28 Mart 2016 Pazartesi

TOMRİS HATUN ve DARİUS (Dâra),Abdullah Çağrı ELGÜN

TOMRİS HATUN ve DARİUS(DÂRÂ)


Abdullah Çağrı ELGÜN

(Alp Er Tunga(Tonga) (Efrasiyap)’nın, Kuran’da, Zülkarneyn Peygamber olarak geçtiği sanılan kişidir. Yanında iki leopar ile resmedilir. Tunga: Leopar cinsinden savaşçı bir hayvandır. Uzun saçları ile Tonga yırtıcı ve savaşçı lepar cinsi hayvanı çağrıştırdığı için Alplere, savaşçılara Tunga(Tonga) isimleri verilmektedir. Alp Er Tunga’nın sırtında da bir post vardır. Posttaki dişler, üzerindeki postun başının üzerinden görülmektedir. Hakan’ın İran Efsane ve Mitolojisindeki adı Afrasiyap’tır.
Türklerde Savaş Taktikleri ve Düzeni 
Saka, Saha, Yakut, Yakutistan(İskit, Sıkıtın) “MÖ. 630 lu yıllarda yaşadığı Kiltiğin Yazıtı, Kaşgarlı Mahmut’un Divan ı Lügat’ıt Türk ve Kutadgu Bilik’te bahsedilir. ” Kimmerler Amazon Kadınlar (İskit kadın savaşçıları olduğu ve sekiz yüz mesafedeki hedeflerini ıslık çalan oklarla, alnının ortasın vurdukları belirtilir. Bugünkü teknikle yapılan silahların en iyilerinin bile 350 400 metre menzili olduğu düşünülürse, bu okların nasıl bir tehlike olduğu anlaşılır.)
Alp Er Tunga Hakanı’nın Torunu, İmparatoriçe TOMİRİS (MÖ. 630 )’in Pers Hükümdarı olan Dariusla karşılaşması konu ediliyor.) Alp Er Tunga, Selçuklular’ın 33. Kuşaktan ve bütün Türkler’in Atasıdır.

Tomris, bır AMAZON[1] olarak yetiştirilmişti. Cesaret, kılıç kullanma, yay germedeki başarısına zekâsındaki parlaklık da eklenince, mükemmel bir kadın savaşçısı çıkıyordu karşımıza.
Tomris, Yiğit Türk hükümdarı, Şeyhname’de adı geçen İmparator, Alp Er Tunga (Efrasiyap)’ın torunu olmanın verdiği sorumluluğu, yüreğinde hissederdi. Alp Er Tunga ,savaş meydanlarında Saha (Saka) Yakut ülkesindan kalkıp, büyük bir idealin peşinde Kuzey Buz Denizi’ni aşarak Finlandiya, Norveç, İsveç, Baltık Denizinden geçip Almanya’ya kadar gelmişti. Buradan Polanya, Avusturya, Romanya, Yunanistan ülkelerini fethedip Akdeniz'i aşarak bütün bu yerleri kendine tabi kıldıktan sonra Saha (Yakutistan)' ya döndü. Burada kısa bir süre sonra hastalanarak vefat etti. Alp Er Tunga’nın ölümünden hemen sonra İmparatorlukta baş gösteren ayaklanmalar ve iç isyanlar Tomris’in babasının Hakan olması ile son buldu ise de yer yer baş kaldırmalar oldu.
Pers hükümdarı Darius, Azerbeycan ve Dağistandaki yağmalar ve halkı acımasız bir şekilde katlederek bu günkü Kazakistan sınırına gelmişti.
Bu arada Tomris’in babası çok hastaydı. Buna rağmen vatanın vahşice yağmalanmasına dayanamayarak hazırlanıp, Darius’un üzerine yürüdü; ancak hastalığı daha da artıp Darius’a tam yaklaştığı anda yarı yolda vefat etti.
  Yerine, İmparatoriçe Tomris oldu. Darius, bu arada halka zulüm yapıp kan dökmeye devam etti. İmparatoriçe Tomris, Darius’a bir mektup göndererek güçsüz ve aciz halkın kanını dökmekten vazgeçmesini ihtar etti. Darius bu mektuptaki ihtara aldırmayarak zavallı halka eziyet ve işkencelere devam ederek bugünkü Tataristan ve Başkurdistan’a geldi.
  Kahraman Türk kadını ve Hakaniçesi,  Tomris de Başkurdistan sınırına yaklaştı. İki ordu Ufa’da karşılaştılar. Savaş Meydanına, ordu birlikleri içerisinde en yiğit bahadırlardan üçer kişilik gruplar çıktı. Bunlar savaşı kızıştırmak içindi. Karşılıklı vuruşmalar öğleye kadar sürdü. Darius’un, Tomris’in savaşçılarının en bahadır-larının vuruşması neticesinde zırhlar parçalanmış kelleler yere düşmüş, gövdeler bir kavak gibi devrilmişti. Etraf cesetlerle dolmuş, her yer kan gölü haline gelmişti.
Tomris Darius’a seslendi:

  -Darius, yeteri kadar Alp öldü!.. Ordularımızın Alplerini bu savaşı katmayalım. İkimiz teke tek vuruşalım dedi. Savaş meydanının komutanları Alp Er Tunga’nın torunundan böyle bir şey bekleyebilirlerdi; fakat bu yine de zor bir ihtimaldi;  ancak böyle bir ihtimali düşünmedikleri için çok şaşırdılar. İtiraz edecek gibi oldular. Ordu birliklerinin çoğunun başında kadın savaşçı AMAZON vardı. İmparatoriçeye itiraz edilemezdi. O, ne derse, o olacaktı. Başka çaresi yoktu. Emre kayıtsız şartsız itaat esastı.Öyle de oldu...
  Karşı taraf ve Darius, bu sözleri büyük bir neşe ve iştahla kabul ettiler. Tomris’i, Darius’un yeneceğinden, hatta O’nu bir kılıç darbesiyle yere sereceğinden emindiler. Onlar için bu savaş oldukça kansız bir galibiyet olacaktı. Bu arada Tomris’in havayı yaran sesi yeniden yükseldi:
   -Çapulcuların hükümdarı Darius, (bu sözle imparatoriçe Tomris, onu adeta aşağılıyor alay ediyordu) sen sözünde durmazsın; ama yine de bir şartım var:
Her kim yenerse yensin; sen, Darius veya ben Tomris mağlup tarafın askerlerinin serbestçe yurtlarına gitmesine müsade edecek!..
 -Darius: - Anlaştık. (derken yanındaki komutanın kulağına da birşeyler fısıldamadan edemedi)
 Her iki komutan da meydana çıkmak için yardımcı komutanlar tarafından kontrolden geçirildiler.
  İlk önce biraz ötedeki savaşçıların vuruştuğu noktaya Darius geldi. Atından bir sıçrayışta indi. Anlışılıyordu ki yakın döğüşü seçiyordu. Böylece Tomris’in kadınlığından yararlanıp onu daha çabuk alt edecekti. Tomris’de o yere gelince atından  bir Tunga çevikliğinde atladı. Atın üzerindeki baltayı aldı. Bu Darius’un en iyi bildiği savaş tekniklerinden biriydi. Duruma çok sevindi. O da balta ve kalkanını çekip çıkardı.
  Bütün yiğitlerin gözleri, fal taşı gibi açılmış, onların hareketlerini izliyorlardı. İlk hareketi Tomris yaptı; fakat balta kalkana bile değmeden Darius bu hareketi savuşturmuştu.

