24 Kasım 2016 Perşembe

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ Abdullah Çağrı ELGÜN

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ
Abdullah Çağrı ELGÜN


“24 Kasım Öğretmenler Günü”   bizler için hem önemli hem de  gurur vericidir. Türk’ün atası, Türk’ e baş olmuş  dehâ  Atatürk…  24 Kasım 1928’de Türk Alfabesini kabul ederek, vatanın her köşesinde bunu tanıtmağa başlamıştır. Gece gündüz demeden dolaşarak Kurtuluş Savaşı sonucu tükenmiş, memleket evlatlarını, aydın ve münevver beyinleri, yeniden  filizlendirmek, memleketin kaderini tayin edecek unsura, yeni bir ruh ve şeki,l vermek amacıyla, Yeni Türk Alfabesini vatandaşlara tanıtıyor. Böylece Atatürk’ün vatan sathında atmış olduğu  bu adımın başlangıcı,, 24 Kasım Öğretmenler Günü” olarak kabul edimlimiştir.
Atatürk, büyük devlet adamı ve askerî deha, dört bir yandan düşman istilası ile parçalanarak, yoksul, aç ve  perişan olmuş milletini diriltme gayretine girişti.
Dışarıda aç ve çıplak, içeride yoksul milletini, bakımlı, tok ve giyimli hale getirme, dünyanın ilim ve fenni ile kafa yapısını şekillendirme gayretine düştü. Bunu da: “Mesele ölmek değil,ölmeden önce idealimizi yaratmak ve yaşatmaktır.” vecizesindeki sözüyle başarıya ulaştırdı.
Öğretmen, Baş Öğretmen Atatürk’ün, en büyük ve en önemli ideali memleketini, dünya milletlerinin saygı duyduğu, hürmet ve itibar ettiği, sanayi, teknik, ilim ve ekonomide   gelişmiş, güçlü ve millî bir devlet haline getirmekti.
O bunun gerçekleşmesi için ilk adımı atmış,: “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize,  bu hürmeti hissen, fikren, fiilen; bütün iyi işler ve harekâtımızla gösterelim. Bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin avıdır.” sözleriyle de düşüncelerini dilegetirerek, takip edilmesi gerekli yolu, gösteriyordu. 
Bugün öğretmenlerin görevi: Türkiye Cumhuriyetinin 100. yılına yaklaştığı şu zamanda Türk toplumunun geleceğinin yegâne teminatı olan, genç kuşakları, ATATÜRKÇÜ millî düşünceler etrafında sağlam fikirli, aydın ve daha çağdaş hurafelerden ve taassuplardan uzak  daha gerçekçi bir düşünce ile yetiştirmektir.
Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, siz öğretmenlere ve onların öğrencilerine  tarih, eskisinden daha çok ve daha büyük görevler yüklemiştir.
Her zaman olduğu gibi bugün de Türk Öğretmeni, tarihin kendisine yüklediği bu ağır ve meşakkatli görevi de başarı ile sonuçlandıracaktır.
Bunu yaparken bütün öğretmenlerimiz gençlerimize, kendi kendisini, kimliğini kendi tarihini, atalarını ve omnların geçmişini, iyi tanıtıp, günümüz zihniyetinde terk edilemeyen hata ve yanılgıları, körü körüne inanışları, körü körüne taassubu, tekrar ettirmeyecek bilgiyi, beceriyi ve hür düşünceyi, genç beyinlere nakşedecektir…
Öğretmenler, hür ve geniş düşüncelere sahip olmadıkça, sağlıklı ve sağlam fikirli gençliğin, dolayısı ile devlet adamlarının yetişmesi, kısaca Türk Milletinin yetişmesi  mümkün olmayacaktır; çünkü doktoru, avukatrı, Mühendisi, gemiciyi, kaptanı paşayı, kaymakamı, valiyi, bakanı yetiştiren, onların ruhlarına bir mücevher ustası gibi işleyerek parlatıp şekil, estetik güzellik  ve zarafet veren öğretmenlerdir.
Baş Öğretmen Atataürk’ün de dediği gibİ: “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da tutsaklık ve yoksulluğa sevk eder….” Toplumun kafa yapısını şeillendiren öğretmen olduğuna göre, bu meslek güç, güç olduğu kadar da kutsal ve ulvî bir meslektir.
Öğretmenin yapmış olduğu hizmetin karşılığı asla ve asla hiçbir şey ile ödenemez…

“SÖZLEŞMELİ PERSONEL ve TAŞERONLUK !..” 
Son günlerin en gözde ve iktidarın iştiyakla uyguladığı program “Sözleme” dir. Kanaatimce “Sözleşme”: İnsanımıza vurulmuş en alçaltıcı kelepçe, milletin çocuklarını hiç sayan, değersizleştiren, güven eksilten, ezik ve ötelenmiş hissettiren en aşağılayıcı bir uygulamadır. “Ben size güvenmiyorum!” Ne demek?.. Size kim güvenecek?..
Millete giydirilen bu ateşten deli gömleği sözleşmeli öğretmen, sözleşmeli asker, sözleşmeli doktor, sözleşmeli hemşire, insanlarımızın geleceğe güvenle bakmasını engelleyen “Sana güvenmiyorum!”, “Sana güvenemiyorum!”, diye sırıtan, aşağılayıcı uygulamalar, derhal ve tez zamanda kaldırılmalıdır. Bu mesleklerin hemen hepsi sadece para ile değil, gönül zenginliği ile yapılacak mesleklerdir. Güvensizlik, güvenememek ne demektir? Nasıl bir tepeden bakış, aşağılayıcı telaffuzdur?!..  Bu mesleklerin değeri para ile asla ölçülemez. En yanlış uygulamalardan biri hiç şüphesiz “Sözleşmedir!…”
Sözleşme aynı zamanda adaletsiz bir uygulamadır. ÜÇRET, artı SÖZLEŞME, eşit MAAŞ toplamı kimi kurumlarda, otuz milyona yaklaşırken, hemen hemen aynı işi yapan Taşeronlar 1300TL’ya mahkum edilmektedirler. Eşit işe eşit ücret de değil sadece YANDAŞLARI KAYIRMA milletin öz evladını köleleştirmedir... Milletimizin çocuklarını kendine güvene güvene, göğsünü gere gere, ezilmeden, büzülmeden, anlı açık, başı dik olarak durdurmak gerekir.
İnsanlarımız, ülkesi için canı verecek kadar tanklara, savaş uçaklarının, makinalı tüfeklerin önüne kendini atabilecek kadar bu ülkeyi sevebiliyorlarsa onları“Sözleşme” ile küçültmek ve rencide etmek, değil; devletinin vatandaşına verdiği yüksek değer, sağladığı öz güven, vatanının ve milletinin sarsılmaz sinesinde olmanın, yüksek gururu, kıvanç ve sevinci içerisinde “Kadrolu” olarak bulunması ile mümkün olacaktır…
İNSANLARIMIZI, MİLLETİMİZİN ÇOCUKLARINI, GENÇLERİMİZİ, EN ALÇALTICI, KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ ve GÜVENSİZ, DEĞERSİZ HİSSETTİREN BU UYGULAMALAR: “SÖZLEŞME ve TAŞERONLUKTUR…”
İKTİDAR, “SÖZLEŞMELİ, TAŞERON” GİBİ HAKSIZ VE USÜLSÜZ TAŞERONLAŞMAYA, DÜŞÜK ÜCRET, İŞ GÜVENCESİNDEN YOKSUNLUK DEMEK OLAN BU UYGULAMALARA, GEÇİCİ GÖREVLENDİRMELER, VEKALET SİSTEMLERİNE DERHAL SON VERMELİDİR. Bu adalet değil: İkiliktir, ayırımdır, haksız usulsüz ve keyfi uygulamalardır.
“Devletin aslî ve sürekli hizmetlerini, tarafsızlık ilkesi içinde yürütmek olan kurum yöneticileri, mesailerinin büyük çoğunluğunu personeli yıldırmak, liyakatsiz atamalara kılıf uydurmak, istemedikleri personeli geçici görevlendirme yoluyla uzaklaştırmakla geçirmektedir.” (Sedat YILMAZ: “Kamu Hizmetleri Nereye?”, KAMUTÜRK, KAMU-SEN Dergisi.Yıl 4, sayı:15.Şubat 2016, s. 7.Prg.7)
Dikkat! Dikkat!.. 83 milyona yaklaşan Türkiye’de, memur sayısı gelişmiş ülkelerde istihtam edilen memur sayısının, yarısından daha azdır… Bu konuyu iktidar sahipleri masaya yatırıp düşünmelidir… (Abdullah Çağrı ELGÜN), http://abdullahcagrielgun4.blogspot.com.tr/)


Bugün “Sözleşmeli Öğretmen” aşağılanması ile öğretmenlik mesleğini hiç sayan bir düşünüşün, Kurtuluş Savaşı Yılları’nın yüzde sekseni okuma yazma bilmeyen; fakat bugünün okumuşundan daha ârif ve âlim olmaktan öte,  cahil, hatta kara cahil bir topluluktur.  "Bana bir harf öğretenin kulu kölesi olurum."  diyen Hz. Ali, "Hocamın atının ayağından sıçrayan çamur, bizim için şeref nişanıdır.”. diyen Yavuz gibi dehaları yetiştirmeden bu ülkeyi ayağa kaldırmak mümkün olmayacaktır.
Bütün kalbimle inanıyor ve güveniyorum ki 24 Kasım Öğretmenler Günü Türkiye’mizin, müreffeh, çağdaş ve aydınlığa adım adım ilerlediği yeni bir yıl ve dönüm  noktası olacaktır.
Ey, Büyük Türk Milletinin geleceğine uzanan kuşakları!
Meslektaşlarım!...
Dün bizleri parçalamak ve lokmalar halinde yutmak isteyen dış ve içerideki düşmanlar, bugün daha uyanık, daha sinsi, daha keskin bir şekilde planlarını uygulamaya koymuşlardır.
Geçmişte düşmüş olduğumuz yanılgılar aklımızı başımıza getirmelidir. 44 Milyon lki kilometre kare topraklardan dün 24 milyon kilometrekareye gerilerken, yedi Düvele verdiğimiz Kurtuluş Savaşı ile 778.000 kilometre kareye kadar çekilmek durumunda kalmışız… Bu bizim için ibret verici ve hazmı çok ama çok zor bir imtihandır.  Bunun için Atatürk’ün görüş ve düşünceleri doğrultusunda bütün sadeliği ile dindar Müslüman ve Türk olarak, Türk Milliyetçiği fikri etrafında, tarihte olduğu gibi bütün insanlığı da kucaklayarak birbirlerimize çelikten bir zincirin halkaları gibi  bağlanıp kenetleneceğimize inancım tamdır.


SONUÇ OLARAK:
1) Devlet, insanına  ve dahi Öğretmenine güvenmelidir.
2) Millet Vekili, Maaşı Öğretmen Maaşından yüksek olmamalıdır.
3) Öğretmenin durumu, iki hatta üç kez gözden geçirilmelidir.
4) Öğretmene "Açık Çek" sitemi getirilerek maaş ve geçim derdi ortadan kaldırılmalıdır.
5) Her önüne gelen Öğretmen OLAMAMALIDIR...

Ne mutlu bu idealle pişmiş, bu ideali kendisine rehber edinen öğretmenlere!...
Ne mutlu bu günleri bizlere bahşedenlere!
Ne mutlu Türk’üm diyene!..                                                 Perşembe, 24 Kasım 2016



7 Kasım 2016 Pazartesi

TUTUKLAMALAR, Abdullah Çağrı ELGÜN

TUTUKLAMALAR

                                  Abdullah Çağrı ELGÜN

Bugün gelinen noktada, hükümet sonuna kadar haklı olup uygulamayı yönetmekte geç kalmıştır. Sadece geç kalmamış, bugüne kadar bu provakatörlerin PKK’ya ve Kürt halkına eylem ve silahlanma çağrılarını hiçbir şey yapmayarak bunca zaman seyretmiştir. Hatta Kandil’de yapılan Kürt Millet Vekillerinin kimlerin olacağına dair: “Bunu alın, şunları listeden çıkarın!...”  gibi belirlemeler yapan AKP’nin ta kendisidir. Bugün bu yaptığı yanlışları telafi edecek  maazeretlere sığınması mümkün değildir….
Tutuklamalar, Türk milleti için sevindirici ve ümit verici bir haberdir. Bu haber ile Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölerek, Kürt Devleti kurmak isteyen gaflet, dalâlet ve hatta ihanet içinde, hezeyanlar ve heyecanlarla, bir yığın devlet adamlarımızı ve halkımızı canice katleden bu terörist başlarına, gereken cezaların verileceğine olan inancımız ile şehitlerimizin kanının yerde kalmayacağının dair ümidimiz, yeniden çiçek açmıştır. Kalplerimize su serpmiştir. Mutluyuz!.. 

HDP’nin bunca yaptığı ihanete, bunca provakasyonlara ve Kürt Devleti Kurmak arzu ve ihtiraslarına, yenilen Kürt halkının bir kısmı da Doğu bölgelerimizde mağduriyet yaşamaktan kendini kurtaramamıştır. Başından beri yanlış olduğu anlaşılan ve akıl mantık ve vicdan süzgecinden geçirilmeden yapılan bu eylemler, HDP’yi bugünkü duruma getirmiştir. Yalnız HDP ve yandaşlarına cesaret veren bizzat iktidardaki hükümetin: “Kürt Devleti Kurma”, “Başkanlık”, “Eyalet Sistemi”, “Çözüm Süreci”, “Akil İnsanlar Heyeti” “OLSO, HELSİNKİ, KANDİL, DOLMABAHÇE MUTABAKATLARI” dır.  Bugün Türkiye Cumhuriyeti Savcılarının ifadeye davat ettiği; fakat Türkiye Cumhuriyeti Savcılarına meydan okuyarak, Gitmeyeceğiz! Güçleri yetiyorsa gelip alsınlar!” diyen “Direnme Hakkı” ndan bahseden DEMİRTAŞ ve HAVARİSİNİN heveslenmelerine ve  cesaretlenmelerine ve hatta, Türkiye Cumhuriyeti Savcılarına Meydan okumaları, Kabadayılıklarına sebep olanlar da hiç şüphesiz on dört yıl boyunca, milleti tek başına yöneten AKP  siyasetidir.


Elhamdürillah bugün doğru yola girmiş durumdayız. Suriye’de Irak da gelişen olaylarda kesin kararlılık bizi başarıya götürecektir. Musul, Kerkük, Telefer, Erbil,…vb Irak’ın toprak bütünlüğü bizim kontrolümüzde mümkün olacaktır. Türkler buralara girip İngiltere, Amerika, Almanya ve Rusya’ya rağmen orada olacak ve oradan ASLA ve ASLA GERİYE DÖNÜŞ; ÇIKIŞ OLMAYACAKTIR… Yabancıların blöfü bizi korkutmamalıdır. Petrol de su da gaz da bizimdir. Tapusu bize aittir. Kontrol de bizdedir.

HDP’ye yapılan operasyon yerindedir. Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tutamaz, diklenemez, dayılanamaz...  “Gitmeyeceğiz! Güçleri yetiyorsa gelip alsınlar!”, “Direnme Hakkı” ...ve benzerlerini hiç kimse diyemez. Burası Muz Cumhuriyeti değildir. Herkes haddini bilmelidir. PKK, FETO, AVRUPA, SURİYE bizi aldattı sığınmalarından vazgeçip, gerçek gündemi görüp, önce içte huzuru sağlamak, aynı zamanda da ülkeyi içeride olduğu gibi dışarıda da ilerletmeye devam edeceğiz; ve tapusu bizim olan Evladı Fatiha'nın topraklarından geriye dönüş, olmayacaktır…

2 Eylül 2016 Cuma

CERAPLUS, SON ÇIKIŞ! Abdullah Çağrı ELGÜN

CERABLUS, SON ÇIKIŞ! 
                        (Fırat Kalkanı)              Abdullah Çağrı ELGÜN 
Cerablus’tan Aden’e kadar olan bölgelerde Türkmenler oturuyor. Tek tük de olsa Araplar var; fakat bir tane Kürt yoktur, gösterilemez… Bir tane Kürk kardeşimizin oturmadığı bu bölgede ABD, İngilizler ve Almanlar, vb. el birliği ile burada bir Kürt Koridoru oluşturmaya çalışmaktadırlar. Buradaki masum ve sakin halde yaşayan yöre halkı Türkmenleri, korkutma, tehdit ve bombalayarak bölük bölük, Türkiye ve diğer ülkelere kaçmağa zorlayanlar, bugün hâlâ PYD’yi kendi ordusunun bir parçası kabul ederek, ona arka çıkıyor. Bu yapılanların arkasında art bir niyet olmaması mümkün değildir. Bu niyeti dünyanın bütün gözleri görüyor; fakat bizim yetkililer on dört  yıl boyunca görememiş olmalılar ki hâlâ ABD'nin oyunlarına, gelip gitmelerine, yağlı ballı sözlerine, ağzı açıp bakmakta mıdırlar?..  
Bölgede yaşayanların evini barkını, yurdunu, toprağını, bağını bahçesini tarumar edip, her tarafını mayınlar, çeşitli patlayıcılar; barut, kan ve vahşetle doldurup, canı boğazında kaçırtarak mülteci durumuna düşürülen yöre halkı Türkmenlere, bu işkence ve katliamın yapılmasına kimler müsaade etti?
Sadece kendi menfaatleri için bir kısım ülke ve insanlarını, gözünü kırpmadan katleden, katlettiren, bu gözü dönmüşlere ve iş birlikçilerine, nasıl insan diyebileceğiz?  Bölgede taş üstünde taş bırakmayacak şekilde, her tarafı tarumar eden, insanlarını çaresizliğe mahkum ederek denizlerde boğduran, başka ülkelerde mülteci yapan, katledip canını alan: PYD, PKK, İŞİD, KCK, ...vb. eli ile darmadağın etmelerini, Yunanlıların İzmir’i yakmaları, Neron’un Paris’i yakması gibi uzaktan seyreden taşeron babalar, insanlıklarından hiç mi utanmayacaklar? Bu insanlık mıdır?..
HESAP ZAMANI !
ABD, ve bunun müttefikleri Ortadoğu’da emelleri ve amaçları olanlar, Ortadoğu’yu şekillendirmek üzere yola çıkmışlardır. Bu yapılanların bir kısmı, Türkiye’nin bilgisi dahilinde, gözlerinin önünde ve Eş Başkanın gözlerinin içine baka baka yapılmaktaydı…
Ruslar, ezelden beri hayal ettiği sıcak denizlere inmiş, Aral, Hazar, Karadeniz ve nihayet hayallerini süsleyen Akdeniz’de  Füze rampaları, savaş uçaklarına sörf yaptırırken, bir değil; fakat en az on kez Türkiye’nin sınırlarını ihlâl etmiş, ihtarlara asla aldırış etmemişken, haklı olarak  Türkiye sınırlarını ihlâl eden Rus Savaş Uçaklarından biri düşürülmüştü. Böyle, Ruslar’la sıkı bağlarla bağlı Türkiye'de,  ithalat ve ihracat birden bire  durmuş, bunca yatırım; doğal gaz ve diğer anlaşmalar bir anda askıya alınmıştı. Bundan önce de Ruslar, İstanbul Boğazı’ndan Suriye’ye savaş malzemeleri taşıyan gemilerle geçerken, bir askerin füze gösterileri yapan görüntüsü, Türkiye’ye göz dağı maksadı taşıdığı izlenimi yaratıyordu.
Uçak krizinden sonra Türkiye, Rusya’nın Suriye’de konaçlanması sebebiyle, ülkemiz sınırlarında meydana gelen hadiselere ve terör olaylarına ne bir helikopter kaldırabiliyor ne de bir uçağını Suriye Hava Sahasında uçuramıyordu. Geçen zamanda görüldü ki 15 Temmuz Darbesiyle Türkiye yalnızlaşmış, sınır güvenliği, iç güvenli ve millî savunması tehlikeye girmişti. Türkiye hem Batı’dan hem Doğu’dan kuşatılmış, dar bir alanda manevralardan yoksun bırakılmıştı… Bir çıkış yolu olmalıydı!  O da bulundu!  İşgal ve Darbeyi yapan  FETÖ örgütü ise Rus uçağını düşüren de  odur. Bütün bunlardan sonra uçağın FETÖ örgütünce düşürüldüğü, bunun için çok üzgün olduğumuz, Rusya’ya gönderilen heyetlerle Rusya’ya  enine boyuna anlatıldı.  Bu haklılığımız  göstergesinden sonra, Rusya ile anlaşılarak dünya’nın olabilecek veya karşılaşabileceği büyük tehlikeler, ABD ile savaş, belki de Üçüncü Dünya Savaşı,  geçici olarak önleniyordu; fakat çok kısa bir sürede görülecektir ki ABD’in bu tavrı devam ederse ( “En kötü BARIŞ, en iyi SAVAŞTAN yeğdir!” inancına sıkı sıkıya bağlı alan biri olarak ) ileride bu savaş kaçınılmaz hale gelecektir.
DAR GEÇİT ve ÇIKIŞ İÇİN ÇARELER

Şimdi bu ülkede bulunan herkes, her sorumlu hesaba çekileceğe benziyor.  Haburda seyyar mahkemeler kurarak dağdaki teröristleri “Suçsuzsun, serbest bırakıldın!..” diyerek serbest bırakan savcılar; onları PKK bayraklarıyla Habur Sınır Kapısında arabalar ve PKK bayrakları ile karşılayan devlet adamları ve yetkililer; bu teröristlerin bir kısmını devlet memuru olarak göreve başlatan ilgililer, …ve benzerleri için hiç bir ifade ve hesap vermeyecek, yargılanmayacaklar mı?  
Diyarbakır’da Cezaevlerini kapatan, beş yüzün üzerinde operasyon yapmak için Valiliğe yazılı olarak müracaat eden komutanların  müracaatlarından, sadece dördüne sınırlı olarak izin veren mülküye amirleri, PKK’nın terörist faaliyetlerine operasyon yapmayarak onların şehirlerimizde, ilçelerde ve sokaklarımızda örgütlenmesine: Mayın, patlayıcı, titan gazı, yerleştirerek, üzerlerine asvalt döşettirilirken onları seyreden, onları seyrettirenler ve bu kadar vatandaşımızın canını hiçe sayanlar ve ölümlerinden sorumlu olanlar…ve benzerleri için hiç bir ifade ve hesap vermeyecek, yargılanmayacaklar mı?   Doğu vilayetlerimizin yerel yönetimler ilan etmesini, çarşı pazar ve sokakların silah yığınağı yapılarak, bölge adları ve levhalarının değiştirilmesini, vali, kaymakam, ve kolluk kuvvetleri atayarak memur ve vatandaşlarımıza kimlik soran, yol kesen, otobüsleri durduran, kamyon ve otobüsleri yakanlara, üç yıl boyunca ses çıkarmamış olanlar;
Savcılarımıza dahi mahkeme kurarak yargılama yapanlara göz yumanlar; okulların, camilerin içindeki insanlarla birlikte, yakılmasını beklemiş olanlar…
Karakolları etkisizleştirip, cezaevlerini kapatmış olanlar; PKK, PYD, KCK, İŞİD…vb. lerinin ülkeyi kan gölüne çevirmesini, devletin bütün üst düzey makamlarına FETÖ denilen örgütün elemanlarını yerleştirerek, devleti tek tek ve adım adım ele geçirmesine yardım, yataklık ve bizzat onay veren, verenler(150 General, 10 bin Subay, 12 bin Astsubay ve 100 bine yakın Polis, 25 bin civarında öğretmen,...vb.) vatandaşımızı bunların kucağına itmiş veya cemaatçi olmalarına göz yummuş olanlar… ve benzerleri için hiç bir ifade ve hesap vermeyecek, yargılanmayacaklar mı?  
Ülkeyi FETÖCÜLER  için (Ne istediler de vermedik!..) denilen örgüte teslim ederek, tüyü bitmedik yetimlerin hakkını, kanı pahasına biriktirdiği kaynaklarını, bu örgüte akıtan siyasî makamlar, yönetim de yargıya gidip ifade vermeli"Ben kandırıldım. Milletimden ve Allah’ımdan af diliyorum. Allah Beni affetsin!  Bukalemun bunların yanında az kalır…” demekle olmaz. Bu kadar insanın şehit olması, evlerin yakılması, camilerin bombalanması, okulların içindekilerle birlikte yakılmasında, Ankara İstanbul, Suruç  Gaziantep, Elağzı ... vb. toplu katliamlar ve canlı bombaların ülke içinde cirit atmalarında payı ve katkısı, ihmali olan, her kim varsa, Halkın ve Hakk’ın karşısında ifade vermeli, yargılanmalıdır. Darbenin yapılanmasına kadar neden beklenildiğinin …ve benzerleri için hiç bir ifade ve hesap vermeyecek, yargılanmayacaklar mı?  
Sn, Erdoğan Orta Doğunun Eş Başkanı olduğunu basında yayında açıklamakta ve Orta Doğu'yu şekillendirmeğe çalışan ABD’nin,  gizli emellerini henüz anlayamamış(!), bu konuda en as elemanı değil miydi?.. ABD, Sn. Erdoğan eliyle, Orta Doğuyu şekillendirecek, Diyarbakır Dünyanın başkenti olacaktı… Büyük Kürdistan kurulacak, İsrail’e yeni ve büyük Kenan diyarı, Sion dağı Ararat(Ağrı) dağı ve çevresi Fırat, Dicle havalisi bahşedilecekti… Türkiye de çeşitli eyaletlere bölünerek Suriye tarafına doğru çekilecekti.
ABD gizliden gizliye Dünyaya hakim olma, Türkiye’yi de ortadan kaldırma projeleri yaparken FETÖ’de ABD Pensilva Karargahında bunlara hizmet etmekte, mevcut iktidar kadroları ile on dört yıl boyunca, Devletin en önemli en kritik yerlerine yerleştirilmekte yarış yaptıkları …ve benzerleri için hiç bir ifade ve hesap vermeyecek, yargılanmayacaklar mı?  
Bence vicdanımızı rahatlatmak için dahi olsa, herkes gelip tek tek ifade vermelidirler. Bir suç, hata varsa, bunu gökten inen yağmurlar getirmedi!  “Allah’tan aff dilemekle, milletten özür dilemekle bu millet vicdanını kimse rahatlatamaz, bu asla mümkün değildir…
Millî Eğitim Bakanlığına zar zor girebilmiş fakir bir köylü, bir hizmetli, eski BAĞKUR, SSK’da bir lise mezunu muhsebe memuru gariban hesap veriyor, açığa alınabiliyor, maaşının üçte biri kesilebiliyorsa; ve herkes tüm yetkililer, eğer bir suçu olmadığına inanıyor ve vicdanı rahatsa gidip ifade versin. Hesaba çekilsin, milletin vicdanı rahatlasın; ancak böylece millet teskin olur, sukûn bulur, huzurlu olur. Aksi ise bir felakettir. Adaletin terazisinin biri kefesi, her vakit havada, diğeri yerdedir...
KÜRT KORİDORU MASALI
Eş Başkanlık Masalına kanan siyasetçilerimiz, yaptıkları yanlışlığı  on dört yıl boyunca sürdürüp, ülkenin doğusunu ve büyük şehirlerin bir kısmını dış güçler ve onların uzantıları PKK, KCK, PYD, İŞİD…vb. vasıtasıyla bir kalburun yırtılan delikleri gibi delik deşik edebileceklerini görme, uzak görüşlülüğünden yoksun kalmışlardır. Böylece gelinen noktada “Eş Başkanlık” , “Çözüm Süreci”, “Akil İnsanlar”, sonra en yetkili ağız Arınç:”Yaptıklarımızı herkese beğendirmek zorunda değiliz.” (http://t24.com.tr/haber/arinc-akil-insanlara-vatan-haini-diyebilen-siyasetci-musveddesi-insanlar-var,227212), MUSTAFA KARAALİOĞLU
Çözüm, ‘milli’ ve ‘üniter’ devletin garantisidir.( https://www.akparti.org.tr/site/basin-raporlari/tarih/2013-03-29/P1)

Sn. ERDOĞAN, FETO için milletten iki kez af diledi: " Bu hain örgütün gerçek yüzünü önceden ortaya dökememenin üzüntüsü içendeyim. Bundan dolayı hem milletime hem Rabbime verilecek hesap olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin." (http://www.internethaber.com/erdogan-af-diledi-verecek-hesabim-oldugunu-biliyorum-1704059h.htm)
 Bütün dost ülkelerle aramız bozulmuş Esed’i indirme politikası ile bütün harekat kabiliyetimiz felce uğramış, yanlış uygulanan politikalarla Şam’da Emevi Cami’sinde namaz kılacakken Batı ve Doğu  arasında sıkışıp kalmıştık. Bugün, Ruslar ile anlaşmamız, eski dostluk bağlarını yeniden tesis etmek girişimlerimizle iyi bir yolda olduğumuz bir gerçektir. Mutlak Mısır ile de buluşup konuşacak Konya'da veya Şam'da Emevi Camisi'nde hep birlikte namaz kılınacaktır; çünkü ebedî dostluklar olmadığı gibi ebedî düşmanlıklar  da yoktur. İnsanlar için olduğu gibi devletler için de bu böyledir... Şimdi eksi sıfır sorunlu komşuluktan artı sıfır sorunluluğa geçiş zamanıdır. Bizim için dinlenmek işin şeklini değiştirmekten ibarettir…
Bugün ne oldu? Dün, Ceraplus’ta, Kobani’de,  İŞİD’i yönetenler,  PYD’yi bizim buradaki sağ kolumuz diyerek havadan ve karadan kamyonlar dolusu silah dağıtanlar, kayıp mı oldular? Bunlar Kobani’de Ceraplus’ta aynı oyunu sergileyenler değil miydiler? Bugün oyun bozulmuştur. Aynı tuzağa bir daha düşmeyeceğiz.
PKK NEDİR NE YAPMAĞA ÇALIŞIYOR?


1974 Yılında Abdullah ÖCALAN tarafından Marksizist Leninins bir fikir doğrultusunda kuruldu. Maksat Türkiye’nin doğusundan, İran’ın Kuzey Doğusundan,, Irak’ın Kuzeyinden, Suriye’nin kuzey doğusundan koparılacak Bağımsız ve Sosyalist bir Kürdistan kurmak hayali ile yola çıkan ÖCALAN bazı Terörist örgütlerle işbirliğine girmiştir. Eylemlerinin finansmanını genellikle yurt dışından karşıladığı, ve maddî ve manevî destek gördüğü de bir gerçektir.

Komutanlar: Abdullah ÖCALAN, Şemdin SAKIK, Osman ÖCALAN, Mahsun KORKMAZ, Nizamettin TAŞ, Mazlum DOĞAN, Kani YILMAZ, Hüseyin YILDIRIM, Haki KARER, Halil ATAÇ; Yenileri:  Murat KARAYILAN, Bahoz ERDAL, Cemil BIYIK, Mustafa KARASU, Duran KALKAN, Rıza ALTUN, Ali Haydar KAYTAN, Zübeyir AYDAR…
PKK’nın içinde doğudaki Kürt Aşiret çocukları olmakla birlikte yüzde 30’unu yabancı uyrukluların teşkil ettiğini MİT Raporları ve basından duymaktayız. Yine MİT raporlarında PKK’nın toplam  altı bin beş yüz militanı olduğundan bahsedilirken,  bunların iki bine yakınının yabancı uyruklulardan teşekkül ettiği ve yüzde on ikisinin kadınlardan oluştuğunu da açıklanmaktadır. Bunlar içerisinde:  Alman, İsveç, Hollandalı, kandırılmış birkaç Avrupalı da var. Bunlara zaman zaman para karşılığında başka ülkelerden gelip katılan başkaları da var; fakat genel olarak kandırılmış Irak, Suriye ve Türkiye Kürtlerinden oluşmuş bir terör örgütüdür. Sonradan ABD, İngiltere, Almanya, İran, hatta Suriye tarafından kullanılmıştır.
CERABLUS, SON ÇIKIŞ (Fırat Kalkanı)
Suriye’de Kürt koridoru tamamlanmış durumdadır. ABD, PYD ve PKK’yı bu konuda destekleyerek ille de burada bir Kürt koridoru oluşturmak istemekteydi. Ceraplus, burada oluşturulmak istenen son kapı olarak kalmıştı. İşte Türkiye, bu koridorun oluşmaması için Ceraplus’a giriş yaptı ve Batı devletleri ile ABD’nin desteğini bir anda bozguna uğrattı ve onlarca yıllık ABD’nin planı bozulmuş oldu. ABD bu planı bozan Türkiye’ye koştu:

“Aman yapmayın! Etmeyin! Bizi yanlış anladınız. ABD, Türkiye’nin en büyük dostu…”  falan filan laflarla kürsülerde şov yapsa da iş işten geçmişti… Türk ordusu bu kararından, bütün terör örgütü bu sahadan tamamen temizlenip bitirilinceye kadar devam etmeli ve asla bu karardan vaz geçmemelidir. ABD, Türkiye’yi kendi kararından vazgeçirip PYD’yi koruma ve her vakitte elini ateşe sokmadan,  maşası  PYD’yi, belki de tüm Orta Doğu için bugün kullandığı gibi ileride de kullanmak istemektedir.
PYD bir terör örgütüdür ve Fırat’ın batısında, doğusunda; güneyinde veya kuzeyinde olması, bizim için asla fark etmemeli. Sonuna kadar gidip PYD, PKK, KCK, İŞİD…vb. adını bildiğimiz bilmediğimiz, her ne kadar terörist varsa, Türkiye’nin ve insanlığın düşmanıdır. Gittiği  ve görüldüğü yerde, tek kişi kalmayıncaya kadar imha edilecektir. Bundan asla dönüş olamaz… Aksi halde Türkiye, otuz yıldır uğraştığımız yaklaşık kırk binin üzerinde vatandaşımızın kanını içmiş bu beladan, bir daha asla kurtulamaz… Bu örgütlerden, tamamen kurtulmak için, bugün yakaladığımız bu fırsatı ve arkamızdaki "Dünya Kamu Oyu Destek ve Memnuniyetini", başka hiç bir zamanda bulmamız MÜMKÜN OLMAYACAKTIR…

Kim? Kimin malını, kime vermeyecekmiş?!.. Bizim olan tapuları, tereyağından kıl çeker gibi avucumuzun içine almalıyız...
Operasyon son hızla en süratlice bir şekilde ve hiçbir etkiye aldırmadan devam edecek, tek bir terörist kalmayıncaya kadar bütün eşkiyalar imha edilecektir...Cuma, Ankara, 02 Eylül 2016,

KAYNAKLAR:
1).http://www.turkhackteam.org/terore-lanet/907870-pkk-nedir-ve-kimlerden-olusmustur.html
2).http://www.viratrabzon.com/haber/pkk-silahli-gucu-kimlerden-olusuyor-1100.html
3).http://www.aljazeera.com.tr/dosya/pkk-nasil-kuruldu-ve-guclend
4).https://www.google.com.tr/#q=Erdo%C4%9Fan+Milletten+ve+Allah%27tan+af+diledi&gws_rd=cr

4 Ağustos 2016 Perşembe

İŞGAL SONRASI DURUM Abdullah Çağrı ELGÜN

İŞGAL SONRASI DURUM
                              Abdullah Çağrı ELGÜN

 “ORDU MİLLET EL ELE!”
Çöp kamyonlarının askerî kışlaların önünde utanç verici bir şekilde durması: “Ordu Millet El Ele!” veciz sözümüzün anlamını sıfırlamamalıdır. Bu durum, silahlı kuvvetlerimiz için söylenmiş, güzel bir sözdür. İçi boşaltılmasın. Bu durum devam ederse, ordumuzun millet ile olan bağlarını koparır, onları değersizleştirir, itibarsızlaştırır, ordu ile millet arasında husumeti güçlendirir. Ülkemizin ezici ve vurucu gücü medarı iftiharımız, öğünç ve kıvanç kaynağımız ordumuz, halkımızın gözünde ötelenmiş, itelenmiş, aşağılanmış, değer kaybetmiş, işe yaramaz, morali bozulmuş, içinden çıktığı halkımızla karşı karşıya getirilmiş, araları açılmış vaziyette; sadece melun düşmanı sevindiririz... 
Bu görüntülerle Ordumuz hırpalanmakta, ezilmekte, rencide edilmekte, linç edilmekte, itibarsızlaştırılmaktadır. Bu uygunsuz görüntüler, (Gözlerimle gördüm ki Milli Savunma Bakanlığında görevli subaylarımız görev yerlerinden, asker kışlasından sivil kıyafet giyerek çıkmaktadır?!..) ordu, milletinden korkar, millet orduya kin ve nefretle bakarsa, askerimizdeki, asırların gelenek, bilgi görgü ve deneyimleri çürür, inancı bozulur, siyasete bulaşır ve ordu biter. Niteliksiz komutanlarla ülke, isyancılarla birleşerek memleket yeni bir kaosa sürüklenip bitirilebilirler. Panik halkta başlar, ordu ve polise geçer... Bunu uzak hedef olarak göremezsek, ülkemizin geleceğini, bekasını tehlikelere atabiliriz. Bu durumun, ne kadar tehlikeli olduğunu görmek, düşünmek mecburiyetindeyiz.
Operasyonlar ve yakalamalar yapılırken ordunun içinde hiçbir eylem ve işgale kalkışmamış, sadece emir komutanın verdiği emir ile hareket eden, o hain genarali vuran astsubay gibi “işin vehametinden habersiz, verilen emre kayıtsız şartsız ve mutlak itaat edenler” bir bölümünün tırpanlanmaması, sindire sindire, her tecrübeden yararlanarak acele; fakat geri dönüşü mümkün olmayan yanlışlıklara meydan vermeden, günahsızların da içine kin ve nefret ekmeden, kırmadan, incitmeden, küstürmeden yapılmalıdır. Bu köklü değişiklikler, operasyonlarla sürekli iltihaplanan ur, iltihaplı bölgeden keskin bir neşter ile alınarak, boşaltılması farz olmuştur… 15 Temmuz 2016’da bu darbeye şiddetle karşı olmamız ve sokakları meydanları doldurmamız boşuna değildir… Bundan sonra da Büyük Türkiye’yi kurma idealimiz, her geçen gün yeniden güçlenecek, Türkiye’nin kuruluşunun 100. Yılı, 2023’lü yıllarda, Türk milliyetçilerinin ideali gerçekleşecektir.
İŞGALCİ FETO ve AVANELERİ
İşgali durdurduk. Türkiye, FETO gibi sinsi, kendi halkına bomba ve kurşun yağdıran düşman ile karşı kalmıştır. Bu konuda iktidarın, MİT’in İSTİHBARATIN, çok büyük gafı ve ihmali olduğu su götürmez bir gerçektir; fakat bugün, bunun yeri olmamakla birlikte, geçmişte yapılan hatalardan da ders almadan, olmuşları görmemezlikten gelerek de yol alamayız… Zaman zaman gerilere gidip, geçmişe bakmak ve bizim, bu hale gelmemize sebep olan, yanlışlarımızı da gözden geçirmek zorundayız… Bu sebeple, hem bu konuları enine boyuna gözden geçirmek hem de bugün bu işgale karşı “Yüce Türk Milleti!..” ve onun iktidarda olan hümetinin, sonuna kadar yanında olduğumuzu belirtmek isteriz. Allah korusun, ülke ve insanlarımız, bu görünenlerin belki de bin katı geçmişlerde yaşadığımız, büyük bir kıyım, hapisler, zindanlar, Yassı Adalar, idamlar ve büyük infiallerle, karşı karşıya kalacak, ülke bilmem kaç yıl geriye gidecek, kalkınma sekteye uğrayacak belki de ülkemiz bölünebilecekti… İşin şakaya gelir bir tarafı olmadığını da görmek gereklidir.
Ülkemiz, çok büyük yaralar almış olmasına rağmen, bu ülke ve bu ülkenin mensupları da büyük bir millet olmanın verdiği öğünç ve gururla, fedakâr evlatlarının ellerinde, bundan sonra da geleceğin yüksek ufkundan, bir güneş gibi doğmayı başaracaktır.
İnanıyoruz ki: Büyük Türk milletin bekasına gönülden bağlı olan milletin evlatları, yerli ve millî duruşumuz, ayrılıkları kucaklayacak, farklılıkları harmanlayarak, Yüce Türk Milletin unsurları olarak, geleceğe daha emin adımlarla başı dik, alnı açık olarak yürümeye devam edecektir. 
 “BALYOZ”, “ERGENEKON” gibi uydurma kumpas ve operasyonları ile askerimiz büyük yara almış, İŞGAL ile de tam anlamıyla tırpanlanmıştır…
Türkiye, adı konmamış, ne olduğu tam belli olmayan, bir savaşla karşı karşıyadır. Millî güvenliğimiz tehlike içerisinde olup ve bu konu, cevabı aranan sorulardandır. ABD bu konuda çok sert cevaplar vermiş olup işgale kınamamış, karşı çıkmamıştır. Papa’nın Kardinaller ve FETO bağlantılarının yeni olmadığı FETO’nun Kırklareli Vaizi olduğu sıralardan bu yana, belgelidir. Bugüne kadar bunu bilenler, İstiklâl Marşı ile gırgır geçenler, Atatürk’ün Gençliğe Hitabı ile maval okuyan kendini bilmezler, bugün hiç şüphe yoktur ki kendilerine gelmiş ve bu milletin değerlerine yeniden sarılmanın ve sahiplenmenin gereğini hissetmişlerdir.
FETO’yu kim güçlendirdi? Kim onları bürokrasiye kafile kafile, gurup grup, cemaat cemaat, vagon vagon taşımıştır? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını, ülke kaynaklarını, özel proje kapsamındaki orman ve vakıf arazilerini, millî ve yerli kaynaklarını, devlet bütçesini sonuna kadar açarak, onların kirli amaçlarının gerçekleştirmesine hazinedarlık  yapmış, milletin alın teri, göz nuru, emeğini, vergileri ile kıymetlendirilmiş her taşınmazı onlara sunan bakan, vekil, müsteşar, diğer bürokrat ve iş adamları kimlerdir, onlara bu imtiyazları kimler sağlamış, bir bir açığa çıkarılmalı, gereği yapılmadır?..
Ülkemiz üzerinde, karabulutların dolaştığı şu günlerde: “Türkiye’ye, dış güçler tarafından müdahale edilmesi için çağrıda bulunan, aklını kaçırmış bu Mezcup, Hoca kılıklı şaşkın!..”, Türk insanının cevherini de umutmuş görünmektedir.  Ülkemizde bütün bu olay ve durumlar olurken, gelinen bu noktada, kendi iç; ve öz cevherimize, öz kaynaklarımıza özümüze, tarihimize, millî benliğimize, bizi biz yapan büyük önderlerimizin görüş, düşünüş, tarihî deney ve tecrübelerin ışığında, bıraktıkları mirasa, ufuk açan söz ve demeçlerine, hitabetlerine, yeniden sarılacağız… İçerimizde kangren olmuş, kokuşmuş, “İşgal”i üreten ortamı ortadan kaldırmadan, yeni yeni işgalleri ve yeni yeni terörü de ortadan kaldıramayız.”
 2007-2013’e kadar gelen “Balyoz, Ergenekon” gibi ‘Kumpas’ davalarında ne kadar general varsa tasfiye edilmiştir. Bugün de durum farklı değildir. Tasfiye yapılırken çok dikkatli olunmalı, asker siyasetin oyuncağı yapılmamalıdır… Askerin Türk milletine, onun anayasasına ve ordusuna, sadakatle bağlı olduğunu bilmeyen yoktur. “Bu Operasyonlar Türk Silahlı Kuvvetlerini Bir Çökertme Hareketi Olabilir mi?” Yoksa uzak diyarlarda yazılmış başka başka senaryoların, taşeronlar eşliğinde uygulamaya konulması mıdır?..
FETO, bunu kendi başına mı yapmıştır? Yoksa bunu ABD mi organize etmiştir? Genel Kurmay Başkanı’nın, FETO ile görüştürülmek istenmesi de çok ilginçtir. ABD tarafından, FETO‘nun iadesinin derhal yapılmayıp, “İpe un serilmesi” de onun hâlâ geçerli bir akçe olarak kullanılabilir olduğunu göstermektedir. ABD'nin henüz FETO’dan beklentileri olup ondan vazgeçmemektedir?. Eğer, FETO’nun işi bitmiş olsa idi ABD, hiç şüphesiz, bekletmeden FETO’yu, derhal teslim ederdi… ABD, FETO’yu teslim etmiyorsa, Türkiye yapılan işgalin içinde ve arkasında, ABD'nin ve hatta Almanya ve veya başka devletlerin de olduğunu anlamak için, müneccim olmaya gerek yoktur... 
KENDİ CEVHERİMİZ, EHLİYET, 
LİYAKAT, SADAKAT
Bu millet, çok çekmiş çok yorulmuştur. Kendisini idare edecek kişileri seçerken, kendi cevherinden, kendi kanından olmasına mutlaka dikkat etmek gerektiği, bir defa daha tarih önünde ispatlanmıştır… Geçmiş tarih, bunun belgeleri ile doludur. İhaneti, her defasında bağrımıza bir hançer gibi saplayanlardan, kalleş ve sinsi düşmanlardan kurtulmamız gerekmektedir. Şimdilerde, en çok dikkat edilecek kıstas, hiç şüphe ve tereddüt yoktur ki: KENDİ KANIMIZ, KENDİ CEVHERİMİZ, EHLİYET, LİYAKAT, SADAKAT olacaktır.
ÇELİŞKİLERİMİZİ UNUTACAĞIZ

“14 Ekim 2009 Türkiye-Ermenistan Millî Maçı”nda Azerbaycan Bayrakları Stadyuma sokulmuyor, sokulanlar da tek tek ellerden alınıp stad dışına çıkarılıyordu…Yöneticilerimiz, Bursa’da Azerbaycan bayraklarını yasaklıyordu… (m.haber.com.spor,futbol. Azarbeycan bayrakları ne zaman yasaklandı?) Yaptığımız bu yanlışlarla, Ermeniler tahrik olmasın diye, hem Türkiye’de yaşayan kandaşlarımızı hem de kardeş ülke Azarbeycan’ı küstürüyorduk
(Hürriyet, 14 Ekim 209,Yazarlar Yılmaz ÖZDİL, “Bu Macı Vericez Başka Yolu Yok!.”)
Bu yetmiyor, 2002’ de sıfırlanan terörizm, on yıl sonra 2012’de şaha kalktı. PKK tahrik olmasın diye Atatürk resimleri ve Türk bayrakları yine bu yöneticiler tarafından indiriliyordu?..  5 Eylül 2012, (Ortadoğu Gazetesi, Yıldıray ÇİÇEK: “Türk askerini bayrak İndirirken Öven Sen Değil miydin?”), (4 Eylül 2012, Aydınlık Gazetesi: İsmet ÖZÇELİK: “AKP Açılımı, Bayrak İndirtiyor.”, “Ben de herkes gibi bunlara yardımcı oldum.”, Rıza ZELYUT”, Perşembe, 4 Ağustos 2016, Ülke TV konuşması”) 
Darbeyi üreten ortamı ortadan kaldırmadan, terörü ortadan kaldıramayız.” Kısaca her zaman tekrar ettiğimiz gibi düşmanı, dışarıda aramak yerine, içeriye bakmak, içeriyi hallettikten sonraki her vakitte, dıştakilerin hakkından geliriz!..
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, kimi istiklâl Marşı’na karşı çıkıyor, kimileri de Marşımız söylenirken ayağa kalkmayarak oturmaya devam ediyor, kimi de Rabia selamı veriyordu…
Bizim yöneticilerimiz ya tarih bilmiyor veya tarihten ders almayı reddediyorlar; çünkü kapatılan kurumlar ve askeri okullarla sistemin düzeltilebileceği yanılgısı devam ediyor… Tarih’te Nizam-ı Cedit, Yeniçeriler, Askerî Alayların, sonrasında da nelerin olduğunu unutmuş onlardan sonra da çıkmış ve bastırılamamış isyan ve işgalleri görememişlerdir... 
“Tarihi tekerrürdür diyorlar; hiç ibret alınsaydı, o tekerrür mü ederdi?” sözünden de ibret almak ve ince eleyip sık dokumak; fakat meseleyi kökünden halletmek gerekmektedir…
Asker, siyasetin oyuncağı haline gelirse, cephede şevkle savaşacak kişi bulamamak endişelerimizi artırmaktadır. Askerin bu durumunu, hukuksal olarak da güvenceye almak, hukukî açıdan da düzenlemeye ihtiyacı vardır.
Bunca zaman yapılmış yanlışları ve çekişmelerimizi unutacağız. Gün, bir beraber olma, kenetlenme ve Türkiye’nin yanında olma günüdür. Bağrımıza ateş düşmüştür.
“SÖZLEŞMELİ PERSONEL ve TAŞERONLUK !..”
Son günlerin en gözde ve iktidarın iştiyakla uyguladığı program “Sözleme” dir. Kanaatimce “Sözleşme”: İnsanımıza vurulmuş en alçaltıcı kelepçe, milletin çocuklarını hiç sayan, değersizleştiren, güven eksilten, ezik ve ötelenmiş hissettiren en aşağılayıcı bir uygulamadır. “Ben size güvenmiyorum!” Ne demek?.. Size kim güvenecek?..
Millete giydirilen bu ateşten deli gömleği sözleşmeli öğretmen, sözleşmeli asker, sözleşmeli doktor, sözleşmeli hemşire, insanlarımızın geleceğe güvenle bakmasını engelleyen “Sana güvenmiyorum!”, “Sana güvenemiyorum!”, diye sırıtan, aşağılayıcı uygulamalar, derhal ve tez zamanda kaldırılmalıdır. Bu mesleklerin hemen hepsi sadece para ile değil, gönül zenginliği ile yapılacak mesleklerdir. Güvensizlik, güvenememek ne demektir? Nasıl bir tepeden bakış, aşağılayıcı telaffuzdur?!..  Bu mesleklerin değeri para ile asla ölçülemez. En yanlış uygulamalardan biri hiç şüphesiz “Sözleşmedir!…”
Sözleşme aynı zamanda adaletsiz bir uygulamadır. ÜÇRET, artı SÖZLEŞME, eşit MAAŞ toplamı kimi kurumlarda, otuz milyona yaklaşırken, hemen hemen aynı işi yapan Taşeronlar 1300TL’ya mahkum edilmektedirler. Eşit işe eşit ücret de değil sadece YANDAŞLARI KAYIRMA milletin öz evladını köleleştirmedir... Milletimizin çocuklarını kendine güvene güvene, göğsünü gere gere, ezilmeden, büzülmeden, anlı açık, başı dik olarak durdurmak gerekir.
İnsanlarımız, ülkesi için canı verecek kadar tanklara, savaş uçaklarının, makinalı tüfeklerin önüne kendini atabilecek kadar bu ülkeyi sevebiliyorlarsa onları “Sözleşme” ile küçültmek ve rencide etmek, değil; devletinin vatandaşına verdiği yüksek değer, sağladığı öz güven, vatanının ve milletinin sarsılmaz sinesinde olmanın, yüksek gururu, kıvanç ve sevinci içerisinde “Kadrolu” olarak bulunması ile mümkün olacaktır…
İNSANLARIMIZI, MİLLETİMİZİN ÇOCUKLARINI, GENÇLERİMİZİ, EN ALÇALTICI, KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ ve GÜVENSİZ, DEĞERSİZ HİSSTTİREN BU UYGULAMALAR: “SÖZLEŞME ve TAŞERONLUKTUR…”
İKTİDAR, “SÖZLEŞMELİ, TAŞERON” GİBİ HAKSIZ VE USÜLSÜZ TAŞERONLAŞMAYA, DÜŞÜK ÜCRET, İŞ GÜVENCESİNDEN YOKSUNLUK DEMEK OLAN BU UYGULAMALARA, GEÇİCİ GÖREVLENDİRMELER, VEKALET SİSTEMLERİNE DERHAL SON VERMELİDİR. Bu adalet değil: İkiliktir, ayırımdır, haksız usulsüz ve keyfi uygulamalardır.
“Devletin aslî ve sürekli hizmetlerini, tarafsızlık ilkesi içinde yürütmek olan kurum yöneticileri, mesailerinin büyük çoğunluğunu personeli yıldırmak, liyakatsiz atamalara kılıf uydurmak, istemedikleri personeli geçici görevlendirme yoluyla uzaklaştırmakla geçirmektedir.” (Sedat YILMAZ: “Kamu Hizmetleri Nereye?”, KAMUTÜRK, KAMU-SEN Dergisi.Yıl 4, sayı:15.Şubat 2016, s. 7.Prg.7)
Dikkat! Dikkat!.. 83 milyona yaklaşan Türkiye’de, memur sayısı gelişmiş ülkelerde istihtam edilen memur sayısının, yarısından daha azdır… Bu konuyu iktidar sahipleri masaya yatırıp düşünmelidir…
Bugün, Demokrasi uğrunda şehit olmuşlara: 3.303TL. maaş ve yeterli oranda tazminat ödenirken, kıskanmıyoruz, hatta bunlara beş bin Türk lirası ödensin. Şahsen bundan pek memnun olur, onur duyarız; çünkü gelecek tehditlere karşı da hiç kuşkusuz, bu vatan evlatları devletinin arkasında ve devletini koruyacağının bir göstergesi olup teşvik edilir, inandırılırsa, Allah korusun, böyle ani başka bir tehlike anında, daha büyük müdafaalar ve başarılar yapmak mümkün olur…
Bunlar olurken hali hazırda çalışan ve master yapmış 36 yıllık akademik bir personele kamuda ödenen maaşa bakınca “Düz maaş: 2.150TL” bunu garipsememek hakkaniyetten bahsetmek mümkün değildir!.. Siz, yıllardır başarılarla koşmuş ve büyük emek ve sadakatle çalışan memuruna, bu aşağılatıcı muameleyi reva görürseniz, bunu hangi adalet ile bağdaştırabilirsiniz?  Kaldı ki gelişmiş ülkelere nazaran, nüfusu çok yüksek ve memur sayısı çok düşük olan Türkiye’de, bu rencide edici uygulamayı bir müddet belki sürdürebilirsiniz; fakat “Özelleştirme, Teşeronluk ve Sözleşme” uygulamasıyla, milletinin çocuklarına: “Sana güvenmiyorum!” diye onu aşağılayan, rencide eden devletin, millete rağmen, bu uygulamayı kabul ettirerek, uzun süre devam ettirebilmesi  mümkün değil hatta imkansızdır!..
“Türkiye’de, memurların iş güvencesi garanti ve sınırsız değildir. Bu hak ve ödevler, 657 DMK.ile sınırlandırılmıştır. Buna karşılık Dünyanın gelişmiş ülkelerinde Memurların hayat boyu iş güvenceleri bulunmaktadır. (Almanya, İtalya, Avusturya, İspanya, Kore…vb.) “TÜRKİYE KAMU-SEN, AR-GE MERKEZİ, “657’yi bileler Konuşsun,” Ankara, Ocak, 2016, s.10”
Yukarıdaki şema da göstermektedir ki nüfus yoğunluğuna göre, Türkiye’deki Memur İstihdamı gelişmiş ülkelerdeki memur istihdamından, daha düşüktür. Devlet bu istatistiki bilgileri dikkate alarak İlkokul mezunlarından başlayıp yaş sınırına bakılmaksızın, yeni memurlar almalı, işsiz vatandaşlarımıza da kapı açmalıdır...
Ülkeler Nüfus Yüzdesi    Milyon   Yılı       
Danimarka         34.9         5.605       (2013)
Norveç              34.6         5.214       (2016)
Çek Cuh.           34.0         10.512     (2013)
Letonya             31.2         2.013       (2013)
İsveç                  28..1        9.588       (2013)
Slovekya           27.2         5.424       (2016)
Macaristan        26.8         10.198     (2015)
Polonya             25.2         38.533     (2012)
Ukrayna             21.7         45.480     (2013)
Kanada              20.4         35.141     (2013)
Belçika               21.5         11.156     (2013)
Fransa                19.8         65.107      (2013)
Avusturalya      18.4           8.464     (2013)
İsviçre                18.0           8.058     (2013)
İtalya                  17.3         58.704     (2015)
İspanya             17.1         47.059     (2013)
Portekiz              16.4         10.562     (2011)
Türkiye             12.9         83.000     (2016)

“TÜRKİYE KAMU-SEN, AR-GE MERKEZİ, 657’i bileler Konuşsun, Ankara, Ocak, 2016, s.11”
ASIL FETOCULAR AKP’NİN İÇİNDEDİR

FETOCULAR, AKP’nin içinde elini kolunu sallaya sallaya gezmektedirler. Bakan, Belediye başkanı, Müsteşar, Genel Müdür, Kurum Başkanı, Daire Başkanı ve bunlarla iş bağlantıları ve ticarî alış veriş birliği içinde, büyük para transferlerini sağlayan, bankalarla olan irtibatları, finans kuruluşlarını ellerinde tutarak onları iş adamları ile ortak kullanan Bürokrat, İşadamı bağlantılı, FETOCULAR da  hâlâ işlerine devam ediyor, ellerindekilerini başkalarının üzerine, yakın eş ve dosta, elden ele bankadan bankaya transfer edip, naklediyor, değiştiriyorlar… Şimdi, bunlar ve uzantıları ya bürokrat-tüccar olarak devam ediyor; veya yeniden yeniden bu makamlara getiriliyorlar, bilinsin…
Hahambaşı veya FETO’yu arattırarak makam ve mevkie gelenler, belediye başkanlığında bir dönem daha kalmak için kılıktan kılığa giren bukelemunlar…Hâlâ yerlerindeler... Yarın bunlar ellerindeki güçle, başka işgallere kalkıştığında, meydanlarda Demokrasi Nöbeti Tutan Vatandaşları kim kurtaracak?
Bir zamanlar, İstiklâl Marşı söylemeyen ve söylettirmeyenler, Marşımız söylenirken ayağa kalkmayanlar, Marşımız’ın beste ve sözlerini değiştirmek, Marşı kaldırmak isteyenler... Türk’üm demeye utananlar, kimliğini inkar edenler, Türklüğü ayaklar altında çiğneyenler, içinde “Türk” geçen her kelimeden nefret eden, "Türk'e" düşman olanlar, bilsinler ki onları da: “Yüce Türk Milleti!” kurtarıyor. Bundan sonra da hâlâ kimliksiz, kişiliksiz. dolaşanlar varsa, akıllarına şaşmamak elde değildir….
Ülkeyi tam anlamı ile felç ettiniz. Doğudaki halkı, PKK, PYD, İŞİD, KCK…vb. teröristlerin kucağına ittiniz. Şimdi bunları toplamağa çalışıyorsunuz. FETÖCÜLERDEN için: “Ne istediler de vermedik?” diyerek, devletin bütün imkanlarını bunlara seferber eden de sizdiniz?
“Çözüm Süreci”, “Mutabakat”, “Demokratikleşme”, “Akil İnsanlar” masallarını anlata anlata bitiremeyen ve Karakolları kaldıran, PKK’ gocunur diye Türk bayraklarını toplatan da bu zihniyet değil miydi? Bugün bayraklarımız elde meydanlardayız!..  
Paralel Yapı’nın dershanelerinden geçmeyen okullarında okumayan kaç kişi kaldı?.. Meclisteki vekillerin çocukları dahi, hâlâ eğitimlerini oradan alıyorlar. Bundan sonra artık, asıl provokatörleri, devlet içinde çöreklenmiş, Bakan, Vekil, Belediye Başkanı, Bürokratlar ile İş Adamı ilişkilerine bakmak gereklidir. Bunların devletin banka, bütçe ve kaynaklarını nasıl kullandıklarını tespit ediniz. Para transferlerini gözden geçiriniz. Bunlar, Demokrasi Meydanlarında nutuk atmaya, hiçbir şey yapmamışlar gibi utanmadan, sıkılmadan, ellerini kollarını sallaya sallaya kürsüden nutuk atmalarına aldanacak mısınız ey iktidar?
Bu ÖRGÜT ve ELEMANLARI,  kendi menfaatleri uğruna memleketi satmış, memleketin menfatini  ayaklar altına almış, ülkeyi soyup soğana çevirmişlerdir. Tek tek tespit edilip temizlenmesi elzemdir.    
SONUÇ OLARAK:

Bu milletin Türk milleti olduğu,
Bayrağının ay yıldızlı bayarak,
Millî Marşı’nın İstiklâl Marşı,
Halkının Türk Halkı olduğudur.
Her türdeki demokrasimize vurulacak darbe ve işgallere geçit mermeyeceğimizi ve her durumda, kalkışanları ezip geçeceğimiz bilinmelidir.
Bunu yapan, yaptıran, bunlara çanak tutan, her kim varsa, bünyeden temizlenecektir.
Ülkeyi yönetmeye talip olacakların, bu milletin öz kanından öz cevherinden seçilmiş kişilerden olması gerektiği, bir kere daha belgelenmiştir…
Türkiye’yi sevmek, onu kurtarmak için: Kanı bozukların, vatan satıcıların, işbirlikçilerin, taşeron, çanak tutucu firma ve tüccarların, bu ülkeyi yeniden satmalarına fırsat ve yetki vererek, tam teçhisat, makam, mevki, para ve güç ile donatılmışlığından, arındırılarak ince elek, tel süzgeçten geçirilmesi, her türdeki mal varlıkları ve yetkilerinin ellerinden alınması, vatanını seven herkes için bir mecburiyet olmuştur… 
ŞİMDİ ZAMAN TEK OLMAK, BİR OLMAK ve BİRLİK OLMAK ZAMANIDIR. İŞGALCİLERE SONUNA KADAR: "DUR!" DİYECEĞİZ! BAŞKA TÜRKİYE YOKTUR!.. Salı, 2 Ağustos 2016, Ankara
KAYNAKLAR:
1.“14 Ekim 2009 Türkiye-Ermenistan Millî Maçı”
2.https://www.google.com.tr/webhp?sourceid=chrome-instant&ion=1&espv=2&ie=UTF-8#q(m.haber.com.spor,futbol.+Azerbaycan+bayraklar%C4%B1+ne+zaman+yasakland%C4%B1?)
3.http://bianet.org/bianet/siyaset/117637-bursa-medyasi-turkiye-ermenistan-macini-nasil-gordu
4.http://www.ensonhaber.com/ermenistanda-turkiye-ve-azerbaycan-bayraklarini-yaktilar-2016-04-24.html


Translate