14 Şubat 2017 Salı

TEKRAR KANDIRILMAYACAĞIZ !.. Abdullah Çağrı ELGÜN

TEKRAR KANDIRILMAYACAĞIZ !..
 Abdullah Çağrı ELGÜN

MUHALİFLERE SÖZ HAKKI VERMEMEK
15 Temmuz’da % 49 ile iktidara taşınmış olmanın, iktidarda kalabilmek için geçerli bir oy olmadığını ortaya koydu. 15 Temmuz aynı zamanda % de % 100’lük bir güvene ihtiyaç olduğunu da gösterdi. 15 Temmuz Türkiye’de yaşayan halkın adının Türk olduğunu da ispatladı…. Sn. Binali YILDIRIM’ın ifadesi bunu bizzat ispat etti. Belgelendirdi ve bu halkın mozaik bir yapıdan değil, Türk Milletinden olduğunu tasdik eden mührünü vurdu. Bundan sonra “Bu büyük Türk Milleti’nin” yüzde yüzünün desteğine ihtiyaç vardır.Olmaya da devam edecektir.  Kurtuluş Savaşı böyle kazanılmıştır…
İngiltere, geçmişte olduğu gibi, ABD, İsrail ve Rusya gizliden ve açıktan Kürtler için Federe Devlet istemektedir. Rusya Irak’ı İncirlik Üssünden parçalayıp böldüğü gibi Türkiye’yi de parçalamak ve bölmek peşindedir. Bunun için de BOP Başkanını Türkiye’nin Başkanı olarak görmek için elinden geleni yapmaktadır. Şuan Türkiye’nin geleceği tehlikededir.
Liderlere körü körüne sadakât ve bağlılık halkı içinden çıkılamayacak bir felakete doğru sürüklemektedir. BOP Başkanı Erdoğan’ı taparcasına seven, onun fedailiğini üstlenmiş kemikleşmiş bir grup 15 Temmuz’da meydanlarda kilitlendi. Erdoğan’ın isteği üzerine bir aydan fazla meydanlardan ayrılmadı… Bunların ekseriyeti Ümmetçi ve Şeriatçı kesim olmakla birlikte Atatürkçü, Milliyetçi gruplarca da destek buldu. Millet Vekilleri, Şehirlerin ileri gelenleri, Meydan kürsülerinde, hükümetin ne kadar iyi icraat içinde olduklarını bu FETO harekatının yanlışlığını haftalarca sıktıkları nutuklarla halka anlattılar. Bu diğer gruplarca da kabullenildi ve sahip çıkıldı…

Şimdi 15 Temmuzda birbirlerine kenetlenmiş, muhalefeti yok saymak; veya ezip yok etmeğe çalışmak bir iç savaşın başlangıcı olabilir. Bu nasıl bir zihniyet ki FARKLI DÜŞÜNÜYOR diye karşısındakini HİÇE SAYIYOR, YOK SAYMAĞA ve YOK ETMEĞE, ÇALIŞIYOR?.. Hangi İSLÂMÎ ANLAYIŞTA, hangi İNANÇTA bu var?.. Çatışmaları körüklemek, gerginlikleri artırmak!... Muhalifleri konuşturmamak?..İktidara oy “EVET!” kazandırmaz. Bilâkis kaybettirir.  Bu durumun devamından çıkar çevreleri ve düşmanlara yarar gelir.Sade onlar sevinir. Bu sıkıntılar, “Gezi Olayları”nın ilk gününde görülmüştür. Otel Salonları, Kongre Salonları, Stadyumları bırakınız… Muhalifler konuşsun… Türk Halkına durumu anlatsın…Halka kim güvenmiyor? Halktan kim korkuyor ki Muhaliflere böyle kıskaçlar, “Ali Cengiz Oyunları” ve tilkilikler yapılabiliyor?!.. Türk halkı bu tür provakasyonlara, kışkırtmalara ve gerginliklere, bölünmelere ve kamplara ayrılmalara “HAYIR!”  diyecektir..  Şimdiden bu zıtlaşmalardan, kamplaşmalardan ve muhalafeti yok saymalardan vazgeçmek, ülke ve millet yararı için akıllıca olacaktır… 
DİKKAT, BAŞKANLIK REFERANDUMU!..
Muhalefetin yok sayılması, haftalarca önceden toplantı için izin alınan oteller, salonlar, stadyumlar kapatılır, elektrikleri kesilir, otel sahipleri sıkıştırılşırsa ülkede kırgınlıklar, dargınlıklar ve kindarlıklar artar. Menderes Dönemine, 1980 Öncesine yeniden döneriz. Tarihi yeniden tekerrür ettirmeyelim… Ülkemiz için bir felâkatin başlangıcı olabileceğini düşündüğümüz bu risk asla ve asla göze alınamaz… Alınmamalıdır.
İŞİD denen bela Suriye Şam Devleti kurma peşinde koşup dururken, PKK ve onun içerideki efendileri ve dışarıdaki destekçileri büyük güçler Federe Kürdistan talep ederken iktidara sahip olanların içeride ve dışarıda gizli oyunların oynandığı şu günde gerilimi artırmaları ve veya bunlardan medet ummaları akıl tutulmasıdır… Bu bir siyaset bilmezlik ve stratejiden yoksunluktan başka bir şey değildir Daha dün Rusya’nın uçağımızı düşürmesi ve askerlerimizi şehit etmesi başka nelerin bizleri beklediğinin de delilidir…
İŞİD Suriye Şam Devleti adına büyük bir, bölgeyi istila ederek Müslüman halkı ve diğerlerini sindirmiş, korkutmuş ve öldürmüştür. Kafir olarak gördüğü İstanbul’u Türkler’in elinden alarak feth edeceğini ayan beyan haykırmaktadır. Türk Askerleri Suriye sınırlarında PKK her tür eylem için pusuda ve çevremiz dış, ülkemiz iç düşmanlar tarafından kuşatılmış vaziyette iken muhaliflerle yaşanacak gerilim ile barış kaybolur, insanlarımız birbirlerine hasım olur ise sahip olduğumuz güç ortadan kalkar, Kıbrıs elden gider, Kürdistan denilen Devlet ortaya çıkar. Dışarıda bize umut bağlayanların gözleri yaşlı kalır ve Türkiye zarar görür. Halkı  barıştırmak ve yan yana yeniden getirmek mümkün olmaz…Bunu istemeyiz…  DİKKAT!.. REFERANDUM, gerginliğin, kargaşanın ve halkımız arasında kamplaşma ve bölünmenin başlangıcı olabilir….
GERGİNLİKLERDEN MEDET UMMA!
Ordu, istihbarat, emniyet, dış işleri, ekonomi, iç huzur, büyük bir imtihan geçirirken ülkede yapılma kararı alınan referandum halk arasında gerginlik yaratacaktır.
On dört yıl boyunca iktidar Türk, Türklük; millet, milliyetçilik; din, meshep, kavramları ile oynamış, adeta dalga geçmiştir. Kimini rafa kaldırmış, kimini ayaklar altında çiğnemiştir…. Kimi zaman memurlara kılık kıyafet serbestiyeti, kimi zaman saç, sakal ve bıyık serbestiyetiyle, ortalıkta memurun kim, amirin kim olduğu bilinmez olmuştur. İktidarın bu konulardaki tavır, davranış ve yaptıkları icraatla, kavramlar üzerinde oynayarak bugüne kadar ki bu kavramlar üzerindeki icraatları gelecekte daha nelerin değişebileceğinin ve yapılabileceğinin delilidir.
Halkın bir kesimi için: “Bunlar Fatiha’yı bilmezler!” diyerek aşağılamış, dini sadece kendine indirilmiş ve sahiplenmesi gereken bir hazine sandığı sanmıştır. Bu söylem sadece halkın bir kesimine değil bütün Müslümanlar’a hakarettir.
Referandum İngiltere, ABD, İsrail ve Rusya’nın desteğinde Federal Kürt Devleti kurulmasına öncülük etmekten başka bir şey değildir. Bu aynı zamanda ülkeyi makam ve mevki elde etmek için bölüp parçalamaktan başka işe yaramayacaktır.
Referandum taraftarları Büyük bir Cihan savaşı vererek Gazilik unvanı alan ve milletin kendisine ATA dediği ATATÜRKün 1924’te Türkiye Cumhuriyeti’ne “Vesayetçi!” damgası yakıştırabilecek kadar kendilerinden geçmişlerdir.
Referandum sonrası keyfî ve diktacı bir yönetim milletimizi beklemektedir. Böyle bir anayasa ile toplum huzuru, istikrar ve siyasî huzur mümkün olmayacaktır.
 Bu ise göz göre göre, bile bile bir gerginlik, iç savaş ve çatışmadır.
Anayasa’nın 7. Maddesi: Yasama yetkisini Türk Milleti adına TBMM’sinindi. “Bu yetki devredilemez.” Maddesi ihlâl edilmiş ve Cumhurbaşkanına (BAŞKAN)’a devredilmiştir. Cumhurbaşkanı ile Meclis’in anlaşamaması durumunda: Olağan üsttü haller kanunları ile Meclis’in alabileceği kararlar geçersiz kılınabilmekte ve Başkanın istekleri kanunlaşabilmektedir. Bunu Başkan her fırsatta kullanabilecektir. Olağanüstü haller, hiç kimseye karşı sorumlu olmayan Başkan’ın bir sözü ile gerçekleşebilecek ve aldığı kararlar Meclise sunulmadan da yürürlüğe girecek ve yürürlükten kalkabilecektir. Bu durumda Meclis tamamen yetkisizdir. Böylelikle Başkan özerk bölgeler kurabilecek, birkaç şehri ilçeyi ve ya kasabayı birleştirebilme veya bir birleşik bölgeyi dağıtabilme yetkisine de sahip olacaktır.
ATATÜRK’E NİÇİN TÜRK DENDİ?
“Ne mutlu Türk’üm diyordu!..”, “Beni bir Türk anası doğurdu!..”,  “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz!.”, “En büyük öğüncüm Türk doğmamdır.”,  Hitaplarının hemen hepsinin başında “Türk Milleti!”, “Büyük Türk Milleti!”,  “Ey Türk Gençliği!” gibi bu milletin adını telaffuz eden ve milletinin öz be öz evladı olduğunun kanıtı olan sözlerle miletine hitap ediyordu… Biz bunların hiç birinin ağzından iktidara taşındıkları on dört yıl boyunca bu milletin adını duymadık. Üstelik bu addan bir veba mikrobundan uzaklaştıkları gibi uzaklaştıklarını bu milletin adından ürktüklerine, korktuklarına şahit olduk… Andımızı kaldırdıklarında, bu milletin adını “Türklüğü, milliyetçiliği” çiğnediklerini televizyonlarda ağızlarından bizatihi duyunca anladık ki “Türk Milleti!”ni,  kendi “nesebini”  inkara, millet adını  yok saymağa kalkıştıklarına şahit olduk… TÜRK ismi taşıyan sendikalara altarnatif başında TÜRK sözü geçmeyen sendikalar kuruldu. Sendika başkanlarına saldırıldı. Onlarca "ATATÜRK" adı ile başlayan okullar kaldırıldı. Stadyumlar bir bahane ile yıkılarak "ATATÜRK" isminden "TÜRK" isminden nefret ettirilmeye, kurtulmaya çalışıldı...
KaATATÜRK STADYUMU

Halbuki Osmanlının yıkılmakta olduğu son döneminde Osmanlı Tebası: Latin, Slav, Rum, Ermeni, Yahudi, İngiliz, Fransız hele hele Müslüman Arap din kardeşlerimizin milliyetçilik damarları kabarınca, bizi nasıl sattıklarını, bizi nasıl arkadan vurduklarını, Suriye’de, Irak’ta, kötü bir tecrübeyle yaşadık… O dönem toplumunun bu bunalımın içinden çıkmak için: “Türkçülük Milliyetçilik, İslâmcılık,  Turancılık” fikirlerinin tartışıldığı; fakat bunlardan sadece Atatürk ve Arkadaşlarınca da kabul edilen  “Türkçülük ve Milliyetçilik” fikirlerinin gerçekleştirilebileceği verilen Kurtuluş Savaşı ile görülmüştür. Şimdi bu kadar ayrılık gayrılık, kamplaşmanın sebebi nedir? Sendikalar, derneklerin başında bulunan “Türk” sözünden, ürkmek, korkmak için ne sebep var?
Balkanlar’daki acılarımız henüz unutulmamışken yeteri kadar güçlenmeden başkalarına gereğinden fazla güvenmek yanılgısına tekrar mı düşeceğiz?..
RİZE ATATÜRK STADYUMU
İşte Atatürk’e niçin Ata ve Türk,  “ATATÜRK” denildiği, bu kadar zorlu ve çetin mücadeleyi verdiği ve zorlukları yendiği için verilmiştir. Bunca badirelerden sonra içerideki, ve dışarıdaki yedi düvel düşmana karşı, Atatürk ve silah Arkadaşlarının Koca bir Kurtuluş Savaşı vererek aldıkları Mareşal Gazi unvanına layık olarak Dumlupınar, Sakarya, Kocatepe, Tınaztepe, Anafartalar, İzmir, Eğe Adaları, İstanbul, Gelibolu, Çanakkale’de verdikleri çoluk çocuk; yaşlı; kadın kız top yekün bir milletin amansız mücadelesi sonrasında elimizde kalabilmiş bu ülkenin adının Türkiye, Mustafa Kemal’e de Ata ve Türk’ün atası manasına  gelen Atatürk denilmesinin sebebi budur…
FEDERE DEVLETİ BASINDAN ÖĞRENECEĞİZ…
2013’te Anayasa’da: Değiştirilemez!” denilen ilk dört maddenin, değiştirilebilmesi için, TBMM’sine teklif sunan da bu zihniyet olduğunu üzülerek ve esef duyarak gördük… Bütün bu yapılanlar, iktidarı elinde tutanların, gelecekte daha başka neler yapabilecekleri de ortaya koymaktadır…
PKK Lideri Abdullah ÖCALAN ile İmralı da Anayasa maddelerini görüşen, onların direktifleri ve önerileri doğrultusunda Anayasayı hazırlayanlar da yine bunlardı.
