4 Kasım 2024 Pazartesi

BAHÇELİ AÇILIMI; Abdullah Çağrı ELGÜN

BAHÇELİ AÇILIMI

Abdullah Çağrı ELGÜN

Yirmi üç (23) yılda geldiğimiz çıkmazdan kurtuluşun ufku karanlık yolları diken ve çalılıktır. Bu çıkmaz sokakta içte millet sefil, aç, açık ve düşünebilmekten ve kendine yol çıkış bulmaktan uzaktır. Çeşitli menfaatler ve ikballer uğruna Türkiye bölünmeye Federasyonlara doğru dolu dizgin sürüklenmektedir. Baştaki tek adam istifa edip ülkeyi fabrika ayarlarına döndürmek yerine BOP’un emirlerini yerine getirmek, koltukta bir gün fazladan kalabilmek ile meşguldür.

MHP Lideri Devlet BAHÇELİ: Birkaç grup toplantılarında: "Yeri gelir elimi uzatır müşterek ve milli değerlerde toplanma çağrısı yaparım; yeri gelir vatan için, millet için, bayrak için, ezan için, devlet için başımı uzatır, şehadet şerbetinden tadımlık değil, kana kana doyumluk içerim. Türkiye Cumhuriyeti’nin âli menfaatleri uğruna her, vasatta temel ve ortak değerler etrafında el ele tutuşmaya, elimi uzatmaya varım ve hazırım." diyor.

APO Gazi Meclise davet ederek: “Gelsin Mecliste konuşsun!  Milletimizin ayak bağların kalıcı olarak çözmenin kim bilir belki de ilk adımını atmış olacağım!”, “Terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin!" “Dünyada barışı isterken, kendi ülkemizde barışı sağlamamız lazım” ifadelerini kullanmıştı. “Bu hususta DEM Parti’nin aklını başına alması, uzattığım eli sabote etmek amacıyla tahrik ortamını kamçılamaktan uzak durması, herkesin hayrınadır. Uzattığım el samimi ve iyi niyetli bir eldir. Uzattığım el, Türkiye’de birleşelim, Türk milletinde kenetlenelim tebliğidir."  

"Bu işi senden daha iyi yapacak var, bak ülkeyi yirmi üç yılda ne hale getirdin. Ülkeyi fabrika ayarlarına döndür ve ve derhal çekilip git!.." Demiyor, diyemiyor.

Teröre, Apo’ya şiddetle karşı olan bir partinin Ahmet TÜRK’ü hapisten çıkardıktan sonra bugün de Apo için söyledikleri dikkate şayandır. Meşhur bir ata sözünde: “İti öldürene sürükletirler!” derler. Sayın Bahçeli’ye bu sözler dikte mi edilmiştir. Bu sözlerden bir müddet sonra sayın Erdoğan,  sn. Bahçeli’ye övgüler dizmiştir. 

Bunu niçin Bahçeli söylüyor?

Bunu Bahçeli’ye kim söyletiyor? BOP’u organize edip ülkeye sürenler : Suriye, Mısır, Libya, Irak’ın Liderlerini Saddam, Kaddafi, Mursi… vb. görevden alarak, ülkeleri lidersiz bıraktılar. Birbirinizi boğazlayın, yeyin deyip parça parça ettiler. Bu ülkelere bir elli yıl daha demokrasinin gelmesi mümkün değildir. “Şam’da Emevi Camii’nde Namaz kılmak!” hevesiyle bugünlere geldik…

“GÖZÜ YEMDE OLAN KUŞ, TUZAKTAN KURTULAMAZ!..

Bu meşhur bir deyiştir. Bu federasyon teklifleri sonu gelmez bir tuzağın yola döşenmiş çelikten oklarıdır. Türk değil Kürt, Türk değil Çerkez, Türk Değil Laz, Türk değil Avşar, Türk değil Fars, Türk değil Arap, “Türkiyelilik” isnat etmeye ve yerleştirilmeğe çalışanlar Federasyonlara da sonuna kadar kapı açarlar. Etnik kökenim Arap; ama Türk vatandaşıyım. Etnik kökenim Fars; ama Türk vatandaşım demek yerinde ve doğru bir kullanımdır. Düşmanın istediği oyuna gelmek Düşmanı APO’yu Millî Mecliste konuşturmak ve bir teröristten medet ummak çaresizliğin ortaya dökülmesidir!.. Türkiye savaşmadan parça parça bölünür. Düşmanın istediği de budur!..

Türk ve Türkiye’de yaşayanlar ülkelerine vatandaşlık bağı ile sıkı sıkıya bağlanmış her etnik kökenli vatandaşımız Türk’tür. Başka isim kullanmak ahmaklığın ta kendisidir. 

Başka bir deyişle: 

       TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE VATANDAŞLIK BAĞI İLE BAĞLI OLAN HERKES TÜRK’TÜR!.. Yalnız ve ancak: “Ben Arap kökenli Türk vatandaşıyım.  Ben Fars kökenli Türk Vatandaşıyım. Ben Ermeni kökenli Türk vatandaşıyım.” Demesinde bir beis yoktur!.. Bunun için aslının Ermeni olması, Rum olması, Arap, Fars, Süryani, İngiliz, Fransız olması hiç de önemli değildi. Hiç kimse aslını inkara zorlanamazdı. Zorlanmadı da... Atatürk bunu şöyle izah etmişti: Din, ırk, cinsiyet, renk ayırımı olmaksızın TÜRKİYE CUMHURİYETİNE VATANDAŞLIK BAĞI İLE BAĞLI HERKES TÜRK’TÜR” diyordu. Benim kökenim Ermeni; fakat ben Türk vatandaşıyım, Aslım, kökenim Rum; fakat Türk vatandaşıyım diyecekti. Öyle de oldu. Bugün bozgunculuk yapanların tamamı ırkçıdır, fitnedir, bölücüdür. Maksadı ülkeyi karıştırmak, halk arasında bozgunculuk yaratmaktır. 

Ülkeyi etnik kökenlere bölmek, federasyonlara ayırmak, otonom devlet talep etmek, bu ülke ve geleceğine ihanettir!.. Bu tür istekler, Suriye’nin kuzeyinde kurulmuş Kürt Devletine hamilik edin demektir. Bu ise büyük bir tuzaktır. Irak Kürtleri, Suriye’de kurulan ve Türkiye’de Federe edilecek Kürtler ile büyük bir Kürdistan hayali düşmanın tuzağıdır. Federasyona kesinlikle karşı çıkmak ve bu konuda halkı bilgilendirmek gerekir. Mevcut partilerin görevi de budur!.

Suriye Göçmenleri sebebiyle ABD’nin eğittiği 300 bin Afganlı Asker nereye gitti?.. Daha dün, maaşlarını bizim ödediğimiz Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), bir ay maaşlarını alamayınca Türk Bayraklarını yaktı, tırlarımıza el koydu, şoförlerimiz rehin aldılar… Bugün, Türkiye’de 15 Milyonun üzerinde göçmen, sığınmacı var! Bu ciddî bir güvenlik meselesidir… O güç!.. ortam uygunluğunda düğmeye bir basarsa, iç savaş ve bölünmeden kurtulamayız..

Mümtazer TÜRKÖNE, Cengiz ÇANDAR da bu fikirler doğrultusunda, geçmişte söylemleri olmuştur.

Atatürk: “Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür!..” Demiştir. Cumhuriyet bir fazilettir. Tek adam her zaman tehlike oluşturur. Bir dönem devlet zorda kalınca hükümet istifa eder. Yeni ve tarafsız bir hükümet gelir. Seçimler yapılır. Ülke normale dönerdi. Bugün Tek adam yönetime yapılan dış baskılar bunu önleyememektedir. İşte Cumhuriyetin fazileti de bugün daha iyi anlaşılmaktadır.

Sonuç:

1) BOP Eş Başkanlığını bıraktığınızı halka açıklayınız!

2) Devleti Fabrika ayarlarına döndürerek, Halk arasından seçilecek tarafsız kimselerden oluşan bir Hükümet Kurarak, derhal istifa ediniz!..

3) ABD’nin bütün Üstlerini kapatınız!

4) Geri Kabul Antlaşmasını iptal ediniz!

5) Ottowa Sözleşmesini İptal ederek, sınırlara mayın döşeyiniz!..

 

 

 

19 Mayıs 2024 Pazar

KAMUDA İSTİHDAM Abdullah Çağrı ELGÜN

KAMUDA İSTİHDAM

Abdullah Çağrı ELGÜN

Ortalamasının 5 Puan Altında. Türkiye’de kamu sektöründeki istihdam oranı OECD ülkeleri ortalamasının 5 puan altında seyretmektedir.

2021 verilerine göre, Türkiye'de toplam istihdam içinde, kamu sektöründeki istihdam oranı yüzde 13,4 iken; OECD üye ülkeleri ortalamasında bu oran yüzde 18,6'dır.

* Kamuda İstihdamın Sadece Yüzde 34’ü Kadın!

Diğer Avrupa ülkelerinde ve OECD ülkelerinde kamu sektöründe kadın istihdamı oldukça yüksekken, Türkiye'de kamuda çalışan kadınların oranı oldukça düşüktür!.. Fransa'da kamu sektöründe çalışanların yüzde 64,6'sı kadınken, Türkiye'de bu oran yüzde 34,8'de yarısına tekâmül etmektedir… 

Ayrıca;

* Her 10 Kişiden 8’i Özel Sektörde, 2’si Kamuda İstihdam Ediliyor!

* Kamu İstihdamı Siyasete ve Seçimlere Endeksli!

* Belediyelerde İstihdamın Yüzde 17’si Memur, Yüzde 82’si İşçi!

* Genel İşler İşkolunda, İstihdamın Yüzde 70’i, Belediyelerde Çalışıyor!

* Genel İşler İşkolunda, Sendikalaşma Oranı Yüzde 58, Toplu İş Sözleşmesi Kapsamındaki İşçi Oranı ise Yüzde 41,1'dir!

* Son Dört Yılda, Genel İşler İşkolunda 400'den Fazla İşçi, İş Kazası Sebebiyle Hayatını Kaybetti!..

Türkiye’de 5,1 milyon kişi, kamuda çalışıyor. Toplam istihdam içinde kamuda çalışanların geçici işçilerle birlikte oranı, yüzde 13,4. OECD ortalaması ise yüzde 18,6. İle Türkiye bu alanda OECD ortalamasının çok altında yer alıyor.

Türkiye’de 'Devlette' çalışmak milyonlarca kişinin hayali. Kamu personeli olmanın sağladığı güvenceler ve özel sektöre göre daha rahat çalışma imkanları, insanları cezbediyor. Kamu alanında işe girebilmek ise hiç de kolay değil!.. KPDS’de çok iyi puan almak yetmiyor! Mülakatla işe alımlarda siyasetin, bürokrasideki torpilin ve referansın etkili olduğu yönünde güçlü iddialar var. Bu yüzden Türkiye’de sık sık “Kamuda Liyakat’ mesajları öne çıkıyor.

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (SBB) verilerine göre 2023 yılının Eylül ayı itibariyle, Türkiye’de kamu sektöründe istihdam edilen kişi sayısı toplam olarak:

*5 milyon 101 bin 689.

*Bunların 3 milyon 467 bini kadrolu personel...

*277 bini sözleşmeli personel.

*1 milyon 205 bini sürekli iş.

*49 bini geçici işçi statüsünde çalışıyor.

Kamuda liyakat ve kamu çalışanı sayısı sık sık tartışılan bir konu. Türkiye bu alanda OECD ortalamasının hayli altında yer alıyor.                                                                                                           

Türkiye’de özelleştirme Politikaları ile artan kamudaki Memur ve işçi alımlarının azaltılması, mevcutların tasfiyesi, başka bakanlıklara verilmesi. Sonrasında ise yıllar boyu hiç atama yapılmaması sebebiyle 2007'de yılında kamu personeli sayısı 2,9 milyon iken 2015'e gelindiğinde 3,4 milyona yükseltilebildi. 

İskandinav Ülkelerinde Kamu İstihdamı Çok Daha Yüksek:

*Norveç (yüzde 30,9),

*İsveç (yüzde 29,3),

*Danimarka (yüzde 28) ve

*Finlandiya (yüzde 25,4) bu alanda zirveyi oluşturuyorlar.

Diğer Ülkelerde de şu şekilde yer alıyor:

*Fransa yüzde 21,1;

*Kanada yüzde 20,7;

*Belçika yüzde 18,4;

*Birleşik Krallık yüzde 16,9;

*Yunanistan yüzde 16,1

*ABD yüzde 15. İle yer alıyorlar...

Listede yer alan 28 Avrupa ülkesi içinde, kamu çalışanı en düşük olduğu ülkeler:

Hollanda (yüzde 12,1)

İsviçre (yüzde 11,2)

Almanya (yüzde 11,1).

Türkiye ise bu 5.1 ile bu ülkelerden sonra Avrupa’da kamu istihdam oranının en düşük olduğu dördüncü ülke konumunda.

Japonya ve Güney Kore’de Kamu Çalışanı Oranı ise Oldukça Düşük:

*Yüzde 8,8 ile Güney Kore.

*Yüzde 5.1 ile Türkiye

*Yüzde 4,6 ile Japonya

Türkiye otuz altı (36) ülke içinde en sondan ikinci (2). sırada yer alıyor…

Türkiye’de Kamuda Çalışanların Oranı Artıyor mu?

Akla gelen sorulardan birisi de Türkiye’de kamuda, istihdam oranının artıp artmadığı konusu… OECD verilerine göre son 15 yılda kamu çalışanı oranında, kayda değer bir artış yok!.. Özelleştirme adı ile yapılan özel şahıslara devredilen Kamu Kurum ve Kuruluşlarının azalması, Özelleştirilme sebebiyle Yeni Kamu İstihdam alanlarının açılmaması, tarımda, sanayide, orta ölçekli işletmelerdi ara elemanların doğru dürüst yetiştirilememesi, … Bu alanlara eleman yetiştiren “Yatılı Bölge Okulları, Sanat, Tarım ve Meslek Liseleri” ’nin yerlerine daha kapsamlı Meslek Yüksek Okulları ve Üniversite ve Akademilerin açılarak tahsil seviyeleri uzatılırken, kalitenin neredeyse sıfırlandı. Tarım, Sanayi ve Orta Ölçekli İşletmelerde İstihdam açığı meydana geldi. Dört beş yılda büyüyen bu açığa, Meslek Yüksek Okulları, Akademiler ve Fakülte bitiren uzman gençlerin, önce düşük ücretli bu işlere girmemesi ve kendini daha değerli bulması, sonra giderek kalitesi düşen okullardan mezun olanların iş bulamaması ülküde yüzbinlerce mezunların işsiz kalmasına sebep oldu… Türkiye’de işsizlik oranını da artırdı. Kamunun memur ve işçi alım talebini de kısıtladı, hatta yok etti!..

Sonra Almanya, Belçika, Finlandiya, Hollanda gibi ülkelerin iş gücü talebi ve ülkesin Türkiye’de işsiz kalan ve Devlet tarafından da bir Plan ve Proje doğrultusunda değerlendirilemeyen gençleri arayışa yönlendirerek Yurt Dışına çıkışa zorladı.. Üstelik Devrin en yetkilisi ülkeden iş bulmak üzere giden kalifiye bu elemanlardan için: “Giderlerse gitsinler!..” diye öteleyip küstürünce Türkiye’den Avrupa ve diğer ülkelere 500 binin üzerindeki yetişmiş kalifiye elemanlar, yurt dışına çıkarak orada iş ve istihdam aramak zorunda kaldılar… Bu durum yurt içinde kalan gençlerimizin geleceğe güvenle bakışını engelledi. Son yıllarda bu hata düzeltilmek istenip kamuya istihdam artırılmış olsa da bu devede kulak değil ancak bir tüy olarak kaldı.!..

Türkiye bu hatasını telafi ederek her 10-15 kişiye bir öğretmen; her ilçeye ilçe nüfusuna göre 500 kişiye bir Ziraat Mühendisi, iki Tarım Teknikeri; Her 10 kişiye bir Doktor, iki hemşire, iki Ebe, bir Sağlık Memuru, Bir Laborant; Her Belediyeye, iki Avukat, %-& Ziraat Mühendisi, Tarım Teknikeri, Sanat okul Torna, Tasfiye, Makine, elektrik, Elektronik, İnşaat Teknikeri ve yeterince Mühendis, Çevre Sağlığı Teknikeri, İlk Yardım Acil Bakım Teknikeri ve Çevre Mühendisleri, Psikologlar, Rehberlik ve Danışma Uzmanları, Beden Eğitimi Spor Öğretmenleri…ve benzerlerini kadrolu alarak istihdam ederek iş üretimi yapması gençleri değerlendirmesi gerekmektedir…

Böylece Türkiye Tarım, Sanayi ve Orta Ölçekli İşletmeler, Üretim yeniden hayat bulabilir. Üretim çağdaş metotlarla yapılabilir.

2007 yılında Türkiye'de bu oran yüzde 13,1 idi.

2017’de kamu istihdamı oranı yüzde 10,8’e kadar düştü.

2019 yılında yeniden yüzde 13,1’e yükseldi.

Türkiye, Avrupa ve OECD Ülkelerinde Durum Ne?

OECD’nin 2021 yılı verilerine bakılırsa Türkiye’de toplam istihdam içinde kamu istihdamı oranı yüzde 13,4. OECD ortalaması ise yüzde 18,6. Türkiye 36 ülke içinde 31. Sırada yer aldığına göre 5,2 daha düşük kategoride yer alarak ilerlemektedir.

OECD’nin “Bir Bakışta Hükümet 2023” raporuna hükümetler hangi hizmetlerin doğrudan kamu kuruluşları aracılığıyla, hangilerinin ise özel sektör veya kâr amacı gütmeyen sektörlerle çeşitli ortaklıklar yoluyla sunulması gerektiğine karar veriyor. Bu nedenle kamu sektörünün diğer sektörlere göre rol ve işlevleri OECD ülkeleri arasında farklılık göstermekte ve kamu istihdamının göreceli büyüklüğünü etkiliyor. Örneğin:

Bazı ülkelerde sağlık hizmeti sağlayıcılarının, öğretmenlerin ve acil durum çalışanlarının büyük çoğunluğu doğrudan hükümet tarafından istihdam edilmekte. Diğerlerinde ise bu çalışanlar çoğunlukla özel veya kâr amacı gütmeyen kuruluşlar tarafından istihdam ediliyor.

SONUÇ OLARAK:

Kamuda İsrafı önleyelim, tasarrufu teşvik ile ekonomiyi kurtaralım diyen bu 22 yıllık AKP Hükümeti kendi yanlışların, yine yanlış işler yaparak, ekonominin bütün yükünü memur, işçi, esnaf ve açlıktan beli bükülmüş, omuzu düşmüş emekliye, vatandaşa yüklemenin akıl tutulmuşluğu içindedir.

“Kamuda İsrafı Önleminin Yolu” Kamunun evini, badana boya yapacak, temizleyecek; elektrik, su, gaz ısınma giderlerini bizzat kendisinin yapıp, yürüteceği kişileri ailesine katmak olacaktır. Devlet kendi bünyesine ve ailesine yabancı taşeronlar ve hizmet alımı şirketlerinden bünyesini kurtarması gerekmektedir.

Sözleşmeli Öğretmen, Öğretim Görevlisi; Sözleşmeli Asker; Sözleşmeli Doktor, Hemşire” uygulamasından derhal vazgeçerek Kamudaki istihdam oranını yüzde 30’lara çıkartarak çözecektir!.. Devletin yapması gereken bu işi, iş yükünden kurtaracağım, daha az ödeyeceğim zannıyla yaparken, özel şirketlere milyarlarca para ödeyerek ihale eden devlet gerçek bir zarardadır. Özel şirketlerle bu iş, daha pahalı, verimsiz ve kalitesiz yaptırılmaktadır. Bu iş, şirketlerin ve taşeron kurumların değil; Devletin görevidir.

 Türkiye, fakirlik ve iflas edebiyatı bırakılıp; her alanda üretim ve ihracata yönelerek bütün açıkları kapatabilecek güç ve kapasitededir…

3 Mayıs 2024 Cuma

3 MAYIS 1944 TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ; Abdullah Çağrı ELGÜN

3 MAYIS 1944 TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ

Abdullah Çağrı ELGÜN

3 Mayıs’ın “İlk Yıl Dönümü 1945” senesinde, İstanbul Tophane Cezaevi’nde “Türkçülük ve Turancılık” suçlamasıyla tutuklu bulunan, bir avuç “Türkçü ve Turancı” idealist mahkûmlar tarafından, örtüsüz bir masanın etrafında toplantı ila kutlanan gündür!..
Ogün kutlanan gün sonraki yıllarda da çeşitli tören ve etkinliklerle kutlana gelmektedir.

Türk milliyetçilerinin bir geleneği olarak, 3 Mayıs’ın ilk yıl dönümü, 1945 senesinde “Türkçüler Günü” olarak kutlanmış ve o günden bugüne “Türkçüler ve Turancılar” günü olarak kutlanmaktadır.

İstanbul Tophane’deki Askerî Cezaevi’ne “Türkçülük ve Turancılık” yapmak iddiasıyla gönderilen bu idealist vatan evlâtlarının “Türkçülük ve Turancılık Davası”, İstanbul Bir (1) Numaralı Örfî İdarî Mahkemesinde görülmeye başlanmıştır.  Atmış beş (65) süren bu davada tutuklanan bir avuç idealist vatan evlatlarının adları şöyleydi:

Hasan Ferit CANSEVEN, Dr. Fethi TEVETOĞLU, Alpaslan TÜRKEŞ, Nurullah BARIMAN, Zeki Özgür SOFUOĞLU, Fazıl HİSARCIKLI, Hüseyin Nihal ATSIZ, Hüseyin Namık ORKUN, Necdet SANÇAR, Saim BAYRAK, İsmet Rasim TÜMTÜRK, Cihat Savaş FER, Muzaffer ERİS, Fehiman Altan TOKLUOĞLU, Yusuf KADIGİL, Cebbar TÜRKKAN, Hamza Sadi ÖZBEK, Cemal Oğuz ÖCAL, Sait BİLGİÇ…

“1944 Türkçülük ve Turancılık Davası” nda toplam yirmi üç (23) sanık yargılanmıştır. 29 Mart 1945’in Perşembe, günü verilen Mahkeme Kararıyla bu davadan on üç sanık berat etmiş, diğerlerinin tutukluklarının devam etmiştir!.. Bu davada içeride tutuklukları devam edenler arasında:

“Prof. Dr. Zeki Velidî TOGAN, Hüseyin Nihal ATSIZ, Prof. Dr. Reha Oğuz TÜRKKAN, Nurullah BARIMAN, Cihat Savaş FER, Necdet SANÇAR, Dr. Fethi TEVETOĞLU” gibi aydın ve idealist Milliyetçilere de her birine çeşitli ve farklı farklı olmak üzere on (10) yıla kadar uzanan değişik sürgün ve hapis cezaları verilmiştir… Daha sonra görülen bu dava, Askerî Yargıtay’a taşınmıştır. Bu Yüksek Mahkeme, Birinci İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesinin bu kararını “Usûl ve Esaslar” yönünden bozmuştur. Tutuklu sanıkların hemen salıverilmelerini ve davanın 2. Sıkıyönetim Mahkemesinde görülmesini kararlaştırmıştır. Bu karar 26 Ekim 1945 günü, yıldırım telgrafıyla İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesine bildirilerek tutuklular derhal salıverilmiştir. Böylece:

Türkçülük ve Turancılık Yapmak” suçundan sanık olarak tutuklanan, bu davanın Milliyetçi çilekeş fedaileri; bir yıl, beş buçuk ay (1 yıl, 5.5 ay) hapis yatıp, çeşitli işkenceler görüp zindanlarda çürütüldükten sonra, hürriyetlerine kavuşabilmişlerdir.

“Prof. Dr. Zeki Velidî TOGAN, Hüseyin Nihal ATSIZ, Prof. Dr. Reha Oğuz TÜRKKAN, Nurullah BARIMAN, Cihat Savaş FER, Necdet SANÇAR, Dr. Fethi TEVETOĞLU” 26 Ekim 1945 tarihine kadar, tutuklu kalmışlardır.

Askerî Yargıtay’ın seksen yedi (87) sayfa tutan kararında, her sanığın durumu ve kendisine yöneltilen suçlamalar, ayrı ayrı değerlendirilerek onların her biri için aklama kararı verilmesi kararlaştırılıyordu. Hak’kın rahmetine kavuşarak ebediyete yolcu ettiğimiz:

3 Mayıs 1944’ün bu unutulmaz, efsane kahramanlarını rahmet, minnet ve saygıyla yad ediyor; Allah’tan rahmet, büyük Türk Milleti’ne BAŞ SAĞLIĞI DİLİYORUM.

Yattıkları yer nur, mekanları Cennet olsun!..

KAYNAKLAR:

ALPASLAN TÜRKEŞ: “1944 Milliyetçilik Olayı”, Yaylacık Matbaası, İstanbul.1968

Hayri YILDIRIM: 3 Mayıs 1944, ırkçılık ve Turancılık Davası, İSBN: 9876055224738

Murat YILMAZ: 1944 Irkçılık Turancılık Davası Tefrikası, İSBN:9876059356039

Mustafa MÜFTÜOĞLU: Millî Şef Döneminde Çankaya’da Kâbus, (1944 Turancılık Davası)

https://tr.wikipedia.org/wiki/Irk%C3%A7%C4%B1l%C4%B1k-Turanc%C4%B1l%C4%B1k_Davas%C4%B1#:~:text=3%20May%C4%B1s'%C4%B1n%20ilk%20y%C4%B1ld%C3%B6n%C3%BCm%C3%BC,bir%20gelene%C4%9Fi%20T%C3%BCrk%C3%A7%C3%BCl%C3%BCk%20G%C3%BCn%C3%BC%20olu%C5%9Fmu%C5%9Ftur.

10 Nisan 2024 Çarşamba

BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN!.. Abdullah Çağrı ELGÜN

BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN!..

                     Abdullah Çağrı ELGÜN

İslâm Takvimine göre dokuzuncu ay Ramazandır. Ramazannın son gününden sonraki ilk üç gün ise "Ramazan Bayramı" olarak kutlana gelmemtedir.. Yani Bütün Müslaman ülkelerde Ramazan Bayramı üç gündür.

Müslümanlar için oruç tutmanın önemli bir göstergesi bir ay boyunca yoğun bir şekilde yapılan ibadetin bir mükafatı ve onu tamamlayan bir kutlaması, Ramazan Bayramıdır...

Müslümanlar, oruç tutarak gün boyunca yemek yemeyi ve içmeyi bırakıp, ibadetlerini artırır, tavekkül, sabır hoşgörü ve insan  sevgisi kazanırlar... 

Bu ayda daha fazla Kur'an okunur, ibadet edilir... Sadaka va fireler verilir. Yardımlaşmalar yapılır.  Fakirler doyurulur, yoksullar giydirilir ve mümkün mertebe ihtiyaçları bütün olarak giderilir..

Çocuklar elele tutuşarak mahale ve apartmanlarını gezerek Şeker toplar, kimilerinden de haşlık alırlar...

Ramazan Bayramı, Müslümanlar için manevî bir yenilenme, birlik ve beraberliığin, dostluğin, kardeşliğin sosyal insan ilişkilerinin gelişmesi, birbirleri ile kaynaşma, acıların paylaşılması; sevinç ve mutlulukların çoğalması, iyi ilişkiler içinde bulunmaktır...

Dostluk duygusunun pekiştirilmesi, birbirleri ile kaynaşıp kuçaklaşmak,DÜĞÜNDE, CENAZEDE, ACI ve TATLI GÜNLERDE BİR ve BERABER OLARAK KUCAKLAŞMAK demektir...

Dinî ve Millî Bayramlar, insanları bir araya getirip kaynaştırır.

Birberlerine sevdirir, birbirleri ile kuçaklaştırır. KÜS OLANLAR BARIŞIR, UZAK OLANLAR BİRBİRLERİ İLE YAKINLAŞIP GÖRÜŞÜR, SEVİNÇ VE MUTLULUKLAR PEKİŞİR...

Aileleri bir araya getirir, dostlukları güçlendirir ve toplum içinde bir dayanışma ve sevgi atmosferi oluşturur. 

Müslümanlar için kutsal bir zaman olan Ramazan Bayramı, İslâm'ın önemli bir değerleridir...

Arefe günü bayramın ilk günün takip eden günlerde:

KABİR ZİYARETLERİ YAPILIR, ÖLEN YAKIN, EŞ, DOST, KOMŞU EVLERİ ZİYARET EDİLEREK ACILAR HAFİFLETİLİR,  DUALAR OKUNUR, MAĞRİFET DİLENİR. SEVİNÇLER İSE PAYLAŞILIR.....

Bu ayın sonunda Yaradan hepimizi bağışlasın... Hepimize yardımcı olsun!  Ölenlerimiz huzur içinde uyusunlar. Yattıkları yer nur, mekanları Cennet olsun bugüne kadar yaptığımız bütün dualarımız kabul olsun!...

İncir çekirdeğini doldurmayacak şeyler için üzülmeyiniz!..

SİZİN İÇİN, EĞER BEŞ YIL SONRA ÖNEMLİ OLMAYACAKSA;   

ONA ÜZÜLMEYE, BEŞ DAKİKADAN FAZLA ZAMAN AYIRMAYA DEĞMEZ!..

Şimdi önemliyiz! 

İki kuşak sonra resimlerimizi torunlarımız duvardan kaldıracaklar. 

4. Kuşak bizi sadece dedelerinden dinleyebilir. 

5.ve 6. kuşak sonra, hiç bir esamemiz okunmayacak, hiç bir önemimiz kalmayacak ve hiç hatırlanmayacağız!..

Dikkat Ediniz!..

"Dedem işe giderken 18 km yürüyerek gidiyordu!

Babam, 8 km yürüdü...

Ben, Kadillak kullanıyorum.

Oğlum, Mercedes kullanıyor.

Torununum, Porche ile gidecek!..

TORUNUMUN TORUNU, YÜRÜYEREK GİDECEK!..

Niçin mi böyle?..

Zorluklar, GÜÇLÜ insanlar yaratır!..

Kolay zamanlar, ZAYIF İNSANLAR yaratır.

Zayıf insanlar, ZOR ZAMANLAR yaratır!..

Çoğu insanlar, anlayamaz bunu; fakat hayatla savaşacak, 

ŞAVAŞÇI İNSANLAR yetiştirmek zorundayız!.."


BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!...

Hacı Bektaşî Veli'nin Bir Şiiri:

Cân bula cânânını

Bayrâm o bayrâm ola

Kul bula sultânını

Bayrâm o bayrâm ola


Hüzn ü keder def' ola

Dilde hicâb ref' ola

Cümle günâh af ola

Bayrâm o bayrâm ola


Mevlâ bizi afv ede

Gör ne güzel 'ıyd ola

Cürm ü hatâlar gide

Bayrâm o bayrâm ola


Feyz-i mehabbet-i Hakk

Nur-i hidâyet siyâk

Cennet-i a'lâ durak

Bayrâm o bayrâm ola


Hakk'ı seven merd-i şîr

Kalbi olur müstenîr

Allah ola destigîr

Bayrâm o bayrâm ola


El tuta kitâbını

Dil tuta hitâbını

Cân tuta şitâbını

Bayrâm o bayrâm ola


Mevlâ'yı cândan seven

Rızâ-yı Hakk’a eren

Lutf-i Hudâ'ya güven

Bayrâm o bayrâm ola


Hakk’ı seven dil ü cân

Aşkı eden heyecân

Feth ola bâb-ı cinân

Bayrâm o bayrâm ola


Ganîler ede kerem

Ref’ ola derd-i verem

Sahî ola muhterem

Bayrâm o bayrâm ola


Nûr-i hidayet dola

Dilde hidâyet bula

Nâsırın Allah ola

Bayrâm o bayrâm ola


Tevhîd ede zevk ile

Hakk’ı seve şevk ile

Tasdîk inerse dile

Bayrâm o bayrâm ola


Dildeki Rahmân ola

Derdlere dermân ola

Âzâde fermân ola

Bayrâm o bayrâm ola


Lutfî’ye lutf u kerem

Dâhil-i bâb-ı harem

Dâima Allah direm

Bayrâm o bayrâm ola

6 Nisan 2024 Cumartesi

AĞIR BİR YENİLGİ SONRASI, BASKIN SEÇİM Mİ? Abdullah Çağrı ELGÜN

AĞIR BİR YENİLGİ SONRASI, BASKIN SEÇİM Mİ?

Abdullah Çağrı ELGÜN

Recep Tayyip ERDOĞAN, 1993-1999 arası İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanmasının ardından, İstanbul'da dört milyar dolarlık yatırım gerçekleştiriyor. İstanbul'un, trafik, ulaşım, su problemlerine kısmen de olsa çözüm buluyor. İstanbul Belediye Başkanlığı Döneminde: Elliden fazla köprü, geçit ve çevre yolu inşaası ile İstanbul Halkının beğenisini kazanıyor. Bu arada 1999'da Ziya GÖKALP' in şiirini okuduğu ve halkı ayrıştırmaya, yönelttiği için on ay hapis yatarak siyasî yasaklı durumuna düşüyor. 

Erdoğan, 14 Ağustos 2001 yılında AKP kurulduktan yaklaşık bir yıl sonra, 2002 Genel Seçimlere gidilerek, üç yüz atmış beş (365) milletvekili çıkartarak, popiler bir oyla, tek başına iktidara geldi. 2001'de siyasî yasağı kaldırılarak, Siirt'ten Milletvekili ve AKP Genel Başkanlığına seçildi.

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 16 Kasım 2002 tarihinde hükûmeti kurmak için Abdullah Gül'ü görevlendirdi. 18 Kasım 2002'de kurulan 58. Hükûmet, 28 Kasım 2002'de 170 ret oyuna karşı 346 oy ile güvenoyu aldı. Her şey ilk dört (4) yıl rayında ve iyi gitti. Halkın Beğenisi ve teveccühü ile devam etti.

Ardından, AKP, halkın güvenini sarsacak, birçok kanun değişikliği, ihale sistemi ve en son da “Doğrudan Temin”, yöntemi ile tepki çekti!..

Azınlıkların gereğinden fazla Mal Varlıkları edinmesi, Kilise Sinagog, Havralarının geri iadesi…

Yıkılmış ve tamiri milyonlarca para isteyen azınlık ibadet yerlerinin restorasyonu ile sahipleri varmış gibi azınlıklara teslimi, çoğunluğun dikkatinden kaçmadı…  

Türk Vatandaşlığının döviz cinsinden satılarak, sınırsız mülteciye izin verilmesi ve sınırlarımızın, kalbur gibi delik deşik olarak mültecilerin girişine açık olmasına tepkiler, halen devam ediyor…

Tarikatlar, Cemaatler; İŞİD, PKK, Çözüm Süreci; Türk Bayrağının Değiştirilme Tartışmaları, İstiklâl Marşı’nı Kaldırma, İstiklâl Marşı’nın Bestesinin Değiştirilmesi Girişimleri; Türkiye haritasına el atma. Türkiye Adının Değişime açılması ve TV’lerde tartışmaya açılması; Türk, Türkçülük sözlerine düşmanlık, Türkiye’nin eyaletlere bölünmesi, "Eyalet sistemine geçmeliyiz: Osmanlıda Kürdistan, Lazistan vardı!..", "Bundan sonra Türkiye adını diyemeyeceksiniz!" sözleri... “Ümmet”, “Ensar-Muhacir” fikri etrafında ayrıştırma, milleti, etnik ve sosyoloşik unsurlara bölme ve böylece halk arasında fitneyi yaygınlaştırarak bölücülük yapma; Atatürk ve İstiklâl Savaşı Kahramanlarına duyulan kin ve nefret, Kamu Mallarının ve Vakıflarını haraç mezat Piyasa değerinin çok çok altında  satılması ve buralardan alınan komisyonlar… Devlet ricalinin hırsızlık üstünde yakalanmaları ve hırsızların iktidar tarafından korunarak yargılanmalarına engel olunması… Komisyonculuk; haksızlık hukuksuzluk, adaletsizlikler ile rüşvet, iltimas, adam kayırmacılarının korunması, suçluların yakalandıklarında AKP yandaşı ise hiçbir ceza almadan kurtulması, en önemlisi de hiç şüphesiz Atatürk ve Kurtuluş savaşı kahramanlarına yapılan hakaretleri sabırla, susa susa, yuta yuta, "TÜRK MİLLETİNİN KANINA DOKUNDU!..”  gelinen günler…

Emekliye, çalışana “Ötekiler” gözüyle bakılarak, maaşlarının %80’den, % 45’lere düşürülerek, yoksulluğa terk edilmesi. Bizden ve bizden olmayanlar diye ayrımcılık… Asgari ücretlinin, düşük maaşı karşısında, beş on yerden maaşa bağlanmış Hükümetin gözde isimleri… Medya fonemenlerinin zenginliği, futbolcuların Denizbank olayı ve kara para aklayıcılarının Karunlaşması, Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Turgut Altınok’un mal varlığı, halkın gözünde iktidara şüpheyle bakılır hale getirmiştir.

AKP Kadroları, Yaparsa AKP Yapar, Bizden önce Tiren mi vardı? Bizden Önce uçak mı vardı? Bizden önce üniversite mi vardı? Bizden önce yol mu vardı? Köprü, Tünel, Otoyol…vb.? Biz yaptık biz; yalan ve hamasetleri…

Dünyanın hiç bir yerinde: 

Ülkesini çökerten, memleketi parsel parsel satan, bütün şehirlerininin en gözde yerlerini sığınmacıların üç kuruş parasına pazarlayan, devletin kasasını boşaltarak iflasın eşiğine getiren algı ve yalandan başka vaadi olmayan, bukalemun gibi her seçimde renkten renge, kılıktan kılığa girerek "Yerli ve Millîlik Tiyatrosu" oynayan; fakat asla "Yerli ve Millî" olmayan bir iktidara, bir daha yönetimi teslim etmez!.. Bununla birlikte, iktidardarın ulufeleri ile beslenen halkımızın bir kısmı: 

Yağmacıya, rüşvetçiye, adaletsize, haksıza. adam kayırmacıya, halkını üçüncü sınıf vatandaşı yaptığını bile bile oy verir; çünkü cehalet çaresizliği getirir. Aldıklarının iktidar giderse kesileceğine, aç ve yoksul kalacağına inanır. Bu alıştırılmış, öğrenilmiş çaresizliktir!.. 

MÜLTECİ, GÖÇMEN POLİTİKASI:

Atatürk'ün yolunu izlemek gerektiğine inancımız tamdır! (21 Haziran 1934 Resmî Gazetede resmigazete.gov.tr/arsiv/2733.pdf) Türk soylu olmayanlar vatanımızda istediği yerlere yerleşemezler. Ana  Dili Türkçe olmayanlar müstakil mahalle kuramazlar; işçi ve sanatçı kümesi oluşturamazlar! Ecnebilerin bir belediyedeki nüfusu %10'u geçemez!.. 

Erdoğan uyguladığı "Göçmen Politikası" ile resmî olmayan rakamlara göre: 16 milyon ne idiğü belli olmayan Afgan, Pakistan, Filistin ve Suriyeli Göçmenleri ülkemize sokarak, ülkemizin sosyal yapısını değiştirmeye yönelik ve halkımızın güvenliğini de tehlikeye atan bu politikaya son verilmelidir.

ERDOĞAN ŞİMDİ YARALI ve ÇOK DAHA TEHLİKELİ!..

Demokrasi oyunu ve yalanlar artık işe yaramıyor. Şimdi daha saldırgan daha kural tanımaz, daha: “Ben ve ne dersem o olacak!..”, bölümüne geçecek.

Tabii Erdoğan kincidir! Halka kızgın. Tabanına kızgın! Etrafına yerleştirdiği bilgisiz, dalkavuk, kadroya kızgın!.. Şimdi bu öfke ile Van Seçimlerinde % 55 ile kazanan DEM Partili Abdullah Zeydan’ın belediye başkanlığı elinden alınarak % 27 oy alan AKP adayına verilmesi gibi daha da büyük yanlışlar yaparak, halktan daha çok tepki alacaktı ki yanlıştan dönüldü!.. İşte çözülme ve çöküş budur!.. AKP’den kaçan kaçana olacak!..  AKP’li zengin iş adamları, daha önceden götürüp yerleştikleri yurt dışına kaçışı hızlandıracaklar. Son varlıklarını da satıp yurt dışında tezgahlarını kurup işlerini orada devam ettireceklerdir.

CHP ve YRP KAZANDI:

CHP: Otuz (30) büyük şehirden on dördünü (14); elli bir (51) İl Belediyesinin yirmi birini (21); üç yüz otuz yedi (337) İlçe Belediyesi ve (54) Beldeyi de kazandı… Bu Türkiye nüfusunun %64’ünü, ekonomik büyüklüğünün ise %80’ini elinde bulunduracağını göstermektedir!..

AKP, ise on iki (12) Büyük şehir, on iki (12) il, 356 İlçe ve 125 beldeyi kazandı!

MHP, sekiz (8) il ile 4.98 oy aldı…

DEM P, 3 Büyükşehir yedi (7) il, atmış beş (65) ilçe 7 beldeyi kanamış oldu!

YRP, 6.19 oy alarak, herkesi şaşırttı. Bir (1) büyükşehir, bir (1) il, 89 İlçeyi aldı.

İYİ P, Bir (1) il, yirmi dört (24) İlçe, dört beldeyi kazandı...

Aydın, biraz mürekkep yalamış Milliyetçiler CHP’de birleştiler. Mansur %60.35 alırken, İmamoğlu ise % 48.82 oy alarak toplumun büyük çoğunluğunun gönlünü kazanmayı başardılar!

PEKİ ŞİMDİ KİMLER İSTİFA ETMELİ?

Devlet Bahçeli ve Mustafa Destici de derhal istifa edip AKP’ye geçmeliler; çünkü Kurumsal Parti Olma Kimliklerini kaybederek, partilerini, “Etkisiz Eleman” durumuna düşürmüşlerdir!.. Yine aynı kaynaktan beslenen “Memleket Partisi, DP, Ata Partisi, Zafer ve İyi Parti” ler de herhangi bir başarı gösterememişlerdir! Ya kendi aralarında birleşecekler veya dağılıp gidebilir gibi gözüküyor…

AKP: Devletin bütün imkanlarını kullandı. Halkın kendilerine iktidar olarak asla vermediği yetki: Şehit, Dul ve Tüyü Bitmedik Yetimlerin, Kamuda Özel Sektörde Çalışan memur, İşçi ve Emeklilerin gerçek hakkını vermeyerek, çalarak çar çur ettiği seçimleri kaybetti!..

Devletin bütün Uçakları, helikopterleri, Medya ve Yayın Organları ve Televizyon Kanalları Bakanlar, Generalleri ve Millet Vekillerini seferber ederek; Devlet Kaynaklarını har vurup harman savunarak, Hükümetin değil, Devletin araçları kullanılarak, Devletin kesesinden benzin, mazot, uçak yakıtıyla İstanbul’u almak için seferber oldu.

İstanbul’u almak için iktidarın balyoz yumruğu, İstanbul halkını arkasına almış Ekrem İMAMOLU’nun başına bütün haşmet ve ihtişamıyla indi; fakat bu balyoz çelik bir kalkana değerek sıçrayıp, sallayanı yere savurdu!...

Yalan dolan, iftira, algı operasyonları, AKP’nin 200 bin kişilik Trol Ordusunun uyduruk yalanları ters tepti, hiçbir güç ve hükmü sökmedi!..

Sahip oldukları zenginliklerine zenginlik katanlar, Bakan, Vekil, Belediye Başkanı koltuklarını kaptıktan sonra Karunlaşanların, vergi borçları silinirken, yoksul vatandaşa, ikinci vergi koyarak ezenler; sahilleri, Devlet Arazilerini, Kamu Mallarını, yandaşlara peşkeş çekip yağmalayıp, talan edenler kaybetti!..

Atatürk’e : “Hain!” diyen, “Kafir!..” diyen Atatürk’ün resimlerini kurumlara  tersten asanlar,

Atatürk Büstüne çıkıp Heykelini kırmağa çalışanlar,

TC’yi silenler,

Andımızı kaldıranlar,

Türk, Türklük kelimesinden gocunanalar, kaybetti!..

Atatürk ilke ve inkılâplarını hiçe sayanlar, “Çözüm Süreci” üreterek, teröristleri Habur’daki Çadır Mahkemelerinde serbest bıraktıktan sonra Meclise Milletvekili olarak taşıyanlar,

TERÖRİST VE EYLEMCİ:

Eyalet Sistemi, Özerklik ve Federasyon Tartışılabilmeli;

Şeyh Said’in yakınlarından özür dilenmeli,

“Ne mutlu Türk’üm diyene!..” yazısı silinmeli,

Kürtçe, Türkçe ile birlikte ikinci bir resmî dil olarak kabul edilmelidir.

İsimleri değiştirilen yer adları, yerleşim yerlerinin eski adları geri verilmelidir!..

Medreseler iyileştirilmeli, aslî fonksiyonlarına kavuşturulmalı ve Medreselere resmî statü tanınmalıdır!.. Diyen HÜDAPAR (Hür DAVA PARTİSİ)’ni TBMM’sine taşıyanlar, kaybetti!...

Demirel: “BOŞ TENCERENİN YIKAMADIĞI İKTİDAR YOKTUR!” demişti. Tekraren gerçek oldu!..

Milletin, Erdoğan’a (Vekâleten) verdiği gücü, milleti ve halkı tehdit ederek, korku salarak seçim kazanmaya çalıştı!.. “Merkezi yönetim, yerel yönetimle el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa, o şehre herhangi bir şey gelmez!.. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı!..” Türk Halkının kendilerine emaneten, vekaleten verdiği gücü, halka çevirerek halkı tehdit olarak kullandılar.

AKP-SAADET-YRP aynı karından doğmuş bir annenin çocukları olarak gelecekte bir kazanda birleşebilirler mi? Bilinmez; fakat ileri yıllarda AKP diye bir parti hiç olmayacak…

Menderes, Demirel, Özal, Erdoğan Milliyetçi Cephe hükümetlerinin yönettiği 87 yıllık idarede Türkiye’nin geldiği durum gözler önündedir.

Süleyman DEMİREL’in bunlardan biraz da olsa farklı yanı Cumhuriyetin İlke ve İnkılâplarına sahip çıkmasıydı. Gereğinde tavrını koyup Amerikan Üstlerini kapatabilecek kadar cesurdu! Milleti ona “Baba!” sıfatını takmıştı.

Yüz yıllık Cumhuriyet Tarihinde sağ iktidarların seksen yedi 87 yıllık saltanatı (Menderes, 10 yıl; Demirel 33 yıl; Özal 15 yıl; Milliyetçi Cephe Hükümetleri 5 yıl, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, 30 yıla yakın saltanatında toplumu kutuplaştırma ve ötekileştirme uygulamaları ile sistem çökmüştür!..

Değer miydi?

Asla!

Her İktidar gibi gelip her iktidar gibi onurla gitmesini bilmek de bir şeref ve yüceliktir!

Hani Nerede kaldı verilmiş sözler?..

Çıraklık, Kalfalık, Ustalık Dönemleri? 

Ben diğerleri gibi koltuğa yapışmam hamaseti? Dört yıl, İkinci dört yıl söylemleri?..

Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçince de beş (5) yıl, ikinci beş (5) yıl, haksız ve hukuksuz olarak, üçüncüsünü istemek? Nerede sizin doğruluktan, adaletten, haktan, hukuktan, ahlâktan bahseden sözleriniz, nerede?

Hükümetin, derhal istifa etmesi, genel bir seçime kadar, geçici bir hükümet kurulması ve derhal seçime gidilmesi gerekmiyor mu?

Ey AKP’liler Unutmayın! Bu, bir nöbettir! Nöbeti bırakacaklarınız da bu milletin evlatları ve sahipleridirler…

Niçin koltukları teslim edip gitmiyor, gidemiyorsunuz?

BASKIN SEÇİM Mİ?

Planlı Provokasyonlar!.. Kaostan yararlanıp, korkuya kapılan milleti, bir baskın seçime götürerek, seçimi kazanmak isteği mi yatıyor?.. Bu öfkeli çıkışlar, gözleri başka yere çevirip, vatandaşı korku ve ümitsizliğe sürükleyecek, formüllerin bulunması provaları mı?

7 Haziran 2015 ’te seçimlerinde Erdoğan, seçimi ilk kez kaybetmişti!.. Tek başına hükümet kuramayan Erdoğan, Davutoğlu’na, hükümet kurma görevini verdi! Vermişti; ama Davutoğlu’na da: “CHP ile ortak bir hükümete, asla!” talimatını vermişti. Diğer partilerin DAVUTOĞLU ile tek başına bir hükümet kurmaya sayıları yetmiyordu!.. Ya iki, üç partili bir koalisyon veya tek başına iktidar olmalıydı. Erdoğan seçime giderek tek başına iktidar yolunu seçmişti…

 7 Haziren- 1 Kasım 2015 Seçim süresine kadar ülkede büyük kaoslar yaşandı!  Canlı bombalar, kalabalık halkın bulunduğu ortam ve meydanlara, yapılan mitinglerin içine daldı. Ankara Tandoğan, Şanlıurfa Suruç, Ankara Kumrular, İstanbul İstiklâl Caddesi’nde, infialler oldu. Polisler öldürüldü! Askeri Birlikler basıldı, beş yüzün üzerinde insanımız seçime hazırlanılan bu dört ay içinde, terör olaylarında, can vermişti!..

Bugünlerde, üzerimizde 2015’in karabulutları mı dolaşıyor? Erdoğan, 2015’te de seçimde birinci parti çıkmış; fakat iktidar olamamıştı. Tek başına bir hükümet kuramıyordu. Davutoğlu’na Hükümeti Kurma görevini verdi. Verdi; fakat arkadaki gizli ve sinsi plan farklıydı. T.B.M.M. oyalayarak, kırk beş günlük süreyi tamamlama peşinde miydi? Terör örgütlerinin yaptıkları eylemler sebebiyle güvensiz, korku ve endişe pompalanan, kaos ortamında, kendi seçmeninin saflarını sıklaştırıp, “Bir Baskın Seçimle” korku ve kaosun gölgesinde tek başına iktidar olmak mı istiyor?

Davutoğlu, 2015 Seçimleri için şöyle demişti: “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa, bizi bugün eleştirenler insan içine çıkamazlar!..” demişti. Davutoğlu bu konu ile ilgili neler biliyor? Açıklarsa, o günkü terör olayları, kesin olarak çözülecektir!..

2015’te, Haziran sonrasında, Mecliste, CHP-MHP-DEM ortak bir Hükümeti kurulabilecekti. Devlet BAHÇELİ Yanaşmadı! BAHÇELİ’ye Başbakanlık teklif eden Kemal KILIÇDAROĞLU, MHP-CHP, azınlık hükümetinin kurulmasını teklif etti. Devlet BAHÇELİ Başbakan olacaktı. KILIÇDAROĞLU Başbakan Yardımcılığını da kabul ediyordu… BAHÇELİ bunu da kabul etmedi… Cummurbaşkanı Erdoğan ise kırk beş günü doldurup, erken seçim kararı almak istediğinden, DAVUTOĞLU Yeni Hükümeti kurmada başarısız oldu. KILIÇDAROĞLU istediği halde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ne CHP’ye ne de BAHÇELİ’ye hükümet kurma görevini vermedi!.. DAVUTOĞLU’na Anayasa’da belirtilen kırk beş günlük süreyi doldurtturup “Erken Seçim!” kararı almıştı!...

Sonuç ne oldu?

Terörde beş yüz kişiden fazla yurttaşımız, canının ve malını kaybetmiş, Erdoğan ise yapılan seçimde % 49 oy alarak yeniden ve tek başına iktidar olmuştu!..

Tarih tekerrür edecek mi? Hep beraber göreceğiz... 

31 Mart 2024 Seçimlerinde, Yüce Türk Milleti: "Ben ne dersem o olur!" diyen Recep Tayyip ERDOĞAN Hükümeti ve Zihniyetini, azarlamış, ikazı etmiş ve şimdilik, kendine gelmesi için okkalı bir tokat atmıştır!.. 

Translate