TOMRİS HATUN ve DARİUS(DÂRÂ)
Abdullah
Çağrı ELGÜN
(Alp Er Tunga(Tonga) (Efrasiyap)’nın, Kuran’da, Zülkarneyn Peygamber
olarak geçtiği sanılan kişidir. Yanında iki leopar ile resmedilir. Tunga:
Leopar cinsinden savaşçı bir hayvandır. Uzun saçları ile Tonga yırtıcı ve
savaşçı lepar cinsi hayvanı çağrıştırdığı için Alplere, savaşçılara
Tunga(Tonga) isimleri verilmektedir. Alp Er Tunga’nın sırtında da bir post
vardır. Posttaki dişler, üzerindeki postun başının üzerinden görülmektedir. Hakan’ın İran Efsane
ve Mitolojisindeki adı Afrasiyap’tır.
Türklerde Savaş Taktikleri ve Düzeni |
Saka, Saha, Yakut, Yakutistan(İskit, Sıkıtın) “MÖ. 630 lu yıllarda
yaşadığı Kiltiğin Yazıtı, Kaşgarlı Mahmut’un Divan ı Lügat’ıt Türk ve Kutadgu
Bilik’te bahsedilir. ” Kimmerler Amazon Kadınlar (İskit kadın savaşçıları
olduğu ve sekiz yüz mesafedeki hedeflerini ıslık çalan oklarla, alnının ortasın
vurdukları belirtilir. Bugünkü teknikle yapılan silahların en iyilerinin bile
350 400 metre menzili olduğu düşünülürse, bu okların nasıl bir tehlike olduğu
anlaşılır.)
Alp Er Tunga Hakanı’nın Torunu, İmparatoriçe TOMİRİS (MÖ. 630 )’in Pers
Hükümdarı olan Dariusla karşılaşması konu ediliyor.) Alp Er Tunga, Selçuklular’ın
33. Kuşaktan ve bütün Türkler’in Atasıdır.
Tomris, bır AMAZON[1]
olarak yetiştirilmişti. Cesaret, kılıç kullanma, yay germedeki başarısına
zekâsındaki parlaklık da eklenince, mükemmel bir kadın savaşçısı çıkıyordu
karşımıza.
Tomris, Yiğit
Türk hükümdarı, Şeyhname’de adı geçen İmparator, Alp Er Tunga (Efrasiyap)’ın
torunu olmanın verdiği sorumluluğu, yüreğinde hissederdi. Alp Er Tunga ,savaş
meydanlarında Saha (Saka) Yakut ülkesindan kalkıp, büyük bir idealin peşinde
Kuzey Buz Denizi’ni aşarak Finlandiya, Norveç, İsveç, Baltık Denizinden geçip
Almanya’ya kadar gelmişti. Buradan Polanya, Avusturya, Romanya, Yunanistan
ülkelerini fethedip Akdeniz'i aşarak bütün bu yerleri kendine tabi kıldıktan
sonra Saha (Yakutistan)' ya döndü. Burada kısa bir süre sonra hastalanarak vefat
etti. Alp Er Tunga’nın ölümünden hemen sonra İmparatorlukta baş gösteren
ayaklanmalar ve iç isyanlar Tomris’in babasının Hakan olması ile son buldu ise
de yer yer baş kaldırmalar oldu.
Pers hükümdarı
Darius, Azerbeycan ve Dağistandaki yağmalar ve halkı acımasız bir şekilde
katlederek bu günkü Kazakistan sınırına gelmişti.
Bu arada Tomris’in babası çok hastaydı. Buna rağmen
vatanın vahşice yağmalanmasına dayanamayarak hazırlanıp, Darius’un üzerine
yürüdü; ancak hastalığı daha da artıp Darius’a tam yaklaştığı anda yarı yolda
vefat etti.
Yerine,
İmparatoriçe Tomris oldu. Darius, bu arada halka zulüm yapıp kan dökmeye devam
etti. İmparatoriçe Tomris, Darius’a bir mektup göndererek güçsüz ve aciz halkın
kanını dökmekten vazgeçmesini ihtar etti. Darius bu mektuptaki ihtara
aldırmayarak zavallı halka eziyet ve işkencelere devam ederek bugünkü Tataristan ve
Başkurdistan’a geldi.
Kahraman Türk
kadını ve Hakaniçesi, Tomris de
Başkurdistan sınırına yaklaştı. İki ordu Ufa’da karşılaştılar. Savaş Meydanına, ordu birlikleri
içerisinde en yiğit bahadırlardan üçer kişilik gruplar çıktı. Bunlar savaşı kızıştırmak
içindi. Karşılıklı vuruşmalar öğleye kadar sürdü. Darius’un, Tomris’in
savaşçılarının en bahadır-larının vuruşması neticesinde zırhlar parçalanmış
kelleler yere düşmüş, gövdeler bir kavak gibi devrilmişti. Etraf cesetlerle dolmuş, her yer kan gölü haline gelmişti.
Tomris Darius’a seslendi:
-Darius, yeteri
kadar Alp öldü!.. Ordularımızın Alplerini bu savaşı katmayalım. İkimiz teke tek vuruşalım
dedi. Savaş meydanının komutanları Alp Er Tunga’nın torunundan böyle bir şey
bekleyebilirlerdi; fakat bu yine de zor bir ihtimaldi; ancak böyle bir ihtimali düşünmedikleri için
çok şaşırdılar. İtiraz edecek gibi oldular. Ordu birliklerinin çoğunun başında
kadın savaşçı AMAZON vardı. İmparatoriçeye itiraz edilemezdi. O, ne derse, o
olacaktı. Başka çaresi yoktu. Emre kayıtsız şartsız itaat esastı.Öyle de oldu...
Karşı
taraf ve Darius, bu sözleri büyük bir neşe ve iştahla kabul ettiler. Tomris’i,
Darius’un yeneceğinden, hatta O’nu bir kılıç darbesiyle yere sereceğinden
emindiler. Onlar için bu savaş oldukça kansız bir galibiyet olacaktı. Bu arada
Tomris’in havayı yaran sesi yeniden yükseldi:
-Çapulcuların hükümdarı Darius, (bu sözle
imparatoriçe Tomris, onu adeta aşağılıyor alay ediyordu) sen sözünde durmazsın;
ama yine de bir şartım var:
Her kim yenerse yensin; sen, Darius veya ben Tomris
mağlup tarafın askerlerinin serbestçe yurtlarına gitmesine müsade edecek!..
-Darius: -
Anlaştık. (derken yanındaki komutanın kulağına da birşeyler fısıldamadan
edemedi)
Her iki komutan
da meydana çıkmak için yardımcı komutanlar tarafından kontrolden geçirildiler.
İlk önce biraz
ötedeki savaşçıların vuruştuğu noktaya Darius geldi. Atından bir sıçrayışta
indi. Anlışılıyordu ki yakın döğüşü seçiyordu. Böylece Tomris’in kadınlığından
yararlanıp onu daha çabuk alt edecekti. Tomris’de o yere gelince atından bir Tunga çevikliğinde atladı.
Atın üzerindeki baltayı aldı. Bu Darius’un en iyi bildiği savaş tekniklerinden
biriydi. Duruma çok sevindi. O da balta ve kalkanını çekip çıkardı.
Bütün
yiğitlerin gözleri, fal taşı gibi açılmış, onların hareketlerini izliyorlardı.
İlk hareketi Tomris yaptı; fakat balta kalkana bile değmeden Darius bu hareketi
savuşturmuştu.
İki ordu arasında homurtular şaşkın ve heyecan dolu bakışlar kılıç, kargı şakırtıları ve at kişnemeleri duyuluyordu. Bu durum, gösteriyordu ki Darius’a bir şey olacak olursa komutanları hücum etmek için emir almıştı. Tomris buna aldırmadı. Artık ona iyi bir ders vermek gerektiğini biliyordu. Darius’un parçalanan kalkanı yerde yatarken, gözleri bozkırlarda boy salan kızıl gelincikler gibi açılarak kırmızılaştı, kıpkızıl oluverdi. Belindeki kılıcın kabzasını kavradı ve onu bir hamlede sıyırıverdi. Rakibin kalkanı parçalanmış ve olduğu ve elinde olmadığından Tomris de kalkanını yere atıverdi. Ordu birlikleri arasında yine bir homurtu, uğultu ve at kişnemeleri Ufa’yı sarstı..
Ani bir kararla
sol elini havaya kaldırıp indirdi. Kendisinin bir işaretine hazır olan
komutanları askeriyle birlikte savaş naraları atarak Darius'a doğru at
sürdüler. Bunu gören Tomris son bir darbe ile Dariusu’un, omuzlarından aşağıya
doğru yayılmış zırhın, nazik bölümü koltuk altına bir kılıç darbesi indirdi ki bu
darbeyle zırh, tamamen çözülürken; ipek yeşil gömliğinden yenlerine doğru
kanlar indi. Geri geri kaçan Darius’un imdadına yetişen erleri kollarına girip atına bindirilirken bir
grup da Tomris’in üzerine atılmışlardı. Ancak tam zamanında yetişen Savle,
Kanat ve Janiya adlı Türk komutanları imparatoriçeyi arkalarına alırken, üç
kişinin de cansız bedenlerinin yerde yatıklarına şahit oluyorlardı.
Hain Darius,
yapacağını yapmış sözünü yine yemişti... Savaş bütün vahşetiyle başlamıştı. Komutanları Darius’u savaş dışına kaçırıyorlardı. Buna göz yummak olmazdı. Alnında ak olan
Tulpar at “ Ak Fırtına” ya atlayıp dizginleri kavrayan Tomris, bütün gücüyle
mahmuzlara yüklendi, bir anda şaha kalkan *“Ak Fırtına” yıldırım gibi atıldı
ileriye. En yakın komutanları da beraberinde atıldılar.
İmparatoriçe
Tomris; at kişnemeleri, kılıç, kalkan, gürz, balta, kargı şakırtıları ve
savaşanların naralarını yararak Darius için kurulan otağın önüne gelmişlerdi.
Darius,
biraz önce yaralanan ve kaçan kendisi
değilmiş gibi yalın kılıç ve at üzerinde bir kahraman edasıyla dikilmişti.
Adamları Darius’un etrafında iki çember oluşturmuşlardı.
Tomris’in
yanında Sancaktar Savle, Kanat ve Janiya vardı. Diğer adamları savaşın acı dolu
heyecanlı büyüsünün dumanlarını ciğerlerine çekmekle meşguldüler. Savle’nin
sol elinde, çeşitli yılkıların kuyruklarının kıllarından yapılmış som altın
işlemeli, kurt başlı bir tuğ ve sağ elinde yalın kılıç, kalpağının altından
sarkan uzun, dalgalı, sarıya yakın saçları sonbahar mevsimi benzerliğinde
sarı, mavi- yeşil yanıp sönen gözleriyle, tam bir Saha Amazonuydu. İndirdiği her kılıç
darbesi ya bir gövdeyi başak biçer gibi biçiyor ya da ağaç dalı gibi doğruyordu.
İmparatoriçe Tomris, en önde, kanlar damlayan kılıcıyla, birinci çemberi
yararken arkasından komutan Kanak ve komutan Janiya da peşinden yettiler. Çarpışmanın
şiddetinden her taraf öyle kan oldu ki yirmi yirmibeş santim yağan kardan
sonra, güneşin vurmasıyla erimiş ve etrafta oluşmuş su
birikintileri kızıl, cıvık kan çamuru gibi kanlar oluşturmuştı. İkinci çemberin
de yarılmasıyla imparatoriçe Tomris Darius’a ulaşmıştı; ancak bu defa da onun
iki adamına takıldı. Bunlar diğerlerinden çetindiler. Bunlardan biriyle bir
elinde Kurt başlı tuğu olduğu halde
Savle vuruşurken; Darius ve komutanıyla vuruşmak da Tomris’e kalmıştı.Tomris bir iki
darbeden sonra Darius’un komutanını yere serdi. Şimdi Darius’la teke tekti; ve
ona; “SANA BURALARA GELMEMENİ
SÖYLEMİŞTİM; AMA SEN HÂLÂ KANA DOYMADIN.” dedi.
Zırhı
parçalayarak koltuğunun altın-dan kanlar sızan Darius çıldırmış gibiydi.
Yüzünde ölümün acı okşayışları ve sözlerindeki herhecede ısdıraplı çığlıklar
olduğu halde İmparatoriçe Tomris’e hücum üzerine hücumlar yaparak öldürücü
kılıç darbeleri savuruyordu. Tomris, bütün
bu darbeleri ustaca hafifletirken, son darbeyi onun kalbine indirmeyi
bekliyordu. İşte o an geldi. Kan gölüne dönüşen yer, onun günahlarının
ağırlığını tartmadı. Son savurduğu kılıcı Tomris, sol bacağını biraz yana açıp
eğilerek savuştururken Darius’un kılıç tutan bileğini havada kapıp kılıcını
Darius’un sol göğsünün altındaki kaburgalarından içeri sokuverdi. Darius
derinden bir ah çekti. Tomris, dizleri
üzerine yığılarak, boynunu bükmüş ayçiçeği(günebakan) gibi duran Darius’un
kellesini, bir kılıç darbesiyle bedeninden ayırdı. Darius’un yere
düşen kellesini saçlarından tutarak aldı. İmparator Tomris’in iri iri yanan
gözleri, kalpağının altından dökülen uzun, sarı ve dalgalı saçları, geniş
omuzları, diri ve canlı vücudu onu bir Amazon gibi düşündürmüyordu; fakat
elindeki Darius’un kesik başı, uzuna varan boyu ile avını yakalamış dişi bir tunga gibi haykırması, yürekleri dehşete düşürdü. Kanlar damlayan kesik başa
gözlerini dikerek haykırdı: “İNSAN VAMPİRİ DARİUS, BU KADAR KAN İÇTİN, KANA DOYMADIN!. ÖYLEYSE ŞİMDİ KANA DOY”... diyerek orada birikmiş kan
gölünün içerisine Darius’un başını gömdü.
Geride kalan
askerlerin bir kısmı kaçtı, bir kısmı teslim alındı. Teslim alınanlar ise bir
daha savaş çıkarmama konusunda söz alınarak salıverildiler.
Saha Türk
Hükümdarı Tomris, dedesi Alp Er Tunga ve babasından sonra Kuzey Buz Denizi ve
Adriyatik Denizi’nden Japon adalarının tamamına kadar olan bu büyük, güneş
batmayan ülkenin tek imparatoriçesi
oldu.
Kaynaklar:
5) http://unyezile.com/kimmer.htm
[1]
Amazon: Kadın savaşçı. İskitler (Saha, Saka) de kadınlar da erkekler gibi at
üstünnde üzengiye basarak dikilir, arkaya döner, ok atarlardı. Yunanlılar, bu
kadın süvarilerden dehşete kapılmışlardı. Amazon,kadın savaşçılarıyla ilgili pek çok efsane ve hikâye vardır.