Milyar Dolar

4.SUEZ (Fransa)                   40        Milyar Dolar

5.EON (Almanya)                 38.5     Milyar Dolar

6.MNCa (Türkiye)                37        Milyar Dolar

7.KALYON (Türkiye)          36.6     Milyar Dolar

8.C.O.GAL VAO (Brezilya) 28.7     Milyar Dolar

Sözleşmeli Memur: sözleşmeli Asker, Öğretmen, Doktor, Hemşire, Sözleşmeli Sağlıkçıların önünü açılması… Böylece Taşeron Firmalarının, eleman olarak aldığı işçilerini “Köle” gibi kullanmasının ve bu taşeron elemanlarının başka iş alanlarında, “Kiralık” olarak “Alınıp Verilmesi”nin de önünü açtı…

İnsanın alın teri, kutsal olan emeği, çalışması hiçe sayıldı… İş garantisi ve iş güvencesinin hiçbir değeri kalmadı ve önünü tamamen kapatıldı…

Erdoğan’ın en büyük desteği Fethullah GÜLEN’in kurduğu Cemaat’ti. On iki yıl boyunca hemen her konuda en büyük ortağı ve icraat yürütücüsüydü.

Bunlardan başka: Menzilciler, Süleymancılar, İsmail Ağa Cemaatı Emniyet, Yargı ve Bakanlık kadrolarında en büyük payı alarak, teşkilatlandılar.

İkinci destekçileri “Sol Liberal Kanat”tı ki bu Deniz BAYKAL (7 Haziran Seçimlerini kaybedince hemen Köşke çıktı!):

Abdullah ÖCALAN (İmralı Notlarında: “Erdoğan’a söyleyin! İki kez onu kurtardık!..” diye özetliyordu. Doğrudan ittifak denilmese de “Kürt Oyları ve Hareketi” içerisinde pek derin ilişkilerde olduğu, rahatlıkla söylenecektir… Özellikle son seçimlerde iyice bunalan AKP: Abdullah ÖCALAN’ın mektubunu okuttu!..  Tatmin olmadı, Devletin televizyonu TRT 1’e Abdullah ÖCALAN’ın kardeşi Osman ÖCALAN’ı çıkartarak, Kürt halkından, oy devşirmek istedi… Tabii en son da Dr. Devlet BAHÇELİ’nin sınırsız yardımları, “Erdoğan İktidarı”nı her diz çöktüğünde yeniden yeniden omuzlayıp ayağa kaldırarak, iktidar yapmaktan bir adım geri durmadı…

 

“15 Temmuz Kalkışma Harekatı”yla tam anlamıyla bir deprem yaşayan “Gülen Harekatı İspiyoncuları”, gizli tanıklık yaparak, AKP’ye biat edenlerle, ceza evlerinde çürümeye terkedilenler haricindekileri de gizliden gizliye Abdullah GÜL, Ahmet DAVUTOĞLU’nun piyasaya çıkmasını ve talihlerini değiştirmesini beklemeye devam ede durdular…

Şerî Kuşatma:

İktidar “Şeriat Rejimi”ni getirmek istiyordu. Bunun için önüne çıkabilecek bütün engelleri tek tek ve yavaş yavaş kaldırıyordu:

Ordu / Ergenekon, Kumpas, Sarıkız…, Emniyet, MİT, Yargı, İş Dünyası, Muhalefetin bile istediği, tam olarak da buydu!.. Her dönem etkili Muhalefet etme!

İslâmî Düzene doğru yavaş yavaş kaplumbağa hızında; fakat etkin ve egemen güçleri tedirgin etmeden: “Karda yürüyüp ayak izini belli etmeden!”, “Saman altından” işleri yürüterek Şeriatın izleri, Şeyh, Şıh, Seyyid, Cemaat, Tarikat, Hoca, Hacı Dernek ve Vakıfları ve Cemaat Yurtları ve Cemaat Evleriyle inceden inceye dizayn ediliyordu!... Bunlara, hapisten çıkarılan Mafya Babalarının ardında gezdirdiği en az yirmi kişilik tehdit ve göz korkutma görüntüleri de vardı!..

Cemaat öğrencilerin, şehirlerdeki başı kapalı ve Cüpbeli, Fesli, Erhamlı, Bastonlu toplu yürüyüşleri de eklenince, amaç adım adım gerçekleştiriliyordu…

Milletvekillerinin ve Aydın diyeceğimiz bazı kesimin önde gelenleri, oy devşirmek ve oy avcılığı açısından televizyonlara çıkartılıp; “okumuşluğun, kariyerin, ehliyetliliğin, tecrübe ve birikim, hizmet yılın, hak etmişliğin değil”:

“Kasaba, İlçe, Şehir gibi yerlerin Gecekondu veya kenar mahallerinde yaşayarak Allah’tan isteme, Şükürcü, Teslimiyetçi, ve Tevekkülcü, Yoksulluğu, Okumamışlığı, Şükrediciliği, Kanaatkârlığı, Azla Yetinmeyi kendilerine gaye edinmişleri, devletin en üst makam ve mevkilerine getirdiler. Dünün ekmek bulamayan, kirasını ödeyemeyen, evi icra kağıtlarından geçilmeyenlerle, taksi şoförü, hayvanat bahçesi bakıcısı, değerlendirildi…” Makam ve mevkilere getirilenlerin hemen hemen çoğu iki, üç, dört maaşı cebine indirmekten, kardeşleri tek maaş alamzken bunlar daha da isterim demekten asla utanmadı!.. Bu buna benzer düşünceler, basın yayında yüceltilerek oy avcılığına soyundular:

“Biz, en çok oyu, lise mezunlarından veya hiç okumamışlardan alıyoruz!..” diyerek halkla  ve aydınlarla dalga geçtiler. Toplumu okumamışlığa ve cahiliğe özendirip yönelterek, kendilerince örgütleniyorlardı. Atanmışlıkta “Yakınlık Akrabalık Kriteri” ilk plana çıktı!..  Bunu da. "Allah akrabaya yardımı emrediyor!..” Bu durum bize: “: “Allah’ın bir lütfu, takdiri!..olarak nitelendirmekten çekinmediler.

Tarih teker ediyor ve bize Osmanlı Türkiye’sinin 1700’lü tarihlere gelindiğindeki, çöküş dönemindeki gaflet ve dalalet ve hatta ihaneti” hatırlatıyor olmasıydı:

“Devlet-i âli Osmanî’de Terfiyi Temayüz:

İlim irfan ile olmaz!..

Ya olacak kuvvetli iltimas.

Ya olacak madeni has.

Ya da olacak ten ile temas!..”

İşte, “Anayasa” 20 kez değiştirmiş olsalar da tam istedikleri gerçekleşmemişti… Şimdi “Partili Cumhurbaşkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yetkisi ve “parmak kaldır, indir yöntemi” ile “Anayasa” da büyük bir operasyon, değişiklik peşindedirler…

KAYNAKLAR

http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2005-61-184

https://odatv4.com/referandumda-aslinda-neyi-oylayacagiz-0709101200.html

https://tr.wikipedia.org/wiki/Adalet_ve_Kalk%C4%B1nma_Partisi

https://www.evrensel.net/haber/166643/akp-nin-karnesi-cikardigi-yasalar

https://www.birgun.net/haber/turkiye-nin-17-yillik-yikim-tarihi-274931

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate