CABER KALESİ ve GELİNEN NOKTA
Abdullah Çağrı ELGÜN
“Dedem koynunda yattıkça,
benimsin ey güzel toprak,
Neler yapmış bu millet, en yakın tarihe bir sor, bak.
Yerim sensin, göğüm sensin, cihanım, cennetim hep sen
Nasıl bir zinde millet çıktı, gördüm; hasta sînenden... ” diyor…
Neler yapmış bu millet, en yakın tarihe bir sor, bak.
Yerim sensin, göğüm sensin, cihanım, cennetim hep sen
Nasıl bir zinde millet çıktı, gördüm; hasta sînenden... ” diyor…
Dedemin koynun alınarak
getirildiği bu topraklar benden çıkarıldı… Yetmedi Doğuda da çıkarılmak
üzeredir… Bu onulmaz yara, kanamağa devam ediyor; fakat Türkiye, kendi
küllerinden doğan Anka Kuşu gibi, kendi küllerinden yeniden doğacaktır…
Büyük Türkiye(Osmanlı), beş
kıtada hüküm sürmüş, 24.milyon kilometre karenin üzerindeki toprağıyla, Türk
insanının ufuklarını süslemeye devam etmektedir. Genetik kotları bu özünde
barındıran Büyük Türk milleti, kendi içinden aldığı güçle yeniden dünyaya
açılacaktır.
26 Ocak 1699’daki (Haçlı
İttifakı, Kutsal Roma, Cermen İmparatorluğu, “Avusturya, Venedik ve Lehistan”) Karlofça
Antlaşması ile yaşanan ilk toprak kaybı, büyük Türkiye’nin gücünün sarsıldığı,
ihtişamını zaafa uğratan ilk antlaşmadır.
Ardından gelen yenilgiler: Duraklama (1579-1699); Gerileme (1699-1792);Dağılma (1792-1922)
dönemleri ile topraklar birer birer kaybedildiği zamanlardır. Bu gün gelinen
noktada durum aynıdır.
Tarih tekerrür etmektedir. Mehmed
Âkif Ersoy’un dediği gibi:
"Tarih”i tekerrür diye ta’rif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür
mü ederdi?.."
2004’te AKP’nin halkın büyük
bir tevveccühü ile iktidar yaptığı hükümet, ilk dört hatta altıncı yılına yakın
sattıkları yerler hariç; büyük hamlelere imza attı. Bu hamlelerden halkın da
memnuniyeti gözle görülür bir şekildedir. Altı yılın sonunda ise iktidar: Ülke
kaynaklarının satışı, yalan dolan, talan, şaşaa, dep debe, ihtişam içinde, tek
başına diktatörlüktür ve ülkenin bölünmüşlüğüdür. …
Muhalefetin ve iktidara
aleyhte söz söyleyenlerin tamamına yakınının susturulduğu, mevcutların da
susturulmağa çalışıldığı; televizyonların ve diğer basın kuruluşlarının İKTİDAR
HAVUZUNA ALINDIĞI, kırk binin üzerinde Polisin, Öğretmenin ve Okul
İdarecilerinin, Tecrübeli Bürokratın, acemi Bakanlar ve ekibi tarafından
Müşavir ve Araştırmacı yapılarak Bankamatik Memuruna düşürüldüğü, kıyıma
uğradığı;
Türk Milletinin bütün
unsurlarının DİNDAR, DİNSİZ; BİZDEN OLANLAR ve ÖTEKİLER adı ile ayrıştırıldığı
ve sürgüne tabi tutulduğu;
PKK, KCK ve İŞİD örgütlerinin
palazlandırıldığı ve PKK’nın üniversite koridorlarına, sınıflara kadar inerek,
buralarda hakimiyet kurduğu gözler önünde olup, körler dahi görmüştür…
Doğu vilayetlerimizin
kontrolünün sağlanamadığı, PKK ve KCK’nın buralarda BÜYÜK KÜRDİSTAN HAYALİNİ
gerçekleştirmek için Yerel Yönetimler Kurduğu; Ordu ve Polis gücü oluşturduğu
ve asayişi temine kalkıştığı;
Buna bağlı olarak PKK’nın yol
kestiği, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşına Kimlik sorduğu ve sorguladığı;
İktidarın ÇÖZÜM SÜRECİ adı
ile uydurduğu yalanın büyüsüne kapılan BÜYÜK KÜRDİSTAN HAYALCİLERİNİN ve
ONLARIN UZANTILARININ şehirler arası yollarda kaçırdıkları ASKERLERİMİZİ orada
infaz ettiği;
Doğuya giden yollarda seyahat
etme özgürlüğünün kalmadığı, Devletin Polisinin, Askerinin çarşıda pazarda,
ensesine tabanca dayayarak infaz edildiği;
Göreve giden Ebe, Hemşire ve
Doktorun ve Öğretmenin dağa kaldırıldığını“Havuz Medyasına Rağmen” duymayan
kalmamıştır.
İçinde kendi halkının
çocuklarının eğitildiği öğretmen ve öğrencilerin bulunduğu okulların ateşe
verilerek yakıldığı;
Şehir içinde ve dışındaki
polis ve askeri karakolların bombalandığı ve arkasından havanlar ve makinalı
tüfekler ile tarandığı gerçeğini hiç kimse gizleyemez duruma gelmiştir…
Bu ülkede HÜKÜMET, ARTIK
YÜKLENMİŞ OLDUĞU SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİREMEMEKTEDİR.
Bağımsızlığımızın sembolü
olan Bayrağımızın, dalgalandığı gönderden defalarca indirildiği, yakıldığı; ve
ayaklar altında çiğnendiği; ve buna misli ile gerektiği gibi bir cevap
verilemediğini bütün halk gözleri ile görmüş ve şahit olmuştur…
Müsamahalar, tavizler ve
AÇILIM HOŞGÖRÜSÜ ile şımartılan PKK, KCK, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin
Meclisteki Vekilleri, Meclisi karıştırmaya devam etmektedir. Terör
örgütlerinin uzantıları, üniversitelerimizin koridorlarına, sınıflarına kadar
hakim olmuş ve burada okuyan vatanperver bir yiğidimiz Fırat ÇAKIR’ı
bıçaklayarak şehit etmişlerdir. Bu durum ülke içinde büyük bir infiale sebep
olmuş; hükümet, ülkeyi kardeş kavgasına dönüştürmenin eşiğine getirmiştir.
Daha dün, gizlice Caber
Kalesinde Mezarı bulunan Süleyman Şah’ın Kabristanı, Türbesi, gönderilen
askerler tarafından bizzat, yerle bir edilerek emanetlerin Tükiye’sınırına
getirildiği gerçeğini Büyük Türk Milleti büyük bir acıyla öğrenmiştir. Bu elem
verici durum bağrımızda büyük yaralar açarken, halkın bu hükümete olan güvenini
yıkmıştır.
“Dedem koynunda yattıkça,
benimsin ey güzel toprak,
Neler yapmış bu millet, en yakın tarihe bir sor, bak.” Bu topraklar, bizim olmaktan çıkıp, İŞİD denilen çapulculara terk edilmiştir.
Neler yapmış bu millet, en yakın tarihe bir sor, bak.” Bu topraklar, bizim olmaktan çıkıp, İŞİD denilen çapulculara terk edilmiştir.
Bizim olan toprağın koynundan
kaçırılarak, getirildiği o topraklar, tek bir silah sıkmadan bizden koparıldı…
Yetmedi Doğuda da çıkarılmak üzeredir…
Bu onulmaz yara kanamağa
devam ediyor; fakat Türkiye, kendi küllerinden doğan Anka Kuşu gibi, kendi
küllerinden yeniden doğacaktır…
Vatanın geleceği
tehlikededir. Bu hükümet, kendisine verilen görevi yerine getirememektedir.
İnanıyorum ki bu seçimlerde
millet, kendi kaderine yine kendi sahip çıkarak, üzerine örtülmüş bu ölü
toprağı silkinip atacaktır.
“Muhtaç olduğun kudret
damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Ne mutlu TÜRK’üm diyene!..”
5)http://www.aljazeera.com.tr/haber-analiz/baris-ve-demokrasi-partisi-6)bdphttps://www.google.com.tr/search?q=Nutuk+Atat%C3%BCrk&gws_rd=cr,ssl&ei=jRXrVJLBH8K0aezcgvAJ