Darius, bu ilk hamleyi savuşturunca sinsi, belli belirsiz bir tebessüm uçtu yüzünden. Aynı anda da baltasını Tomris’e savurdu. Tomris, bu hareketi bir ayağını sola doğru açarken, sağa yatarak savuşturdu. Tam o sırada Darius’un öne doğru eğilen başına öyle bir balta savurdu ki Darius kalkanıyla başını son anda kurtardı; ama kalkan da paramparça oluverdi.
İki ordu arasında homurtular şaşkın ve heyecan dolu bakışlar kılıç, kargı şakırtıları ve at kişnemeleri duyuluyordu. Bu durum, gösteriyordu ki Darius’a bir şey olacak olursa komutanları hücum etmek için emir almıştı. Tomris buna aldırmadı. Artık ona iyi bir ders vermek gerektiğini biliyordu. Darius’un parçalanan kalkanı yerde yatarken, gözleri bozkırlarda boy salan kızıl gelincikler gibi açılarak kırmızılaştı, kıpkızıl oluverdi. Belindeki kılıcın kabzasını kavradı ve onu bir hamlede sıyırıverdi. Rakibin kalkanı parçalanmış ve olduğu ve elinde olmadığından Tomris de kalkanını yere atıverdi. Ordu birlikleri arasında yine bir homurtu, uğultu ve at kişnemeleri Ufa’yı sarstı..