Sayın Erdoğan Eyalet sistemini savunmakta ve eyalet sistemini düşünmektedir. Bunlarla ilgili verdikleri röportajlar, video kayıtları ve medyadaki konuşmaları bunu açıkça teyit etmektedir… PKK ile Olsa görüşmelerinde  on vilayeti, daha sonra da yirmi altı vilayeti içine alan Orta Anadolu Kürtlüğü Federe Devleti için SÖZ verilmişti… Referandum öncesi böyle bir Federe Bölgenin TBMM’den çıkarılması, bütün milletin Meclise yürümesi demekti…
Şimdi bir sabah uyandığımızda Başkanlık sistemine geçişle ve Başkanın emri ile bu Federe Devleti gazetelerden ve Televizyonlardan öğreneceğiz…
123. Madde Cumhurbaşkanına (Başkan) “Federe Devlet Kurma”  yetkisi vermektedir. Çözüm Süreci” ni üretenler: “İmralı, Olso, Kandil, Dolmabahçe Sarayında”  PKK’nın siyasî yandaşları ile yan yana oturup el sıkışıp mutabakat ve anlaşma yaptıklarını millete unutturmak istenmektedirler… Bütün bunlar için Kürtler’e söz verilerek Öcalan ile İmralı’da Anayasa Hazırlanarak: “Yerel Yönetimler kurdurulduktan, yerel Polis teşkilatına izin verildikten, Yerel Yargı Kurularak Türkiye Cumhuriyeti Hakimleri dahi buralarda yargılandıktan, Halktan yerel yönetimler adına Vergiler toplandıktan, Yollar Yerel Yönetimlerin güvenlik güçleri tarafından kontrol edilir hale getirilebilir olmasına müsaade edildikten üç yıl sonra”, Kürt vatandaşların evelerini başlarına geçirerek, okulların, Camilerin içindekiler ile birlikte yakılmalarına seyirci olduktan sonra, şehirleri boşalttıran da bunlardı… Sonra: “YANILDIK!.. KANDIRILDIK!... ALDATILDIK!..” diye halkın karşısında ağlayanlara halkımız nasıl güvenecek?..
Yeni Eyalet Valilikleri, Eyalet Savcıları, Yerel Yönetimler ortaya çıkmayacağına bizi kim ikna edecek? Şimdi kürsülerdeki aynı tatlı hamaset ve heyecanla yapılan konuşmalara nasıl inanacağız?..
15 Temmuz’da demokrasiye inananlar: “Sandıkla gelen sandıkla gider!” diyerek meydanlara indi. Bu halk, yanlışı hiçbir şekilde desteklemedi. “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir!”.. denildi. O dönemde “Bu büyük Milletin adı Türk Milleti’dir!”. diyenler, “15 Temmuz Demokrasi Meydanında demokrasi nutukları atanlar, bugün “Türkiye Cumhuriyetini” yıkma hayallerine kapılmışlardır…. Şimdi halka rağmen “Başkanlık” diretmesi mümkün olacak mıdır? Halk bu oyunu görecektir….
SONUÇ OLARAK
Görülen odur ki “Başkanlık” sonrası getirilecek sistemde :
Büyük bir kurtuluş savaşı vererek kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Rejimine son verilecektir.
“Andımız” kaldırıldığı gibi Türk, Türkiye, Türklük, Türkçülük gibi kendi nesebin “YOK!” sayılacaktır.
İstiklâl Marşı’n kalkacak,
Bayrağın değiştirilecek
İnkılaplar rafa kaldırılacak,
Belki Alfaben de değişip Arap harflerine yeniden dönülecek,
Türk, Atatürk ve Atatürk ile ilgili ne varsa yok edilecektir. (Zaten şimdiden kılık kıyafet yönetmenliği rafa kaldırılmıştır!..)
Türkiye'nin adı şimdiden telaffuz edildiği gibi YENİ TÜRKİYE'ye dönüşecek..
Yeni Türkiye, Federe ve Otonom Devletçiklere kucak açacaktır…
FETO (EVET!)
İŞİD (EVET!)
HÜDAPAR (EVET!)
ÖCALAN (EVET!)
PKK (EVET!)
HDP (EVET!)
MHP (EVET!)
AKP (EVET!) dediğine göre:
TEKRAR KANDIRILMAYACAĞIZ !..
Ey Türk Halkı!
SEN EN İYİSİNİ BİLİRSİN ve YAPARSIN !…
Sana ne demek düştüğünü senin büyük aklın, zekan ve izanına bırakıyorum…


Translate