İŞGAL
SONRASI DURUM
Abdullah
Çağrı ELGÜN
“ORDU MİLLET EL ELE!”
Çöp kamyonlarının askerî kışlaların önünde utanç
verici bir şekilde durması: “Ordu Millet
El Ele!” veciz sözümüzün anlamını sıfırlamamalıdır.
Bu durum, silahlı kuvvetlerimiz için söylenmiş, güzel bir sözdür. İçi boşaltılmasın. Bu durum devam ederse, ordumuzun millet ile olan bağlarını koparır, onları değersizleştirir,
itibarsızlaştırır, ordu ile millet arasında husumeti güçlendirir. Ülkemizin ezici ve vurucu gücü medarı iftiharımız, öğünç ve kıvanç kaynağımız
ordumuz, halkımızın gözünde ötelenmiş, itelenmiş, aşağılanmış, değer kaybetmiş, işe
yaramaz, morali bozulmuş, içinden çıktığı halkımızla karşı karşıya getirilmiş,
araları açılmış vaziyette; sadece melun düşmanı sevindiririz...
Bu görüntülerle Ordumuz hırpalanmakta, ezilmekte,
rencide edilmekte, linç edilmekte, itibarsızlaştırılmaktadır. Bu uygunsuz
görüntüler, (Gözlerimle gördüm ki Milli
Savunma Bakanlığında görevli subaylarımız görev yerlerinden, asker kışlasından
sivil kıyafet giyerek çıkmaktadır?!..) ordu, milletinden korkar, millet orduya
kin ve nefretle bakarsa, askerimizdeki, asırların gelenek, bilgi görgü ve
deneyimleri çürür, inancı bozulur, siyasete bulaşır ve ordu biter. Niteliksiz
komutanlarla ülke, isyancılarla birleşerek memleket yeni bir kaosa sürüklenip
bitirilebilirler. Panik halkta başlar, ordu ve polise geçer... Bunu uzak hedef
olarak göremezsek, ülkemizin geleceğini, bekasını tehlikelere atabiliriz. Bu
durumun, ne kadar tehlikeli olduğunu görmek, düşünmek mecburiyetindeyiz.
Operasyonlar ve yakalamalar yapılırken ordunun içinde
hiçbir eylem ve işgale kalkışmamış, sadece emir komutanın verdiği emir ile
hareket eden, o hain genarali vuran astsubay gibi “işin vehametinden habersiz, verilen emre kayıtsız şartsız ve mutlak itaat edenler”
bir bölümünün tırpanlanmaması, sindire sindire, her tecrübeden yararlanarak acele; fakat geri dönüşü mümkün olmayan yanlışlıklara
meydan vermeden, günahsızların da içine kin ve nefret ekmeden, kırmadan,
incitmeden, küstürmeden yapılmalıdır. Bu köklü değişiklikler, operasyonlarla sürekli
iltihaplanan ur, iltihaplı bölgeden keskin bir neşter ile alınarak, boşaltılması
farz olmuştur… 15 Temmuz 2016’da bu
darbeye şiddetle karşı olmamız ve sokakları meydanları doldurmamız boşuna
değildir… Bundan sonra da Büyük
Türkiye’yi kurma idealimiz, her geçen gün yeniden güçlenecek, Türkiye’nin
kuruluşunun 100. Yılı, 2023’lü yıllarda, Türk milliyetçilerinin ideali gerçekleşecektir.
İŞGALCİ
FETO ve AVANELERİ
İşgali durdurduk. Türkiye, FETO gibi sinsi, kendi
halkına bomba ve kurşun yağdıran düşman ile karşı kalmıştır. Bu konuda
iktidarın, MİT’in İSTİHBARATIN, çok büyük gafı ve ihmali olduğu su götürmez bir
gerçektir; fakat bugün, bunun yeri olmamakla birlikte, geçmişte yapılan
hatalardan da ders almadan, olmuşları görmemezlikten gelerek de yol alamayız…
Zaman zaman gerilere gidip, geçmişe bakmak ve bizim, bu hale gelmemize sebep
olan, yanlışlarımızı da gözden geçirmek zorundayız… Bu sebeple, hem bu konuları
enine boyuna gözden geçirmek hem de bugün
bu işgale karşı “Yüce Türk Milleti!..” ve onun iktidarda olan hümetinin, sonuna
kadar yanında olduğumuzu belirtmek isteriz. Allah korusun, ülke ve insanlarımız,
bu görünenlerin belki de bin katı geçmişlerde yaşadığımız, büyük bir kıyım, hapisler, zindanlar, Yassı Adalar, idamlar ve büyük
infiallerle, karşı karşıya kalacak, ülke bilmem kaç yıl geriye gidecek,
kalkınma sekteye uğrayacak belki de ülkemiz bölünebilecekti… İşin şakaya
gelir bir tarafı olmadığını da görmek gereklidir.
Ülkemiz, çok büyük yaralar almış olmasına rağmen, bu
ülke ve bu ülkenin mensupları da büyük bir millet olmanın verdiği öğünç ve
gururla, fedakâr evlatlarının ellerinde, bundan sonra da geleceğin yüksek
ufkundan, bir güneş gibi doğmayı başaracaktır.
İnanıyoruz ki: Büyük Türk milletin bekasına gönülden
bağlı olan milletin evlatları, yerli ve millî duruşumuz, ayrılıkları kucaklayacak,
farklılıkları harmanlayarak, Yüce Türk Milletin unsurları olarak, geleceğe
daha emin adımlarla başı dik, alnı açık olarak yürümeye devam edecektir.
“BALYOZ”,
“ERGENEKON” gibi uydurma kumpas ve operasyonları ile askerimiz büyük yara
almış, İŞGAL ile de tam anlamıyla tırpanlanmıştır…
Türkiye, adı konmamış, ne olduğu tam belli olmayan, bir savaşla karşı karşıyadır. Millî güvenliğimiz tehlike içerisinde olup ve bu konu, cevabı
aranan sorulardandır. ABD bu konuda çok sert cevaplar vermiş olup işgale kınamamış, karşı
çıkmamıştır. Papa’nın Kardinaller ve FETO bağlantılarının yeni olmadığı FETO’nun
Kırklareli Vaizi olduğu sıralardan bu yana, belgelidir. Bugüne kadar bunu
bilenler, İstiklâl Marşı ile gırgır geçenler, Atatürk’ün Gençliğe Hitabı ile
maval okuyan kendini bilmezler, bugün hiç şüphe yoktur ki kendilerine gelmiş ve
bu milletin değerlerine yeniden sarılmanın ve sahiplenmenin gereğini
hissetmişlerdir.
FETO’yu
kim güçlendirdi? Kim onları bürokrasiye kafile kafile,
gurup grup, cemaat cemaat, vagon vagon taşımıştır? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını,
ülke kaynaklarını, özel proje kapsamındaki orman ve vakıf arazilerini, millî ve
yerli kaynaklarını, devlet bütçesini sonuna kadar açarak, onların kirli
amaçlarının gerçekleştirmesine hazinedarlık yapmış, milletin alın teri, göz nuru, emeğini,
vergileri ile kıymetlendirilmiş her taşınmazı onlara sunan bakan, vekil,
müsteşar, diğer bürokrat ve iş adamları kimlerdir, onlara bu imtiyazları kimler
sağlamış, bir bir açığa çıkarılmalı, gereği yapılmadır?..
Ülkemiz
üzerinde, karabulutların dolaştığı şu günlerde: “Türkiye’ye, dış güçler tarafından
müdahale edilmesi için çağrıda bulunan, aklını kaçırmış bu Mezcup,
Hoca kılıklı şaşkın!..”, Türk
insanının cevherini de umutmuş görünmektedir. Ülkemizde bütün bu olay ve durumlar olurken, gelinen
bu noktada, kendi iç; ve öz cevherimize, öz kaynaklarımıza özümüze, tarihimize,
millî benliğimize, bizi biz yapan büyük önderlerimizin görüş, düşünüş, tarihî
deney ve tecrübelerin ışığında, bıraktıkları mirasa, ufuk açan söz ve
demeçlerine, hitabetlerine, yeniden sarılacağız… İçerimizde kangren olmuş, kokuşmuş, “İşgal”i üreten ortamı ortadan kaldırmadan, yeni yeni işgalleri ve yeni yeni terörü
de ortadan kaldıramayız.”
2007-2013’e kadar
gelen “Balyoz, Ergenekon” gibi ‘Kumpas’ davalarında ne kadar general
varsa tasfiye edilmiştir. Bugün de durum farklı değildir. Tasfiye yapılırken
çok dikkatli olunmalı, asker siyasetin oyuncağı yapılmamalıdır… Askerin Türk
milletine, onun anayasasına ve ordusuna, sadakatle bağlı olduğunu bilmeyen
yoktur. “Bu Operasyonlar Türk Silahlı Kuvvetlerini Bir Çökertme Hareketi
Olabilir mi?” Yoksa uzak diyarlarda yazılmış başka başka senaryoların,
taşeronlar eşliğinde uygulamaya konulması mıdır?..
FETO, bunu kendi başına mı yapmıştır? Yoksa bunu ABD
mi organize etmiştir? Genel Kurmay Başkanı’nın, FETO ile görüştürülmek istenmesi
de çok ilginçtir. ABD tarafından, FETO‘nun iadesinin derhal yapılmayıp, “İpe un serilmesi” de onun hâlâ geçerli
bir akçe olarak kullanılabilir olduğunu göstermektedir. ABD'nin henüz FETO’dan
beklentileri olup ondan vazgeçmemektedir?. Eğer, FETO’nun işi bitmiş olsa idi
ABD, hiç şüphesiz, bekletmeden FETO’yu, derhal teslim ederdi… ABD, FETO’yu teslim
etmiyorsa, Türkiye yapılan işgalin içinde ve arkasında, ABD'nin ve hatta Almanya ve veya başka devletlerin de olduğunu anlamak için, müneccim olmaya gerek yoktur...
KENDİ
CEVHERİMİZ, EHLİYET,
Bu
millet, çok çekmiş çok yorulmuştur. Kendisini idare edecek kişileri seçerken,
kendi cevherinden, kendi kanından olmasına mutlaka dikkat etmek gerektiği, bir
defa daha tarih önünde ispatlanmıştır… Geçmiş tarih, bunun belgeleri ile
doludur. İhaneti, her defasında bağrımıza bir hançer gibi
saplayanlardan, kalleş ve sinsi düşmanlardan kurtulmamız gerekmektedir. Şimdilerde,
en çok dikkat edilecek kıstas, hiç şüphe ve tereddüt yoktur ki: KENDİ KANIMIZ, KENDİ CEVHERİMİZ, EHLİYET,
LİYAKAT, SADAKAT olacaktır.
ÇELİŞKİLERİMİZİ
UNUTACAĞIZ
“14 Ekim 2009 Türkiye-Ermenistan Millî
Maçı”nda Azerbaycan Bayrakları Stadyuma sokulmuyor, sokulanlar da tek tek ellerden
alınıp stad dışına çıkarılıyordu…Yöneticilerimiz, Bursa’da Azerbaycan
bayraklarını yasaklıyordu… (m.haber.com.spor,futbol. Azarbeycan bayrakları ne
zaman yasaklandı?) Yaptığımız bu yanlışlarla, Ermeniler tahrik olmasın diye, hem
Türkiye’de yaşayan kandaşlarımızı hem de kardeş ülke Azarbeycan’ı küstürüyorduk…
(Hürriyet, 14 Ekim 209,Yazarlar Yılmaz ÖZDİL, “Bu
Macı Vericez Başka Yolu Yok!.”)
Bu yetmiyor, 2002’ de sıfırlanan terörizm, on yıl
sonra 2012’de şaha kalktı. PKK tahrik olmasın diye Atatürk resimleri ve Türk
bayrakları yine bu yöneticiler tarafından indiriliyordu?.. 5 Eylül 2012, (Ortadoğu Gazetesi, Yıldıray
ÇİÇEK: “Türk askerini bayrak İndirirken Öven Sen Değil miydin?”), (4 Eylül 2012, Aydınlık
Gazetesi: İsmet ÖZÇELİK: “AKP Açılımı, Bayrak İndirtiyor.”, “Ben de herkes gibi
bunlara yardımcı oldum.”, Rıza ZELYUT”, Perşembe, 4 Ağustos 2016, Ülke TV
konuşması”)
Darbeyi üreten ortamı ortadan kaldırmadan, terörü ortadan kaldıramayız.” Kısaca her zaman tekrar ettiğimiz gibi düşmanı, dışarıda aramak yerine, içeriye bakmak, içeriyi hallettikten sonraki her vakitte, dıştakilerin hakkından geliriz!..
Darbeyi üreten ortamı ortadan kaldırmadan, terörü ortadan kaldıramayız.” Kısaca her zaman tekrar ettiğimiz gibi düşmanı, dışarıda aramak yerine, içeriye bakmak, içeriyi hallettikten sonraki her vakitte, dıştakilerin hakkından geliriz!..
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, kimi istiklâl
Marşı’na karşı çıkıyor, kimileri de Marşımız söylenirken ayağa kalkmayarak
oturmaya devam ediyor, kimi de Rabia selamı veriyordu…
Bizim
yöneticilerimiz ya tarih bilmiyor veya tarihten ders almayı reddediyorlar;
çünkü kapatılan kurumlar ve askeri okullarla sistemin düzeltilebileceği
yanılgısı devam ediyor… Tarih’te Nizam-ı Cedit, Yeniçeriler, Askerî Alayların, sonrasında da nelerin olduğunu unutmuş onlardan sonra da çıkmış ve bastırılamamış isyan ve işgalleri görememişlerdir...
“Tarihi tekerrürdür diyorlar; hiç ibret alınsaydı, o tekerrür mü ederdi?” sözünden de ibret almak ve ince eleyip sık dokumak; fakat meseleyi kökünden halletmek gerekmektedir…
“Tarihi tekerrürdür diyorlar; hiç ibret alınsaydı, o tekerrür mü ederdi?” sözünden de ibret almak ve ince eleyip sık dokumak; fakat meseleyi kökünden halletmek gerekmektedir…
Asker, siyasetin oyuncağı haline gelirse, cephede
şevkle savaşacak kişi bulamamak endişelerimizi artırmaktadır. Askerin bu
durumunu, hukuksal olarak da güvenceye almak, hukukî açıdan da düzenlemeye ihtiyacı
vardır.
Bunca
zaman yapılmış yanlışları ve çekişmelerimizi unutacağız.
Gün, bir beraber olma, kenetlenme ve Türkiye’nin
yanında olma günüdür. Bağrımıza ateş düşmüştür.
“SÖZLEŞMELİ
PERSONEL ve TAŞERONLUK !..”
Millete giydirilen bu ateşten deli gömleği
sözleşmeli öğretmen, sözleşmeli asker, sözleşmeli doktor, sözleşmeli hemşire,
insanlarımızın geleceğe güvenle bakmasını engelleyen “Sana güvenmiyorum!”, “Sana güvenemiyorum!”, diye sırıtan,
aşağılayıcı uygulamalar, derhal ve tez zamanda kaldırılmalıdır. Bu mesleklerin
hemen hepsi sadece para ile değil, gönül zenginliği ile yapılacak mesleklerdir.
Güvensizlik, güvenememek ne demektir? Nasıl bir tepeden bakış, aşağılayıcı
telaffuzdur?!.. Bu mesleklerin değeri
para ile asla ölçülemez. En yanlış uygulamalardan biri hiç şüphesiz “Sözleşmedir!…”
Sözleşme aynı zamanda adaletsiz bir uygulamadır. ÜÇRET, artı SÖZLEŞME, eşit MAAŞ
toplamı kimi kurumlarda, otuz milyona yaklaşırken, hemen hemen aynı işi yapan Taşeronlar 1300TL’ya mahkum
edilmektedirler. Eşit işe eşit ücret de değil sadece YANDAŞLARI KAYIRMA milletin öz evladını köleleştirmedir... Milletimizin çocuklarını kendine güvene güvene, göğsünü gere gere,
ezilmeden, büzülmeden, anlı açık, başı dik olarak durdurmak gerekir.
İnsanlarımız, ülkesi için canı verecek kadar
tanklara, savaş uçaklarının, makinalı tüfeklerin önüne kendini atabilecek kadar
bu ülkeyi sevebiliyorlarsa onları “Sözleşme”
ile küçültmek ve rencide etmek, değil; devletinin vatandaşına verdiği yüksek
değer, sağladığı öz güven, vatanının ve milletinin sarsılmaz sinesinde olmanın,
yüksek gururu, kıvanç ve sevinci içerisinde “Kadrolu” olarak bulunması ile mümkün olacaktır…
İNSANLARIMIZI, MİLLETİMİZİN ÇOCUKLARINI, GENÇLERİMİZİ,
EN ALÇALTICI, KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ ve GÜVENSİZ, DEĞERSİZ HİSSTTİREN BU UYGULAMALAR: “SÖZLEŞME ve TAŞERONLUKTUR…”
İKTİDAR, “SÖZLEŞMELİ, TAŞERON” GİBİ HAKSIZ VE
USÜLSÜZ TAŞERONLAŞMAYA, DÜŞÜK ÜCRET, İŞ GÜVENCESİNDEN YOKSUNLUK DEMEK OLAN BU
UYGULAMALARA, GEÇİCİ GÖREVLENDİRMELER, VEKALET SİSTEMLERİNE DERHAL SON VERMELİDİR.
Bu adalet değil: İkiliktir, ayırımdır, haksız usulsüz ve keyfi uygulamalardır.
“Devletin aslî ve sürekli hizmetlerini, tarafsızlık
ilkesi içinde yürütmek olan kurum yöneticileri, mesailerinin büyük çoğunluğunu
personeli yıldırmak, liyakatsiz atamalara kılıf uydurmak, istemedikleri
personeli geçici görevlendirme yoluyla uzaklaştırmakla geçirmektedir.” (Sedat
YILMAZ: “Kamu Hizmetleri Nereye?”, KAMUTÜRK, KAMU-SEN Dergisi.Yıl 4,
sayı:15.Şubat 2016, s. 7.Prg.7)
Dikkat! Dikkat!.. 83 milyona yaklaşan Türkiye’de,
memur sayısı gelişmiş ülkelerde istihtam edilen memur sayısının, yarısından
daha azdır… Bu konuyu iktidar sahipleri masaya yatırıp düşünmelidir…
Bugün, Demokrasi uğrunda şehit olmuşlara: 3.303TL.
maaş ve yeterli oranda tazminat ödenirken, kıskanmıyoruz, hatta bunlara beş bin
Türk lirası ödensin. Şahsen bundan pek memnun olur, onur duyarız; çünkü gelecek
tehditlere karşı da hiç kuşkusuz, bu vatan evlatları devletinin arkasında ve devletini
koruyacağının bir göstergesi olup teşvik edilir, inandırılırsa, Allah korusun, böyle ani başka bir tehlike anında, daha büyük müdafaalar ve başarılar yapmak mümkün
olur…
Bunlar olurken hali hazırda çalışan ve master yapmış
36 yıllık akademik bir personele kamuda ödenen maaşa bakınca “Düz maaş: 2.150TL” bunu garipsememek hakkaniyetten
bahsetmek mümkün değildir!.. Siz, yıllardır başarılarla koşmuş ve büyük emek ve
sadakatle çalışan memuruna, bu aşağılatıcı muameleyi reva görürseniz, bunu
hangi adalet ile bağdaştırabilirsiniz? Kaldı
ki gelişmiş ülkelere nazaran, nüfusu çok yüksek ve memur sayısı çok düşük olan Türkiye’de,
bu rencide edici uygulamayı bir müddet belki sürdürebilirsiniz; fakat “Özelleştirme,
Teşeronluk ve Sözleşme” uygulamasıyla, milletinin çocuklarına: “Sana güvenmiyorum!”
diye onu aşağılayan, rencide eden devletin, millete rağmen, bu uygulamayı kabul
ettirerek, uzun süre devam ettirebilmesi mümkün değil hatta imkansızdır!..
“Türkiye’de, memurların iş güvencesi garanti ve
sınırsız değildir. Bu hak ve ödevler, 657 DMK.ile sınırlandırılmıştır. Buna
karşılık Dünyanın gelişmiş ülkelerinde Memurların hayat boyu iş güvenceleri bulunmaktadır.
