14 Kasım 2020 Cumartesi

TÜRK HALKI ZOR GÜNLER GEÇİRİYOR; Abdullah Çağrı ELGÜN

TÜRK HALKI ZOR GÜNLER GEÇİRİYOR.

Abdullah Çağrı ELGÜN

Etrafımızda alev alev yanan ormanlarımız, içerimizdeki terör uzantıları ve yaktıkları ciğerlerimiz… İktidarsa yaraları sarmak ve halkın zor zamanlarında yanında olmak yerine, ödedikleri fahiş ÖTV, KDV ve Gelir vergileri ile devlete para akıtan halka, sesleniyor ve ondan para istiyor…

Pandemi sebebiyle siftahsız kepenk kapatan esnaf ve yerlerde sürünen halka da bir Cami İmamının Minberde veya Kilise Papazının Ambon’da takındığı tavır ve eda ile bollukta şükür, yoklukta sabır, tavsiyesi ile İban Numarası veriliyor. Gizli ve açıktan kesilen vergilerle canına kastediliyor, açıktan selâsı verilirken, Türk halkı zor günler geçiriyor.


Takdire Şayan Üç Şey ve Söze Sadakatsizlik Sebebiyle Güven Kaybı:

1)Kıbrıs Magosa’nın açılması; ama tamamını açmak gerekir.

2) Azerbaycan’a saldıran Ermenistan’a karşı kardeşlerinin yanında olabilmek…

3) Çin’de Uygurlara yapılan zulme karşı çıkmak ise takdire şayandır.

20 yıldır terörü bitireceğiz, diye nutuk atarak iktidarı elinde bulundurmak büyük hile, tilki kurnazlığı ve manevra olsa gerek!.. Bütün bunlara rağmen ne terör bitmiştir ne de iktidar yerinden gitmiştir. Teröristler, büyük bir cüret göstererek hâlâ ormanlarımızı yakmakta, şehirlerimizi bombalamakta, yol kesmekte, adam öldürmekte ve terör estirmeğe devam etmektedir.  Yani söz verilen terör bitmemiştir. 

Polis, Hemşire, Öğretmen’e vâdedilen 3.600 Gösterge her iki dönemde de yerine getirilememiştir. Bu sebeple de iktidar, takdire şayan üç şeye rağmen, söze sadakatsizlik sebebiyle mevcut iktidar güven kaybına uğramıştır.

Orman Güvenliği:

Ormanlarımızı yakanlar, sadece ormanlarımızı yakmıyorlar. Ciğerlerimizi nefessiz bıraktıkları gibi ormanlarımız içinde yaşayan binlerce nadide canlıları da cayır cayır yakıyorlar.  Binlerce canlıyı yok eden bu katillere Müebbet Hapis vermek yetmez!.. Bu şahısların yedi sülâlesi araştırılıp bulunacak; çünkü: “Hainin soyu da haindir!..” Bu sebeple bunlara Devletin kamuya ait kapıları tamamen kapalı olacak! Yedi sülâlesi kamu kurumlarından herhangi birine memur olarak giremeyecek ve çalışamayacaktır… Bu vatan hainleri ve onların yedi sülalesine, yaktıkları orman fidanları sayısınca, yeniden fidan diktirilmeli Ormana ve araziye zararın bedeli yedi sülalesine taksit taksit yansıtılarak ödettirilmeli yaktıkları ve yerine diktirilecek fidanlar gür bir ağaca dönüşüp olgunlaşıp ormanlaşıncaya kadar, bulundukları polis noktasına her gün, sabah ve akşam gelip tekmil vererek ve sürekli güvenlik güçlerinin nezaretinde ve gözetiminde bulundurulmalılar…

Yapılan Yanlış Uygulamalar:

Baz İstasyonu kurarak halka zehir saçanlara yanlış yere baz istasyonu kurmaktan dolayı kesilen yedi milyarlık (7.Milyarlık) cezaları affedilebilir mi? Halkı zehirleyen ve halkın tüyü bitmemiş çocuklarını, elektromanyetik, kozmik akımların etkisinde, şoka sokan ve beyin hasarlarına ve daha nice bilinmeyen hastalıklara yol açan, bu baz istasyonları ve bunları yanlış yere kuranlar, affedilebilir mi?.. Bu hangi vicdanla bağdaşır?.. Hükümet bunları affettikleri yetmiyormuş gibi şimdi de baz istasyonlarını serbest bırakmak için kanun çıkarıyor. Bu nasıl bir halk düşmanlığı, insanlık kini; veya rant, sormak gerekmez mi?

Halkın sağlığı sebil çeşme suyu gibi halktan habersiz dağıtılıyor. Bu da yetmiyor deniz sahillerimizdeki kamuya ait araziler, kurulan vakıflar yoluyla ele geçiriliyor, yandaşlara peşkeş çekiliyor. Olağanüstü bir hal olmamasına rağmen, insanların en temel hak ve hürriyetlerden olan sendika yürüyüşleri, grev, boykot ve eylemlere izin verilmeyerek engelleniyor. En temel haklar kısıtlanıyor.

Devlete Atanan Kadro:

Yazılan ve çizilenlere biraz olsun kulak verin!.. Ey halkım! Sizin de yapacağınız şeyler var!.. Düşünmeniz, akıl etmeniz, Sorgulamanız ve probleme ve problemleri ortaya koyanları sahiplenmeni… Gerektiğinde her yerde düşündüğünüz doğruları ve yanlışları ortaya koymanızdır… Oy verdiğiniz kişileri sorgulamanız ve hesaba çekmenizdir… Doğruysa doğru, eğriye eğri olduğunu cesaretle söylemenizdir.

2005’te AKP iktidara geldiğinde Devlette Kamu Görevlisi sayısı 2.000 idi. Bugün bu oran nispeten yükselmiş olmasına rağmen, % 2.5 oranıyla Şili’den bile geride kalarak, sonuncu durumda bulunmamız bize, ayıp olarak yeter de artar bile!..

Kamuda dağıtılan kadrolarda işe, branşa, kişinin okuduğu uzmanlık alanlarına göre olmayıp, “adama göre iş” formülüne dayanan: “Liyakat, ehliyet, kariyer, hizmet yılı, uzmanlık alanları” bir tarafa bırakılarak:

 “Hanımım, oğlum kızım, akrabam, yakınım, benim adamın, partilim, bizim ekipten” anlayışı ile yandaşlara verilerek 5.000’e çıkarmıştır; fakat kamu kurumlarında da hâlâ özelleştirmeye devam edilmektedir. Özelleştirilen fabrikaların büyük çoğunluğu el değiştirdikten sonra üretime devam etmemiş ya tamamen kapatılmış ya da arsası veya içindeki malzemelerle birlikte, başka birine devredilerek, çürümeye terk edilmiştir.

 “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” demek, yerinde ve çok doğru olur!..  

Maaş Ödemeleri ve Adaletsiz Uygulamalar:

Örneğin: Emniyetten Emekli Bir Baş Müfettiş 9.000 küsür maaş alırken, Emekli bir Baş Öğretmen yani Okul Müdürü 4.000.TL maaş almaktadır. Lise Mezunu bir astsubay 5.750 emekli Maaşı alırken. Yüksek Lisans yapmış Uzman bir emekli öğretmen 3.850.TL maaş almaktadır… TEDAŞ’tan emekli ilkokul mezunu çaycı 5.800TL emekli maaşı almakta iken yine Sosyal Güvenlik Kurumundan Emekli bir hizmetli 2.850TL maaş alabilmektedir…

Bugün fiilen çalışanların da farklı Kurumlar arasındaki maaşları ve maaş farklılıkları ve  bu yanlış uygulama devam etmektedir…

Ayrıca: “Sözleşmeli, Kadrolu”, SSK (4A); BAĞKUR (4B) 657 Sayılı Devlet Memuru da (4C) kapsamına dahil edilerek, bir akıl kargaşası ve bilinmezlik zırhına sokulmuştur. 

En kötüsü de “Sözleşmelilik” esasına dayalı, “Öğretmen, Hemşire, Asker ve Doktor”dur. Bu tarz bir uygulama ise çalışanlarımızda güvensizlik hissi uyandırırken geleceği garanti olmayan çalışanları, gelecek kaygı ve endişeye sürüklemiş ve nedeyse psikolojisini bozmuş ve bozmaya devam etmektedir… Hakkaniyete aykırı, bu adaletsiz uygulamaya bir an önce son verilmelidir.

Üstelik de bu memurlar arasında aynı tahsil, aynı kariyer aynı hizmet yılı vb… kriterleri aynı olmasına rağmen, aynı birimde çalışan memurların aldıkları maaşlar arasında da büyük uçurumlar bulunmaktadır…

Devletteki Kadro Sayıları ve Dünya Devletleri ile Karşılaştırma:

Diğer ülkelere baktığımızda da kamudaki durumumuz daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır; çünkü Türkiye ülkelerin en alt sırasında yer almaktadır…


Ülkeler ve Kamuda Nüfus Oranı Yüzdesine Göre Memur İstihdam Oranı

Ülkeler                 Yüzde %        Ülkeler                       Yüzde %

1.Slovenya            41.9            14. Finlandiya                  10.4

2.Polonya              36.4            15. Kanada                       8.15

3. İsrail                  29.1            16. Brezilya                      7.90

4. Fransa                24.8            17. Macaristan                 7.80

5. Çin                     20.2            18. Çek Cumhuriyeti       6.96

6.  Güney Afrika    19.6            19. İrlanda                       6.19

7. İtalya                 16.1             20. Japonya                     6.00

8. Almanya           15.6             21. Avusturya                  5.44

9. İspanya             15.2             22. Yeni Zelanda             5.37

10. İngiltere          14.2             23. Rusya                         2.90

11.ABD                14.0             24. Yunanistan                 2.56

12.Hollanda          12.0             25. Şili                             2.50

13.İsviçre              11.4             26. Türkiye                      2.43    

 

2020 İtibariyle Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdarelerine Ayrılan Bütçe, Bazı Kurumların Çıkartılmaları ile Aşağıdaki Gibidir:

 

Cumhurbaşkanlığı                                 3.152.937.000

Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı     2.182.381.000

Diyanet İşleri Başkanlığı                     11.519.609.000

Yargıtay                                                     505.290.000

Danıştay                                                    210.775.000

Sayıştay                                                     412.090.000

Adalet Bakanlığı                                  19.751.360.000

Millî Savunma Bakanlığı                     53.859.342.000

İçişleri Bakanlığı                                    9.672.218.000

Jandarma Genel Komutanlığı              22.968.117.000

Emniyet Genel Müdürlüğü                  38.973.189.000

Sahil Güvenlik Komutanlığı                  1.128.824.000

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü               2.511.171.000

Afet ve Acil Durum Yön.Başkanlığı     1.637.171.000

Hazine ve Maliye Bakanlığı               468.270.853.000

Millî Eğitim Bakanlığı                       125.396.862.000

Sağlık Bakanlığı                                   58.875.829.000

Kültür ve Turizm Bakanlığı                   5.127.247.000

Aile, Çalış.ve Sos. Hiz. Bak.              125.809.131.000

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı               7.939.333.000

Gençlik ve Spor Bakanlığı                   17.810.481.000

Tarım ve Orman Bakanlığı                  40.302.916.000

Genel Toplam                         :      1.082.021.197.000

Sğlık Bakanlığı: 58.875.829.000 MEB: 125.396.862.000 Millî Savunma, İçişleri, Jandarma, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik, yani kısaca “güvenliğe” ayrılan bütçe: 126.601.690.000 53,9 milyar lira, Tarım ve Orman Bakanlığına 40,3 milyar lira, Emniyet Genel Müdürlüğüne 39 milyar lira ödenek tahsis edildiği görülmektedir.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı için ayrılan ödenek 29 milyar lira, Jandarma Genel Komutanlığına ayrılan ödenek miktarı da 23 milyar lira nasıl olabiliyor, şaşırmamak elde değil!..   Sayıştay, Danıştay ve Yargıtay’dan tamamen vazgeçilmiş olduğu, “güvenlik” için neredeyse bütün imkanların (144 Milyar) kullanıldığı görülmektedir.

Diyanetin bütçesi 12 Milyar; Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Bütçesi 8 Milyardır!.. Emniyet Genel Müdürlüğünün Bütçesi 40 Milyardır… Ailenin ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Bütçesi ise 125 Milyardır. Hangi aile, nasıl, ne şekilde buradan yararlandığı da meçhuldür!.. Eğitime ayrılan pay ile halkın sağlığına sunulan pay da insanlarımız ve geleceğimize ne kadar değer verildiğini açıkça göstermektedir…

İktidar, Başkanlık, Genel Müdürlük ve Bakanlıklara ayrılan bütçeye bakarak adaletsizliği ortaya koymaktadır. Arabalara konulan vergilerle ne memur ne bürokrat ne de orta halli bir vatandaşın araba alması bir mucizeye dönüşmüştür. KDV, ÖTV, Gelir Vergisi milletin belini bükmüş, doğrulamaz ve kıpırdayamaz hale getirmiştir.

Ödeme Garantili Otoyol, Hasta Garantili Hastane, Geçit garantili tüneller … Mütaitlere bu garantiler verilirken “Kalite Garantisi” hiç mi düşünülmemiş, istenmemiş?.. Böyle olunca yıkılan Hastane, bozulan Yol, çöken Tünel, Köprü, Tüp Geçitin paraları, yine vatandaşın cebinden çıkıyor. 

Örneğin: Bir zamanlar, Kıbrıs’sa su taşıyan deniz altı boruları patlamış. Kıbrıs uzun süre susuz kalmıştı…Bu boruların tamiratı yine aynı şirkete yeniden “500 Milyar” verilerek tekrar yaptırılmış, halk bu firmaya, ödedikleri vergileriyle ikinci kez soydurulmuştur. Ödemesi süreklilik arz eden ve ayları ve yılları sürekli zararla kapatan bu kurumlar “Osmanlının Kapitilasyonları”, “Duyunu Umimiye”den başka bir şey değildir.

Hükümetleri denetleyebilecek hiçbir kurum kalmamış Sayıştay görevini yapamamaktadır. Zaten verilen bütçelerden de anlaşıldığına göre hükümet bu birimleri gözden çıkarmış bulunmaktadır. Halkından ürken, halkından korkan bir iktidar vardır. Ankara’da neredeyse mubalâğâ gibi gelse de her bir metre kareye iki polis bir bekçi düşmektedir… Bu gelecekte olası bir halk hareketine karşı durmak için midir?.. Emniyet Genel Müdürlüğüne ayrılan 40 Milyarlık bütçe bunun için midir? Sorusunu akla getirmektedir…

Bu ülkenin çalışanlarının % 49.5’i asgari ücretli olup peşin vergi vermektedir.  Bu da yetmezmiş gibi marketlerden aldığı her gıda maddesi: ekmekten, zeytinden, peynirden, yumurtadan da ayrıca ÖTV, KDV, Gelir Vergisi, adı altında % 80,90,100,120,150,200,300 gibi gizli vergiler alınmaktadır.   

Türkiye’de dünyanın en büyük ihalelerini alan firmalar hem hiç vergi ödemiyorlar hem de geçmişe dönük, holdinglerin “Milletin a… goyacağım!” diyen “Mehmet Cengiz” in (Cengiz Holding) vergi cezaları derhal siliniyor; 

Kalyon İnşaat’a 9.5 Milyar Liralık Vergi İstisnası tanınırken, Pandemi sebebiyle siftahsız kepenk kapatan esnaf ve yerlerde sürünen halka da bir Cami İmamının Minberde veya Kilise Papazının Ambon’da takındığı tavır ve eda ile bollukta şükür, yoklukta sabır, tavsiyesi ile İban Numarası veriliyor. Gizli ve açıktan vergilerle canına kastediliyor, açıktan selâsı veriliyor. Kısaca: Türk halkı zor günler geçiriyor.

Kaynaklar:

(http://www.tid.gov.tr/Makaleler/466selimcapar.pdf)

(https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/208435)

(https://t24.com.tr/haber/milletin-a-koyacagiz-diyen-cengiz-milletime-kufredecek-kadar-aptal-miyim,281110)

https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/Belcika_Raporu.pdf

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/memur-artiyor-isciler-azaliyor-1828228

https://www.aa.com.tr/tr/politika/2020-yili-merkezi-yonetim-butcesi-belli-oldu/1616663

https://www.memurlar.net/haber/862076/butceden-en-yuksek-payi-alan-bakanliklar.html

https://www.memurlar.net/haber/862076/butceden-en-yuksek-payi-alan- bakanliklar.html

 

 

 

 

28 Eylül 2020 Pazartesi

DİNÎ KAMUFLAJ (SİYASÎ İSLÂM ve ÜMMETÇİLİK); Abdullah Çağrı ELGÜN

DİNÎ KAMUFLAJ

(SİYASÎ İSLÂM ve ÜMMETÇİLİK)

Abdullah Çağrı ELGÜN

Millî ve yerli olduklarını söyleyerek tarımda: Tütün, pancar, ayçiçeği, çay, toz ve küp şeker ile iktisadi hayatı ve dış politikayı bitirmiş; sıfır düşmandan politikasından, sıfır dost politikasına gerilemiş; kamu mallarını “Özelleştirme” adı altında halaç pamuğu gibi yakın akraba, eş dost ve yandaşlara dağıtarak yağmalayan; dini kamuflaş ederek siyasî İslâm ve Ümmetçiliği alet edinip ülkeye dayatarak,” Türkiye Cumhuriyeti Anayasası”, “Üniter Devlet Yapısı”, “Cumhuriyet  İlkelerini”, harmandaki saman yığını gibi rüzgarda savurmuş bir iktidar, yönetim ve kadrosu ile karşı karşıyayız. Zaman zaman bunları iktidara biz mi taşıdık diye kendi kendimize sormadan edemiyoruz!..

Dini siyasette kamuflaj edip gizli ve sinsi emellerini yavaş yavaş sindire sindire kullanmıştır. Topraktan kopardığı köylü vatandaşlarımızı, “Kadrolu Seçmen” olarak şehirlerde TOKİ evlerine taşıyıp, çoğunu asgarî ücretli olarak, belediyeler ve yandaş şirketlere verilen işlerde istihdam etmiştir. Böylece tarımı çökertirken, iktidarda sürekli kalmanın “Seçimli Padişahlık”, “Seçimli Mutlakıyet” yolunu da açmış oluyordu… Bu usule ise yandaş partinin dışarıdan verdiği desteği ile “Türk Usulü Başkanlık” denilerek “Otoriter Bir Rejim” benimsetilmek, yutturulmak istenmektedir.

Yandaş medya ve siyasî gücüne dayanan iktidar, siyaseti dine alet edip, Siyasî İslâm ve Ümmetçilikle (Dini Kamuflaj) etmiş, kökeni İmam hatip, İslam Enstitüsü, İlahiyat olan ne kadar siyaset gönüllüsü varsa kadrosunda istihdam ederek devletin önemli yerlerine getirmiştir. Devlette dini öne çıkararak: Şeyh, Seyyit, Şıh, Cemaat, Tarikatlarla besleyip kolladığı ve ileri çıkardığı bunlara ait sosyal hayatı, gerçek hayat gibi halka sunup, İslâmiyet’i Arap gibi giyinip, Arap gibi yaşamak olarak görme bataklığına düşmüştür.

 Atatürk’ün Kılık Kıyafet İnkılabını fara kaldırarak, “Din ve Devlet İşlerini” birbirine karıştırmış, “Laikliği”: eline geçirdiği % 95’lik medyanın halka yaptığı propagandaları vasıtasıyla “Dinsizlik” olarak pazarlamış; Atatürk’ü de sarhoş, dinsiz, hatta “Cami ve Medrese Yıkan” din düşmanı olarak ilan ve teşhir etmekten çekinmemiştir. 

Arapçılığı, Arap Kavmiyetçiliğini (Ümmetçiliği) Müslümanlık zannederek Türk, Türkçülük ve Türkiye sözlerinden nefret ile “Atatürk posterlerini bayrakların yanında tersten astırarak”, Millî Bayramların kutlanmasını askıya alarak, gitmeyerek, değersisleştirmeye ve hiçleştirmeye kalkan, Kurtuluş Savaşı’nı yok sayan bir zihniyete ve 100 yıllık Cumhuriyete “Film Arası” diyenleri alkışlayan ve onlara kalkan olan bir yönetimle karşı karşıya kalınmıştır…

Atatürk ve arkadaşları ile Türkiye Cumhuriyeti halkının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geleceğine ele koyulmuştur. Önderlerin, yol göstericilerin, yazarların, akademisyenlerin ve duayenlerin ne yaparlarsa yapsınlar ne yazarlarsa yazsınlar, bu “Siyasî İslâmcı İktidar”a yol göstermek çabası kadar aptalca bir uğraşı olamaz!..   

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sitemi’ne geçildikten sonra Sitem, “Saray”a bağlanmıştır. Saray’ın tek başına: Kendi bürokrasisi, askerî, sivil danışmanları, çeşitli konularda uzmanlarıyla, özel ve tüzel kendi muhafızları oluşturmuştur. Kısaca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası rafa kaldırılmış ve AKP’nin yandaş ve Saray Anayasası uygulamaya girmiştir… Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sitemi’nde (CBHS) artık saray tek başına muktedir ve tek başına karar merciidir.

Kurduğu sistemler ve ülke içerişinde sahip olduğu medyanın, % 95’lik gücü ile ülkeyi tek başına yönetmekte ve tek başına karar merkezi olmaya devam etmek istek ve kararındadır…

Arada bir SAADET PARTİSİ, İYİ PARTİ, CHP ve diğer cılız sesleri de sahibi olduğu medyanın gücünü kullanarak ötekileştirmekte, düşman ilan ederek halkın gözünde hasım ve düşman (illet, zillet, şer, terörist sevici) ilan etmekten çekinmeyip hain damgası vurdurabilmektedir.

En çok da hedefinde muhalefetin en büyüğü CHP olmalı ki bunu aralıklarla karşısına alıp, bir boksörün kum torbasını döver gibi dövmedikçe, performansını yükseltemez, seçmenlerinin ötekileştirilmiş, dışlanmış diğer halka karşı nefretini çoğaltmak, bilenmiş dişini, kindar bıkışını, sinsi ve düşmanca tavrını, sıkılı yumruğunu ve nabzını diri ve canlı tutabilmenin en güzel yolu budur… “Bak bizim lidere!” dedirtebilsin… Ötekileştirilmiş halkı birbirine bileyen kadronun, bu yağlı ballı iktidarı gönül rızası ile bırakmaya da hiç mi hiç niyeti yoktur!..

Bunun için iç savaşı dahi göze alabilecek cüret ve cesareti göstermektedir. Eğer ileride çok çok zor şartlar olur ise iktidarı devretmek gibi bir isteği olsa olsa yargılanamamak garantisi karşılığında, bir yandaşa devredilebilir, düşüncesi olabilir… O bile şüphelidir.                                                   

Siyasî İslâm ve Ümmetçili  ği dinle kamufle eden iktidar, İstanbul Fatih’te Türk bırakmamış… Halep’in köylüsünden Lübnan’ın Dürzîsi’ne Iraklısından, Libyalısına, Tunuslusuna, Ürdünlüsüne, kadar Arap’ın her çeşidine (envâisi) çeşidine kadar yurt ve mesken sunmuş iktidar; bugüne kadarki “Demokratik Yönetim Sistemlerinde” dünyanın hiçbir yerinde olmayan: YASAMA, YARGI ve YÜRÜTME’nin tek adam elinde olduğunu görmek istememektedir. “Kurtuluş Savaşı” vererek tekrar aldığımız memleket ve şehirlerini, farkında olarak ve bilerek başkalarına vermişler… Türkiyemiz’in demogratif ve etnik yapısı geri dönülmez bir şekilde bu iktidar tarafından değiştirilmiş…

                                                 

İktidar, oturduğu koltuğun sağlamlığından emindir. Yandaşların da taltif, takdir ve sıvazlamaları ile daima haklı, daima doğru, daima en iyi bilen, daima en iyi düşünen ve daima en iyisini yapan olarak kendini bildiğinden, başka fikirlere, başka tekliflere, önerilere de itibar ve tenezzülü yoktur!.. Bu sebeple her şeyi “AKP Kadroları” dediği kendi kadrolarıyla istişare ederek yapacaktır. Bu sebeple muhalefete de ihtiyacı yoktur!..

Gelecek seçimlerde Mevcut Siyasi partilerden:

“SAADET PARTİSİ” bu işi götürebilir mi? 

Hayır!

“İYİ PARTİ” bu işi götürebilir mi?

Geçtiğimiz ilk seçimde başarısız oldu!.. Gizli hesaplar sebebiyle (CBHS) aday olmadı, adaylığa ikna edildi. Popülaritesini, itibarını, seçmen çoğunluğunu ve mevcut Millet Vekillerinden bir kısmını da küstürüp ayrılmalarına vesile olarak kaybetti…

CHP bu işi götürebilir mi?

Mümkün!

Durum öyle gözüküyor ki Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi oylanırken Meral AKŞENER’e, CHP tarafından teklif edilen ve SP’since de desteklenen: “Sizi destekleyelim. Tek başına aday ol, kazanalım.” Sözünü dikkate almayıp, herkesin kendi partisinden aday olmasının doğru olacağını öne süren veya aday çıkarmasının daha iyi olacağını belirtenler hem halkın güvenini hem mevcut millet vekillerini hem de kendi seçmenini kaybettiler… Seçim sonrasında da iktidara hükmen mağlup oldular… “Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar. Hiç ibret alınsaydı tarih, tekerrür mü ederdi?..”


Şimdi eğer bu partiler yine, gelecek seçimde de ayrı ayrı aday çıkarır ve birlik olmazlar geçmiş hatayı tekrar ederler ise bu defa Saray kazandığında, bu partilerin hepsini birden sıfırlayacağından emin olabilirsiniz. Bundan sonraki seçim kaybedilirse Türk, Türklük Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktır!.. Göçmen olarak gelen ve bütün yurdu resmen işgal ve istilâ etmiş olanlar şimdiden ticareti ele geçirmiş, esnaflarımızı sollamış, ikinci ve üçüncü kuşak sonrası Türk Milleti olarak var olabilme garantimiz ortadan kalkmıştır!..  Yok olmamak için birleşemeyenler yarın rakip olmak şöyle dursun, grup kuracak vekil bile alamayacaklardır…

İlk seçimlerde CHP başarabilir. Mansur YAVAŞ, deneyimli tecrübeli ve oturaklı insandır. Başkente olması ve iktidara çok yakın ve herkesin her hareketini takip ediyor olmasına rağmen çok çok başarılıdır. Yaptıkları, yapacaklarının delilidir… Ekrem İMAMOĞLU da başarılıdır; fakat Başkentin başkanının bu işe daha çok yakışacağı ve başarılı olacağı aşikardır. Tek yol, birliği bozmamak ve TEK ADAY’da birleşebilmek ve bütün partilerin aday çıkarmadan CHP’den çıkacak ORTAK ADAY: “Mansur YAVAŞ” ı desteklemeleridir…

Bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni Saray’a bağlayanlar, Kamuda özelleştirecek yer bırakmamışlardır. Yabancılara toprak satarak gelecek milyar dolarların peşine takılmışlardır. Ankara Büyükşehir Belediye Eski Başkanı Melih GÖKÇEK için Bülent ARINÇ’ın söylediği gibi Saray da aynı yöntemi kullanıp, memleketi parsel parsel bölüp başta Almanya (1.430.545.metrekare), Mısır (1 Milyon 721 Bin 409 Metrekare), İngiltere (1  Milyon 196 Bin 186 Metrekare), Katar (1 Milyon 139 bin 139 bin 875 Metrekare) İsrail, Suidi Arabistan, Libya, Suriyelilere olmak üzere, en çok tercih edilerek satılan topraklar ve iller arasında: Uşak (8 Milyom196 bin 580 metrekare); Yozgat (7 milyon 645 bin 433 metrekare), Denizli, Bursa, Konya, Antalya; İstanbul, olmak üzere satılmaya devam etmektedirler..

Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dediği, ABD’nin BOP Eş Başkanlığında Büyük Ortadoğu Projesi ve hükümetin de: “Şam’da namaz kılmak” istek ve arzusunun ötesinde ihtirasından, güneyimizde Sünnî bir devlet oluşturmak ve Osmanlının eski Topraklarına dönme arzusu mu yatmaktadır?..

Çok isteriz!..

Keşke olsa; fakat bugün içeride alev alev yanan bir memleket ve bu memleket halkı, ufak bir kıvılcımda patlayacak duruma getirilmiş. İktidarın söylem ve tavırlarıyla ötekileştirdiği, özellikle de bu “Pandemi Döneminde” yarın ne yiyeceğini, borçlarını nasıl ve ne ile ödeyeceğini düşünmekten; halkın muhakeme, sorgulama ve akıl etme (düşünme) melâikesi ve kabiliyeti yok olmuştur!.. Millet ve evlatları geleceğini ve midesini düşünür olmuştur!.. Saygının sevginin ve muhabbetin bittiği; akrabaların birbirinden uzaklaştığı, gidip gelmediği; gidip gelemediği bir zamanda, kardeşin kardeşe bile hasım olarak bakar hale geldiği, hoşgörü, sabır ve sevgiden yoksun ve ötekilerin aç ve açıkta kaldığı ve bırakıldığı Türkiye!...


İçte bütünleşememiş, binlerce kutuplara ayrılmak istendiği halde nispeten yine sağlam kalabilmiş Türkiye ve baştakilerin yanlış iç ve dış politikaları ile bu ideal, ülkü gerçekleşemez!..

Önce Türk’üm diyeceksin!..

Türk değilsen de Türk milletindenim diyeceksin!

Türk gibi yaşayacaksın!

Türk’ü, Türklüğü ve onların değer verdiği millî kahramanlara düşmanlık etmeyeceksin!..

Atatürk’ü baş tacı edeceksin!

Millî kahramanlarımıza saygı duyacak ve Millî Bayramlarımızda hastalanmayacak günü geldiğinde gereğince kutlayacaksın!

Arap milliyetçiliği ve şovenizmini bırakacaksın!

Bu halkın yanına böyle çıkarsız menfaatsiz zenginleşmeden halktan biri gibi geleceksin!

Türk gibi giyinecek, Türk gibi yaşayacaksın. Halkın sevdiği liderleri sevecek, değer verdiği kahramanları sen de baş tacı edecek, millî bayramlarını yok saymağa çalışmayacaksın!..

Yeni ve farklı bir lider çıktığını fark eder, kabul eder.

Halk o zaman seni baş tacı eder…

Halkı sevmediklerine zorlayarak, “And”ını yasaklayarak, “Bayrağını” değiştirmeye kalkarak, “İstiklâl Marşı”nı kaldırarak, “Bestesini Değiştirerek”, “Türk, Türklük, ve “Türkiye” adına kin duyarak, “Millî Kahramanlarının ve Millî Liderlerinin Fotoğraflarını Kaldırarak”, duvarlardan, okullardan dağlardan sökerek, afişleri yırtarak, heykellerini kaldırarak adını okul ve kurum bina ismi olarak kaldırttırarak değil!.. Bu milletle barışarak gerçekleştirebilirsin… Tabii o zamana kalırsan!..

27 yıldır Sovyetlerden ayrılarak bağımsızlığını kazanmış “KAN, CAN, DİL, DİN, IRKI, KÜLTÜRÜ BİR” Türk kardeşlerimizle birleşememişken, Kurtuluş Savaşı’nda bizden ayrılıp düşmanlarla birlik olan, din kardeşlerimiz dediğimiz Araplar mı bizimle birlik olacak?.. O gün zor zamanda yanımızda olmayanlar bugün yanımızda hiç olabilirler mi?.. 


“Yüz yıl süren filme ara verildi!” diye tutturulan nağmeler söylemekle, Osmanlının eski topraklarına yeniden dönmek olmaz!.. Hilâfeti yeniden diriltmek ile de olmaz!..

Osmanlı Padişahları Halifeliği ilan etmiş olsalar da Halifelik Peygambere dahi verilmemişti. Yeryüzünün tek Halifesi vardır. O da İNSAN’dır… Halifeliği diriltmek ve halife olmak gibi bir mantıksızlık olamaz; çünkü Kuran’da da böyle bir makam ve mevki yoktur. Halifelik sonradan icat edilmiş bir müessesedir. Akla, mantığa, bilme de uygun bir şey değildir!..

İnsanları “Birliğe, Beraberliğe, Bütünlüğe” davet etmemiş yöneticiler, yönettikleri toplumları kamplara, gruplara, partilere, sınıflara ayırarak dünyaya hizmet edemezler… Barışa, gelişmeye, çağdaş bilime ve dünya barışına dayanan yakınlaşmalarla; insanın ve insanlığın huzurunu sağlayarak kurulacak sistemlerle; Müslüman Türkler, Kardeş İslâm Ülkeleri hatta gayri Müslümler, dünyada yan yana gelebilirler. BİR ve BÜTÜN olabilirler. İnsan huzurunu, mutluluğunu, kısaca insanı hedef almayan, hedefi insan olmayan, hiçbir plan, proje, sistem başarılı olamaz! Olamayacaktır!...

KAYNAKLAR:

1.        https://www.birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-360-nisan-2019-360-nisan-2019/9451/2019-yerel-secimleri-nde-akp-notlar-ve-degerlendirmeler/9461

2.        https://www.haberler.com/en-cok-toprak-kimin-doneminde-satildi-haberi/

3.        https://odatv4.com/akp-80-yilin-100-kati-kadar-satti-1801131200.html

4.        http://www.krttv.com.tr/gundem/yabancilara-115-milyon-metrekare-toprak-satildi-ilk-sirada-suudiler-h32032.html

5.       http://www.platform24.org/yazarlar/3140/secim-bulutlari-dagiliyor--hangi-parti--hangi-aday--ne-diyor

4 Eylül 2020 Cuma

İKTİDAR ERKEN SEÇİME HAZIRLANIYOR; Abdullah Çağrı ELGÜN

İKTİDAR ERKEN SEÇİME HAZIRLANIYOR
Abdullah Çağrı ELGÜN

Başkanlık Sistemini, küllenmiş ocağından çıkarıp, gündeme getirilmesini MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’ye söylettiği gibi bugün de başka bir taktikle Devlet BAHÇELİ’ye: “İYİ PARTİ’ye yuvana dön!” çağrısını söyletiyor. Halbuki Cumhur İttifakı Üyelerinin İYİ PARTİ’ye saydığı sözleri kendileri unutmuş olsalar da medya asla unutmaz:

“Gayri Millî”, “Zilet”, “İllet”, “Şer İttifakı”, “PKK’lı”, “Kandil ile sözleşme imzaladı.”, “Yirmi dokuz (29) Belediye Meclis Üyesinin yirmi dokuzu da PKK’lı…”,  “Kandil ve Pensilvanya’nın güdümündedir.”, “Amacı terör örgütlerinin uzantılarını meclise ve bürokrasiye taşımaktır.”, “Mazluma Hoyrat, zalime müşfiktir. Millî ve ahlâkî değerlerden mahrum bu siyasî güruhun, ülkemize istikâmet çizme gayretkeşliği, çiğ bir tezgâhın, çirkin bir tuzağın varlığına açıkça delil teşkil etmektedir. Millete ve vatana özden mensubiyet duymayan, lekeli ve sicili karanlık yüzlerin, Türkiye’yi hedefine alan ihanet planları devamlı suretle güncellenip, gün ışığına çıkmaktadır. Demokrasi ve millet iradesine vahim bir suikast niteliği taşıyan bu ahlaksız teklifin, siyasetin saygınlığı ile birlikte Gazi Meclisimiz’in güvenirliğine kesif bir saldırı olduğu da tartışmasızdır (!..)”

    Bütün bu söylemlerden sonra iki lider de sözlerini yutmuş, tükürdüklerini yalamış ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi kirli ve kokuşmuş siyaset ağzı ve siyasetçilerin çirkin üslûbuyla, İYİ PARTİ’yi AKP’ye destek vermesi için çağırıyor. Cumhur İttifakına katılması için  “Yuvaya Dön!” çağrısı yaptırıyor. Halbuki Meral AKŞENER, AKP’nin en eski kurucu üyelerindendir. Buradan Ayrılarak MHP’ye katılmış ve MHP’den millet vekili olduktan sonra buradan da diğer ayrılanlarla birlikte, İYİ PARTİ’yi kurmuştur. Aslında bu da bir tuzaktır…

Meral AKŞENER’in yuvası MHP’değildir!.. Olsa olsa İçişleri Bakanlığını yaptığı DYP veya kurucusu olduğu AKP olabilir. Mevcut iktidarın gizli emelleri için buradadır. Gereğinde AKP’ye ya dahil olacak veya destekçisi olacaktır… Millet İttifakında yer almış olması, ona puan kazandırmıştır. CHP ile ittifaka devam ederse ilk seçimde mevcudun yerinde, CHP olacaktır!.. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur YAVAŞ veya İstanbul Başkanı Ekrem İMAMOĞLU gelecektir. Mansur YAVAŞ’ın bu işe daha çok yakışacağı şüphesizdir…

AKP, kuruluşundan itibaren oynadığı Ali Cengiz Oyunları ile Büyük Birlik Partisini (BBP), Has Parti’yi (HASP) (Numan KUTULMUŞ) da avucuna almış, eski Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Süleyman SOYLU’yu da partisinden kopararak AKP’ye transfer etmişti. Son olarak da BBP genel Başkanı Mustafa DESTİCİ’yi ve MHP’nin Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’yi de “Cumhur İttifakına” dahil etmeyi başarmıştır. Yani beş (5) parti başkanını, büyük bir maharet, manevra, ikna(!) yöntemiyle kontrolü altına almayı başarmıştır… Böylece “Çok Partili Demokrasi Sistemi”ni de “iki kutuplu siyaset” iki partili siyaset, haline getirmiştir…

AKP, bu da yetmemiş gibi anne baba; erkek kardeş, abla, kız kardeş; dayı hala ve evlenen kızların eşine; evlendiği erkeğin de karısına (Biyolojik Eş) yakınlaşmayı, ten temasını mahrem sayan Tarikat ve Cemaatlerle dirsek temasına girmiş olması sapkınlığı tecavüzleri çoğaltmıştır…  Biyolojik eşe yabancılaşma sapkınlığı artırır… Bugün görülen kadın cinayetleri tecavüz, cinsel taciz ve sapkınlığın arkasındaki asıl gerçek budur…  

Tarikatlar, buralara giderek bağlanan gençlerimizi ve yetişkinlerimizi sevdiklerinden uzaklaştırıyor. Bugünün dünyasında aranması gereken gerçeğin yerine, ahire havale edilerek “Öbür Dünya” Cennet Hayaline daldıran Tarikatlar, “Gerçek Dünya”yı unutturuyor. İnsanlarımızı ve gençlerimizi aile bağından, aile sıcaklığından, aile ve yakınların, şefkat ve sevgisinden, muzicevi dokunuşundan mahrum bırakarak, tam anlamıyla itaat ve körü körüne bağlılığı öğretiyor.

Bağımsız düşünme yok! Sorgulama yok! Karar Verme ve itiraz etme tavır ve davranışını yok ediyor!.. Tam bir itaat ve bağlılık esas olduğundan “Tek Tip İnsan Modeline” dönüşerek insanlarımızı ve buralara giden ve yetiştirilen gençlerimizi Metafizik ve Hayal Âleminde hapsediyor!... Sevgi ve aile sıcaklığından mahrum; kız ve kadınların erkeğe körü körüne itaat ettiği, kadının eksik ve aşağı hatta ikinci, üçüncü sınıf, “Mehir karşılığı” (Para ve Altın) alınıp satılabilen meta olduğunun öğretildiği şizofronik tipler yetişiyor…  Böylece kadın cinayetleri, istismarlar günden güne artıyor. Çocuklara yatılı okullar, Çocuk Esirgeme Kurumları, Yurtlar; Cemaat ve Tarikat Evleri ile Kuran Kursları ve benzeri yerlerde cinsel tazizler suiistimaller giderek ve daha da artıyor.

BBP ve MHP hâlâ ayrı ayrı birer parti görünümünde olsalar da AKP ile ittifak içinde olmaları, onları AKP’nin içinde eritmiş “TEK PARTİ”lileştirmiştir. Bir ve beraber iş yapmaktadırlar. Bu sebeple de bu partiler halk gözünde AKP gibidir… AKP’nin doğrusu ve yanlışlarına ortaktır. Aynı kanunî sorumluluk içinde ve de altındadırlar!..

Bugüne geldiğimizde, CHP’nin iktidara yürüyen yolunu aşındırmak isteyen Erdoğan, yine aynı kurnazlık, maharet, manevra ve ikna(!) yöntemiyle CHP’den Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İNCE üzerinde çok ince hesaplar yapmaktadır… Geçmişteki parti başkanlarına kanca attığı gibi Erdoğan, CHP Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İNCE üzerinde de ince hesaplar yapmaktadır!..

Muharrem İNCE, AKP’ye transfer olarak partisinden ayrılacak mı?

Yeni bir parti kurup CHP’yi bölerek CHP’nin iktidara yürüyen yolunu kesecek mi?

İNCE, (AKP)Erdoğan ve ekibinin kurduğu bu kapana düşecek mi?

Muharrem İNCE, daha başkaca oyunlara gelecek midir? Bunu yaşayarak göreceğiz!..

Meral AKŞENER, CHP ve SP‘sini ve kendisine bir “UMUT” olarak bakan halkın, umudunu bıçak gibi kesmiş, ittifak içinde olduğu partileri de oyuna getirmiştir. Yarın nasıl bir oyunun içinde olacağını ise şimdiden kestirmek mümkündür. Kendisi, CHP ve SP’nin teklif ettiği, ittifakın desteklediği “Tek Cumhurbaşkanı Adayı” olmayarak ve her partinin kendi adayını çıkartmasını istemiş halkın ona olan güvenini yitirmiş, “bütünü bölüp parçalamış” ve dostu, arkadaşı, eski kurucusu olduğu AKP Genel Başkanı ve Parti Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın çok rahat bir şekilde % 52 oy ile Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamıştır!..

Tek başına Meral AKŞENER ittifakın adayı olmayı kabul etmemiştir. Bu ince bir ayardır ve şu demektir: Her parti, kendi adayını çıkarır ve oylar, her partinin taraftar seçmenleri  adetince  dağılır. Muhalefetin hiçbir adayının seçimi kazanma şansı kalmaz!.. Tabii bu da sağ gösterip sol vurarak yapılan, bokstaki “nakavt!” oyunudur!..

Akşener, partisinin Cumhurbaşkanlığı Adaylığına bile gönülsüzken, üst yönetimce güç belâ, büyük tartışmalarla Cumhurbaşkanlığı Adaylığına ikna edilebilmiştir… Akşener, iktidara muhalefet rolünü çok iyi oynamıştır!.. Dün, Bahçeli’nin oynadığı gibi!..  “Millet İttifakı”nın “Tek Adayı” olarak düşünülen Akşener, ikna edilebilseydi, bugün Erdoğan bu makamda olamayacaktı!..  Kısaca, Meral AKŞENER Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemi Makamını, R.Tayyip ERDOĞANA’a altın tepsi içinde sunmuştur!..

İYİ bir taktik uygulayan Erdoğan, Sağ Parti Başkanlarını ya kendisine katmış veya kendisiyle birlikte hareket etmeye mecbur etmiş olduğu gibi ileride kendisine muhalif olabilecek MHP’yi ikiye bölerek küçültmüş, yeni oluşturduğu İYİ PARTİ’nin başına da AKP’nin eski, “Kurucular Kurulu Üyesi” ve sonradan AKP’den Erdoğan’ın isteği ile ayrılan ve kendisine sonuna kadar güvendiği ve zor zamanlarında AKP’yi destekleyecek, Meral AKŞENER’i getirerek MHP’nin iktidara açılan yolunu tamamen kapatmıştır!..  

Cumhur İttifakına katılan BBP ve MHP bilmelidir ki: AKP, gırtlağına kadar borç batağındadır. Batan, devlet kurumlarını baykuş yuvası gibi darmadağın eden, askeriyeyi vurduğu darbelerle kıpırdayamaz duruma sokan, kurumlardaki bina, arsa toprak ne varsa yağmalayan; eşe dosta peşkeş çeken; kamu arazilerini üzerine geçiren, en verimli kurumları yok fiyata satan, iflasın eşiğine gelmiş “millî ve yerli olmayan” bir partidir. Böyle birine kim destek çağrısı yaparsa, bilsin ki durum çok vahimdir!..

MEB Verilerine Göre, Özel Okulların Sayısı: 10.053’tür. Bu okulların tamamına yakını ve kalınnan yurtlar; bir Tarikat, Cemaat, Şeyh, Şıh veya Seyyit ile bağlantılıdır… Hizbullah Örgütü ile bağlantılı olanlar vardır… “TARİKAT ERASMUS”u kanallarıyla komşu ve bölge Tarikat Okullarına gönderiliyor… Bu kurumların tamamında çalışan Eğitmen ve Öğretmenlerinin çoğu Türkçe ve Türkçe’nin kurallarını hiç bilmemekte, düzgün resmî Türkçe ile konuşamamaktadırlar. Bu okulların yetiştirdiği gençlerin hepsi Türkiye’yi Darül Harp  (Küfür ve Savaş Ülkesi) ve alanı olarak görüyorlar. İstismara açık, kullanılmaya tam müsait olarak yetiştiriliyorlar. Hazineden bunlara yapılan yardım Bir katirilyon(Bir Milyar) liranın üstündedir. Bu gruplar bugün yirmi (20) yıla yakın AKP iktidarında ve Belediyelerinden alınan ihaleler ve sermayelerle büyüyerek, Çok Güçlü Sermaya Gruplarına dönüştüler.

Bunların hrmen hepsi havuzlu villalar, BMV, MERCEDES, OPEL, … vb. milyonluk arabalar ve ticarî ofislerde iş görmekte ve gereğinden fazla da silahlanmaktadırlar… MHP ve BBP’sinin ülkenin Tarikatleşen, Cemaatleşen ve Cumhuriyetin temellerine dinamit döşeyen bu grubu desteklemek ve iktidarda kalmasını sağlamakla, yaptıkları yanlışların vebalinden kurtulması mümkün olmayacaktır…

Bugün de AKP’ öğretmenleri yük görmekte ve bundan kurtulmayı planlamaktadır. AKP okullarda “Onlayn Sistem”e geçerek 66.849 Okulda görev yapan bir milyon sıfır yetmiş yedi bin üç yüz yedi (1.077.307) öğretmenden kurtulmayı hedeflemektedir… Özellikle de 66.849 okuldan, 36.000’ini arazisi ile birlikte satışa çıkararak ondan “1 Milyar Dolar” gelir elde etmeyi planlamaktadır.

“Halifelik” gündemini ağzından düşürmeyen AKP, okul arazileri içerisinde yer alan “Atatürk Büssü”nden de böylece kurtulmak istenmektedir… Bu tezgâhı bilerek ve isteyerek, planına almış gözükmektedir. 

Türk kelimesinden ürken, Türk’ten korkan bir iktidarın adı Türkiye olan bir devletin başında egemen olması Belediye Seçimleri ve öncesindeki geçmiş uzantılarıyla birlikte yaklaşık otuz (30) yıldır iktidar olması, Padişahlığı ve Halifeliği özlemesi ve gündemden düşürmemesini iyiye yormak mümkün müdür?.. Türkiye’nin, uyanma zamanı gelmiştir!..

Bugüne kadar ülkede iyi sayılabilecek bütün işler, Kamu Özel İşbirliği Modeli (KÖİ) ile DOLAR ve AVRO’ya bağlanmış: yandaş beş müteahhide peşkeş çekilmiştir. Cengiz Holding’in Milyarlık vergi borcu komisyon karşılığında silinmiştir. Zevat, Milletin anasına küfredilmiştir…

Uçuş Garantili Hava Yolları, Geçiş Garantili Köprüler, Geçiş Garantili Tüneller, Hasta Garantili Hastahaneler için yirmi beş (25) yıllığına yapılmış sözleşmeler, dövize bağlanmıştır!. Borçların dövize endeksi olması sebebiyle, sürekli artan Borç Ödemeleri” her geçen gün vatandaşın boğazını daha fazla sıkmaktadır…

1969’lardaSüleyman DEMİREL Hükümeti’nin son dönemlerinde asgari ücretli bir işçi aldığı: 585.TL ile bir ayda 33 adet çeyrek altın, bir yılda da 396 çeyrek altın alabiliyordu!..

Bugün aynı işçi üç çeyrek altın alamaz olmuştur!.. Bu durum, vatandaşı köle olarak  görmek ve vatandaşa, köle niyetiyle bakmaktır!..

Sürekli katlanarak artan borç yükü, şişen kredi kartı borçları, katlayarak artan döviz, faiz batağına saplanan ve kredi ile ev alan, işyeri alan, borçlanan her vatandaş, büyük bir çıkmazdadır…  Bu: “Yağma, vurgun, talan, yalan, hırsızlık ve rüşvetin sonu gelmemekte” ve üstelik bu düzenin devamı için yeni bir figüran, oyuncu aranmaktadır…

Mahşerin, bu üç atlısının, tarih önünde sorumluluktan kurtulması, mümkün olmayacaktır!

Önümüzdeki günlerde, halkın yoğun baskısı, ekonominin çöküşü, Dolar ve Avro’nun daha da artması, sürekli konan yüzde elli, bazı ürünlerde yüzde iki yüz, hatta üç yüze varan zamlar sayesinde halk nefessiz kalacaktır… Bir de korona etkisiyle, ödenemeyen krediler, borçlar, önümüzdeki yılın Eylül; veya Ekim aylarında seçimi kaçınılmaz kılacaktır… Bu sebeple iktidar, “Cumhur İttifakı” erken seçime hazırlanmaktadır. Durumun vahim olması sebebiyle de yeni ortaklar aramaktadır. İYİ PARTİ’ye çağrı yapıldığı gibi SP ve HDPye göz kırpıldığı ve gizliden görüşmeler yapıldığı aşikardır… 

KAYNAKLAR:

5)        (https://www.ntv.com.tr/egitim/meb-egitim-ogretim-istatistiklerini-acikladi,lShpxzBaC0mdXGSjqiOppg)
6)      (https://www.siyasetcafe.com/diyanetten-flas-gizli-tarikatlar-raporu-artik-kacinilmaz-oldu-53872h.htm)

1)  

29 Mayıs 2020 Cuma

VİRÜS DEĞİL, BAKTERİNİN ARKASINDAKİ GİZLİ PLAN ,Abdullah Çağrı ELGÜN

VİRÜS DEĞİL, BAKTERİNİN 
ARKASINDAKİ GİZLİ PLAN
                                                                 Abdullah Çağrı ELGÜN

Günlerdir, hatta aylardır eve kapandık. Bizi “Korana Virüs” korkusuyla terbiye etmeğe, kontrol etmeğe, hatta robatlaştırmaya alıştırıyorlar. Yarın bizden kolumuza, bileğimize, ensemize veya kafamızın herhangi bir yerine cip takmak için ikna etmeye çalışırlarsa asla şaşırmayınız.
İşte tam o zaman tasmalı köleler olacağız. Özgürlüğümüz, serbest teşebbüs hürriyetimiz, inanç serbestliğimiz, seyahat (serbest dolaşım) hürriyetimiz, ortadan kalkacak. Hiçbir gizliliğimiz kalmayacak. Evimizin en ücra köşesinde, yatak odamızda dahi gözetlenecek ve izleneceğiz. Kısaca insan olma özelliğimiz gasp edilecek ve Enstitü, Üniversite ve özel labaratuvurlarda denek, kobay olan tavşan, fare ve diğer canlılardan farkımız kalmayacak…
Fertler kendilerini güvende hissetmek adına hür kalmaktan ve hür olmaktan vazgeçip özgürlüklerini ikinci üçüncü şahıslara devredebiliyorlar. Geçmiş savaşalar bunların en bariz delilleridir. İnsanların zihinlerini yozlaşmış medya aracılığı ile ipotek altına alarak, onları kontrol etmek ve istedikleri gibi kullanmak isteyen durmadan tekrar edilen reklam dayatmaları, hitaplar, empozeler; Şirketler, Para Lobileri, Sağlık Adına Faaliyet Yapan Vakıflar hatta Devletler var. Bunlara izin vermek doğru mu? Hani insan hakları, hani bağımsız mahkemeler, savcılar ve olaya dur diyebilecek cesur adalet?..
Geçmiş ve bugün de körpe çocukların kanından istifade eden canavar güçler olduğu gibi onları istismar eden kuruluşlar da var. Ne yazık ki bunların çoğu da kendi adlarını taşıyan ve bunları korumak adına kurulmuş kuruluşlardır. Dünyanın birçok yerinde her yıl yüzlerce 0-5 yaş ve üzeri çocuk kayboluyor? Neredeler bunlar? Nereye götürülüyorlar? Ömürlerini uzatmak isteyen birkaç vampirin kısır ve hezeyan düşüncelerinin kurbanı mı oluyorlar?.. Sadece Türkiye’de (8) yılda on altı (16) ülkenin nüfusundan daha fazla çocuğun kaybolduğunu TÜİK Raporları bildiriliyor!.. Cinsel istismarın dışında organ kaçakçılığı ve taze kan içmek, (hücre yenileme, ömür uzatma) için olduğunu anmak bile istemiyoruz. Araştırdıkça içinden çıkılmaz bir hal alan Andrenochrom ve Çocuk Kurban Etme olaylarını kim araştıracak?..
Bir arınma, temizlenme, dezenfektan NPLgibi unsurlarla ve sürekli tekrarlarla duygusal bağlarımızı ve duygularımızı ve bütün insanlık hassasiyetlerimizi ve masumiyetimizi elimizden alarak, bizi kontrol etmek mi istiyorlar?  Bizim davaranışlarımızı onaydan geçirmelerine bizzat izin vermiş olduk. Yok birinci dalga, yok ikinci dalga şeklindeki korku ve korkutmalarla virüsten ölmüyoruz; fakat evlerde kapalı kalarak da ölüyoruz…
Şimdi masum çocuklarımız da çok büyük tehlikede!.. Onların okula gitme, oynama, dışarı çıkma hakları ellerinden alınarak köleliğe şimdiden alıştırılıyor mu? Yarın kollarına, bileklerine veya vücutların başka yerlerine takılacak ciplerle bunlar sanal toplama kamplarında köle gibi mi kullanılacak? Endişelerimiz gün geçtikçe ve virüs korkusuyla yaşamağa alıştırılmak istendikçe, bir misli daha artıyor…
Dijital kimlik oluşturulmasına karşı çıkmak gerekiyor. Modern köleler oluşturulmasına karşı çıkmak gerekiyor.  Bütün bu yapılanların amacı insanlar üzerinde mutlak kontrol sağlamak olmasın?.. Bunların hepsi insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçlar ve cinayetler kapsamına girmez mi?..

İlaç Şirketleri, Kan Şirketleri, Sağlıkla İlgili Kuruluşlar, Huzur Evleri, Çocuk Bakım Evleri, Çocuk Islah Evleri, Öğrenci Yurtları, Öğrenci Evleri …vb. çok sıkı ve çok detaylı ve uzun süreli hatta sürekli denetim ve kontrol altında tutulmalı. Buralarda çalışanların secereleri ve gen haritaları çıkarılmalı, sosyal ve ekonomik yapıları detaylı bir şekilde araştırılarak sık sık gözden geçirilmeli diyorum…
Bunların hepsi sizlere, Finansal Kapitalizmi doyurmak için dünya sahnesinden oynanan bir oyundan başka bir şey değil gibi gelmiyor mu?..
Her şey küresel güçleri yöneten para babalarının kontrollerinde gerçekleşiyor. Bize kanunların da zoru ile hükümetler eli ile içeriye kapatıyorlar… İstediklerinde Salı veriyor istediklerinde kontrollü serbest bırakıyorlar.
Devlet arasında bir hesaplaşma mı yaşanıyor? Küresel güçlerin gazabına mı geldik? Çin ile anlaşma imzalayan İsrail’deki Çin’in Telaviv Büyükelçisi Du Wei, evinde ölü bulunuyor… Hem de ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun İsrail’de, İsrail’e: “Çin ile yaptığınız bu anlaşmayın bozun!” diyen ziyaretinden hemen sonra…
Du Wei, büyük elçi ve Çin devlet adamı olarak ünlü bir isimdi. 2013’te Urayna’da görev yapmış ve Ukrayna’dan üç milyon hektar (3.Milyon) toprak kiralamak için anlaşma imzalamıştı… ABD bu anlaşma sonrası Ukrayna’da ayaklanma başlattı!.. Hedef Başkan Victor YANIKOVİÇ Rusya’ya kaçtı. Anlaşma iptal oldu. Dijital para piyasaya girdi ve ilk olarak Çin, İsrail dahil olmak üzere yirmi dört ülke ile dijital para anlaşması yapmıştı… Kağıt para Yen’in yerini, dijital paraya bırakacağı belli oldu.
Amerika derin devleti Çin’de “Du Wei istihbarat birimlerinin saha ajanları kadar operasyonel aklı olan ve kendini koruyabilen” üç kişiden biriydi…  Ukrayna’da ABD’nin pazarlık yaptığı Motor Sich‘i de araya girerek Çin Şirketine satın aldırdı. Büyük arazi anlaşması Amerika’ya rağmen tekrar imzalanmıştı!. Amerika, Çin’den Du Wei öldürmekle ve tek virüsle, küresel sermayede gücüne güç katan Çin’den hesap mı soruyor?..  ABD, bugüne kadar önüne geleni indiren bir hamle gerçekleştirirken bugün Corana’nın Covit 9‘un gereğinden fazla abartıldığını yazıp çizen ve bangır bangır bağıran birçok ilim adamı var. Aşı uygulamasına gidilmesi ve İlaç Şirketlerinin kazancının düşmesi aşı yapımını ve geliştirilmesini mecburî mi kılıyor? İnsan ve insanlıkla dalga mı geçiliyor?
Corana’nın arkasında İlaç şirketleri var. Çin, İran ve İtalya’daki virüsler farklı mı ki oralarda hastalar biraz tedavi sonucu çabucak iyileşiveriyor?..
Yılan zehri, Aspirin ve Apronak ile kan pıhtılaşmasını gideren her şey Covid 19‘u yanebiliyorsa, ölülerin bedenlerini niçin yakıyorsunuz? Neyi bizden saklıyorsunuz?.. Yoksa aşı geç bulunsun, hatta hiç bulunamasın diye mi bütün uğraşları?.. WHO, birçok ölümü örtbas ettiği ve dünyada birçok ülkede ekonomiyi çökerttiği için dava edilmeyecek mi?..
KAYNAKLAR

Translate