24 Mart 2016 Perşembe

GENÇLİK NASIL YETİŞTİRİMELİ? Abdullah Çağrı ELGÜN

GENÇLİK NASIL YETİŞTİRİMELİ?
Abdullah Çağrı ELGÜN
Gençlik bu, deyip sorumluluklarına omuz silken, gözlerini yuman, kulaklarını tıkayan, dilini bağlayan liderler ve ona önderlik eden eğitimciler, yetiştirdikleri ve veya yetiştirecekleri bu gençlikle, toplumun kaderini kendi elleriyle yazan kapkara bir lekedir
Her karışı binlerce şehidin kanıyla sulanmış bu aziz vatan toprakları, bir ana gibi şefkatli kollarını açarak, bizleri bağrına basmıştır. Böylesine kıymet değeri olan bu toprakları korumak, kirli emellere sahne etmemek boynumuzun borcudur. Vatan ve bayrak uğrunda, canını bile seve seve veren, sayısız şehitlerimizin kemiklerini sızlatmamak, gençliğin omuzlarında taşıdığı, en ağır, aynı zamanda en şerefli, en kutsal mesuliyettir.
Bu yükün altında ezilerek aciz kalmak, onlara umut bağlayan gönülleri incitmekten başka işe yaramaz. Anlamsız umutsuzluk, gençlerin başarılı haberlerini işitmeyi bekleyenleri, hüsrana uğratır. Karamsar, çaresiz düşüncelere iter, başarı yolunda atılmış bunca gayreti sekteye uğratır ve boşa çıkarır…  
Gençlerin boş sözden çok yaşayan örneğe ihtiyacı vardır. Gençliğin, gelip geçici ferdi zevklerden, sorumsuz tavırlardan ibaret olmadığını anlayacak, anlatacak ve bunu tavır ve eylemleri ile örnek davranış olarak gösterecek, önderlere şiddetle ihtiyaç vardır. Bu önderler, Ailede: Dede, Büyük anne, büyük baba; eci, ebe; baba anne, ağabey abla; amca, amaca çocukları; dayı, dayı çocukları; bibi(hala, ame) ve çocukları; teyze, teyze çocukları; enişte, enişte çocukları, elti, görümce, gayın bilader ve onların çocukları. Okullarda idareciler, öğretmenler; bir üst sınıftaki ağabeyler, ablalar. İllerde Kaymakamlar, Bölge Komutanları, Belediye Başkanları, üst düzey bürokratlar; mahallede muhtarlar. Ülkede Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Millet Vekilleri, Üst düzey Bürokratlar ve bunların hayat tarzlarıdır…Yine bunların hayata bakışları yaşayış biçimleri, haklılık ve haksızlık karşısındaki tavır, duruş ve sergiledikleri davranış biçimleridir… Bu örnek şahısların sergiledikleri tavır ve davranışları, görüntüleri kültürümüzü, yaşama biçimimizi, hayata bakışımızı, hayatı algılamamamızı, gençlerimizin yetişmesi algılarının gelişme, olumlu ve olumsuz biçimde değişmesini sağlayan, gençlerin hafızalarına, dimağlarına altın harflerle kazınan ve etkileyen en önemli unsurlardır…
Olayların, durumların bizlerde meydana getirdiği hasar, gençlerde ise üç, hatta dört kat daha fazla olmaktadır. Bunun için: “Umursamamak, öyle bir kurttur ki insan gövdesinde, kemire kemire koca bir gövdeyi devirir de insan, nasıl devrildiğini bilemez…”
Peygamberlerimizden Hz. Süleyman Cinler’e yaptırdığı bir binanın yapımı esnasında hakkın rahmetine kavuşuyor; fakat Cinler onun öldüğünü fark edemedikleri için çalışmalarına devam ediyorlar… Bir güveği böceği Peygamberimiz Süleyman’ın bastonunu yavaş yavaş yeyip bitirdiğinde baston kırılıyor ve Peygamberlerimizden Süleyman’ın gövdesi yere devriliyor.
Bu öyle bir şey ki bastonun güveğiler tarafından yenilip bastonun kırıp yere düşmesine kadar geçen zamanda, Cinler binanın yapımını tamamlamış; fakat Peygamberin öldüğünün bile farkına varamamışlardır. Peygamberlerimizden Süleyman’ın bastonunun kırılıp, gövdesinin yere devrildiğini fark ettiklerinde ise bina da bitmiş bulunmaktadır…  
Mehmet Akif’in:
Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!..
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa, ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil, altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?..
Kesilir belki;  fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
“Adam, aldırma da geç git!” diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede mânâsı bu mu?..”
Her büyük başarı, her büyük felaket umursamadığımız; ve fakat ilk önceleri önemsiz gibi görülen hareketlerle başlar!.. Sonra büyük başarılara ve çok büyük felaketlere götürür… Evet! “Umursamamak, aldırmamak!” sözlerinin insanların, ailelerin, cemiyetlerin, toplumların milletlerin ve devletlerin başlarına ne büyük felaketler açtığı deney ve tecrübelerle sabittir…
Tecrübe, yenilen kazıkların bileşkesidir. Yine Mehmet Âkif şiiriyle yolumuzu aydınlatıyor ve diyor ki:
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!..
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
Tarihi, tekerrür diye tarif ediyorlar,
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?!..”
Devlette görev yapan hiç kimse, baki değildir. Devlet adamları gelir geçerler, gençlerin üzerinde kalıcı iz bırakanlar, onları yetiştiren aile; anne ve babalar, yakındaki büyükler; öğretmenler, roman kahramanları film artistleri, şarkıcı, türkücüler, yazarlar, şairler, siyasetçiler ve onların ideal olarak tuttuğu devlet adamları, devlet liderleridir. Bunların söyledikleri lafa değil:
“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.
Şahsın, görünür rütbe-i aklı eserinde!.. Ziya Paşa”  yaşayışlarında gösterecekleri örnek tavır ve davranışlara, vatan için millet, toplum fertleri için yaptıkları fedakârlıklara, katlandıkları eziyet ve cefalara bakılacaktır… İşte bu tavır ve davranışlar yaşanılan, zorluk ve fedakarlıklar toplumun kurtulması, kurtarılması yönünde atılan, en önemli adımlardan biridir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sözü, her halde bunun için söylenmiş olmalıdır. Sadece, şu birkaç örnek dahi gençlerimiz ve geleceğimiz için yolumuzu ve ufkumuzu aydınlatan Müslüman Türk olmaktan gurur, sevinç ve öğünç duyacağımız onlarla ve veya devirlerinde yaşamak istediğimiz kahramanlardır:
Göktürk Kağanlarından Çuluk Kağan’ın küçük oğlu Kürşat Ayaklanması (630), otuz dokuz kişi(39) ile Çin Sarayı’nı Basması…
 (Biğe Kağan Kültiğin, Vezir Tonyukuk(7-8.y.y) “Gece uyumadım, gündüz oturmadım Türk milleti yok olmasın diye, ölesiye bitesiye çalıştım!.. Ey Türk Milleti bu sözümde yalan var mı?!.”,
Malazgir Meydan Savaşı Komutanı, Selçuklu Kağanı Alp Arslan(26 Ağustos 1071);
Timuçin(Cengiz Han) Kağan  (1162, 18 Ağustos 1227),
Kosova Savaşı, Komutan Osmanlı Hakanı I. Murat (Murat Hüdavendigar), (15 Haziran 1389),
Niğbolu Savaşı Komutanı Yıldırım Bayezit(25 Eylül 1396),
Çaldıran Savaşı Komutanı I. Selim Han(Yavuz Sultan Selim Han) (23 Ağustos 1514),
Merc i Dabık Savaşı Komutanı Yavuz Sultan Selim Han (24 Ağustos 1516),
Ridaniye Savaşı, Yavuz Sultan Selim Han(28 Ağustos 1516);
Mohaç Savaşı, Kanunî Sultan Süleyman Han(26 Ağustos 1526),
Preveze Deniz Savaşı Komutanları Kaptanı Derya Barboros Hayrettin Paşa “Seydi Ali Reis, Sinan Reis, Turgut Reis, Salih Reis, Murat Reis, Şaban Reis, Cefer Reis ve oğlu Hasan Reis(Hasan Paşa), (28 Eylül 1538)
Kanije Kahramanı Tiryaki Hasan Paşa(1601),
Silistre Kahramanı Topçu Feriki Musa Paşa(1854);
Plevne Kahramanı(Osman Nuri Paşa) Gazi Osman Paşa(1877-1878),
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa, (Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum!),(1881-1938) Atatürk ve diğer silah arkadaşları; Mustafa Cemiloğlu; Nene Hatun, Gördesli Makbule, İzmirli Ayşe, Nafize Hanım, Kayserili Kara Fatma, Adile Onbaşı(Tarsuslu Kara Fatma), …vb. sayılamayacak ölçüde örnek kahramanlar…
Bizde gençlerimizi yetiştirirken, her türdeki sporlardan an az birini bilen Judo, Taek Wando, Karete sporlarında en az siyah kemer sahibi, Kılıç ve bıçak oyunlarında usta, bilgisayar gözü kapalı açan kapatan yazan çizen, ekonomi, tarih, coğrafya ve başta ana dil Türkçe olmak üzere Çince, Rusça, Arapça, Farsça ve İngilizceye vakıf; devlet yönetimi, siyaset bilimi, uluslar arası ilişkiler, ekonomi, iktisat konularında ders almış, sadece bu konuları veren bir fakülte ülke yöneticilerini yetiştirmede basamaklık yapabilir. Ordunun profesyonel askerleri, Belediye Başkanları, Millet Vekilleri öncelikli olarak bu okul çıkışlılardan seçilmelidirler…
Bunlar da ölmeden önce idealini yapmayı, yaşatmayı gaye edinmiş ülkenin, devletinin felsefe ve inancı doğrultusunda yetişmiş, gözünü budaktan esirgemeyen, vatan için ölmeyi şereflerin ve payelerin en büyüğü sayan, korkusuz kahramanlardır.
Bu devletin bütün fertleri bilirler ki savaşlarda ölenler şehit, kalanlar gazidir.
Ülküleri Kızılelma’dır…
Devlet-i âli (Büyük Devlet) Topraklarında güneşin batmadığı devlete sevdalıdırlar.
Devlet-i ebed müddet(Ölümsüz Devlet)in temsilcileridirler.
Hilâfet-i rûyu zemin(Yeryüzünün Halifesi)dirler.
Sultan’ül bahreyn(Karaların Sultanı)dırler.
Hakanül Bahreyn( Denizlerin Sultanı)dırlar
Devletin ve yetkilerin kendisine Allah tarafından verildiğine inanırlar…
Yedi iklim ve diğer topraklar ile kürre-i arzın mutlak sahibi olduklarına inanırlar... Bu görülesi rüya ile yatar bu gerçekleşmiş rüya ile uyanırlar. İlâhi kelimetullah nizamını, yeryüzünün bütününde hakim kılma rüyası hiç bitmeyen bir sevda gibi gönüllerinde yaşatıp dururlar. Böylece, yeni yetişen gençlerin ve vatandaşların heyecanları her daim diri ve canlı durur. O insanları kandırmağa kimsenin aklı yetmez, devleti yıkmağa kimsenin gücü yetmez…
Zihnî ve fikrî açıdan sağlıklı olan gençlik, bedenen de sağlıklı olmalıdır. Bunun için büyük lider, Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur!..” demiştir. Gençlerimizi sağlıklı, gürbüz, sporcu, kötü alışkanlıklar ve eylemlerden uzak tutacak, her türlü ortamı, imkanı ve mekanları sağlamak; onları her türdeki sosyal etkinlikler ile oyalayıp, geliştirmek ve yetiştirmek, her devlet adamının, iktidarın, devletin boynuna borçtur. Mesuliyetin en büyük payı, kesin ve mutlak olarak iktidarlarındır… Ülke geleceği: Sağlam kafalı, sağlam vücutlu, zeki, çalışkan, kabiliyetli liderlerin kafalarında hayal edilir; fikir ve projeleriyle ortaya konur, girişimleriyle eyleme dönüşür, uygulamaları ile ise hayat bulur ve gerçekleşecektir…
Gelişmekte olan sosyal ve endüstriyel faaliyetler,  her geçen gün ilerleme kaydeden Avrupa devletlerinin çalışmalarını takip eden gençlerimizden ilham almaktadır… Kocaman çarkı döndürebilmek için,  milliyetçi, mukaddesatçı, maneviyatçı, medeniyetçi ve gelişmeci gençlere ihtiyaç vardır. Değerli önder, Atatürk: “Ey, yükselen nesil! Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak ve idame ettirecek sizlersiniz.” derken, vicdanı hür, irfanı hür olan geleceğin umut ışıkları, genç nesillere sesleniyor. Onların, nasıl bir insan olarak yetişmesi gerektiğini bizlere gösteriyor.
Önce Türk ve Müslüman; korkusuz, cesur, hakkı her yerde ve şatta savunan ve gerçekleşmesi için gerektiğinde hayatını ortaya koyacak, adil, hür teşebbüse saygılı, din ve vicdan özgürlüğünü her şeyin üzerinde tutan; din, dil, ırk, renk ayırımı yapmadan, hakkaniyete hayatı pahasına bağlı kalacak yiğit, mert gençliğe ihtiyaç vardır.
Bir Çin atasözünde: “Tek bir kişi koca bir tümene meydan okuyorsa bilin ki o Türk’tür!..” der. Atatürk de: “Bir Türk dünyaya bedeldir.” diyecek kadar kendisine güvenmektedir…
Eğer, bu aziz vatanı kurtarmak istiyorsak, önce insanı sevdirmeliyiz; çünkü her insan, başlı başına bir vatandır. Başlı başına bir dünyadır. İnsanı seven anasını babasını; kardeşini bacısın sever. Dayısını, halasını; teyzesini, eltisini, görümcesini, eniştesini, baldızını sever. Ebesini, ninesini, ecisini, dedesini, büyük babası sever. Bunları seven vatanını sever. Kendisine verilen işi en iyi şekilde yapar. Hileye hurdaya, yalana dolana sapmaz. Bilir ki her yaptığı alet, her ürettiği eşya, her imal ettiği yiyecek annesine, babasına; kardeşine ablasına, velhasıl kendi yakınlarına, milletinin ferdine gidecektir… Kötü malı üretmekten hicap duyar, utanır, vicdanen Allah’tan korkar… Kendi uhtesine verilmiş hiçbir şeyi  yalancı menfaatlere değişmez;  ve onları asla satmaz… Yalandan dolandan, haksızlıktan, hırsızlıktan ve hak etmediği, haram ve kendisine ait olmayan şeylere el uzatmaz. Bütün yasak ve mübah olmayan gayri meşru şeylerden uzak yaşar. Onu kimse hakkı olmadığı halde hiçbir paraya, makama, mevkiye getirmek istese de kabul ettiremez. Olsa bile o şeylere kendi aklı, mantığı ve vicdanı içerisinde bakar.. Onu kimse, ne rüşvetle ne parayla, ne kadın kızla ne de dünya malı servet, ağırlığınca altınla kandıramaz, aldatamaz…
Türk milletinin içinden çıkan ve her şeyi insanlık için düşünen milletin öğünç ve kıvanç duyduğu lidere bakınız: Türklerin vatan sevgisi ile dolu göğüsleri, düşmanların melun ihtiraslarına karşı daima bir duvar gibi yükselecektir” 
(http://www.webokur.net/forum/konu/ataturkun-vatan-millet-ve-insan-sevgisi-ile-ilgili-kisa-yazi.38982/#ixzz43d2k25qh)
“Benim naciz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet ve payidar olarak yaşayacaktır!”
“Benim, Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar” 
(http://www.webokur.net/forum/konu/ataturkun-vatan-millet-ve-insan-sevgisi-ile-ilgili-kisa-yazi.38982/#ixzz43d3LCc65)
“Ne mutlu Türküm diyene” 
Hiç şüphesizdir ki her insanın şana, şöhrete; makam, mevki; paraya pula da  ihtiyacı vardır… Bununla birlikte iyiyi iktidara getirmek, iyiyi hak sahibi yapmak, hak etmişlere değerlerini teslim etmek, layık olsalar bile olanlar arasında en çok hak edeni, en çok layık olanı seçerek bir günlük kıdemi, bir dirhemlik fazlalığı ayırt ederek, hakkaniyete önem ve değer vermek, gerekli ve elzemdir… Aksi durumda layık olmadıkları halde makamlarda mevkilerde yer bulmuş, liyakat, kariyer, hizmet yılları, başarıları, emek ve alın teri bertaraf edilmiş, böyle bir ülke ve dünyada, kimseden de haklı olmasını, adalete uymasını, hırsızlık, soygun, adam dolandırma, gasp etme, doğ olması ve doğru kalmasını, hırsız olmamasını, yalan söylememesini isteyemezsiniz, bekleyemezsiniz…  Bu ülkelerin insanları, her daim çatışma ve kargaşa içinde birbirlerini yemekle meşgul olmaktan asla geri durmazlar…
Yalan dolan, her türlü ahlâksızlıkla mayalanmış, milletin ve başkalarının menfaatini kendi menfaatlerine, çıkarlarına satan, üç kuruşa insanlarını ve değerlerini pazarlayan insan, ne iyi bir vatansever ne de düzgün bir vatandaş olamaz…
Yetiştirdiğimiz her genç; önce insan sevgisiyle donatılmamış; sonra  millet, bayrak, vatan ve kutsal değerlerimizle mayalanmamış, sevgilerimizle büyütülmemiş, merhametimiz ile tanıştırılmamış ise ondan hiçbir şey olmaz.. Ondan hiçbir şey de beklenilemez.
Ondan nasıl bir meyve beklenebilir?.. Alınsa bile bu alınan meyveler gerçek tadında mı olacaktır? Elbette hayır!.. Bu meyveler, çevreye tat yerine zehir saçacaktır. Böyle bir gençliğin oluşturduğu topluma da güvenle bakmak, bir şeyler beklemek kadar mânâsız bir şey şüphesiz olamaz... İşte bunun içindir ki ülkelerin, milletlerin ve devletlerin kalkınması, dünyamızın barış ve huzur içinde hep birlikte yaşayabilmemiz, insan odaklı insan yetiştirmek ile mümkündür… Sosyal, kültürel, ekonomik,…vb. alanlarda elle tutulur, gözle görülür bir başarı kaydetmesi, yeniliklere açık, görüş ufku geniş, millî çıkarları kişisel çıkarların üstünde tutan, bütün insanlığı ayırt etmeden seven, vatan perver, milliyetçi ve mukaddesatçı, sadece kendi insanını değil bütün mahlûkata bir göz ile bakabilme yeteneğini kazanmış, insan sevgisiyle dolu, sağlıklı, dinamik bir gençliğin yetiştirilmesi ile mümkündür.
Gençlik bu, deyip sorumluluklarına omuz silken, gözlerini yuman, kulaklarını tıkayan, dilini bağlayan liderler ve ona önderlik eden eğitimciler, yetiştirdikleri ve veya yetiştirecekleri bu gençlikle, toplumun kaderini kendi elleriyle yazan kapkara bir lekedir…
KAYNAKLAR:
8) https://tr.wikipedia.org/wiki/Ni%C4%9Fbolu_Muharebesi_(1396)



21 Mart 2016 Pazartesi

İSTİKLÂL MARŞI ŞAİRİMİZ, MEHMETÂKİF ve KİŞİLİĞİ Abdullah Çağrı ELGÜN


İSTİKLÂL MARŞI ŞAİRİMİZ
 MEHMET ÂKİF ve KİŞİLİĞİ
Abdullah Çağrı ELGÜN

Âkif’in iki meziyeti vardır: Kuvvet ve samimiyet. O misâlsizdi; ve sanatı hür ve müstakildi. Takip edeceği yolun planını kendi şiirlerinden almış, ve dahi zekasıyla kendi yolunu açmıştır.
Onun kalbi katı hislerden çok uzak, yüksek iki aşk ile yanar: Din aşkı ve vatan aşkı… Hiç kimse, o kadar billurî ve şeffaflık içinde milletini ve milliyetini teşhir etmemiştir.  Yazarken de yaşarken de Türk olmanın gururu içindedir. O herkesten olmaktan kurtulan bir insandı. Âkif’e şunu düşünmesi,  bunu beğenmesi tembih edilemezdi. Nazmı muhteşemdir.  O bir seldir, boşanıştır ki karşısına ne çıkarsa ona tesir eder.
Ahlâkı, düşüncelerine duygularına esas teşkil eden, ahlâkî hayatına düzen veren  dinî ahlâkî prensipleridir.  Ahlâkla, Allah korkusunu esas tutar.

Şiirlerinde bir taraftan hürriyet, doğruluk, vefakârlık, samimiyet, vatanseverlik, adalet istiklal gibi yüce ahlâkî kıymetleri telkin ederken, öbür taraftan da riyakârlık,  münafıklık, korkaklık, dalkavukluk, tembellik, lüzumsuz rezaletlere sebep oldukları, toplumsal yıkımları, ileri sürüp misaller vererek şiddetle hücum ederdi.
Çok mütevazî idi. Gösterişi hiç sevmezdi. Sırası gelmeyince fikrini bile açıklamaz, ilmini göstermezdi. En sevdiği şey yalnız kalıp düşünmekti… Şehrin kalabalıklarından sıkılıp, daima ve ıssız yerlerde dergâh gibi bir yerde olmasını düşünür, oralarda insanlardan uzak, tabiatla baş başa kalmak isterdi.

Cahilâne taassubun, müthiş düşmanıydı. Eskiye kayıtsız şartsız bağlı değildi. Yeniye de körü körüne taraftar değildi. Ona göre: “Eski eski olduğu için değil; kötü ise atılır; yeni de yeni olduğu için değil iyi olur ise alınırdı…” Âkif hem şair,  hem âlimdi. Ahlâki meziyetleri, insanî vasıfları, şiirlerindeki hislerinden yüksekti. Milletleri sapık yollara götüren şair ve yazar çizerlere müthiş düşmandı. Çok geniş görüşlü, hür fikirli ve hoş görüş sahibi idi.
Musikiyi çok sever, bir çok ağır şarkılar, besteler ve ilahiler hafızasında idi… Daima erken kalkar, yatakta uyanık yatmak adeti değildi.
Kimsenin özelliklerine karışmazdı. Kısaca, yüksek bir karakterli bir şair olduğu kadar, tam anlamıyla olgun bir insandı.
Bu vesile ile bu Türk İslâm şairimize Allah’tan rahmet diliyor, mekanı Cennet olsun diyoruz…
FOTOĞRAF KAYNAKLARI:
3)      https://www.google.com.tr/search?q=Mehmet+%C3%82kif+ERSOY&safe=off&espv=2&biw=1178&bih=802&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwiK3YGXxdHLAhVGj3IKHQQUBfMQ_AUIBigB#imgrc=40tY4DwaBg-AvM%3A

20 Kasım 2015 Cuma

BAŞKANLIK TARTIŞMALARI; (Yasama, Yargı, Yürütme) A. Çağrı ELGÜN

          BAŞKANLIK TARTIŞMALARI                                                                                                                                 Abdullah Çağrı ELGÜN
YASAMA,YARGI ve YÜRÜTME NEDİR?
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel görevlerinin yerine getirilmesi, işlerinin yürütülmesi  ve devam ettirilmesinde üç önemli güç bulunmaktadır. Bunlar: yasama, yürütme ve yargıdır. Bu üç unsurun vereceği kararlar doğrultusunda devlette devamlılık ve hayatiyetin varlığı anlaşılır. Bunlar “Cumhuriyet Sistemi”nin organları olup kısaca, açıklığa kavuşturalım.
Yasama:
Kelime anlamı “Kanun yapma” demektir. TC. Devleti Anayasası’na göre bu görev, TBMM’sine Türk Halkı tarafından, seçim yolu ile çeşitli partilerin, her dört(4) yılda bir, Meclise gönderdiği beş yüz elli(550) Millet Vekiline verilmiştir. Yasama: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Vekillerine verilen yetkiler dahilinde gerçekleşen eylemlerdir. Bu yetkiler: Vekillerin Meclis Başkanına vereceği önergeler ve kanun teklifleridir. Bunlar: Mevcut kanunlarda değişiklik yapama, ekleme ve çıkarmalar. Bakanlar Kurulunu ve Bakanları Denetlemek. Bütçe, Hesap işleri ve kanunları tasarlamak. Darphanede para basılmasına karara vermek. Savaş ilan etmek; veya savaştan çekilmek. Milletlerarası antlaşmalar yapmak. Mahkemeler tarafından verilen kesin ölüm cezalarını onaylamak, özel ve genel af ilan etmek yasamanın işidir.

Yargı:

Yürütmeyi ve insanların yasal haklarını denetlemektedir. Hukuksal olarak yargıya dahil olan insanların haklarını korumakla yükümlüdür. İnsanların hürriyet, özgürlük, eşitlik hakları ile ilgili oluşacak meselelerde,  kendilerine yasama tarafından verilen yetkiler çerçevesinde, cezaî işlem uygulama işini yapan yargıdır. Yargı bağımsızdır. Bağımsız yargıyı yine, bağımsız mahkemeler yürütür.
Hiçbir kişi veya organ, kurum, makam, mevki ve kişiler “Bağımsız Yargı” yetkisinin kullanılmasında, Mahkeme ve Hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Yasama ve Yürütme organları, TC. Anayasası’na göre bağımsız mahkeme kararlarına, uymak zorundadırlar.
http://www.dersteknik.com/2012/04/cumhuriyetin-temel-organlar-5-sinif.html
http://www.acilodevsitesi.com/sosyal/yasama-yurutme-ve-yargi-nedir-bu-gorevleri-hangi-kurumlar-yapar/

Yürütme:

Cumhurbaşkanı(Beş yılda bir Halk Tarafından seçilir. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilme hakkına sahiptir. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için meclisteki vekillerden, en az yirmi “20” Milletvekilinin, yazılı teklifi ile Meclis içinden ve Meclis dışından aday göstermek gerekmektedir.) Başbakan (İktidar Partisinin başkanı olup, Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilir.) ve Bakanlar kurulu (En yüksek oy almış bir patinin kuracağı hükümet içindeki milletvekillerinden, Başbakanın seçerek, Cumhurbaşkanının onayladığı milletvekilleri kadrosundan) oluşmaktadır. Bunlar yargı ve yasalar tarafından verilen yetkileri kullanmakla yetkili olan mercilerdir. Kısaca yürütme: ülkenin, kanun ve yasalarına uygun bir şekilde yönetilmesidir. Yasaların uygun şekilde yürütülmesi onların kanun ve çerçeveler dahilinde işletilmesi, yürütmenin (Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu) işidir.
http://www.safbilgi.com/yasama-yurutme-yargi-nedir-kisaca/

PARLAMENTER SİSTEM:
Parlamenter Sistem: Yürütme organının, yasama organının denetiminde olduğu demokratik bir yönetim sistemidir. Bu sistemde devlet başkanı Cumhurbaşkanıdır. Başbakan, Bakanlar Kuruluna Başkanlık ederek Parlamenter Sistemi yürütür.
Bakanlar Kurulu, Başbakan ve Bakanlardan oluşur. Başbakan, Bakanlar Kuruluna Başkanlık eder ve Bakanlar Kurulundaki Bakanlar arasında koordineyi ve işbirliğini sağlar. Bakanlar Kurulu, Başbakan tarafından iktidarın milletvekilleri veya dışarıdan milletvekili olmayan kimseler içinden; fakat bu konuda tecrübe, bilgi, birikim ve donanıma sahip olan vatandaşlar arasından seçilebilir. Her Bakan, Başbakana karşı sorumludur. Başbakan olabilmek için Milletvekili olmak şart olup, Bakan olmak için milletvekili olma şartı yoktur.
http://www.acilodevsitesi.com/sosyal/yasama-yurutme-ve-yargi-nedir-bu-gorevleri-hangi-kurumlar-yapar/
BAŞKANLIK SİSTEMİ NEDİR?
Türk Dil Kurumu SözlüğüneGöre(isim): “Devlet yönetiminde tek kişinin başkanlığında hükümet etme; ve devleti yönetme esasına dayalı, bir siyasî sistemidir.”
Başkanın, Başbakan gibi olduğu, Başbakanın aradan kalktığı, Başkanın Hükümetin Başı olduğu, bir sistemdir. Yargı, yasama ve yürütme organlarının, demokratik ayırım, denge ve denetimi içinde, iktidarın imkanlarını genişleten bir hükümet sistemidir. Genellikle güçlü hükümetler, otoritesini artırmak, işleyişi tek elden yönetmek, iktidarlarını daha uzun süre devam ettirmek açısından Başkanlık sistemi isteğine baş vururlar.Başkan, halk tarafından yürütmenin başı olarak seçilir. Yasamanın yürütmeyi feshetme yetkisi yoktur.
Osmanlı İmparatorluğu da bir nevi 700 yüz yıl Başkanlık(Hakanlık, Sultanlık, Padişahlık) Sistemi ile yönetilmiştir. Bununla birlikte dünyada tarihi, sosyolojik, siyasal şartların ürünü olarak hepsi birbirlerinden tamamen veya kısmen farklı “Başkanlık Hükümeti” sistemi, rejimi mevcut olup bunlar içerisinde en başarılı olarak yürütülenin Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık Sistemi olduğu belirtilmektedir.
BAŞKANLIK SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ:
Başkan halk tarafından seçilir. Yaptıkları her türdeki iş ve işlemlerden hiçbir şekilde sorumlu değildir, sorumlu tutulamaz, hiç kimseye de hesap vermez; ve başkanlık süresi kısıtlanamaz; parlamento tarafından sorgulanamaz; ve görevden alınamaz.
Yaptığı her türdeki görevleri ile ilgili işlerden sorumlu değildir.
Hükümetin üyeleri Başkan tarafından seçilir, başkan tarafından azledilir,
Yasama organları içinden de hükümet üyeleri seçilebilir. Bu üyeler görevlere seçildikten sonra yasama görevini bırakırlar.
Başkan hükümet üyelerinin düşüncesine uymak zorunda değildir.
Yürütme organı tek kişi, yani başkandır. Yasama güvenine dayanmaz.
Hükümetin uyum içinde çalışmasını sağlar. Yekti sahiplerinin güç göstermelerini ve suiistimallerini engeller.
Meşrutiyetini yasama organından almaz.
Yasama ve yürütme organları iç içe birbirlerine geçmemiş durumdadır.
Yasama kanun ve kanun teklifi önermez, yasaları veto etme hakkı vardır. Güvensizlik oyu ile hükümet düşürülüp erken seçime gidilemez.
Yürütme ergi tektir. Başkan kabine üyeleri, ordu veya yürütme erginin herhangi bir çalışanını doğrudan yönetme hakkına sahiptir.
Suçtan hüküm giymiş mahkûmları affetme cezalarını düşürme işlemini tek başına yapar.
OSMANLI ve BAŞKANLIK SİSTEMİ
Osmanlıda 700 yıl, hakanlar, sultanlar veya padişahlar tarafından tek adam otoritesi ile yönetilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Başkanlık sisteminden kaçınmasının en büyük sebebi, devletin bu en üst makamına oturacak olan kişinin, yeni bir Padişah olmasını engellemek istemesinden kaynaklanmaktadır.
Hükümet toplantılarında son söz başkana aittir. Bu konu ile ilgili olarak: ABD Başkanı Lincon’un meşhur sözü: “Yedi (7) Hayır! (bir /1) Evet! “Evet!” ler kazandı.                                      

BAŞKANLIK SİSTEMİNİN OLUMSUZLUKLARI
Başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde özellikle adam kayırma, yolsuzluk, otoriter bir yönetim, istibdat idaresi(kısıtlamalar), diktatörlük etme veya diktatörlüğe araç olma, sevimsiz padişahlık uygulamaları, söz konusu olabilmektedir.
Bütün bu sistemi uygulayan ülkelerin geneli, Cumhuriyet idaresi ile idare edildiğinden ülkeyi yönetenlere, isim olarak Cumhurbaşkanı(Halk Başkanı) adı verilir. İran Cumhurbaşkanı, Dominik Cumhurbaşkanı, Filipinler, Ekvator, Endonezya, Brezilya Cumhurbaşkanı denirken ABD’de bir Cumhuriyet olduğu halde sadece “Başkan” olarak adlandırılıyor olması sebebiyle, gelecek zaman içerisinde bizdeki başkanlıkta da “Türk, Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Başkanı” kelime ve unsurlarının devleti yönetenler tarafından kaldırılması tehlikesi de vardır.
Kendi politikalarını uygulayacak memurları bürokratik kadrolara atayabilir.
Bu rejimi kullananlardan ABD dışında, istikrarlı bir demokrasi kullanan ülkeler yok gibidir. Üstelik her türdeki yetkinin Cumhurbaşkanı yanı Yürütme ergi Başkanda toplanmış olması da demokratik denge unsurlarının yeterince oturmadığı toplumlarda “otoriterlik ve diktalığa” yol açabilmektedir.
Silahlı kuvvetlerin başkomutanı olup bütün kademelerdeki askerleri kendi değiştirebilir, atar veya görevden uzaklaştırabilir.

Dış politikadaki kararları bizzat kendisi alır ve kendisi uygular. Kısaca tek karar merciidir.
ATATÜRK’ÜN “BAŞKANLIK” ile İLGİLİ DÜŞÜNCESİ
Devlet Başkanı’nın aynı zamanda fiilen Başbakanlık görevini de üstüne alması gerektiği tartışmalarının yapıldığı sırada, Atatürk, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a:
“Şaşarım!.. O efendilerin aklı perişanına. Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu, şahsi idareden (Hakanlık, Sultanlık, Padişahlık) gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri budur. Biz, öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan, böyle bir çığır açılması istenebilir?..”  demiştir.  
Halkın desteği ve kendisinin gücü olmasına rağmen: “Amerikan sistemini memleketimizde tatbik etmeyi hiç hatırıma getirmedim. Sistemsiz ve kanunsuz tarzda, Reisicumhurlukla Başvekaleti birleştirmeyi düşünmedim ve düşünecek adam olmadığım, bütün milletçe malumdur zannederim.” sözleri ile Başkanlık sistemini ve kendisinin Başkan olmasını net bir şekilde reddetmiştir.
Atatürk için, her zaman söylenen: ‘İsteseydi padişah olurdu ama olmadı’ sözüne, ‘İsteseydi Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlığı birleştirir, tek başına Başkan olurdu’ sözünü de eklemek gerekir.
700 yıl padişahlar tarafından tek adam otoritesi ile yönetilen ülkede, Atatürk’ün “Başkanlık Sistemi”nden kaçınmasının en büyük nedeni, devletin bu en üst makamına oturacak olan kişinin, yeni bir padişah olmasını engellemektir.

Ankara, Pazartesi,17 Kasım 2015

KAYNAKLAR:
1.      https://tr.wikipedia.org/wiki/Parlamenter_sistem
2.      http://www.baskanliksistemi.com/
3.      http://www.dersteknik.com/2012/04/cumhuriyetin-temel-organlar-5-sinif.html
4.      http://www.safbilgi.com/yasama-yurutme-yargi-nedir-kisaca/
6.      http://www.baskanliksistemi.com/abd-baskanlik-sistemi.php
13.  http://www.milliyet.com.tr/iyi-de-bu-baskanlik-degil/siyaset/ydetay/2008851/default.htm
15.  http://www.haberport.com/yasam/baskanlik-sistemine-gecilmeli-mi-baskanlik-sistemi-yorumlari-baskanlik-sistemi-nasil-olacak-baskanlik-sistemi-kac-milletvekili-8-kasim-2015-pazar-h35342.html

12 Kasım 2015 Perşembe

TÜRKMENLER KİMLERDİR?, Abdullah Çağrı ELGÜN

TÜRKMENLER KİMLERDİR?
                              Abdullah Çağrı ELGÜN
          En eski kaynaklara göz atıldığında Türk adının Hz. Adem'in oğullarından  Nuh'un üç oğlu:
SAM: Arap, Fars, Rum
HAM: Kıbtî, Sudan, Berberi
YASEF:Türk,Rus,Moğol (Saklep)'ten çoğaldıklarıdır. (1)
Diğer bir kaynakta da Sam İbn Nuh: Arap, Fars, Rum;
Ham: Sudanlıların;
Yasef:Türkler(2)
Türk kelimesi, Oğuz Türkleri'ne verilen bir addır.(3)
Osmanlı İmparatorluğunu kuran "Kayı" boyu da Türkmen adı verilen Oğuz Türkleri'nindendir.
Türkmen: Büyük Türk, Ulutürk anlamına geldiği için, Oğuzlar'ın öteki Türk zümreleri arasında büyük ve önemli bir yeri olduğu anlaşılıyor. Anadolu'yu yurt edinme savaşlarına öteki Türk bölümlerinden bazıları da katılmışlarsa da asıl orduyu teşkil eden Oğuz Türkmenleri’dir.
Türkmenler, bugünkü Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, Suriye ve İran'ın diğer bölgelerinde bulunan Türk topluluklarının, Hazar Denizi ve ötesi ile bugünkü Türkmenistan Türk Cumhuriyetinin ve Afganistan'daki Türkler'in atalarıdır.(4)
745 yılında Göktürk İmparatorluğunun yıkılmasıyla birlikte Oğuzlar'ın Batı'ya doğru göç ettikleri anlaşılıyor. X. yy.da biz onları Sir-Derya(Seyhun-İnci) nehri boyları ile Aral gölü kıyıları ve kuzeydeki bozkırlarda konar göçer olarak görüyoruz. “Göç yolda düzelir.” Diyen Türkmen’in hayat tarzının “Göçebelik” olduğu sosyolojik bir gerçektir. Bugün hâlâ göçmen olarak, kimi yerlerde varlığını aynı konar göçerlik içinde (yazın yaylalarda, kışın kışlaklarında büyük ve küçük baş sürülerini otlatarak) devam etmektedirler. Türkmen tabiatın dengeleri içinde onu yanına alarak yaşar ve böylece yerleşikler ile zaman zaman kavga ederler. Doğuda Çin Seddi, Batıda Bizans surları kavgada her daim üstünlük sağlayan bu göçebelere karşı örülmüş çetin duvarlardır.
Oğuzlar(Türkmenler) sağ ve sol olmak üzere iki kola ayrılmışlardı. Sağ kolun adı: BOZOKLAR olarak anılan GÜN HAN, AY HAN, YILDIZ HAN’lar yer alır. Sol kolun adı: ÜÇOKLAR olarak anılan GÖK HAN, DAĞ HAN, DENİZ HAN’LAR’dı. Bu kollardan her birine on iki(12) boy dahildi. Her BOY’a bağlı altışar OYMAK, her OYMAK’a bağlı altışar OBA, HALAKA ve OCAK bulunurdu. Ocak, halaka ve Obalar’ın altında ise toplumun bireyleri vardı.
Oğuz halkı bir TÖRE ve bu törenin getirdiği KURALLAR ZİNCİRİ içerisinde yaşar ve “Eline, beline, diline sahip olarak” huzur içinde yaşayıp giderlerdi.  (“Kuşatmaya Karşı Türk Seddi” D.Cengiz ATAK, Mayıs 2008. Ankara) Bu boylardan her birinin en önemli kısmı Türkiye'ye gelmişlerdir. (Millî Kültür dergisi, Mart.1990 sayı 70 s.44)
Türkiye'ye gelen Oğuzlar XIV veya XV.yy da göçebe yaşayışını devam ettiren eldaşlarına "YÖRÜK" yani "GÖÇEBE" adını vermişlerdi. (Doç.Dr.Faruk Sümer: "Türkiye Türkleri'nin Ataları Oğuzlar" Türk Yurdu, s.273-1959, s.12)
"YÖRÜK" kelimesinin kavmi yahut kabilevî bir anlamı olmayıp sadece "GÖÇEBE" demektir. Eskiden de bu anlamıyla kullanılmıştır. Oğuzlar Müslüman olunca kendilerine "TÜRKMEN" denilmiştir.
"TÜRKMEN" adı Oğuzlar'a MÜSLÜMAN TÜRK anlamında verilmiştir. İslâmiyet'e geçmeden önce, Oğuzlar bu adı taşımıyorlardı. XIII.yy..dan sonra "TÜRKMEN" adı  kavim adı her yerde Oğuz'un yerini aldı. Oğuz sözü atalara ait bir ad olarak kaldı. Bu izaha göre, XIII.yy.dan itibaren İslâm ülkelerinde kullanılan "TÜRKMEN" adı, her yerde OĞUZLAR, demektir. (Doç.Dr.Faruk Sümer: "Türkiye Türkleri'nin Ataları Oğuzlar" Türk Yurdu,  s.12-13)
Türkmen toplulukları çok dağınık olarak yerleşmişlerdir. Bunların çoğu YÖRÜK, konar göçer olduğundan Anadolu'nun ve Rumeli'nin her tarafına dağılmışlar ve bazıları konup göçtükleri yere kendi adlarını vermişlerdir.
Bir kaç örnek verelim: Mersin, Antalya,(Teke), Hamideki(Isparta) Denizli illerimizin adı bu adları taşımayan Türk aşiretlerinden gelmektedir. Bazan da oymak, aşiret, veya cemaat, yerleştiği yerin  ya da başlarındaki kişilerin  adları ile anılmışlardır. Örnek: Alaaddinli, Dağdibi Oymakları, Aydımnlı, Menteşeli, Saruhanlı, Kuzugüdenli (Kuzugözülü), Çataltepe, Sarı Kavak, Kuyucak, Akkocalı, Bozhüseyinli, Bayındırlı, Alaatlı(Alayuntlu), Çirkinler, ...vb.oymak, veya cemaatleridir.( Cevdet Türkyay-Oymak Aşiret ve Cemaatler. İstanbul, 1975 (Önsöz)" )                             
                                                O Ğ U Z L A R
         B O Z O K L A R
                      Ü Ç O K L A R
GÜNHAN
  AYHAN
YILDIZHAN
GÖKHAN
DAĞHAN
DENİZHAN
Kayı
Yazır
Avşar(Afşar)
Bayındır
Salur
Iğdır(İğdir)
Bayat
Döğer
Kızık
Peçenek(Biçene)
Eymür
Yuva(Yıva)
Alkaevli
Dodurga
Beğdili
Çavuldur
Alayuntlu
Büğdüz(Bunduz)
Karaevli
Yaparlı
Kargın
Çebni
Üreğir
Kınık
O Ğ U Z L A R
1) BOZOKLAR'IN KOLLARI:
A-GÜN HAN KOLU: Sembolleri ŞAHİN'dir.
1) Kayı Boyu: Osmanlı oğullarının ve Çandar oğullarının bağlı olduğu boydur. Kayı: Güçlü, kuvvetli, sağlam, metin demektir.
2) Bayat Boyu: Zülkadiroğlu(Dulkadiroğlu) bu boydandır. Bayat: Devlet ve nimet anlamındadır.
3) Alkaevli Boyu: Uzlaşır ve her yerde ve yere yarar demektir.
4) Karaevli Boyu: Ev, çadır anlamına gelir. Kara çadırlı demektir.
B-AY HAN KOLU: Sembolü  KARTAL'dır.
1) Yazır Boyu: Çok iler sahibi, iller ağası, iller beyi anlamına gelir.
2) Döğer Boyu: Kovan, sürüp çıkaran, canlanmak, güç bulmak için bir yere gelen demektir.
3) Dodurga Boyu: Mülkü, yasası olan demektir.
4) Yaparlı Boyu: Zorluklara rağmen işini beceren kişi anlamına gelir.
C-YILDIZ HAN KOLU: Sembolü TAVŞANCIL KUŞU'dur.
1) Avşar Boyu: Ava ve canavara istekli demektir. Karamanoğulları bu boydandır.
2) Kızık (Kızıklılar, Çarukluğ) Boyu: Güçlü, kuvvetli, yasakta çaba gösteren demektir.
3) Beğdili Boyu: Sözü değerli demektir.
4) Kargın: Doyurucu demektir.
2) ÜÇOKLAR'IN KOLLARI:
A-GÖK HAN KOLU: Sembolü, SUNGUR kuşudur.
1) Bayındır Boyu: Zengin ve nimet sahibi demektir.
2) Peçenek Boyu: İyi vuruşan, çalışkan.
3) Çavuldur Boyu: Namus ve ün sahibi demektir.
4) Çepni Boyu: Yiğit, Gözüpek demektir.
B-DAĞ HAN KOLU: Sembolü ÜÇKUŞ'tur.
1 ) Salur Boyu: Kılıç Sallar, saldırır anlamına gelir. Kadı Burhaneddin Devleti, Karahanlılar bu boydandır.
2) Eymür Boyu: Ulu, zengin demektir.
3) Alayuntlu Boyu: "Yunt" kısrak demektir.  Ala kısraklı, Ala atlılar,  iyi, güzel atlılar demektir.
4) Yüreğir Boyu: Her zaman iyilik eden demektir. Ramazanoğulları bu boydandır.
C-DENİZ HAN KOLU: Sembolü ÇAKIRKUŞU'dur.
1) Iğdır (iğdir) Boyu: Ululuk, yiğitlik, iyilik eden demektir.
2) Yuva(Yıva) Boyu: Hepsinden üstün demektir.
3) Büğdüz (Buğduz) Boyu: Alçak gönüllü, hizmet edici demektir.
4) Kınık Boyu: Saygıdeğer, Saygıya layık demektir. Selçuklu oğulları bu koldandır. (8)
"8) Türkyay-Oymak Aşiret ve Cemaatler. İstanbul, 1975, Önsöz, s. 8"
OĞUZ Türkler’i BOZOK ve ÜÇOK adı adında iki büyük kısma ayrılmışlardı. BOZOKLAR, Oğuzhan’ın üç büyük oğluna (GÜNHAN, AYHAN, YILDIZHAN) üç kola ki toplam olarak altı kola  ayrılıyorlardı. Her kol dört boya bölünüyordu. Böylelikle Oğuz Türkleri (24) yirmi dört boya ayrılmıştı. Oğuz’un üç büyük oğlu GÜLHAN, AYHAN, YILDIZHAN’ın çocuklarından üreyen ve BOZOKLAR’a bağlı olan on iki(12) boyun adlar şöyledir:
KAYILAR, BAYATLAR, ALKAEVLİLER, KARAEVLİLER, YAZIRLAR(Yazgırlar), DODURGALAR, DÖĞERLER, YIPARLILAR, AVŞARLAR(Afşarlar), BEYDİLİLER, KARKINLAR, ÇARUĞLAR (Bazı kaynaklarda KINIKLAR)
Oğuzhan’ın üç küçük oğlundan; GÖKHAN, DAĞHAN, DENİZHAN’ın çocuklarından çoğalan oniki(12) boy da ÜÇOKLAR’a bağlı olup, adları şunlardır:
BAYINDIRLAR, ÇAVULDURLAR, ÇEPNİLER, PEÇENEKLER, SALURLAR (Salgurlar), ALAYUNDLULAR(Ala Atlılar), EYMÜRLER, YÜREĞİRLER (Üreğirler), İĞDİRLER (İğdirler) BÜKDÜZLER, YIVALAR, KINIKLAR’dan teşekkül etmişti.14 Oğuzhan’ın bu (24) yirmi dört torunundan Kayseri’ye yerleşenler de şunlardır:
Köyün  Eski Adı     Köyün  Yeni Adı             Boy – Oymak     İlçesi
1. Yazır                                    Yazır                      -                      Erkilet
2. Germin                              Germir                 Germir                 Merkez               
3. Küçükbürüngüz                 -                           Büğdüz                ”            
4. Gömeç                               -                           Gömeç                 ”            
5. Doruklu                             -                           Doruklu               ”
6. Karahöyük        Karaevli (Karayin)               Karaevli               „
7. Salur                                -                              Salur                      ”
8. Yüreğil                            -                              Yüreğil                  Hacılar  
9. Beğdeğirmeni                  -                              Beydili                  ” 
10. Düğer                             -                              Döğer                   Himmetdede
11. Elmalı                            -                      Sarıdanüşmentli            Sarıdanüşmentli 
12. Yuvalı                           -                             Yuvalı                    ” 
13. Yazılı                          Vançiçek                  Yazır                      Talas       
14. Yazyurdu                     Moracak                  Yazır                      ”
15. Büyükbüründüz-         Büğdüz                     Bünyan                                 
16. Doğerli                        Ermin                        Eymür,                 Döğer       
17. Emirören                     Emirviran                  Eymür                    ”
18. Girinci                             -                             Girinci                  Akkışla    
19. Kızık                                -                             Karaevli               Develi
20. Karahöyük                       -                             Karaevli               İncesu
21. Akören                       Akviran                       Alkaevli                Pınarbaşı
22. Büyüksöbetçimen      Afşar                            Avşar                    Sarız
23. Çavdar                             -                              Çavdar                 Sarız
24. Kırkkurak                        -                              Alayutlu               Sarız
25. Avşarsöğütlü                 -                                 Avşar                   Pınarbaşı
26. Alayirli                     Alayinli                          Alayunt                Tomarza
27. Ağcaşar                           -                               Ağcaşar                Yahyalı
28. Karaören                   Karaviran                       Karaevli               Tomarza
29. Cuna (Conali)            Kuzugüdenli                 Cunalı                   Akkışla
30. Gömürgen                  İbeli                               İlbeyli                  Akkışla
31. Kululu                        Kululu                           Bayındır               Akkışla
32. Akin                           Akkışla                          Bayat                   Akkışla
33. Koyunabdal                Bünyan                          Bayat                   Bünyan
Yukarıda da açıkça görüldüğü gibi Kayseri’nin ilçe, bucak ve köylerindeki Resmî kayıtlara göre Oğuz’un (24) yirmi dört boyunun bir bölümünün yer adları, halen kendi boy isimleri ile anılmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun defalarca yaptığı İSKAN POLİTİKASI, konar iç göçerleri yerleşik hayata geçirme çabaları kesin bir sonuç vermemiştir. Bu durum çoğu defa devletle boy, aşiret ve cemaatlerin arasını açmış, aşiretler arasında kanlı savaşlar meydana gelirken, yerlerinde kalmak isteyenler de sık sık Suriye, Irak, Horasan, Azerbaycan bölgelerine kaçmışlar, devletin tepkileri azaldıkça eski yerlerine yeniden dönmüşlerdir; ancak devlet bu yerleştirme politikasından vazgeçmemiştir. Bu iskânlarda Kayseri ilçe, bucak ve köylerine yerleştirilen boy, oymak, aşiret ve cemaatlerin sayısı iki yüz seksen dörttür (284). Yerleştirilen bu topluluklar için mâhâl adı olarak KAYSERİYYE SANCAĞI notu yer almaktadır.
Bunlardan iki yüz atmış iki (262) aşiret için Kayseriyye Sancağı gibi geniş bir isim gösterilmiş, yirmi iki (22) oymağın ismi verilmiştir. 15 İsmi verilen aşiretler şunlardır:
 1. KAYSERİ AKKIŞLA'YA YERLEŞENLER :
Conalı, Bucakkışla, Kuzugüdenli, Salur, Bayat, Beydili, Bayındırlı, Yuvalı, Akin, Yüreğil, İlbeyli, Karalar, Deliler, Koyunabdal, Pehlivanlı, Boynuinceli, Çapanlı, Bozdoğanlı, Avanoğlı, Deliler,
2. KAYSERİ BÜNYAN'A YERLEŞENLER :
Avşar, Vevziroğlu, Elbaşlı, Tekeli, Alaaddinli, Başladık, Üreğir.
3. KAYSERİ DEVELİ’YE YERLEŞENLER :
Hacılar, İmamkulu, Pehlivanlı, Cuşlu, Ağarlı, Piroğlu, Develi, İsahacılı, Memduhlu, Yahşihacılı, Hocahacılı, Hacılar, Boynuinceli, Bektaşoğulları, Avşar, Civanşir, Kuşcu, Ceridî, Salur, Kızık.
4. FELAHİYE'YE YERLEŞENLER:
Avşar, Avşar Kalesi, Bektaş, Okçu, Şehyar Salur, Bayat, Döğer, Çapanlı, Yazıçepni, Dündar, Eymür, Karkın.
5. KAYSERİ İNCESU’YA YERLEŞENLER :
İnal Murat Aşiretleri, Ali Bölüğü, Avşar Kuşçu, İvazhacılı, Recepli Avşarı, Sofu Cemaati, Çobansalur, Cumalıoğlu, Süleyman Kethüda, Halil Bahadır, Sarı Kürklü, Omuzu Güçlü, Karataşlı, Bezircili.
6. KAYSERİ TOMARZA'YA YERLEŞENLER :
Cingözlü, Hacıpaşalı, İmamkulu, Kocanalı, Persekler, Kabaklı, Akin
7. KAYSERİ SARIOĞLAN'A  YERLEŞENLER :
Avşar, Avşar Kalesi, Şehyar Salur, Okçu, Tatılı, Bektaş, Karaözü, Beydilli, Döğer, Çapanlı, Dündar, Eymür, Karkın.
 8. KAYSERİ YEŞİLHİSAR'A YERLEŞENLER :
Hazırcaoğlu, Yazıbayat, Hadırlı, Bayındır, Salurlu, Musahacılı,
9. KAYSERİ YAHYALI’YA YERLEŞENLER :
Hacılar, Hızırhacılı, Kocahacılı, Musahacılı, Yahyalı, Kuzugüden, Bozca, Mihmadlu, Karaevli, Recepli Avşarı. 
10. KAYSERİ TALAS’A YERLEŞENLER :
Pehlivanlı, Ardıç, Salur.
 11.KAYSERİ ZAMANTI BÖLGESİ’NE YERLEŞENLER :
Akçaali, Beceli, Afşar, Beğdili, Beğli, Salmanlı, Keçeli, Sarısindili, Selmanlı, Pehlivanlı.
12. KAYSERİ HARMANCIK MEVKİİ’NE YERLEŞENLER:
(Kayseriyye Kürbünde)
Beceli, Bektaşlı, Karnık, Şambayadı, Pehlivanlı.
13. ÖZVATAN'A(ÇUKUR) YERLEŞENLER :
Avşar, Avşar Kalesi, Avanoğlu,  Döğer, Dürdar, Eymür, Karkın.
14. SARIZ'A YERLEŞENLER :
Büyük Avşar, Herekçioğlu, Karaşeyhli, Kocanalı, Muhazimoğlu, Şahmetlioğlu, Teşkeşlioğlu, Türkmenliler, Badıllı, Çavdır.
15.ERKİLET'E YERLEŞENLER :
Tekelioğlu, Yazırlıoğlu, Dündaroğlu.
Görüldüğü gibi KAYSERİ SANCAĞI’nda yer alan boy, oymak ve aşiretler ve aldıkları yer isimleri şunlardır:
KAYSERİ: YAZIR – ÇEVRİL – BÜYÜKBÜRÜNDÜZ (BÜĞDÜZ) – KÜÇÜKBÜRÜNDÜZ(BÜĞDÜZ) – GÖMEÇ – SALUR – YÜREĞİL – KÖSELER – HACIVAZ – DEVECİYAN – İSAUŞAĞI – DANİŞMENT - KÜRTLER – DÜGER – YUVALI – YAYILI – GEZİ – KARAKÜRDLÜ – BOYACIKAPISI – GYRİNCİ – ULAŞ – CUNA – KIZIK – BOZATLI – BOSTANCI ÇELEBİ – HASBEGLİ – BEKTAŞ – HASİNLİ – KARAKOYUNLU – KUZUGÜDEN – CONALI – HÜSEYYNLİ – EMİRUŞAĞI – KARAHACILI – AFŞAR – ÇAVDAR – ULUĞTÜRK – HASTÜRK – TÜRKOĞLU – KÜRTOĞLU – KARALAR – BABAŞOĞLU – KUŞÇULU “RUMYAN – SÜLEYMANLI -ARKIYAN” CUROĞULLARI – DOĞANLI – ÇİFTLİK(UVA-OVA ÇİFTLİĞİ) – KÖTÜKÖY (Güzelce, Tomarza, Akkışla) KAVLAKLAR(Pınarbaşı, Pazarören, Akkışla/Kululu); HAYTALAR (Akkışla/Kululu; Karaözü) – BADALUŞAĞI – BUDARAN, (Bunlar Akhunlar’dandırlar, Akkışla)–EYMÜR(EYİM) – BEYDEĞİRMENİ (BEYDİLİ) – KUZUGÜDENLİ(Akkışla, Yahyalı)– ERKİLET – KINIK – BAYINDIR(Akkışla/Kululu; Yeşilhisar) – KARGIN – KULULU[(KURULU), Akkışla,Tomarza,] – DELİLER – KUŞÇULAR(Aynı adla bu bölgede beş köy var.) – ŞIKBARAK – AVŞARPOTUKLU – AVŞARSÖĞÜTLÜ – ÇEPNİ – ERGÜNÇUK (YAZIR) – CÜCELER – AVŞAROĞULLARI – ŞEREMETLER – TİLKİCİLER – TÜLEKLER(KAÖZÜ'nde de böyle bir sülale mevcuttur.), AKİN[Karabekirli(Dulkadirli Beyliği'ne Mensup) ; Bünyan/Ekinciler; Akkışla; Yahyalı; Tomarza]-KARALAR (Akkışla, Karaözü, Ardahan (Beykent), İncesu/Karataş; Ankara(Bir köy ismi), Kahramanmaraş(İki, Köy ismi) Bu isimile anılmaktadır. Bu aşiretten "Cenupta Türkmen Oymakları" adlı eserinde bahseden Ali Rıza YALMAN, sayfa 127 KARALAR aşiretinin ADANA: Çimenli, Terliksiz,  Halvacı, Oymaklı, Yüzbaşı(Yozbaşı), Kamışlı ve Sakallıağça köylerinde  yaşadığından bahseder. Mehmet ERÖZ de Atma Boyu'ndan bahsederken: KARALAR  oymağını sekizinci boy olarak gösterir. Hilmi GÖKTÜRK: "ANADOLU'nun DAĞINDA, OVASINDA, TÜRK MÜHRÜ" adlı eseri Cilt.I.sayfa 92-93'de KARALAR'dan bahsederek: "Türkmenler de bir oymak da KARALI ismini taşır ve Divan'da Hakâniye Hanlarına KARA isimlerinin verildiğini de görmekteyiz." demektedir.
Toplam dört yüz yetmiş bir (471) köyü bulunan Kayseri’nin yüz atmış yedi (167) sinin adı değiştirilmiştir. Bununla birlikte üç yüz dört (304) köyün isminin de aynen muhafaza edildiği şüphelidir.
KAYNAKLAR:
1) Said İbn Müseyyeb, İslâmi Kaynaklara Göre Peygamberler. Doç.Dr. Abdullah AYDEMİR, s.51 Sabah Yayınları, 1990
2) Vahb İbn Münebbih- AGE.s.51
3) İbn Kesir, el Bidaye, I, 115. AGE,  s.55
4) Cevdet Türkay, Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre. Oymak Aşiret ve Cemaatler, İst.19-76 Tercüman Kaynak Eserleri Serisi 1, s.9
5) Cevdet Türkyay, AGE. s. 9
6) Cevdet Türkyay, AGE s. 14
Ankara,  Perşembe, 12 Kasım 2015


14 Cevdet Türkay, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak Aşiret ve Cemaatler”, Tercüman Kültür Eserleri Dizisi, İstanbul, 1975, S. 12
15 Emir Kalkan, Türk Dünyası Araştırmaları, Ayrı Basım İst. S. 89

Translate