  Ani bir kararla sol elini havaya kaldırıp indirdi. Kendisinin bir işaretine hazır olan komutanları askeriyle birlikte savaş naraları atarak Darius'a doğru at sürdüler. Bunu gören Tomris son bir darbe ile Dariusu’un, omuzlarından aşağıya doğru yayılmış zırhın, nazik bölümü koltuk altına bir kılıç darbesi indirdi ki bu darbeyle zırh, tamamen çözülürken; ipek yeşil gömliğinden yenlerine doğru kanlar indi. Geri geri kaçan Darius’un imdadına yetişen erleri kollarına girip atına bindirilirken bir grup da Tomris’in üzerine atılmışlardı. Ancak tam zamanında yetişen Savle, Kanat ve Janiya adlı Türk komutanları imparatoriçeyi arkalarına alırken, üç kişinin de cansız bedenlerinin yerde yatıklarına şahit oluyorlardı.
  Hain Darius, yapacağını yapmış sözünü yine yemişti... Savaş bütün vahşetiyle başlamıştı. Komutanları Darius’u savaş dışına kaçırıyorlardı. Buna göz yummak olmazdı. Alnında ak olan Tulpar at “ Ak Fırtına” ya atlayıp dizginleri kavrayan Tomris, bütün gücüyle mahmuzlara yüklendi, bir anda şaha kalkan *“Ak Fırtına” yıldırım gibi atıldı ileriye. En yakın komutanları da beraberinde atıldılar.
  İmparatoriçe Tomris; at kişnemeleri, kılıç, kalkan, gürz, balta, kargı şakırtıları ve savaşanların naralarını yararak Darius için kurulan otağın önüne gelmişlerdi.
  Darius, biraz  önce yaralanan ve kaçan kendisi değilmiş gibi yalın kılıç ve at üzerinde bir kahraman edasıyla dikilmişti. Adamları Darius’un etrafında iki çember oluşturmuşlardı.
  Tomris’in yanında Sancaktar Savle, Kanat ve Janiya vardı. Diğer adamları savaşın acı dolu heyecanlı büyüsünün dumanlarını ciğerlerine çekmekle meşguldüler. Savle’nin sol elinde, çeşitli yılkıların kuyruklarının kıllarından yapılmış som altın işlemeli, kurt başlı bir tuğ ve sağ elinde yalın kılıç, kalpağının altından sarkan uzun, dalgalı, sarıya yakın saçları sonbahar mevsimi benzerliğinde sarı, mavi- yeşil yanıp sönen gözleriyle, tam bir Saha Amazonuydu. İndirdiği her kılıç darbesi ya bir gövdeyi başak biçer gibi biçiyor ya da ağaç dalı gibi doğruyordu.
  İmparatoriçe Tomris, en önde, kanlar damlayan kılıcıyla, birinci çemberi yararken arkasından komutan Kanak ve komutan Janiya da peşinden yettiler. Çarpışmanın şiddetinden her taraf öyle kan oldu ki yirmi yirmibeş santim yağan kardan sonra, güneşin vurmasıyla erimiş ve etrafta oluşmuş  su  birikintileri kızıl, cıvık kan çamuru gibi  kanlar oluşturmuştı. İkinci çemberin de yarılmasıyla imparatoriçe Tomris Darius’a ulaşmıştı; ancak bu defa da onun iki adamına takıldı. Bunlar diğerlerinden çetindiler. Bunlardan biriyle bir elinde Kurt başlı  tuğu olduğu halde Savle vuruşurken; Darius ve komutanıyla vuruşmak da Tomris’e kalmıştı.Tomris bir iki darbeden sonra Darius’un komutanını yere serdi. Şimdi Darius’la teke tekti; ve ona; “SANA BURALARA GELMEMENİ SÖYLEMİŞTİM; AMA SEN HÂLÂ KANA DOYMADIN.” dedi.
Zırhı parçalayarak koltuğunun altın-dan kanlar sızan Darius çıldırmış gibiydi. Yüzünde ölümün acı okşayışları ve sözlerindeki herhecede ısdıraplı çığlıklar olduğu halde İmparatoriçe Tomris’e hücum üzerine hücumlar yaparak öldürücü kılıç darbeleri savuruyordu. Tomris, bütün bu darbeleri ustaca hafifletirken, son darbeyi onun kalbine indirmeyi bekliyordu. İşte o an geldi. Kan gölüne dönüşen yer, onun günahlarının ağırlığını tartmadı. Son savurduğu kılıcı Tomris, sol bacağını biraz yana açıp eğilerek savuştururken Darius’un kılıç tutan bileğini havada kapıp kılıcını Darius’un sol göğsünün altındaki kaburgalarından içeri sokuverdi. Darius derinden bir ah çekti. Tomris, dizleri üzerine yığılarak, boynunu bükmüş ayçiçeği(günebakan) gibi duran Darius’un kellesini, bir kılıç darbesiyle bedeninden ayırdı. Darius’un yere düşen kellesini saçlarından tutarak aldı. İmparator Tomris’in iri iri yanan gözleri, kalpağının altından dökülen uzun, sarı ve dalgalı saçları, geniş omuzları, diri ve canlı vücudu onu bir Amazon gibi düşündürmüyordu; fakat elindeki Darius’un kesik başı, uzuna varan boyu ile avını yakalamış dişi bir tunga gibi haykırması, yürekleri dehşete düşürdü. Kanlar damlayan kesik başa gözlerini dikerek haykırdı:  “İNSAN VAMPİRİ DARİUS, BU KADAR KAN İÇTİN, KANA DOYMADIN!. ÖYLEYSE ŞİMDİ KANA DOY”... diyerek orada birikmiş kan gölünün içerisine Darius’un başını gömdü.
  Geride kalan askerlerin bir kısmı kaçtı, bir kısmı teslim alındı. Teslim alınanlar ise bir daha savaş çıkarmama konusunda söz alınarak salıverildiler.
  Saha Türk Hükümdarı Tomris, dedesi Alp Er Tunga ve babasından sonra Kuzey Buz Denizi ve Adriyatik Denizi’nden Japon adalarının tamamına kadar olan bu büyük, güneş batmayan ülkenin  tek imparatoriçesi oldu.
      
Kaynaklar:
5)      http://unyezile.com/kimmer.htm





[1] Amazon: Kadın savaşçı. İskitler (Saha, Saka) de kadınlar da erkekler gibi at üstünnde üzengiye basarak dikilir, arkaya döner, ok atarlardı. Yunanlılar, bu kadın süvarilerden dehşete kapılmışlardı. Amazon,kadın savaşçılarıyla  ilgili pek çok efsane ve hikâye vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate