24 Kasım 2016 Perşembe

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ Abdullah Çağrı ELGÜN

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ
Abdullah Çağrı ELGÜN


“24 Kasım Öğretmenler Günü”   bizler için hem önemli hem de  gurur vericidir. Türk’ün atası, Türk’ e baş olmuş  dehâ  Atatürk…  24 Kasım 1928’de Türk Alfabesini kabul ederek, vatanın her köşesinde bunu tanıtmağa başlamıştır. Gece gündüz demeden dolaşarak Kurtuluş Savaşı sonucu tükenmiş, memleket evlatlarını, aydın ve münevver beyinleri, yeniden  filizlendirmek, memleketin kaderini tayin edecek unsura, yeni bir ruh ve şeki,l vermek amacıyla, Yeni Türk Alfabesini vatandaşlara tanıtıyor. Böylece Atatürk’ün vatan sathında atmış olduğu  bu adımın başlangıcı,, 24 Kasım Öğretmenler Günü” olarak kabul edimlimiştir.
Atatürk, büyük devlet adamı ve askerî deha, dört bir yandan düşman istilası ile parçalanarak, yoksul, aç ve  perişan olmuş milletini diriltme gayretine girişti.
Dışarıda aç ve çıplak, içeride yoksul milletini, bakımlı, tok ve giyimli hale getirme, dünyanın ilim ve fenni ile kafa yapısını şekillendirme gayretine düştü. Bunu da: “Mesele ölmek değil,ölmeden önce idealimizi yaratmak ve yaşatmaktır.” vecizesindeki sözüyle başarıya ulaştırdı.
Öğretmen, Baş Öğretmen Atatürk’ün, en büyük ve en önemli ideali memleketini, dünya milletlerinin saygı duyduğu, hürmet ve itibar ettiği, sanayi, teknik, ilim ve ekonomide   gelişmiş, güçlü ve millî bir devlet haline getirmekti.
O bunun gerçekleşmesi için ilk adımı atmış,: “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize,  bu hürmeti hissen, fikren, fiilen; bütün iyi işler ve harekâtımızla gösterelim. Bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin avıdır.” sözleriyle de düşüncelerini dilegetirerek, takip edilmesi gerekli yolu, gösteriyordu. 
Bugün öğretmenlerin görevi: Türkiye Cumhuriyetinin 100. yılına yaklaştığı şu zamanda Türk toplumunun geleceğinin yegâne teminatı olan, genç kuşakları, ATATÜRKÇÜ millî düşünceler etrafında sağlam fikirli, aydın ve daha çağdaş hurafelerden ve taassuplardan uzak  daha gerçekçi bir düşünce ile yetiştirmektir.
Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, siz öğretmenlere ve onların öğrencilerine  tarih, eskisinden daha çok ve daha büyük görevler yüklemiştir.
Her zaman olduğu gibi bugün de Türk Öğretmeni, tarihin kendisine yüklediği bu ağır ve meşakkatli görevi de başarı ile sonuçlandıracaktır.
Bunu yaparken bütün öğretmenlerimiz gençlerimize, kendi kendisini, kimliğini kendi tarihini, atalarını ve omnların geçmişini, iyi tanıtıp, günümüz zihniyetinde terk edilemeyen hata ve yanılgıları, körü körüne inanışları, körü körüne taassubu, tekrar ettirmeyecek bilgiyi, beceriyi ve hür düşünceyi, genç beyinlere nakşedecektir…
Öğretmenler, hür ve geniş düşüncelere sahip olmadıkça, sağlıklı ve sağlam fikirli gençliğin, dolayısı ile devlet adamlarının yetişmesi, kısaca Türk Milletinin yetişmesi  mümkün olmayacaktır; çünkü doktoru, avukatrı, Mühendisi, gemiciyi, kaptanı paşayı, kaymakamı, valiyi, bakanı yetiştiren, onların ruhlarına bir mücevher ustası gibi işleyerek parlatıp şekil, estetik güzellik  ve zarafet veren öğretmenlerdir.
Baş Öğretmen Atataürk’ün de dediği gibİ: “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da tutsaklık ve yoksulluğa sevk eder….” Toplumun kafa yapısını şeillendiren öğretmen olduğuna göre, bu meslek güç, güç olduğu kadar da kutsal ve ulvî bir meslektir.
Öğretmenin yapmış olduğu hizmetin karşılığı asla ve asla hiçbir şey ile ödenemez…

“SÖZLEŞMELİ PERSONEL ve TAŞERONLUK !..” 
Son günlerin en gözde ve iktidarın iştiyakla uyguladığı program “Sözleme” dir. Kanaatimce “Sözleşme”: İnsanımıza vurulmuş en alçaltıcı kelepçe, milletin çocuklarını hiç sayan, değersizleştiren, güven eksilten, ezik ve ötelenmiş hissettiren en aşağılayıcı bir uygulamadır. “Ben size güvenmiyorum!” Ne demek?.. Size kim güvenecek?..
Millete giydirilen bu ateşten deli gömleği sözleşmeli öğretmen, sözleşmeli asker, sözleşmeli doktor, sözleşmeli hemşire, insanlarımızın geleceğe güvenle bakmasını engelleyen “Sana güvenmiyorum!”, “Sana güvenemiyorum!”, diye sırıtan, aşağılayıcı uygulamalar, derhal ve tez zamanda kaldırılmalıdır. Bu mesleklerin hemen hepsi sadece para ile değil, gönül zenginliği ile yapılacak mesleklerdir. Güvensizlik, güvenememek ne demektir? Nasıl bir tepeden bakış, aşağılayıcı telaffuzdur?!..  Bu mesleklerin değeri para ile asla ölçülemez. En yanlış uygulamalardan biri hiç şüphesiz “Sözleşmedir!…”
Sözleşme aynı zamanda adaletsiz bir uygulamadır. ÜÇRET, artı SÖZLEŞME, eşit MAAŞ toplamı kimi kurumlarda, otuz milyona yaklaşırken, hemen hemen aynı işi yapan Taşeronlar 1300TL’ya mahkum edilmektedirler. Eşit işe eşit ücret de değil sadece YANDAŞLARI KAYIRMA milletin öz evladını köleleştirmedir... Milletimizin çocuklarını kendine güvene güvene, göğsünü gere gere, ezilmeden, büzülmeden, anlı açık, başı dik olarak durdurmak gerekir.
İnsanlarımız, ülkesi için canı verecek kadar tanklara, savaş uçaklarının, makinalı tüfeklerin önüne kendini atabilecek kadar bu ülkeyi sevebiliyorlarsa onları“Sözleşme” ile küçültmek ve rencide etmek, değil; devletinin vatandaşına verdiği yüksek değer, sağladığı öz güven, vatanının ve milletinin sarsılmaz sinesinde olmanın, yüksek gururu, kıvanç ve sevinci içerisinde “Kadrolu” olarak bulunması ile mümkün olacaktır…
İNSANLARIMIZI, MİLLETİMİZİN ÇOCUKLARINI, GENÇLERİMİZİ, EN ALÇALTICI, KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ ve GÜVENSİZ, DEĞERSİZ HİSSETTİREN BU UYGULAMALAR: “SÖZLEŞME ve TAŞERONLUKTUR…”
İKTİDAR, “SÖZLEŞMELİ, TAŞERON” GİBİ HAKSIZ VE USÜLSÜZ TAŞERONLAŞMAYA, DÜŞÜK ÜCRET, İŞ GÜVENCESİNDEN YOKSUNLUK DEMEK OLAN BU UYGULAMALARA, GEÇİCİ GÖREVLENDİRMELER, VEKALET SİSTEMLERİNE DERHAL SON VERMELİDİR. Bu adalet değil: İkiliktir, ayırımdır, haksız usulsüz ve keyfi uygulamalardır.
“Devletin aslî ve sürekli hizmetlerini, tarafsızlık ilkesi içinde yürütmek olan kurum yöneticileri, mesailerinin büyük çoğunluğunu personeli yıldırmak, liyakatsiz atamalara kılıf uydurmak, istemedikleri personeli geçici görevlendirme yoluyla uzaklaştırmakla geçirmektedir.” (Sedat YILMAZ: “Kamu Hizmetleri Nereye?”, KAMUTÜRK, KAMU-SEN Dergisi.Yıl 4, sayı:15.Şubat 2016, s. 7.Prg.7)
Dikkat! Dikkat!.. 83 milyona yaklaşan Türkiye’de, memur sayısı gelişmiş ülkelerde istihtam edilen memur sayısının, yarısından daha azdır… Bu konuyu iktidar sahipleri masaya yatırıp düşünmelidir… (Abdullah Çağrı ELGÜN), http://abdullahcagrielgun4.blogspot.com.tr/)


Bugün “Sözleşmeli Öğretmen” aşağılanması ile öğretmenlik mesleğini hiç sayan bir düşünüşün, Kurtuluş Savaşı Yılları’nın yüzde sekseni okuma yazma bilmeyen; fakat bugünün okumuşundan daha ârif ve âlim olmaktan öte,  cahil, hatta kara cahil bir topluluktur.  "Bana bir harf öğretenin kulu kölesi olurum."  diyen Hz. Ali, "Hocamın atının ayağından sıçrayan çamur, bizim için şeref nişanıdır.”. diyen Yavuz gibi dehaları yetiştirmeden bu ülkeyi ayağa kaldırmak mümkün olmayacaktır.
Bütün kalbimle inanıyor ve güveniyorum ki 24 Kasım Öğretmenler Günü Türkiye’mizin, müreffeh, çağdaş ve aydınlığa adım adım ilerlediği yeni bir yıl ve dönüm  noktası olacaktır.
Ey, Büyük Türk Milletinin geleceğine uzanan kuşakları!
Meslektaşlarım!...
Dün bizleri parçalamak ve lokmalar halinde yutmak isteyen dış ve içerideki düşmanlar, bugün daha uyanık, daha sinsi, daha keskin bir şekilde planlarını uygulamaya koymuşlardır.
Geçmişte düşmüş olduğumuz yanılgılar aklımızı başımıza getirmelidir. 44 Milyon lki kilometre kare topraklardan dün 24 milyon kilometrekareye gerilerken, yedi Düvele verdiğimiz Kurtuluş Savaşı ile 778.000 kilometre kareye kadar çekilmek durumunda kalmışız… Bu bizim için ibret verici ve hazmı çok ama çok zor bir imtihandır.  Bunun için Atatürk’ün görüş ve düşünceleri doğrultusunda bütün sadeliği ile dindar Müslüman ve Türk olarak, Türk Milliyetçiği fikri etrafında, tarihte olduğu gibi bütün insanlığı da kucaklayarak birbirlerimize çelikten bir zincirin halkaları gibi  bağlanıp kenetleneceğimize inancım tamdır.


SONUÇ OLARAK:
1) Devlet, insanına  ve dahi Öğretmenine güvenmelidir.
2) Millet Vekili, Maaşı Öğretmen Maaşından yüksek olmamalıdır.
3) Öğretmenin durumu, iki hatta üç kez gözden geçirilmelidir.
4) Öğretmene "Açık Çek" sitemi getirilerek maaş ve geçim derdi ortadan kaldırılmalıdır.
5) Her önüne gelen Öğretmen OLAMAMALIDIR...

Ne mutlu bu idealle pişmiş, bu ideali kendisine rehber edinen öğretmenlere!...
Ne mutlu bu günleri bizlere bahşedenlere!
Ne mutlu Türk’üm diyene!..                                                 Perşembe, 24 Kasım 2016



7 Kasım 2016 Pazartesi

TUTUKLAMALAR, Abdullah Çağrı ELGÜN

TUTUKLAMALAR

                                  Abdullah Çağrı ELGÜN

Bugün gelinen noktada, hükümet sonuna kadar haklı olup uygulamayı yönetmekte geç kalmıştır. Sadece geç kalmamış, bugüne kadar bu provakatörlerin PKK’ya ve Kürt halkına eylem ve silahlanma çağrılarını hiçbir şey yapmayarak bunca zaman seyretmiştir. Hatta Kandil’de yapılan Kürt Millet Vekillerinin kimlerin olacağına dair: “Bunu alın, şunları listeden çıkarın!...”  gibi belirlemeler yapan AKP’nin ta kendisidir. Bugün bu yaptığı yanlışları telafi edecek  maazeretlere sığınması mümkün değildir….
Tutuklamalar, Türk milleti için sevindirici ve ümit verici bir haberdir. Bu haber ile Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölerek, Kürt Devleti kurmak isteyen gaflet, dalâlet ve hatta ihanet içinde, hezeyanlar ve heyecanlarla, bir yığın devlet adamlarımızı ve halkımızı canice katleden bu terörist başlarına, gereken cezaların verileceğine olan inancımız ile şehitlerimizin kanının yerde kalmayacağının dair ümidimiz, yeniden çiçek açmıştır. Kalplerimize su serpmiştir. Mutluyuz!.. 

HDP’nin bunca yaptığı ihanete, bunca provakasyonlara ve Kürt Devleti Kurmak arzu ve ihtiraslarına, yenilen Kürt halkının bir kısmı da Doğu bölgelerimizde mağduriyet yaşamaktan kendini kurtaramamıştır. Başından beri yanlış olduğu anlaşılan ve akıl mantık ve vicdan süzgecinden geçirilmeden yapılan bu eylemler, HDP’yi bugünkü duruma getirmiştir. Yalnız HDP ve yandaşlarına cesaret veren bizzat iktidardaki hükümetin: “Kürt Devleti Kurma”, “Başkanlık”, “Eyalet Sistemi”, “Çözüm Süreci”, “Akil İnsanlar Heyeti” “OLSO, HELSİNKİ, KANDİL, DOLMABAHÇE MUTABAKATLARI” dır.  Bugün Türkiye Cumhuriyeti Savcılarının ifadeye davat ettiği; fakat Türkiye Cumhuriyeti Savcılarına meydan okuyarak, Gitmeyeceğiz! Güçleri yetiyorsa gelip alsınlar!” diyen “Direnme Hakkı” ndan bahseden DEMİRTAŞ ve HAVARİSİNİN heveslenmelerine ve  cesaretlenmelerine ve hatta, Türkiye Cumhuriyeti Savcılarına Meydan okumaları, Kabadayılıklarına sebep olanlar da hiç şüphesiz on dört yıl boyunca, milleti tek başına yöneten AKP  siyasetidir.


Elhamdürillah bugün doğru yola girmiş durumdayız. Suriye’de Irak da gelişen olaylarda kesin kararlılık bizi başarıya götürecektir. Musul, Kerkük, Telefer, Erbil,…vb Irak’ın toprak bütünlüğü bizim kontrolümüzde mümkün olacaktır. Türkler buralara girip İngiltere, Amerika, Almanya ve Rusya’ya rağmen orada olacak ve oradan ASLA ve ASLA GERİYE DÖNÜŞ; ÇIKIŞ OLMAYACAKTIR… Yabancıların blöfü bizi korkutmamalıdır. Petrol de su da gaz da bizimdir. Tapusu bize aittir. Kontrol de bizdedir.

HDP’ye yapılan operasyon yerindedir. Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tutamaz, diklenemez, dayılanamaz...  “Gitmeyeceğiz! Güçleri yetiyorsa gelip alsınlar!”, “Direnme Hakkı” ...ve benzerlerini hiç kimse diyemez. Burası Muz Cumhuriyeti değildir. Herkes haddini bilmelidir. PKK, FETO, AVRUPA, SURİYE bizi aldattı sığınmalarından vazgeçip, gerçek gündemi görüp, önce içte huzuru sağlamak, aynı zamanda da ülkeyi içeride olduğu gibi dışarıda da ilerletmeye devam edeceğiz; ve tapusu bizim olan Evladı Fatiha'nın topraklarından geriye dönüş, olmayacaktır…

Translate