(Almanya, İtalya, Avusturya, İspanya, Kore…vb.) “TÜRKİYE KAMU-SEN, AR-GE
MERKEZİ, “657’yi bileler Konuşsun,” Ankara, Ocak, 2016, s.10”
Yukarıdaki şema da göstermektedir ki nüfus
yoğunluğuna göre, Türkiye’deki Memur
İstihdamı gelişmiş ülkelerdeki memur istihdamından, daha düşüktür. Devlet bu istatistiki bilgileri dikkate alarak İlkokul mezunlarından başlayıp yaş sınırına bakılmaksızın, yeni memurlar almalı, işsiz vatandaşlarımıza da kapı açmalıdır...
Ülkeler Nüfus
Yüzdesi Milyon Yılı
Danimarka 34.9 5.605 (2013)
Norveç 34.6 5.214 (2016)
Çek Cuh. 34.0
10.512 (2013)
Letonya 31.2 2.013 (2013)
İsveç 28..1 9.588 (2013)
Slovekya 27.2 5.424 (2016)
Macaristan 26.8 10.198 (2015)
Polonya 25.2 38.533 (2012)
Ukrayna 21.7
45.480 (2013)
Kanada 20.4 35.141 (2013)
Belçika 21.5 11.156 (2013)
Fransa 19.8 65.107 (2013)
Avusturalya 18.4 8.464 (2013)
İsviçre 18.0 8.058 (2013)
İtalya 17.3 58.704 (2015)
İspanya 17.1 47.059 (2013)
Portekiz 16.4 10.562 (2011)
Türkiye 12.9 83.000 (2016)
“TÜRKİYE
KAMU-SEN, AR-GE MERKEZİ, 657’i bileler Konuşsun, Ankara, Ocak, 2016, s.11”
ASIL
FETOCULAR AKP’NİN İÇİNDEDİR
FETOCULAR, AKP’nin içinde elini kolunu sallaya
sallaya gezmektedirler. Bakan, Belediye başkanı, Müsteşar, Genel Müdür, Kurum
Başkanı, Daire Başkanı ve bunlarla iş bağlantıları ve ticarî alış veriş birliği
içinde, büyük para transferlerini sağlayan, bankalarla olan irtibatları, finans
kuruluşlarını ellerinde tutarak onları iş adamları ile ortak kullanan Bürokrat,
İşadamı bağlantılı, FETOCULAR da hâlâ
işlerine devam ediyor, ellerindekilerini başkalarının üzerine, yakın eş ve
dosta, elden ele bankadan bankaya transfer edip, naklediyor, değiştiriyorlar… Şimdi, bunlar ve
uzantıları ya bürokrat-tüccar olarak devam ediyor; veya yeniden yeniden bu
makamlara getiriliyorlar, bilinsin…
Hahambaşı veya FETO’yu arattırarak makam ve mevkie
gelenler, belediye başkanlığında bir dönem daha kalmak için kılıktan
kılığa giren bukelemunlar…Hâlâ yerlerindeler... Yarın bunlar ellerindeki güçle, başka işgallere kalkıştığında, meydanlarda Demokrasi Nöbeti Tutan Vatandaşları kim kurtaracak?
Bir zamanlar, İstiklâl Marşı söylemeyen ve
söylettirmeyenler, Marşımız söylenirken ayağa kalkmayanlar, Marşımız’ın beste
ve sözlerini değiştirmek, Marşı kaldırmak isteyenler... Türk’üm demeye utananlar,
kimliğini inkar edenler, Türklüğü ayaklar altında çiğneyenler, içinde “Türk” geçen her kelimeden nefret eden, "Türk'e" düşman olanlar, bilsinler ki onları da: “Yüce
Türk Milleti!” kurtarıyor. Bundan sonra da hâlâ kimliksiz, kişiliksiz. dolaşanlar
varsa, akıllarına şaşmamak elde değildir….
Ülkeyi tam anlamı ile felç ettiniz. Doğudaki halkı, PKK,
PYD, İŞİD, KCK…vb. teröristlerin kucağına ittiniz. Şimdi bunları toplamağa
çalışıyorsunuz. FETÖCÜLERDEN için: “Ne
istediler de vermedik?” diyerek, devletin bütün imkanlarını bunlara
seferber eden de sizdiniz?
“Çözüm
Süreci”, “Mutabakat”, “Demokratikleşme”, “Akil İnsanlar” masallarını anlata anlata bitiremeyen ve Karakolları
kaldıran, PKK’ gocunur diye Türk bayraklarını toplatan da bu zihniyet değil
miydi? Bugün bayraklarımız elde
meydanlardayız!..
Paralel Yapı’nın dershanelerinden geçmeyen
okullarında okumayan kaç kişi kaldı?.. Meclisteki vekillerin çocukları dahi,
hâlâ eğitimlerini oradan alıyorlar. Bundan sonra artık, asıl provokatörleri, devlet
içinde çöreklenmiş, Bakan, Vekil, Belediye Başkanı, Bürokratlar ile İş Adamı
ilişkilerine bakmak gereklidir. Bunların devletin banka, bütçe ve kaynaklarını
nasıl kullandıklarını tespit ediniz. Para transferlerini gözden geçiriniz. Bunlar,
Demokrasi Meydanlarında nutuk atmaya, hiçbir şey yapmamışlar gibi utanmadan,
sıkılmadan, ellerini kollarını sallaya sallaya kürsüden nutuk atmalarına
aldanacak mısınız ey iktidar?
Bu ÖRGÜT ve ELEMANLARI, kendi menfaatleri uğruna memleketi satmış, memleketin
menfatini ayaklar altına almış, ülkeyi
soyup soğana çevirmişlerdir. Tek tek tespit edilip temizlenmesi elzemdir.
SONUÇ
OLARAK:
Bu milletin Türk milleti olduğu,
Bayrağının ay yıldızlı bayarak,
Millî Marşı’nın İstiklâl Marşı,
Halkının Türk Halkı olduğudur.
Her türdeki demokrasimize vurulacak darbe ve
işgallere geçit mermeyeceğimizi ve her durumda, kalkışanları ezip geçeceğimiz
bilinmelidir.
Bunu yapan, yaptıran, bunlara çanak tutan, her kim varsa, bünyeden temizlenecektir.
Ülkeyi yönetmeye talip olacakların, bu milletin öz
kanından öz cevherinden seçilmiş kişilerden olması gerektiği, bir kere daha
belgelenmiştir…
Türkiye’yi
sevmek, onu kurtarmak için: Kanı bozukların, vatan
satıcıların, işbirlikçilerin, taşeron, çanak tutucu firma ve tüccarların, bu
ülkeyi yeniden satmalarına fırsat ve yetki vererek, tam teçhisat, makam, mevki,
para ve güç ile donatılmışlığından, arındırılarak ince elek, tel süzgeçten
geçirilmesi, her türdeki mal varlıkları ve yetkilerinin ellerinden alınması, vatanını
seven herkes için bir mecburiyet olmuştur…
ŞİMDİ ZAMAN TEK OLMAK, BİR OLMAK ve BİRLİK OLMAK ZAMANIDIR. İŞGALCİLERE SONUNA KADAR: "DUR!" DİYECEĞİZ! BAŞKA TÜRKİYE YOKTUR!.. Salı, 2 Ağustos 2016, Ankara
ŞİMDİ ZAMAN TEK OLMAK, BİR OLMAK ve BİRLİK OLMAK ZAMANIDIR. İŞGALCİLERE SONUNA KADAR: "DUR!" DİYECEĞİZ! BAŞKA TÜRKİYE YOKTUR!.. Salı, 2 Ağustos 2016, Ankara
KAYNAKLAR:
1.“14 Ekim 2009 Türkiye-Ermenistan Millî
Maçı”
2.https://www.google.com.tr/webhp?sourceid=chrome-instant&ion=1&espv=2&ie=UTF-8#q(m.haber.com.spor,futbol.+Azerbaycan+bayraklar%C4%B1+ne+zaman+yasakland%C4%B1?)
3.http://bianet.org/bianet/siyaset/117637-bursa-medyasi-turkiye-ermenistan-macini-nasil-gordu
4.http://www.ensonhaber.com/ermenistanda-turkiye-ve-azerbaycan-bayraklarini-yaktilar-2016-04-24.html