9 Aralık 2019 Pazartesi

RECEP TAYYİP ERDOĞAN DÖNEMİ: 3 KASIM 2002-… BUGÜN 18. YIL, Abdullah Çağrı ELGÜN

RECEP TAYYİP ERDOĞAN DÖNEMİ: 
3 KASIM 2002-... BUGÜN 18.YIL
Abdullah Çağrı ELGÜN
AKP Hükümetleri Kadroları:

Bu dönem de mirasını Menderes’ten ve onun mağduriyetinden devralmış gibidir. Tabi kat kat fazlası ile bir Cemaatleşme: “İskender Paşa Tekkesi, İsmail Ağa Tekkesi, Erenköy Tekkesi, Menzil Tekkesi, Süleymancılar Tekkesi (Nakşiliğin Halidiye Kolu, Gümüşhaneli Tekkesi, (Amerika ve Avrupa’da en yaygın ve en gizli Cemaat’tir) … vb. çok görüntülü; ama tek bir Tarikat, Gülen Cemaati…vb.” takviyeli Ticaretleşme, Devâsa Holdingler, Dev Şirket Ortaklıkları, Özel ve Zengin Dershaneler, Okullar, Üniversiteler, Özel Uçaklar, (Yurt Dışı DOLAR ve EURO kazanımları!.. Kara Para Aklama, İnternet Üzerinden milyon ve milyar DOLAR’lar ve EURO’larla ifade edilen para transferleri…
Devlet İhalelerinde yüzde hesabıyla alınan Komisyonlar… Devletin en üst Makamlarında Askerî ve Kamu Kuruluşlarındaki başarılı kimselerin tasfiyesi… Boşalan bu kadro ve makamlara “FETÖ Terör Örgütü Mensupları”, “Açılım Süreci” ile başlayan “Kürt Kökenli Yandaş Mensuplar” ile liyakatsiz kişiler ve “AKP Kadroları”, diye adlandırılan vasıfsız şahıslara teslim edilmesi, … vb.) sonunda yalan talan, yağmalama,  başarısızlık ve İhanetleşme ile sonuçlanmış beraberlikler…
İhanetin hâlâ devam ettiğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi ifadesiyle: “Bu yapılanmalar; altı ibadet, ortası ticaret, yukarısı ihanet olan, yapılar oluşturuyor.” Diyor. Kemal KILIÇTAROĞLU ve Devlet BAHÇELİ’nin de sorduğu “FETÖ Terör Örgütü Mensupları”, denilen bu illegal kuruluşun, “Siyasî Ayağı” hâlâ aranmaya devam ediliyor… 
ABDlerinin, daha önceden Menderes, Demirel, Özal’a yaptıkları yardım gibi Recep Tayyip ERDOĞAN ile de anlaşarak, “Büyük Ortadoğu’nun Eş Başkanlığı” BOP, görevini veriyor ve bunun yanında icraatlarını gerçekleştirebilmesi için 800 Milyar Dolar yardımda bulunuyor. Recep Tayyip ERDOĞAN, (BOP) Büyük Ortadoğu’nun Eş Başkanlık Görevini Üstlendiğini, televizyon, basın yayın ve bütün kuruluşlarda açık açık, ayan beyan ifadeler ile duyuruyordu…
ERDOĞAN, ABD ile birlikte Ortadoğu’yu dizayn edecek ve ABD ne derse onu harfiyen yerine getirecekti… Öyle de oldu. Erdoğan büyük bir çoğunlukla iktidara geldi. İlk dört yıl müthiş icraatlar ve halkın dertlerine derman olacak, sevilen ve takdir edilen tek lider ve hükümet oldu.  Girdiği birçok seçimi büyük bir çoğunlukla ve üst üste kazandı.
İlk dönem geçip ikinci dönem başlayınca, halkta, esnafta, sanayicide, memurda başlayan homurtular, bir şekilde kesiliyor, muhalefet liderlerinden yükselen itirazcı, çatlak sesler, liderlerinin satın alınması, AKP’ye dahil edilerek Bakanlık, Başbakan Yardımcılı görevlerinden birinin verilmesi ile ağızları kapatılıyordu… 

Recep Tayyip ERDOĞAN Hükümeti, on sekizinci (18) yılın içinde Hazinece taşıt geçme garantili ve paralı duble yollar, köprüler, tüneller; hasta garantili şehir hastaneleri ile stadyumlar; uçuş garantili dev hava yollarını yaptırdı…
Şehirleri modernleştirmek adına sökülen ağaçların yerine ıssız bucaksız, kuş uçmaz kervan geçmez dedikleri dağ başlarına yapılan TOKİ Evlerinin yanında, devasa ve ucube binalarla dolan şehirlerle, içi boş, fos insanı bunaltan, zengin  görünüm ve gelişmişlik inşa etti… Halkının büyük çoğunluğunun aç, açıkta, yüksek öğrenim görmüş, master, doktora yapan gençlerinin dahi devlet kapısında iş bulamadığı; okumuş, donanımlı gençlerinin istihdam edilemediği, bu sebeple 600.000’yakın yüksek okul mezunu genç beyinlerin, mecburî yurt dışına göçtüğü (Beyin Göçü), bir ülke haline geldi!..
Türkiye’nin şehir ve kasabaları sığınmacı Suriye vatandaşları ile tıka basa doldurulmuş; Kamuya ait işleyen ve Devlet hazinesine adeta para akıtan (Türkiye Elektrik Kurumu, Posta, telefon ve Telgraf Hizmetleri, Bankalar, Maden Yatakları, Fabrikalar…vb.) bütün Kurumları, yabancılara satılarak çoğunun kapısına kilit vurulmuş; fabrikaları; maden ve petrol yatakları yandaşlara ucuz fiyata peşkeş çekilmiş;  Kamu arazileri yakın akraba, eş ve dostların üzerine geçirilmiş, Kurulan Dernek ve Vakıflara, Askeriyenin elinden alınarak çeşitli satışlarla el değiştirttirilerek sattırılmış yerler ile Devlet Arazileri, transfer ettirilmiş veya bağışlanmış… Bu Dernek ve Vakıflara, Büyükşehir Belediyeleri Gelirlerinin Kasasından Trilyonlarla ifade edilen paralar aktarılmış,  PKK Terör Örgütleri ve Liderleri ile Mutabakata varılarak “Açılım Süreci” başlatılmış; Terör odaklarına taviz üstüne tavizler verilerek, üç yıl boyunca: “Operasyon yapalım!..” diye resmi yazı yazan, komutan ve amirlere operasyon yaptırmayarak, şımartılmış terör örgütleri, koltuklarda oturan üst düzey yetkililerin  himayesinde, yol ve asfaltlara mayınlar döşemiş; şehirlere yerleşerek hücre evleri kurmuş; teröre yaklaşık 80 bin kişi kurban verilmiş, sonrasında en üst makamlara getirilerek ödüllendirilen FETO Terör Örgütü: “15 Temmuz Darbesi” ni gerçekleştirmiş, “Darbeye katıldılar, yandaş ve yataklık ettiler!..” gerekçesi ile yaklaşık 1.5 milyon vatandaşımız soruşturma, geçirmiş, haklarında doğru ve de yalan yanlış şikayette bulunulmuş, nezarete alınmış veya hapis yatmakta; sonunda elinde, vatandaşı birbirleri ile husumetleştirilen, bölen, kamplaştıran, parça parça olmuş bir Türkiye ile kalakalıyordu… 
Cemaatin darbe girişiminde bulunması yetmemiş gibi FETÖ Terör Örgütü Suçlaması ile tutuklanarak, hapse atılan kişileri, “FETO BORSASI” Kurarak, AKP Bakanlarının aldığı Milyon Dolar Rüşvetler karşılığında, serbest bırakan, tarihten ve henüz üzerinden birkaç yıl geçmiş olay ve durumlardan dersler almayan, başka Cemaat ve Tarikatlara sarılarak, bunlardan medet uman, Cemaat ve Tarikatların, Devleti ele geçirerek yönettiği, yön verdiği bir hükümet olmaktan öteye gidemiyordu…
ERDĞAN’ın Muhaliflerine İlginç Olduğu Kadar da Dikkat Çeken Sözleri!..
2011’de Erdoğan: “MHP'nin bir defa Hocaefendi'ye saldırısı gerçekten bana göre ihanet derecesindedir. Çok çirkin bir şey. Hocaefendi, işi gücü bırakmış da Bahçeli ile mi uğraşacak? Bir defa onun bulunduğu makam, meşgalesi böyle bir şeye müsaade etmez!.. Çok çirkin, çok ayıp!.. Ben bunu ihanet derecesinde kınıyorum!.. Burada Bahçeli'nin kendisini check etmesi, kendiyle uğraşması lazım. Ben inanıyorum ki aklıselim sahibi Ülkücü kardeşlerim de bunun bu yaptıklarından ciddî mânâda rahatsızlar. Böyle bir yaklaşım olmaz. İhanet derecesinde!.. 2014 Peşmergenin Kobani'ye geçişini biz teklif ettik.[ 2015 Evladı olmayanların böyle bir saygısızlığı yapmasından daha doğal bir şey olmaz; çünkü bunlar, aile nedir bilmez! Evlat nedir bilmez! (Devlet Bahçeli'ye yönelik sözleri)”
AKP’yi Kuran Güç ABD:
AKP bir Amerikan Projesidir. İngiltere ABD ve İsrail koordinatörlüğünde kurulmuştur… MERKEZ Parti Genel Başkanı Abdurahman KARSLI bu toplantıyı bir TV’de açıklıyor. AKP’nin kuruluş toplantısında ABD ile İsrail’in katıldığını Ali BULAÇ, Abdurahman DİLİPAK’ın da aralarında bulunduğunu açıkladı. (2004) Ali BULAÇ toplantıda ABD ile konuşulanları şöyle açıklıyor:
1)      Biz sizi iktidara taşıyalım.
2)      Size iktidarınızda sorun çıkaranları opere edelim. ( Sarıkız, Balyoz, Ergenekon
Operasyonları Bunun için yapılmıştır!.. )
3)      Size gerekli finansal destekleri verelim…
AKP’den İsteneneler:
1)      İsrail’in güvenliğini artıracaksınız.
2)      Önündeki engelleri kaldıracaksınız.
3)      Sınırların değiştirilmesini destekleyeceksiniz.
4)      İslâm’ın yeniden yorumlanmasında, bize yardımcı olacaksınız... (Bunun için yeni
bir Kuran Meali hazırlatılıyor.)
Rota Haber’de bu konuları konuşan Ünal TANIK, bu yazıları teyit etmektedir…
Abdurahman DİLİPAK: “1998’den başlamak üzere, ABD bizlerle (İslâmcı Gazete Yazarları) görüşmeye başladılar… Bir gidiyor iki geliyorlardı!..” diyor. Ali BULAÇ, proje bazı değişikliklerle AKP olarak ortaya çıktı. ABD, ikna edebilseydi, daha önceden bu projeyi Necmettin ERBAKAN’a  uygulatacaklardı.  Erbakan bunu kabul etmedi…  
Amerika’yı arkasına alan ERDOĞAN, onun desteği ve tek partili iktidarı sayesinde, Ortadoğu’nun bütün bölgelerine, ABD ile birlikte hükmedeceğini düşünüyor, gaz, petrol, benzin ve kıymetli madenlerini ve hazinelerini işletebileceğini, tek başına Ortadoğu’ya sahipleneceğini büyük bir uzak görüşlülükle görüyordu... Halbuki bundan önce benimsediği Adnan MENDERES iktidarı bile “ABD’nin gizli oyununu” son anda fark etmiş, Süleyman DEMİREL, hatta Turgut ÖZAL dahi “ABD’nin” bir dost olmadığını anlamışlardı; fakat bunlar içerisinde sadece Süleyman DEMİREL ABD Üssü’nü tamamen kapattırmış, diğerleri ise koltuktan giderim korkusuyla, bu düşmanlığı anlamakla birlikte, seyretmekle kalmışlar, hiçbir şey yapamamışlardı.
ABD, 800 Milyar Dolar yardımda bulunarak, çizdiği gizli proje gereği, Büyük Ortadoğu’nun Eş Başkanlığı Görevini verdiği, Recep Tayyip ERDOĞAN ile işe başladı. 
Erdoğan’ın Beşşer Esat’ı Düşürme Planları:
ABD, Irak’a girmişti. Şimdi Suriye’yi istiyordu. Dilinden “Allah, Bismillah” sözleri düşmeyen Müslüman bir liderden başkası, BOP’un Eş Başkanlığını yapamazdı. Eş Başkan Türkiye sayesinde, bütün Ortadoğu’ya diz çöktürüp, koloni yapmayı küçük İsrailîn önünü açarak, Büyük İsrail’i kurmayı amaçlamakta idi…

ABD ile birlikte Suriye Karargâhı ateşe verildi. Suriye karıştı. Kaçanlar Türkiye sınırına dayandı, kalanlar da denizden hücum etti… Yollarda ölenler, denizde boğulanlar, tırlar içerinde boğulup ölenler…vs. kolay değildi... Erdoğan, daha önce milletinden af dilemiş: “Rabbimden af diliyorum, milletimden özür diliyorum” demişti; fakat haris ve ihtiraslı yapısı, onu durdurmuyordu!.. Yanlış üstüne yanlış adımlar atarak, kafasında: Beşşer Esat’ı devirmek vardı!.. Bir Cuma sabahı, Şam’a girmek ve Şam’daki Emevi Camisi’nde Cuma Namazı kılmak…
Halbuki geçmiş, geleceğimizi aydınlatan yol fenerlerimizdi. Düşünülen ve hayal edilen bu planlama: Yavuz’un Mısır Seferi gibi kabul edilebilir, iyi planlanmış, gerçek bir sebep ve sadece kendi silahın, teknolojin ve donanmandan oluşan bir ordu gerektiriyordu. ABD gücüne katkı sağlamak ile petrol denizine düşen acemi ördekten farkın kalmazdı. Ortadoğu’nun petrolünü size akıtmazlar ve yedirmezlerdi… Öyle de oldu!..  Yavuz, Yıldırım ve Murat Giray Han olayı geçmişten dersler alınmalı ve ona göre tedbir ve hazırlık yapılmalıydı…Erdoğan dışarıda ABD, İsrail, Rusya, Almanya, … kime yaslandı ise ihanet gördü. ABD, YPG, PKK, DEAŞ, İŞİD… ve diğer terör örgütlerini silahlarla donatıp, ordular kurarken, Rusya, Sıcak Denizlere indi…
“İslâm Birliği” fikri Osmanlı dağılırken iflas etmişti. Şimdi gerçekleşebilir miydi?.. “İslâm Birliği” için yola çıkan hangi lider, kim olursa olsun Müslümanlığın dinî yönden kutsal üç şehrini (Mekke, Medine, Kudüs) elinde bulundurmadan “İslâm Birliğini” gerçekleştirmek mümkün değildir… Sonra İslâm Devletlerinin büyük çoğunluğu İngiliz, ABD ve Fransızlar’ın hâlâ birer kolonisiydi ve bunlara ne kadar güvenilebilirdi ki?.. İlk arkanı döndüğünde seni sırtından vurabilirlerdi… “Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması olayı, Suriye Harekatı, bunun en büyük göstergesiydi” Aksini düşünmesi bile bir katliam, hezimet ve intihar olurdu…” Öyle de oldu! Suriye’ye giriş, Beşer Esat yönetimini devirme, iktidarı ele geçirme fikri, hezimet ve hüsran ile sonuçlandı…
Erdoğan ve Esat, yanlarında aileleri olduğu halde, kardeş kardeşe İstanbul’un Kapalı Çarşı, Antalya’nın sahillerini dolaştığı mutlu günlerin dostu Beşşar Esat, artık bir rakipti. Erdoğan, onu tahtından indirmeliydi… Beşşar Esat, Erdoğan’ın umduğundan daha dişli çıkmıştı; fakat Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Başkanı olarak, bu iktidar mutlaka devrilmeli idi.
ABD’nin Biyük İsrail Projesi:
ABD’ne göre: BOP’un hedefi İslâm Coğrafyası Sınırlarıdır… Bu Ülkelere Demokrasi getirme ise bir kandırmacadır. BOP Projesinin sınırları HİNDİSTAN ve CEBELİTARIK arasındaki bölgedir. Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi, Kuzey Afrika’dan İRAN Körfezi’ni de kapsayacak şekilde PAKİSTAN’a, FİLİSTİN’e, TÜRKİSTAN (ORTA ASYA)’ya ve KAFKASLAR’a kadar uzanan bir bölgedir. Bu bölgede ARAP ÜLKELERİ, İSRAİL, PAKİSTAN, BANGLADEŞ, AFGANİSTAN, İRAN, ERMENİSTAN, AZERBAYCAN, GÜRCİSTAN ve TÜRKİYE yer almaktadır.
Büyük Ortadoğu Bölgesi’nin yüzölçümü yaklaşık 12 milyon metrekare, nüfusu ise 800 milyona yakındır. 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ABD’nin AFGANİTSAN ve 2003 yılında IRAK’a müdahalesi ve işgali bu stratejinin ilk adımı olmuştur.
Özal: “ABD ile birlikte Irak’a girersek, bir verip beş alacağız!” demiş; fakat Başbakanı, Meclisi ve Ordu Komutanını ikna edememişti… Erdoğan’ın böyle bir sıkıntısı yoktu. Erdoğan’ın ekibi, onun sözünden çıkmıyordu. Meclisteki sandalye sayısının yüksekliği, tek başına güçlü bir iktidar olması, planlarını uygulamada elini rahatlatıyordu. Kurdurduğu, Özgür Suriye Ordusuna verdiği gizli destekle, bu planı başarabilirdi… Muhalefet sesini yükseltse, eleştirse bile yapabileceği bir şey yoktu!.. İstediği kararı anında çıkarıyordu, istediği güce yardım elini uzatıyordu!..
ABD sayesinde, Esat’ı devirecek, Suriye’ye girecekti; ancak ABD’nin gizli planlarını henüz çözememiş, öğrenmemişti. Amerikalı Pompeo, Suriye’nin, ardından Irak, Mısır, Lübnan, Bahreyn, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan, … vb. gezerek Umman ve Kuveyt’e, İran tehdidinden bahsetti… Bu sözler, bunlardan sonra sıranın İran’a oradan da Türkiye’ye geleceği işaret ediyordu!..   ABD hem Barzani’yi hem de YPG, KCK, PKK, İŞİD,…ve bilumum terör örgütlerini örgütlüyor, uçak dolusu silah ve teçhizatlarını havadan ve karadan naklediyor. Kürdistan adı altında Büyük İsrail’i gerçekleştirmek istiyordu…
 İslâm ülkelerindeki baskılı yönetimin tahakkümü ve istibdadı ile halkın zar zor yürüyen hayatı, patlamaya hazır bomba gibiydi… Bu ülkelerin geri kalmış halkları, “Arap Baharı” adıyla bilinen ve daha fazla özgürlük, daha fazla hak, adalet, eşitlik, çağdaş bir eğitim isteyen isyan ve başkaldırmalar ile karmakarışık oldu!.. (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/oguz-celikkol/abd-ve-orta-dogu-41083080);  (http://www.konyaekspres.com/yazarlar/nazim-peker/zillet-guruh-ve-bahceli/961/)
Erdoğan, o günlerde Başbakandı… Sonra Cumhurbaşkanı oldu. Bu ona yetmezdi. Türkiye de müttefiki Amerika gibi Başkanlık Sitemine geçmeliydi… ABD’de böyle istiyordu… Tam etkili ve yetkili olmalı ki bütün kurumları değiştirebilsin; fakat muhaliflerin “Muhtar bile olamaz!” dedikleri adam Cumhurun başı olmuş, “Tek Adam” olma yolunda koşar adım gidiyordu!..
Önce CHP, sonra MHP, HDP, SAADET ve sonra İYİ Parti bundan Cumhurun başı olmaz diyorlardı… Aradan yıl geçti… Referandum “Evet!”, “Hayır!” cephesi ve oluşumlar… Ardından ne hikmet ve ne gibi bir mucize oldu ise Devlet BAHÇELİ’nin, yıllardır hararet ve şiddetle karşı çıktığı: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ni, gündeme getirmesi ve halk oylamasına gidiş, derken %51’i bularak AKP’nin hem genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin Başı, Recep Tayyip ERDOĞAN oluverdi. Erdoğan amacına erişmişti.
MHP ve Ülkücüler Parçalanıyor:
MHP (Devlet BAHÇELİ) çark etmiş ve ne oldu ise birdenbire saf değiştirmiş ve AKP saflarına katılmıştı. Resmî olarak bir koalisyon yoktu; fakat AKP’nin, her konuda tam ve sarsılmaz destekçisi oluverdi…
Bu dönemde, MHP’nin bir gurup üyeleri, MHP’den ayrılarak: Ümit ÖZDAĞ, Özcan YENİÇERİ, Yusuf HALAÇOĞLU, Koray AYDIN, …vb. Meral AKŞENER başkanlığında yarıdan fazla delege ile Olağanüstü Kongre istediler. Kongre Ankara’da Havayolu üzerindeki Anadolu Otel’de gerçekleşti; fakat yapılan bu kongre MHP Genel Merkezince kabul görmedi. Genel Merkez taraftarları ve Bahçeli, ne garip ve ilginçtir ki Sivas’ın Şarkışla İlçesi Mahkemesinden, Başkent Ankara Mahkemesinin uygunluk verdiği “MHP Kongresinin Yapılması Uygundur!” kararını iptal ettiren, yeni bir karar çıkarttırdı…  Kongre yapan ve iştirak eden partililer, MHP’den ihraç ile tasfiye edildi. Kongre “Korsan Kongre” ilan edildi. Kongre yapanlar sonrasında İYİ Parti’yi kurdular.
Daha önceden de Ülkücüler: Alpaslan TÜRKEŞ İslâmcı ve Hüseyin Nihal ATSIZ Türkçü grup olarak ayrışmışlardı… Sonra Muhsin YAZICIOĞLU’nun MHP’den ayrılıp ANAP içinden Millet Vekili seçilerek BBP kurması ile ayrılış yaşamıştı. Sonra ANAVATAN Partisi, Sonra Doğruyol Partisi, VATAN Partisi, MERKEZ Parti ve MSP, FAZİLET Partisi, SAADET Partisi, derken (Akkurtlar adı ile) AKP saflarına katıldılar. Ülkücülerin çoğunun toplandığı MHP, BBP ve İYİ PARTİ olmak üzere üç büyük grup oluştu. Son gelinen noktada Ülkücülerin belirli bir partisinden ziyade, fikirlerinin iktidar olduğu ve bir kısım ülkücülerin de iktidarın en üst sandalyelerinde, koltuğunda oturarak, fikir ve idealleri gerçekleştirme fırsatı elde ettikleri, bir fikir borsası oluştu!.. Ülkücüler her partide vardı. Her parti ülkücüleri daha da bölmek ve iyice parçalamak ve kendi bünyelerine katabilmek için can atar oldu; fakat ülkü devlerinin çoğu tam iktidarı göremeden ahirete gözleri açık gittiler!..
Rus Uçağı Kırizi:
İki kutuplu dünyada dengelerin değişmesine Rusya izin veremezdi. Ruslar, Suriye’nin yanında yer alınca, Sıcak Denizlere inme hayali gerçekleşti… Türkiye, bunu anladığında çok geçti… Hatta biraz kahramanlık yapıp Rus uçağını düşürdü; fakat bu Türkiye’ye çok pahalıya mâl oldu. Rusya’ya olan ihracat, yatırımlar, ithal edilen mallar, giden tır ve uçaklar durduruldu. Ruslar bunu “Sırtımızdan vurulduk!..” sözleriyle açıklayarak bu olayın, çok ciddi yaptırımları olacağından bahsettiler…
NATO olağanüstü toplandı. Ruslar: “Türkiye’nin İŞİD’i koruduğunu, DAEŞ’ten petrol aldığını, Barzani ile petrol ortaklığı olduğunu…” söylediler. Rusya vize uygulamalarını karşılıksız kaldırdı, Ticareti kesti...vb. Suriye ile bağlar tamamen koptu! Arap ülkelerinden bir kısmı bize tepki gösterdi. Bu kargaşalı durumu değerlendiren ve “Türk Vatandaşıdır!” diyerek Kırmızı Pasaport verip dünyayı dolaştırdığımız, BarzaniBağımsız Kürdistan Devleti” kurduğunu ilan etti!..
“İŞİD ve DAEŞ terör mensuplarının Türkiye’ye getirilerek Devlet hastanelerinde ameliyat ve tedavilerinin yapıldığı” iddiaları, fotoğraf ve videoları medyada yayınlandı…
Ana muhalefet partisi CHP, baştaki iktidara veryansın etti. Ardından MHP, İYİ PARTİ, HDP, SAADET, hükümeti şiddetle eleştirdiler. Hükümetin kılı kıpırdamadı. Meclisteki sandalye çoğunluğuna güvenen ve sıkıştığında Devlet BAHÇELİ’nin hükümete olan desteği ve AKP’ye açılımlar yaptırarak önünü açan çıkışları, AKP Genel Başkanı ve Partili Hükümet Sisteminin Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’ı kesintisiz on sekiz (18) yıldır, iktidarda tutmağa devam etmektedir…
Erdoğan ve Muhaliflerinin, Birbirleri için Söylediği Tarihe Geçen Sözleri:
Bay Bahçeli’ye geçmişe dönük Erdoğan için söylediği iki sözünü hatırlatacağım: Bahçeli diyor ki, “Ülkücüler içinde Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sinsi oyun ve tuzaklarına kanacak bir tane aptal yoktur! Kanan varsa da ülkücü olmamış demektir!”, “Vatana, millete, Türklüğe ihanet eden AKP’ye, bu ihanetin hesabını, Yüce Divan’da sormazsam namussuzum!..
Bahçeli'nin,"Her gün bize sövüyor, her gün yalan söylüyor. Peki kimdir bu gafil? Kendisine Cumhurbaşkanı diyen Erdoğan!.. Be hey, densiz!  Be hey, kanun tanımaz! Ahlâk bilmez! Sen Cumhurbaşkanısın, sen devletin başısın! Ne geziyorsun meydanlarda? Bizimle ne uğraşıyorsun?..
Biz, zalim Esad'a çok şükür “Kardeşim!” demedik! Ailecek tatile çıkmadık! Hele hele Kandil'in yolunu hiç bilmedik!.. Kandil'in tavizsiz havarisi!.. Ermeni hısımı! Türklüğün yaşayan düşmanısın!.." ifadeleri, sosyal medyada paylaşım rekorları kırdı.
Erdoğan, Bahçeli’ye: "MHP'yi, marjinal sol örgütlerin maymunu” haline getirdin!” sözleriyle yüklendi. Ne CHP'de ne MHP'de ilke kalmadı, sınır kalmadı. Fikir zaten hiç kalmadı. Devlet Bahçeli MHP'yi aldı, CHP'nin yedeği, Pennsylvania’nın oyuncağı, marjinal sol örgütlerin affedersiniz, maymunu haline getirdi!..”
MHP’nin kendi iradesi yok! Kendi içinden aday çıkarmaya cesareti yok mu? MHP’ye gönül veren kardeşlerim, “Bu seçimde bizim irademize saygısızlık yaptın!” diyecekler ve kendi iradelerini sandıkta gösterecekler. Aynı şey, CHP’li kardeşlerimiz için de geçerli. 10 Ağustos'ta bir kez daha yenilmiş olacaklar. Alınlarındaki lekeyle yenilmiş olacaklar…”
Bahçeli diyor ki: “Taksime 5 bin gençle gelecekmiş. Beni bin Bozkurt’la Kasımpaşa’ya kadar kovalayacakmış. Allah Allah!.. Sayın Bahçeli sen Bozkurtlarla mı dolaşıyorsun? Bozkurtların sana hayırlı olsun. Ben, Bozkurtla dolaşmıyorum. Ben eşref i mahlûk olan insanlarla dolaşıyorum. Bizim gençliğimizin bugüne kadar illegal hiçbir eylemi olmamıştır; ama senin geçmişinde bunlar var!.. Kovalamaca oynayacak Bozkurtların varsa, sen o Bozkurtlarınla o alanlarda yine koşturmaya devam et!.. Senden olsa olsa ancak kafatası milliyetçisi olur…”
Erdoğan: Türk milliyetçiliğini de ayaklar altına alıyoruz. Bu milletin tümünü kucaklamadınız. Irkçılık yaptınız, kavmiyetçilik yaptınız. Kabilecilik yaptınız, şeytanî olan anlayışa hizmet ettiniz. Ondan dolayı bu ülkede, sıkıntının hep kaynağı oldunuz… Kimse bizim karşımıza, Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız!..”
Erdoğan: “Bunlar milliyetçi falan değil, bunlar ırkçı, bunlar ayrımcı. Bunlar kafatasçı!.. Bunların milliyetçiliği nasıl bir şey biliyor musunuz? Bunlar önünü kestikleri adamın sağcı mı solcu mu olduğunu öğrenmek için ne derler biliyor musun? ‘Fatiha’yı oku.’ Sonra da yanlarındaki arkadaşlarına dönüp: ‘Doğru okudu mu?..’ diye sorarlar.” “Bunlar Fatiha’yı bilmezler!..” (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erdogandan-ulkuculere-agir-hakaretler-221751h.htm;

Bahçeli’nin Elâzığ Konuşması: Erdoğan aklı ile arasını açmıştır. Klinik bir vaka haline gelmiştir. Güya ben demişim ki: “HDP Meclise girmezse ülkede kaos olur!.. Erken seçime gidin!..” Erdoğan’dan bunu ispatlamasını istemiştim. İspatlamayan namert, alçak ve şerefsiz olduğunu, hiç çekinmeden haykırmıştım; fakat Erdoğan bana mısın demiyor! Sanki duvara konuşuyorum…

Erdoğan: 16 Eylül 2012’de bir TV Programında: Biz statükoyu nerede kırdık? Adaya danışmanlarımızı göndermek suretiyle kırdık!.. Oslo’ya göndermek suretiyle kırdık!.. Statükoyu devam ettirmek isteyenler, “yanlış yapıyorsun” dediler, bana. Hayır!... Ben o riski alıyorum dedim!.. 

Devlet BAHÇELİ: Erdoğan bu sözlere, dublaj, montaj, komplo diyebilecek midir?.. Her şey meydandadır… Terörle pazarlık edenlerin, çirkin yüzü meydandadır… Elâzığ’dan Erdoğan’a bazı sorularım olacaktır… Erdoğan, bu sözlere cevap verebilecek midir?..

Öcalan Canisi ile mektuplaştın mı?..

Kandildeki PKKlılara bilmem nesin diyerek, kıriptolu telefon gönderdin mi?..

Terör baronları ile telefon görüşmesi yaptın mı?..

Bülent ARINÇ’a yönelik “Düzmece Suikast” iddiasından sonra, girilen Kozmik Odalarda gasp edilen Devlet Sırları, en mahrem bilgileri, kimlerin eline geçti? Şu anda Türkiye’nin Güvenlik Kartları hangi mihrakların ellerindedir?..

KGG’nin kuruluşunda katkın ve dahilin var mı?..

PKK ve HDPye Başkanlık karşılığında, Federasyon ümidi verdin mi?..

Daha sorularımız vardır; fakat Erdoğan’a şimdilik bunlar yetecektir. Erdoğan’ın çok yakında maskesi düşecektir…

Günü geldiğinde kaçacak veya adalete hesap verecektir…

 (https://www.youtube.com/watch?v=ZWUysRFjU_k)

…Adalet ve Kalkınma Partisinden Yüce Divanda hesap sormazsam namerdim!..
Önce özerkliğe, arkasından Kuzey Kürdistan’a açık kapı bırakandan Cumhurbaşkanı olmaz!..
Toplumu kamplara ayırandan, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Teröristlere kucak açandan, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Kişisel hak ve hürriyeti budayandan, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Villalara balya balya dolar yığandan, Kamu arazini zimmetine geçirenden, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Türk Silahlı Kuvvetlerine Kumpas Kurandan, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Türklüğü reddeden, TC’yi silen, Milliyetçiliği ayaklar altına alandan, Cumhurbaşkanı olmaz!..
Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediklerinin tümü yalan ve aldatmacadır. Amaç başka, hesap başkadır… ( https://www.youtube.com/watch?v=o3Xihe2RoNU)

Erdoğan: "Bu sabah yaptığı konuşmaya bakıyorsunuz Bahçeli’nin, aman Yarabbi!.. Baştan aşağı, yine ifade ediyorum bu kürsüden ağzından salyalar akıyor!..

Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına: “Köksüz!” diyecek kadar, kökten binasip olan kişi, bunun hesabını verecektir. “Despot!” diyen bir adam, bunun hesabını verecektir!.." dedi. (https://www.cnnturk.com/haber/turkiye/basbakan-erdogandan-bahceliye-agir-sozler)

Biz öyle konuşmayacağız ve tamamıyla bir müfteri edasıyla yaptığı konuşma. İftiralarla dolu bir konuşma. On altı, on yedi (16–17) yıldır partinin başındasın… Geldiğin yer ortada. Ben MHP’li kardeşlerime hep sesleniyorum. MHP’yi küçülten bu adamla, bir yere varamazsınız. Bu adam siyasette çırak bile olamadı, olamayacak da… Bunun varlığı MHP teşkilatı için bir tehlikedir. Bu denli bir tehlikedir. Bugün yine iftiralarla dolu, yolsuzluklar şu, bu, filan falan…
Kalkıp: “Evladıma hazine arazilerinin tahsisinden” bahsediyor… Bakın, bu kürsüden söylüyorum. “Terör örgütünün başıyla aynı sofraya oturup oturmamaktan” bahsediyor… Ey, Bahçeli!.. Bunları ispat edemezsen sen: alçaksın, adisin!..
İkide bir “Ayakkabı kutularıyla” konuşup duranlara, sesleniyorum.
Ayakkabı kutularının içine milyarlarca EuroDolar sığmaz, o paralar ancak sizin kasalarınıza sığar. Siz önce bunu ortaya koyun. Neler yaptıklarınızın hepsi ortada, o yüzden kaçıp gittiniz. Ben davalarımı yine açacağım; çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına “Köksüz!” diyecek kadar kökten binasip olan kişi, bunun hesabını verecektir. “Despot!” diyen bir adam bunun hesabını verecektir…
Chp’ye Eleştiriler:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1993'te Ümraniye'de 39 kişinin hayatını kaybettiği çöplük patlamasını hatırlatarak "Kim vardı o zaman? CHP vardıCHP pisliktir, çöplüktür, hava kirliliğidir, susuzluktur!.." ifadesini kullandı.
Başbakan ERDOĞAN'ın gündeminde Kaset Skandalı” da vardı. CHP eski Genel Başkanı Deniz BAYKAL'ın ardından, MHP tabanının da Kaset Skandalıyla” çalkalanmasını eleştirdi ve: “Edeple gelenler edebiyle gidemezler. “Kaset Skandalıyla” gelenler edebiyle gidemiyorlar. Sağındaki, solundakilere bakıyorsun, “Kasetler” çıkıyor ortaya. Ne haldeler görüyorsunuz. Biz onları kendi çukurlarında baş başa bırakıyoruz!..” dedi.
Önceki gün İstanbul’da, Türkiye için muhteşem bir proje açıkladık. “Kanal İstanbul Projesi...” Proje açıklandığından itibaren, malum bir koro var... Tanıyorsunuz değil mi bu koroyu?..” CHP, MHP ve yandaşları... Hep bir ağızdan projeyi karalama gayreti içine girdiler. Ya niye kıskanıyorsunuz? Nazar etmeyin, çalışın, sizin de olur!..
Kedi erişemediği ciğere ne der? Tilki uzanamadığı üzüme ne der? Koruk der, koruk!.. Ana muhalefet partisi Genel Başkanı çıkmış: “Burada insan yok!” diyor. Doğru diyor... Onun anladığı mânâda insan yok, bu projede!.. Bu projede, onun yol arkadaşı olan çeteler, mafya, karanlık suç örgütleri olmayacak! Onun partisinden seçilip de İstanbul'u, Edirne'yi yolsuzluk batağına saplayanlar olmayacak! Bu projede kendilerinden başkasını insan olarak görmeyenler olmayacak! Bu proje su gibi temiz, deniz kadar berrak bir proje olacak!.." (https://www.internethaber.com/erdogandan-kilicdarogluna-abdest-dersi-343876h.htm)
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN, Aile Bakanı Sema RAMAZANOĞLU için: “Birilerinin önüne yatmış vaziyette!..” diyen CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’na ağıza alınmayacak ağır ifadelerle tepki gösterdi. ERDOĞAN:‘Dinime küfreden Müslüman olsa bari!’ Cinsi sapık, şu an cezaevinde ve yaptıklarının hesabını adalete veriyor. Peki bu siyasî sapıkları ne yapacağız?..” dedi.  (https://www.detailhaber.com/erdogandan-kilicdarogluna-agiza-alinmayacak-sozler-8281h.htm)
Sen Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden zat, sen gayri millîsin!.. Sen işgalcisin, işgalci!..  2019’da bu ülkenin kadınları, seni oradan indirecekler.” dedi
OHAL’den sonra bakanlar açıklama yaptı. Askeriyedeki FETO’cüleri temizledik. Millî Eğitimdekileri temizledik” Diyorlar. Peki neden siyasî ayağı yok?.. Buradan ilk kez söylüyorum. FETÖ’nün bir numaralı “Siyasî Ayağı”, Cumhurbaşkanlığı Makamını işgal eden zattır… Bir numaralı siyasî ayağı… Versin mahkemeye ispat edeceğim.”
KILIÇDAROĞLU, Boğaziçi Üniversitesindeki olayları hatırlatarak: “Sizi üniversitede okutmayacağım!” Diyor.  “Sen kimsin ya?..  Sen kimsin de okutmayacaksın?.. Üniversiteler babanın malı mı? Bu ülkenin malı. Devletin tepesinden üniversiteler dizayn edilmez!” Şeklinde konuştu.  (http://www.haber7.com/siyaset/haber/2585475-kilicdaroglundan-erdogana-skandal-sozler/?detay=1)
Cemaate Eleştiri:
40 yıl boyunca Cemaat maskesi altında sinsice ihanet şebekesi gördük. Kendileri gibi olmayan herkesi, iğrenç metotlarla, saf dışı bıraktılar.  Dertlerinin hırs ve iktidar olduğu ortaya çıktı. Bize farklı göründüler. Gizliden gizliye başka işlerin içine girdiler. Bizim dönemimizde güçlendikleri iddiası asılsızdır… 12 Eylül Döneminde, 28 Şubat Döneminde, güçlendiklerini görürsünüz…
Nasıl hukuk cinayetleri işlediklerini görebilirsiniz. Bizim de gerçeklerden haberdar olmamız, ustaca engelleniyordu… “Böcek Soruşturması, için neden iki yıl beklediniz?” diye soruyorlar. Biz iki yıl beklemedik. Maşaları vasıtasıyla, iki yıldır “Böcek Soruşturması”nın üzerini örtüyorlardı. Bugün de aynısını yapmaya çalışıyorlar… Biz bunun takipçisiyiz. Sırf: “Kendileri gibi düşünmüyor!” diye masum insanları dahi nasıl zindana attıkları, tek tek ortaya çıkıyor. “Darbeyle mücadele ediliyor!”, görüntüsü altında, masum insanların, nasıl mahkûm edildiği tek tek ortaya çıkıyor.
2010 yılında, halkın oyuyla yaptığımız anayasa değişikliği, bugün geç de olsa hatadan dönüşün vasıtası olmuştur.
"Yargı asla teslim olmayacak!.."
Yargı ne CHP’nin ne MHP’nin ne Pensilvanya'nın egemenliğine, asla teslim olmayacak!.. Yargı birilerinin arka bahçesi değil, milletin yargısı olacak. İnanın ortaya çok daha fazla bilgi belge çıkacak. Yargının, Emniyet içinde, nasıl ahlâk dışı, vicdan dışı komplolara giriştikleri, ortaya çıkacak. Ben milliyetperver olan yargı mensuplarına güveniyorum. Bu süreci, onlar aslına dönüştürecekler.
Hem yargı hem Emniyet içinde vatanını milletini seven bütün vatandaşlarımız o mücadeleyi, inanıyorum ki yüreklerini, gönüllerini ortaya koyarak sürdürecekler. Daha önce de söyledim. Polis fezlekesine şüpheli diye isim koyacaklar!.. Neye bakıyorlar? Şüphelinin çocuğu hangi okulda okuyor? Malum gazetelere üye mi, değil mi?..
Buna bakıyor, şüpheli yapıyorlar. Yargı, bu “urun” temizlenmesi için cesur olmak zorundadır…
Savcılarla ilgili öyle iddialar ortaya çıkıyor ki, hediyeler, tatiller vesaire… HSYK da ortada bu kadar deliller, şüphe, varken maalesef, bunu izlemekle yetiniyor. Bir ülkenin Başbakanının Ofisine, “Dinleme Cihazı” koyulması, sadece Başbakanın şahsına değil, o ülkenin tamamına yapılmış bir ihanettir!..
"Biz, yargıya görevini hatırlatıyoruz!"
Başbakanın ofisine, bu “böcekleri” koyanlar, kim bilir millete neler yaptılar, yapıyorlar? Binlerce, on binlerce sanatçısına varıncaya kadar, herkesi dinlemişler… Polis üniforması içinde birileri çıkıp da başbakanın ofisine koyuyorsa, yarın gidip hâkimin, savcının yatak odasına, kamera koymaktan da çekinmez!.. Koymadıkları ne malum?..
Kitap yazma hazırlığını yaptı diye insanlar mahkûm ediliyor; ama dinleme cihazı koyan zanlılar, Dışişleri Bakanlığı'ndaki toplantıyı dinlenmesinden haberi olanlar, ellerini kollarını sallayarak dolaşabiliyorlar… Biz, yargıya müdahale etmiyoruz!.. Yargıya görevini hatırlatıyoruz. İşte 17-25 Aralık’ta, biz dik durmasaydık, ortada yargı diye bir şey kalmayacaktı.
 “Selam Örgütü” diye bir örgüt uydurdular. “Kendileri gibi düşünmeyen herkesi” toplamış olacaklardı!.. Hazırladıkları fezlekeyle, sizler burada, kendilerine tabii olmayan kim varsa, alıp götüreceklerdi. Şimdi CHP, MHP, bu “Pensilvanya Çetesi”nin arkasında duruyor.
Ne diyor Bahçeli biliyor musunuz? “Pınarhisar’da yattığın günleri arayacaksın.” diyor. Ey, Bahçeli! O Pensilvanya'daki (Pınarhisar yerine yanlışlıkla Pensilvanya dedi) yatışımın nedeni, benim asilliğimin ifadesidir. Sen bir defa kendine bak! Pınarhisar günleri, senin düşündüğün ya da düşlediğin günler, değil zaten. Eğer bizim için o tür günler yine gelecekse, biz, öper, başımıza koyarız. Bundan herhangi bir sıkıntımız yok! Yeri geldiği zaman: “Ziya Gökalp” dersin…
'Minareler süngü, Kubbeler miğfer, Camiler kışlamız, Müminler asker!' cümlelerinden rahatsız oluyorsan, bu millet seni gerekli olan yere zaten mahkûm edecek.
"MHP ve CHP Pensilvanya Çetesi’ni arkalarına aldı!.."
CHP ve MHP Pensilvanya çetesini arkalarına aldı!.. O çete işleri bitince onları arkalarından hançerleyecek…
Biz, sadece kendimiz için değil, CHP ve MHP için ve siyasetin geleceği için dik durduk, duracağız. MHP ve CHP bu çeteyle iş birliği yapsa da biz bu çetenin inlerine girdik, gireceğiz. Ülke adına, millet adına, bir hukuk zeminin inşa edeceğiz! Gün tarafsız kalma günü değildir. Ben mücadele edeceğim, arkadaşlarımız, teşkilatımız mücadele edecek; ama birileri kenardan seyredecek…
Bu mesele Recep Tayyip Erdoğan meselesi değildir!.. Bunlar Türkiye düşmanlarıdır ve Türkiye'yi de topyekûn esir almadıkça, asla durmayacaklar. Biz esareti değil, insanca yaşamayı tercih ettik. Biz, dengelere inanıp, zilletle yaşayan bir millet değiliz. Biz hakkın yanında olmaya devam edeceğiz. (https://www.cnnturk.com/haber/turkiye/basbakan-erdogandan-bahceliye-agir-sozler)
MHP'nin başındaki beyefendi çıkıyor, aile çoluk çocuk nedir bilmez. Böyle bir derdi yok!.." ifadesini kullandı. ( https://www.haberler.com/basbakan-erdogan-sivas-ta-konusuyor-5701862-haberi/)
"MHP'li kardeşlerim, MHP'nin başındaki zat, size layık değil!.."
Geçen ay Japonya'dayım. Bu MHP'nin başındaki zat, geçen gün diyor ki: “Bu Başbakan, hiç yerde gezmesini bilmez mi? Hep havada dolaşıyor? Bir de orada edep dışı ifade kullanıyor. Yok! Beni: “Kulağımdan tutup, alıp getirecekmiş!..”
Ya bu nasıl bir edeptir?.. Eyy, benim MHP''li kardeşlerim! Bu zat, size layık değil! Siz de ona layık değilsiniz. Bunlardan bir şey olmaz. Bunların devlet, millet böyle dertleri yok! 3,5 sene başbakan yardımcılığı yaptın, niye 4 seneyi doldurmadın; çünkü bunlardan bir şey olmaz!
"Uçak Özürlüdür!.."
MHP'nin başkanı da uçak özürlüdür: Hiç uçmuyor. Bana oradan takıyorsa onda da böyle durum var herhalde.
Bizim gündemimizde savaş gemilerimiz, eğitim, uydularımız, FATİH projesi var!.. Etkileşimli tahtalar, tablet bilgisayarlar var! Gündemimizde: Marmaray, üçüncü köprü, hızlı tren hatları var! Peki MHP, CHP'nin gündeminde ne var? İYİ PARTİ, SP, CHP için de bunların hepsi HDP ile beraberler… Bunlar:  “Şer İttifaki!..”
AKP İktidarı ile Gelişen Cemaat, Tarikat ve Tekkeler:
GÜLEN, Cemaatin %10 sanılan potansiyelin gayretli ve “intikam dolu” çabaları, AKP’ye “sıcağı sıcağına olan” hırsızlık-yolsuzluk suçlamaları, ayakkabı kutularında gizlenen Dolarlar, Reza ZARRAP olayı, Bakanlar ve çocuklarının karıştığı ortaya atılan yolsuzluk hadisesi, bile AKP seçmenini etkilemedi. AKP “hırsızlıkla en çok suçlandığı” o seçimde % 45 oy aldı.” (https://odatv.com/akp-nasil-tek-basina-iktidar-oldu-0211151200.html)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde, bugün de Halidî Tarikatı’nın yapılandığı Türkiye Cumhuriyeti Devletini ele geçirdiği, Devleti yönettiği basın, yayın kuruluşları ve medya tarafından dillendirilmekte, haklarında kitaplar yazılıp yayınlanmaktadır… Devlet’in bunu bilmemesi, habersiz olması mümkün olmadığına göre, bu gidişat yeni bir ihanete uğrayacağımızın delili ve göstergesidir… 
Tarikat ve Cemaat diye anılan dinî yapılar, büyüyüp güçlendikçe, dünyevi karakterleri daha belirgin hale geliyor. Siyasetçisiyle, iktidarla karşılıklı çıkara dayalı ilişkileri yoğunlaşıyor. Holdingler haline geliyorlar. Fabrikaları, ticari ve sanayi işletmeleri, hastaneleri, medyaları, üniversiteleri oluyor. Temsil ettikleri geleneksel Sûfî ve Tasavvufi yapıların ahlâkî, manevî yapılarıyla bağdaşmayan, para ve imkân tutkunu tüccarlar haline geliyorlar.” (https://www.turkocaklari.org.tr/yazar/nuri-gurgur/tarihin-isiginda-cemaatler-tarikatlar-ve-sorunlar-8931)
 “15 Temmuz’daki menfur darbe girişimi, yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, biat ve adanmışlık duygularının (Badeci Şeyh Uğur Korkmaz, “Şehvetiye Tarikatı” İsmail Saymaz’ın Kitabı) (https://odatv.com/badeci-seyhin-siyasetteki-adamlari-15061952.html); (https://onedio.com/haber/cehalette-son-perde-muritlerine-cinsel-organini-emdirerek-badeleyen-sahte-seyhin-beyin-yakan-savunmasi-837288); (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/badeleme-konusunda-bu-kadarini-yazabildim-41302099); (https://www.youtube.com/watch?v=AM2IA2XhsmM); Bu tür Tarikatların, ne kadar tehlikeli olduğunu, insanların iradelerini bir kişiye teslim edip robotlaşmalarının, nelere yol açabileceğini gösterdi.
Adnan Oktar Olayı ise sadece din anlayışının boşluklarından yararlanarak, manevî duyguları sömürülmesi, insanların şahsiyetlerinin eritilmesi meselesi değil, yapılan açıklamalara göre bir çeteleşme, mafyalaşma olayıdır, yani “kriminal bir vaka”dır.”
Tek büyük Şeyh Cumhurbaşkanı ERDOĞAN, da bu Tekkedendir. Bütün Tekkelerin tek bir koordinatörü var: Bilâl ERDOĞAN… Bu işi o babasının adına yürütüyor. Bu yapılanma ve örgütlenme, MEB eliyle Türkiye gençlerine tuzak kuruyor, yüzlerce Vakıf, TÜRGEV gibi yüzlerce dernek adı altında, AKP’nin belediyeleri eliyle beslenip destekleniyor…
 Bir masa etrafında dört kişi var: Tayyip ERDOĞAN, Fethullah GÜLEN, Adnan OKTAR ve Kıbrıslı Şeyh Nazım. Bugün medyada Tarikatlar ve Tekkeler (Cemaat) veya Sivil Toplum Kuruluşları gibi gösterilerek, acı gerçeklerin üstü örtülmektedir.
Bugün çok gibi görünen; fakat tek çatı altında ve tek elden kontrol edilen bu örgütlenme, Halidî Tarikatı’dır. Yukarıda belirttiğimiz gibi Menderes Dönemi’ni detaylı inceleyenler göreceklerdir ki: Bugünün olayları, geçmişin aynısı, hatta fazlasıyla tekerrüründen ibarettir…
AKP ve Yandaşları:AKP amplemiyle Hz. Muhamet’e Nüfus Cüzdanı çıkarıp,  Peygamberimizin çocukları arasına “Tayyip” adını yazdılar.. Çocuklarının adını “Recep Tayyip ERDOĞAN” olarak verdiler. “Allahü teâla’nın bütün vasıflarını üzerinde taşıyan lider.” Olarak gösterdiler. Tayyip ERDOĞAN’a dokunmak bile ibadettir. Tayyip ERDOĞAN için her gün iki rekat Namaz kılmamız gerekir. Dediler. “Yanılmışız, Rabbim affetsin!” Asıl milletimizi kandıranlar utansın!.. Halife-i rûy i zemin (Yer yüzünün Halifesi). Zililûllâh ı Rû i zemin (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi). Mücadelesi (Uhut Savaşı), bağlılıkları gibi, Sahabe’nin Peygamberimiz’e bağlılıklarına, benzettiler… Peygamberimiz için okunan Salavat’ı: (Recep Tayyip Erdoğan Salli âlâ Muhammet) diyerek söylediler… “Eski defterler açılırsa insan içine çıkamazlar.” Dediler. “AKP mitinglerine katılmak: Farz-ı âyin… Her Müslüman’ın AKP mitinglerine katılması Farz’dır. AKP’nin seçimi kazanacağına dair: Hadis- i şerif” olduğunu söylediler…  AKP’nin seçim kazanması: “Göklerden inen bir karar”dır. İman, Tayyip ERDOĞAN’a oy vermeyi emreder.” Dediler… Miting kürsülerine Kuran ile çıkma, Camilerde miting yapmalar. İmamla birlikte seçim konuşmaları hazırlamadılar. Musalla taşında oy istediler. Şehitlere kelle dediler. Kutsal toprakları ihale dağıtma merkezi haline getirdiler. Kabe’de siyasî tezahürat yaptılar.  Yandaş ve Rüşvetçi iş adamlarının özel uçakları ile Umre yaptılar.  AKP’ye oy verenlerin rûy i mahşerde “Beraat Belgesi” almış olacaklarını, söylediler… (https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/ibretle-izliyoruz-5343482/) 
Babalar Gibi Satılan Kurumlar
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, üç gün önce TESK Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada "İsraf ekonomisi değil, üretim ve verim ekonomisine geçiyoruz" dedi; ancak Türkiye'nin elinde 'üretim' yapacak fabrika kalmadı. AKP’nin, on sekiz (18) yıllık iktidarındaki özelleştirme ısrarı, Kamu Kurumlarının elden çıkarılmasıyla sonuçlandı. CHP’li Haydar AKAR, Kamunun elinde, sadece yetmiş bir (71) Kurum kaldığını söyleyerek: "Üretimden vazgeçtiler. Ekonomik krizin ana sebebi bu!.." dedi.
AKP'nin hızlı özelleştirme politikaları sonucu, şu an Devlete ait ya da Devletin ortak olduğu yalnız: yetmiş bir (71) kurum kaldı. 1995'te Türkiye'de Kamu İşletmelerinin sayısı 278'di. Özelleştirmelerle birlikte 2000'li yılların başında bu sayı 240'a, AKP döneminde ise devlete ait ya da Devletin ortak olduğu, yalnız yetmiş bir (71) Kurum kaldı.” Dedi.
Hangi Kuruluşlar Kimlere Satıldı?
Türk Telekom Araplar’a - Çaykur Katarlılar'a - Telsim İngilizler’e - Araç muayene işi Almanlar’a - Başak Sigorta Fransızlar’a - Adabank Kuveytliler’e - Avea Lübnanlılar’a - Petkim Azeriler’e - Tekel’in İçki Bölümü Amerikalılar’a - Tekel’in Sigara Bölümü ABD ve İngilizler’e - Finansbank Yunanlılar’a – Oyakbank Hollandalılar’a - Denizbank Belçikalılar’a - Türkiye Finans Kuveytliler’e - TEB Fransızlar’a - Cbank İsrailliler’e - MNG Bank Yunanlılar’a - Dışbank Hollandalılar’a - Şekerbank Kazaklar’a - Yapı Kredi,  İtalyanlar’a – Turkcell, Finliler’e ve Ruslar’a – Beymen, ABD’lilere - Enerjisan Avusturyalılar’a – Garanti, Amerikalılar’a - Eczacıbaşı İlaç, Çekler’e – İzocam, Fransızlar’a - Demir Döküm, Almanlar’a – Döktaş, Finliler’e – POAŞ, Avusturyalılar’a – Migros, İngiliz’e - TGRT (Fox), Amerikalı’ya, MNG Kargo, Dubaililer'e satıldı.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin TANRIKULU, Başbakan Binali YILDIRIM'a 15 yıllık AKP iktidarında yapılan özelleştirmeleri sordu. Yıldırım’a yöneltilen soruyu Maliye Bakanı Naci AĞBAL yanıt verdi. AĞBAL'ın verdiği bilgiye göre son 15 yılda, 10 liman, 81 santral, 40 işletme, 3 bin 483 taşınmaz, 3 gemi ve 36 maden sahası satıldı. Bu satıştan da toplan 60 Milyar Dolar gelir elde edildi; ancak Cumhuriyetin kuruluşuna da tanıklık eden ve para basan birçok kurum ve tesis, artık Hazine'ye gelir getirme vasfını kaybetti.
Recep Tayyip ERDOĞAN Hükümetlerinin ABD ile Olan İlişkileri:
ABD Askerleri 22 Nisan 1947'de Truman Doktrini'nin, 4 Temmuz 1948'de Marshall Planı'nın kabulüyle Türkiye, tam bağımsızlığını kaybederek ABD etkisine girdi, giriş o giriş!
Türkiye, -kısa bir süre hariç- 1950'den 2019'a kadar yaklaşık yetmiş yıl (70) boyunca Amerikancı-İslâmcı (Sağ) Hükümetlerce yönetildi. ABD Kafir, bunlar İslâm’dı…
1950'lerden itibaren “Amerikancı-İslâmcılık”, Komünizmle Mücadele Dernekleri,  Millî Türk Talebe Birliği (MTTB), Aydınlar Ocağı, İlim Yayma Cemiyeti,…vb. gibi dernek ve birlikler eliyle yaygınlaştırıldı. ABD, 1980'lerdeki Yeşil Kuşak Projesi ve 1990'lardaki Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Ilımlı İslam Projesi için Türkiye'de Amerikancı-İslâmcı ortaklar bulundu.
1970'lerde Komünizmle Mücadele Derneği'nin İzmir ve Erzurum Şubelerini açan Fetullah GÜLEN Hoca Efendi, bu ortaklardan biriydi… Bu sürede Türkiye'de “Siyasal İslamcılık” ile “Amerikancılık” özdeşleşti.
Atatürk, işgal yıllarında, “Ya istiklal ya ölüm” parolasıyla Amerikan Mandasını ve İngiliz Himayesini reddetmişti... “Biz, bağımsızlığımızı sağlamak için, tüm milletçe bizi mahvetmek isteyen Emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen Kapitalizme karşı tüm milletçe mücadeleyi gerekli görüyoruz!” diyerek Anti-Emperyalist bir Kurtuluş Savaşı'yla Türkiye'nin, tam bağımsızlığını sağlamışlardı.
Tam bağımsız Türkiye, Atatürk'ün 1938’de ölümünden kısa bir süre sonra, Kominizim Tehlikesi bahanesine sarılan İnönü ve Menderes Hükümetleri sayesinde maalesef yeniden Emperyalizmin (ABD) pençesine düştü. ABD, bize yetmiş (70) yıldır dost gibi görünüp, ülkemiz topraklarında “Büyük İsrail Devleti Projesi” yürüten sinsi bir düşmandır… Türkiye’deki sağ iktidarlar bunu anlayıp çark ettiklerinde ya iktidardan düşürülmüşler veya darbelerle indirilmişlerdir… Tabii o zamanda iş işten geçmiştir. Amerika bu bertaraf edip gönderdiği iktidarın yerine kendisine hizmet edecek yeni birini bulup destekleyerek koltuğa oturtturduğu kişilere, her istediğini yaptırmıştır!..
Amerika Hayranlığı ve Misuri Zırhlısı:
II. Dünya Savaşı sonrasındaki Sovyet tehdidi bahanesine sığınan sağ iktidarlar, Türkiye'nin 1946'da Amerika'ya yakınlaşmasına yol açtı. İkinci Dünya Savaşı sona ermiş, Amerikan yönetimi kuklalarını hazırlamıştı!.. Türkiye'yi uydu haline getirmek için fırsat kolluyordu. Tam o sırada Washington Büyükelçimiz Münir ERTEGÜN, kalp krizi geçirerek vefat etti. Bu cenaze olayı, çok güzel ve diplomatik bir fırsattı… 
Japoya’yı kayıtsız, şartsız teslim alan ve Japon Kıralı’nın, üstünde anlaşma imzaladığı, dünyanın en büyük en gözde ve en görkemli “Missouri Zırhlısı” (Misuri) Türkiye’ye dostluk mesajı vermek üzere ABD’lerince bir jest yapılarak, yanında bazı gemilerle cenazeyi Türkiye’ye getiriyordu!..  Bu ne büyük onurdu!..
Missouri Zırhlısı, ABD'nin en büyük savaş gemisiydi. 270 metre boyundaydı. 1600 mürettebatı vardı. Pasifik'te savaşmıştı. Japon imparatorluğunun ABD'ye kayıtsız şartsız teslimiyet belgesi, Missouri'nin güvertesinde yapılan törende imzalanmıştı.
Bu kadar önemli bir savaş gemisinin adeta Cenaze Arabası gibi gönderilmesi, ABD'nin Türkiye'ye verdiği değeri gösteriyordu!.. Hatta, Missouri Zırhlısı tek başına yeterli görülmemiş, yanına refakatçi olarak Providence Kruvazörü ile Power Destroyeri ilave edilmişti… Tabutu taşımak için “Filo” göndermişlerdi yani! Kelimenin tam manasıyla gövde gösterisiydi…
(https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/sinan-meydan/misuri-zirhlisindan-altinci-filoya-turkiyede-amerikancilik-2050296/)
Hükümet alarma geçti… Misuri Mürettebatını en iyi şekilde “ağırlamak” için İstanbul genelevleri beyaza boyanıp hayat kadınları muayene edildi. (Misuri’nin gelmesi ve ülkede iktidarın müsaadesi ile yapılan bu densizlik ve rezaletlikleri tarih asla ve asla affetmeyecektir!..)
Misuri'nin gelişinde, İstanbul'da bir ilk yaşandı: Dolmabahçe Sarayı'nın yanındaki Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii'nin minareleri arasına “Welcome” Mahyası asıldı. Artık Sovyet Rusya ve Almanya'dan uzaklaşan Türkiye, sessiz sedasız ABD eksenine kayıyordu. Türkiye, Almanya'dan uzaklaşırken Irkçı-Turancı olarak adlandırılanlar, 3 Mayıs 1944 Türkçülük Harekâtına katılan 12’ler tutuklanarak hapse tabutluklara tıkıldılar. Türk Ocaklarının kapısına kilit vuruldu. Türkiye, Rusya'dan tamamen uzaklaştırılırken, “Komünizm” ve “Sol Görüş” de tamamen tasfiye ediliyordu…
Atatürk’ün ölümüyle, iktidarı ele geçirip Atatürk çizgisinden sapan Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ ve Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’a bağlı hükümetler ve Başbakanlarla “Yeşil Kuşak İktidarları” bugün en son Recep Tayyip ERDOĞAN ile tavan yaptı…Türkiye Cumhuriyetinde yaşanmış hadiseleri ile birlikte, hatasıyla ve sevabıyla görülecektir ki ABD Eksenindeki Türkiye Hükümetleri (Bağımsız Türkiye olmaktan çıkmıştır.) ülkeyi, kesintisiz yetmiş (70) yıl boyunca  ABD’lerinin ekseninde ABD’nin bir kolonisi emir eri gibi yönettiler…
Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ “Cumhuriyet Halk Partisi”  (11 Kasım 1938 - 22 Mayıs 1950),  Başbakanlar: Refik SAYDAM (25 Ocak 1939 - 9 Temmuz 1942) - Cumhuriyet Halk Partisi; Ahmet Fikri TÜZER (8 Temmuz 1942 - 9 Temmuz 1942) - Cumhuriyet Halk Partisi; Şükrü SARAÇOĞLU (9 Temmuz 1942- 7 Ağustos 1946) - Cumhuriyet Halk Partisi; Recep PEKER (7 Ağustos 1946 - 9 Eylül 1947) - Cumhuriyet Halk Partisi; Hasan SAKA (10 Eylül 1947 - 16 Ocak 1949) - Cumhuriyet Halk Partisi; Şemsettin GÜNALTAY (16 Ocak 1949 - 22 Mayıs 1950) - Cumhuriyet Halk Partisi;
Cumhurbaşkanı Celâl BAYAR “Demokrat Partisi” (22 Mayıs 1950 - 27 Mayıs 1960) ve Başbakan  Adnan MENDERES “Demokrat Partisi” (22 Mayıs 1950 - 27 Mayıs 1960) - Demokrat Partisi’de dahil olmak üzere bir taraftan Turancılıkla ve Komünizmle mücadele edilirken, diğer taraftan da ABD'nin bir dediğini iki etmeyen“Amerikancı İslâmcılar” (Yeşil Kuşaklı, Takkeli, Sarıklı, Cübbeli, Bastonlu, “Yeşil Kuşak”  yetiştirilecekti ve becerdiler…
27 Mayıs 1960 İhtilâli gerçekleşmeden az önce, Adnan MENDERES, ABD ile olan ilişkilerde durumu anlamıştı!.. Tam da “Amerikalılaşma”, “Amerika Mandalığı” fikirden dönüp, Rusya’ya kapılarını açmak istediği sırada “27 Mayıs Darbesi” gerçekleştirildi. Adnan MENDERES, Yüce Divanda yargılanarak idam edildi!..
Adnan MENDERES’in tutukluluk şartlarına itiraz etmesi üzerine, Mahkeme Reisi Salim BAŞAOL: “Sizi buraya tıkan kuvvet, böyle istiyor!..” diyordu…
Daha sonraki dönemde ABD’lerine kafa tutabilen birkaç cesur lider çıksa bile: Kıbrıs Barış Harekatı’nın Cumhurbaşkanı Fahri KORUTÜRK (Görev Süresi:  6 Nisan 1973 - 6 Nisan 1980; Başbakanı Bülent ECEVİT, Türkiye’nin, Kıbrıs Barış Harekatına karar verip, ABD’lerine rağmen Kıbrıs’a girdiler!..), Kıbrıs Barış Harekatı’nın Başbakan Yardımcısı Necmettin ERBAKAN, Ecevit’i harfiyen destekledi… Alpaslan TÜRKEŞ kabine dışında yer almasına rağmen Kıbrıs Barış Harekatı için tam destek verdi.) Sonraki zamanda Başbakan Süleyman DEMİREL “ABD Üslerini tamamen kapattı”,  …vb. gibiler de etkin ve tam iktidar olamadılar…  (https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/sinan-meydan/misuri-zirhlisindan-altinci-filoya-turkiyede-amerikancilik-2050296/)

5 Nisan 1946 Cuma sabahı (Cumhurbaşkanı İnönü, Başbakan Şükrü SARAÇOĞLU “9 Temmuz 1942- 7 Ağustos 1946”, Parti CHP), Missouri Zırhlısı Dolmabahçe önünde demirledi…  Vatan’ın harim i namusuna el atılar diye vatanı kurtararak kovduklarımız, güle oynaya bayraklarla, tezahüratlarla karşılanıp, İstanbul’a indiler. Bu birkaç günde İstanbul Sokaklarında ne büyük rezalet ne büyük kahpelikler, akıl almaz, vicdan kabul etmez tecavüzler, ahlâksızlıklar yaptılar ve bu yenmez içilemez hareketler, ABD ile dostluk uğruna sineye çekildi…
Missouri Zırhlısı 9 Nisan 1946 günü İstanbul’dan ayrıldı; ancak bu gidiş daha güçlü bir dönüşün ilk adımı oldu. ABD ve Türkiye Hükümetlerinin yapılan anlaşma uyarınca daha fazla sayıda Amerikan askeri personeli Türkiye’ye gelecekti. Bu sayı, Türkiye’nin NATO’ya üye olmasıyla birlikte 30 bin kişiyi aşacaktı. (https://www.haber3.com/kose-yazisi/abd-usakligi-missouri-zirhlisi-ile-baslamis/4531007)
Bu defa, 1968’de ABD 6. Filosu Türkiye’ye geldi. Geçmişte 1946 yılında Kalp Krizinden ölen Washington Büyük Elçimiz Münir ERTEGÜN getiren “Missouri Zırhlısı” gibi karşılanacaklarını sanıyorlardı… ABD, 6. Filonun Bayrak Gemisi Shangri-La uçak gemisiydi. Önce İzmir’de demirledi. “Orospu!” diye damga vurduğumuz İzmir’in Genelevi Kadınları bile bunları içeriye almadılar ve Amerikalılar’a yüklü paralar karşılığında kendilerini satmayarak, Genel Evinden dışarı çıkarak, Amerikan askerlerini boykot ettiler…İzmir sokaklarında yürüdüler…
Burada soğuk duş alan 6. Filo, İstanbul’a doğru yola çıktı… İstanbul’u gezmek için karaya ayak basan ABD Bahriyelileri, “Mustafa Kemal Yürüyüşü” yaparak “Tam Bağımsız Türkiye” sloganı atan İstanbul’daki üniversite öğrencileri tarafından yaka paça edilerek Dolmabahçe’de denize atıldılar…
Vatanı kurtarmak için İstanbul’daki bütün öğrencilerin giriştiği bu hareketi ABD’lerine karşı, siyaset gereği bir “Sol Örgüt” taşkınlığı göstererek, öğrencilerin üzerlerine yaylım ateşler açıldı. Ölen ve yaralananlar oldu. Büyük facia yaşandı… İşte “Yeşil Kuşak” Ekibi’nin sağ ve sol çatışması diyerek nitelendirdikleri siyasî olaylar, böyle başlatılmış oldu!.. Aslında ne sağ vardı ne sol. Sadece vatanperver gençler olaya “Dur!” demişlerdi; ama Camiler’den dışarıya fırlayarak Cami Cemaatini de arkalarına alan “Yeşil Kuşak” ekibi yabancı ajanların da katılımıyla “Kafir” dedikleri Amerikan 6. Filosu’nun amansız koruyucusu ve ABD’lerinin sevdalısı oldular!..
Atatürk’ün ölümünden sonra, Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ, göreve geldiği (11 Kasım 1938 ve görevi bıraktığı 22 Mayıs 1950) yılına kadar, birlikte çalıştığı çeşitli Başbakanlar ile belki ülkeyi savaşa sokmamak ve Kominizm’in tehlikesinden uzak tutmak, Türkiye’yi kurtarmak gibi haklı bir sebep olsa bile Türkiye’yi Kafir ABD’lerinin güdümüne soktular… Türkiye’de sonraki yıllarda, yaklaşık yetmiş yıl (70) boyunca, sürekli iktidara gelen Sağ Hükümetlerin, ABD’lerine yanaşmak için gösterdikleri büyük  gayret, dostluk gösterileri ile özelikle Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ “CHP” , Cumhurbaşkanı Celâl BAYAR “DP” ( Görev Süresi: 27 Mayıs 1950 - 27 Mayıs 1960) ve Başbakan Adnan MENDERES “DP” döneminde başlayıp Süleyman DEMİREL “DYP”, Turgut ÖZAL “ANAP”, ve en son da Recep Tayyip ERDOĞAN “AKP” döneminde kapıları tamamen ABD’lerine açarak tavan yapan bu ilgi, BOP Başkanlığına kadar ilerlemişti… Yetmiş yıl boyunca iktidarı ellerinde tutan bu sağ güya İslâmcı Hükümetler, Kafir dedikleri Amerika’ya Türkiye’de kırk (40) tane  ABD Üssü kurdurularak, Türkiye’yi ABD’nin bir uydusu haline getirdiler…
Saaid-i Nursi'nin Atatürk Hakkındaki İftirası
Atatürk Döneminde kurulan ilk Yolcu ve Savaş Uçağı Fabrikası (Vecihi HÜRKUŞ-1924 ve Nuri DEMİRAĞ-1940 ile başlatılan büyük sanayi hamleleri Atatürk’ün ölümüyle Sekteye uğrar, 1942’de Teşvk i Sanayi Kanunu da kaldırılır.), Mazotla Çalışan İlk Motor, ilk Cephane “Ağır Top ve tüfek” (Şakir ZÜMRE-1925, İstanbul Sütlüce) üreterek iki, üç bin Türk işçilerinin çalıştığı ve kendi, her tür silahımızı ürettikten başka, Yunanistan, Bulgaristan, Polonya, Libya, Mısır, …vb. ülkelere 100-300-500 ve bin kg’lık bombalar, Deniz Kuvvetlerinin İhtiyacı Cephaneleri, ilk Denizaltı Bombaları, uçaklarını üreterek dış ülkelere ihraç eden, satan Fabrikalarımız, milyonlar kazanan fabrikalar haline geldi…  1,5 - 2 milyon Liralık ihracatımız, dünyada büyük yankılar uyandırdı…
İkinci Dünya Savaşı sonrası, ABD’ne ÜS sözü veren Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ ve Başbakan Adnan MENDERES, NATO’ya da dahil olarak, ABD ile MARŞAL ANLAŞMASI (PLANI) yaptı. Bu arada Amerika, savaş kalıntısı külüstür silahlarını ülkesine yükleyip götürmek yerine, fakir ülkelere dağıtmaktadır…
Kendi silahını kendi üreten Türkiye’ye: “Biz size silah veririz, siz bunlarla uğraşmayın!..” diyen Amerika’ya hoş görünmek ve iyi ilişkiler göstergesi olarak MARŞAL ANLAŞMASI çerçevesinde, başka çeşitli anlaşmalar da yaparak Amerika’ya, kayıtsız şartsız teslim oldu!..
Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ, Cumhurbaşkanı Celâl BAYAR ve Başbakan Adnan MENDERES İktidarları: Amerika ile yapılan MARŞAL PLANI gereğince ve üyesi olduğu NATO’nun arzu ve istekleri doğrultusunda, hareket etmeğe başladı… Uçak ve silahlar, “Kafir” dedikleri ABD’den alındı… Yaklaşık yetmiş yılımızı (70) çalan, Kafir Amerika’ya, bu sağ ve İslâmcı hükümetler itirazsız tabi ve teslim oldular.
Türk Fabrikaları birer birer kapatılmış, Silah ve Uçak Fabrikalarımız ABD ve NATO’nun da baskısı ile bizden uçak ve cephane alan komşu devletler kalmayınca, iflas ettirildi. Çeşitli illerimizde faaliyet gösteren: HÜRKUŞ Uçak Fabrikalarımız, Mühimmat ve Cephane Fabrikalarımız kapattırıldı. Vecihi HÜRKUŞ iflas edip fakir duruma düşerken, Şakir ZÜMRE de Soba ve Kumbara üreten, durumuna düşürüldü… Bu İslamcı görünen “Yeşil Kuşak” iktidar ve liderlerin sayesinde ülkenin geleceği, koltuk ve iktidar ihtirasına ve de “Kafir Amerikan Mandalığına” kurban edildi!..   

SONUÇ OLARAK:
Devletteki her türdeki yanılgıları kaldıracağız.
Kendi silah, cephane, uçak ve benzeri savaş teçhizatımızı yine kendimiz yapacağız.
Üretime önem vererek, modern teknolojilerle ve en yüksek kalitede üretim yapacağız.  
26 Ağustos 1071, Malazgirt Savaşında, Romen Diyojen’e bağlı bulunan ve Türk soyundan gelen: Uzlar, Peçenekler, Kıpçaklar: aynı soydan gelenlerle savaştıklarını fark ederek, Selçuklu Hükümdarı Alpaslan tarafına geçtiklerini her daim hatırlayacağız…
1402 Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt’ın Ordusu içerisinde bulunan Kara Tatarlar ve Yıldırım Beyazıt Han tarafından toprakları ellerinden alınarak ,Yıldırım’a kin besleyen Anadolu Beyliklerinden bazılarının Timur tarafına geçtiklerini, unutmayacağız! 
1413-1421’te Çelebi Mehmet’in Osmanlı Ordusunu, her türdeki siyaset; Tarikat, Tekke ve Cemaat; Şeyh, Şıh, Seyyitlik Müesseselerinden arındırması ve “Devşirme Sistemi”ni kurmasının sebeplerini, unutmayacağız! 
1683 Viyana Kuşatması sırasında Kırım Hanı Murat Giray’ın Osmanlı Paşası Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya kırgınlığı sebebiyle Tuna Nehri’ni geçen Leh Ordusu’na müdahale etmeyerek, Osmanlı Ordusunun yenilmesine sebep oluşunu unutmayacağız! 
Atatürk’ün engin deney ve tecrübesi ile yaptığı Türkiye Cumhuriyeti Askeriye ve Kamu Kurumlarındaki Düzenlemeleri, Din ve Devlet İşlerinin birbirinden ayrılmasını, Kamu Kurum ve Kurumlarında çalışanların her türdeki siyaset; Tarikat, Tekke, Cemaat; Şeyh, Şıh, Seyyitlik Müesseselerinden arındırması … vb. düzenlemelerinin, bizim yolumuzu ve ufkumuzu aydınlatacaklarını unutmayacağız!   
Yine Çelebi Mehmet ve Atatürk’ün uyguladığı Devletin Memur ve İşçileri ile her türdeki çalışanlarını; Devletin kendisine verdiği işin dışında dışarıda çalışamayarak… İkinci, üçüncü bir iş edinemeyerek, kendilerine büro, ticarethane, …vb. açamayarak, kurdurmayarak, Devletten başka patron edinemeyerek başardığını unutmayacağız…
 Aksi davranışları tespit edilenler görevinden derhal el çektirilecek ve bugüne kadar Devletten aldığı maaş, yasal faizi ile birlikte, kendisine derhal ödettirildiği gibi ağır hapis cezası ile cezalandırılacaktır…
Din ve Devletin İşleri ayrı ayrı yürütülecek. Dini Devletin işleyişine hiç kimse alet edemeyecektir.
İnsanı, dikkate almayan, hedefi ve projesi insan, insanlık olmayan, kim olursa olsun: hangi ırk, dil, din, mezhep, renk, cins; siyaset, Tarikat, Tekke, Cemaat, Cemiyet, Şeyhlik, Şıhlık, Seyyitlik Müessesesi ve Parti mensubu veya liderin taraftarı olursa olsun, zamana ve yıllara karşı duramazlar. Ogün için oturduğu koltuktan güç alarak, milletin aslî unsurunu kendileştirmek, arzu ve ihtirasları doğrultusuna çekmek ve hatta, başkalaştırmak, asimile etmek isteseler de bunlar para, makam, şan şöhret hevesi ve arzusuyla, geçici bir süre, taraftar bulabilseler bile iktidarların ve oturulan koltuğun gücü bitince, yaptıklarıyla birlikte kendileri de unutulup gitmeye, mahkumdurlar… Bunlar, belki bir yirmi yıl, otuz yıl, belki de elli yıl zamana karşı direnseler bile sonrasında bunların esamisi bile okunmayacaktır; fakat Bilge Kağan, Kiltiğin, Vezir Tonyukuk, Yunus, Yesevî, Hacı Bektaş, Mevlânâ, Atatürk öyle mi?..
Tarihten bugüne ilmek ilmek süzülüp gelen Bilge Kağan, Kültiğin; Vezir Tonyukuk  gibi Hakanlar, Devlet adamları (12 yüz yıldır), Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bektaşî Veli, Mevlânâ (8 ve 9 yüz yıldır), Atatürk gibi liderler (1 yüz yıldır), hayattadırlar…
Bunların isimleri, yüz yılları aşa aşa, asırları erite erite, bugünlere gelmiş, o günkü kadar canlı o günkü kadar diri o günkü kadar ihtişamlı ve yürekleri heyecanlandırarak dipdiri ve ayakta durmaktadırlar… Bütün bu örnekler bizi bize yansıtan ve bizi bize gösteren aynalar, yolumuzu ve ufkumuzu aydınlatan, bize ve bizden sonraki gelecek kuşaklara yol gösteren örneklerdir. Bizler de öyle olmalıyız!..
Bizim adam, bizim Parti, bizim Kadrolar, bizim Cemaat, bizim Tarikat değil; bütün bir millete ve bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına, insanına, hatta bütün insanlığa, hizmet edecek ve bunu en iyi şekilde yapmak için elinden gelen bütün gayreti gösterecek, insanlar ve liderler olacağız!..
Tarihe düşmanlık etmek yerine her türdeki tarihimizle barışık yaşayarak geleceğimizi kuracağız…
Devlet sistemini yeni baştan dizayn edilecek. Devletin memurlarının ve Devlette çalışanların, Devletin dışındaki her türdeki iş ve uğraş ile bağlarını keseceğiz…
Devlet Memurları ve bu Kurumun her türdeki Mensupları büyük bir sadakatle sadece ve sadece Devlete bağlı olacak, Devleti düşünecek, Devletine ve Milletine hizmet edecek, Devlet için yaşayacak… En yakın anne, baba; akraba ve hısımlar, hele hele diğer Dernek; Tarikat, Cemaat, Tekke; Zaviye; Şeyh, Şık, Seyyit …vb. dinî, siyasî, sosyal her türdeki kuruluşlarla olan bağlantılarını kesecek, olursa, ikaza gerek kalmaksızın işlerine derhal son verilerek, hakkında gerekli yasal işlem başlatılarak en ağır ceza ile cezalandırılacaktır…  
Bunları yetiştirmek üzere ülkemizin her evi, her hanesi ve dört bir köşesinden birkaç çocuğu olan evlerden gönüllülük esasına dayalı olarak, çocuk yaşlarda (5, 6, 7’li yaşlar) “En iyi en zeki kız ve oğlan evlatları” ailelerinden alınarak Devlet okullarında en modern usullerle en iyi ve en donanımlı, birkaç dile vakıf olarak, çeşitli meslek dallarında yetiştirilecekler. Asker olacaklar. Bunlar kırk beş (45) yaşına gelince emekliye ayrılacaklar. Devletten ayrıldıktan  sonra evlenebilecek ve çoluk çocuğa karışabileceklerdir. Ayrıca sivil okullardan, okullarını başarı ile bitirmiş, bitirmek üzere olan okul birincileri, yetenekli ve özel gençler, vatanının hizmetkârı olmak için bitmez tükenmez birer kaynak olacaktır… Böylece “Devşirme Sistemini” yeniden getirerek daha da geliştirecek Asker, Bilim Adamı veya Devletin her türdeki ihtiyaçları için Devletin Memuru ve İşçisi olarak, her türde donanıma sahip, birkaç yabancı dili çok mükemmel bir şekilde öğrenmiş olarak yetiştirileceklerdir…
Türkiye’nin Suriye’ye haklı olarak yaptığı operasyonu, “Arap Birliği” Ümmet kınadı.
Macaristan, Türkiye’nin Suriye’ye yaptığı haklı operasyonunu, Reddeden Avrupa Birliğinin kararını VETO etti. Bu kararlar bize şunu göstermektedir ki: Din temelli bir Dış Politika, yürütülemez…  Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan “İslâm Birliği” fikrinin gerçekleşmemesi ve bugün Suriye’de haklı savaşımızı, “işgalci” görenleri, bize gösteren tarihin başka bir ikazdır!..
Ümmetin, kendisini Ümmetin Lideri, İslâm’ın Halifesi ilan eden kişiyi, lider olarak ve Halife olarak görmüyor ve kabul etmiyor ve karşı çıkıyorlar…
Osmanlı çökerken “İslâm Birliği” fikrine sarılanların hezimete uğradıklarına tarihen şahitlik ettik. Bugün de “Türkiye’nin Suriye Operasyonu” bize gösterdi ki mücadeleler ve savaşlar “Dinler arası” değil, bu hadiselerin “Milletler arası bir mücadele” olduğunu örneklerle ortaya koydu!.. Bu sebeple Ümmetlere de Irkdaşlara da yaklaşım ve politikalarımızı ona göre geliştireceğiz.
Türkiye’nin çeşitli topraklarında kurulmuş ve hiçbir şekilde tasarruf hakkınızın olmadığı, hiç bir  durumda giremediğiniz, kırk civarındaki ABD üstlerinin bulunduğu, silah ve mühimmat deposuyla, birer köy oluşturulmuş bu yerler, sizin değildir… Asla giremediğiniz, içerisinde ne olup bittiğini asla bilemediğiniz bu üsler, ülkenizde bulunduğu sürece, bu ülkede, “Bağımsız Devlet olduğunuz iddiasında bulunmak”: gaflet, dalâlet ve hatta vatana, bilerek ve isteyerek ihanetten başka bir şey değildir… Böyle bir toprak, işgal edilmiş bir vatan toprağıdır… ABD’nin Türkiye’de bulunan üstlerinin tamamı, derhal kapatılacaktır.
KAYNAKLAR:

Translate